Yeni Üyelik
5.
Bölüm

5. Bölüm

@orion

BEŞİNCİ BÖLÜM

🕯

 

Kalpte yaşanılan en tuhaf duygulardan biride şaşkınlık. Kalpte ise tuhaftır tabi. Alışa gelmiş hislerin yanında her zaman bulunmayan ve en derinden yaşanılan bir duyguyu beslemek ve de sahiplenilmek gibi birer mükafat verilmesi, en büyük nimetlerden sayıyorken hayatımın altüst olacağının hissini göz ardı etmemle sonuçlanıyordu. Oysa her şeyden önce benim nefes almam gerekiyor.

 

Ediz’le birlikte yemek yemeye devam ettiğimiz vaktin suskunluğu bozan “BayQ” sesin duyumsadığımda Edizi umursamayarak oturduğum yerden kalkıp gelene bakacakken Ediz azı dolu bir şekilde “BayQ ben gelmesem olur mu?” deyişinden utandığı veya çekindiğini anladığımda baş işaretiyle tamam dedikten sonra açık olan kapıdan içeriye sızan daimi ve beni elde etmek için hemen hemen her yerini bana damgalatan Asi’yi gördüğümde tüm profesyonelliğimi suratıma takınıp ona doğru bir kaç adım atıktan sonra onu iki kişilik olan siyah koltuklara yöneltip ve bu sefer neresini damgalatacağını soracağım niyetiyle elimi buyr anlamda kaldırdığımda Asi ufak ve cilve dolu bir dudak kıvırmayla önüme geçip kalça sallayarak gösterdiğim koltuklara oturduktan sonra bu karlı havada giydiği siyah oldukça kısa olan eteğini daha fazla yukarı çekip bacaklarını açarak karşımda oturuyor bir şekilde dururken, ben ise tüm erkekliğimin nefsini bir tarafa def edip bakışlarımı bir inci gibi parlayan siyah gözlerine sabitleyerek mesafeli bir dudak gerilme takındığım suratımla “hoş geldin Asi” diye söze başladığımda o dolgun dudaklarını daha bir gerip gülümseyerek oturduğu yerden bana doğru olan bacaklarını daha fazla uzatıp açtığından tamamen çıplak kaldığına rağmen bu yaptığı, aslında her zaman , bana karşı gösterdiği bu davranışlarını umursamadan yüzüne bakmayı sürdürdüm. O ise ince ve oldukça kadınsı ses tonuyla “çokça hoş buldum. Biliyorsun hoş geliyorum her zaman ama hiç hoş gitmiyorum”

 

Diyerek her defasında bana ettiği teklifi ima ettiğini anlasam da yüzümde milim bir mimik oynatmadan ve tek bir söz söylemeden karşısında dikilmeye devam ettiğimde Asi anlamadığım zaman aralığında dizimin üstündeki elimi açık olan bacaklarının arasına yerleştirip “bu sefer bu sıcak yere bir şeyler yaptırmak istiyorum” diye tüm kadınlığıyla baktığında onun şehvetine kapılmadan elimi kadınlığından o istemese bile çektiğim zaman “aslında elinin orada olması benim için hiç bir sorun teşkil etmiyor BayQ” dediği zaman , duygusuz bir tonda “eminmisin. Vajinaya yapılan çalışmalar hep uzun hemde acısı daha fazla” diye damgalatacağı yerin acısını önceden uyarıda bulunmuştum ve onun dediğinin benim için hiç bir önem arz etmediğini bu davranışımla belli ettiğimi düşünüyordum. Asi kahkaha atarak “Ah BayQ. Niyetimin ne olduğunu biliyorsun” diyip oturduğu yerden kalkıp bacakları açık bir şekilde tek bacağıma oturarak “senin istemen için her şeyi yapabileceğimi de biliyorsun” diyip üstündeki gri mantosunu çıkarıp giydiği saten siyah gömleğin tamamını açıp önümde sadece giydiği iç çamaşırlarıyla aynı olan siyah dantel işlemesi olan sutyeniyle kaldığı zaman bile, kadınlığını oturmuş olduğu bacağıma sürterek “bu ikisini düşünmüştüm aslına bakarsan ama kestirme bir yol seçip senin kadınlığımı görmen daha cazip geldiğinden kararımı o yönde verdim” diyip sürtünmeye devam ediyorken ben irademe hakim olmayı sürdürüp “müşterilerimle iş dışında başka bir ilişki yaşamam Asi” dediğim zaman Asi sürtündüğü bacağımdaki hareketini bırakıp gür bir kahkaha attıktan sonra “sen iş dışında da yapmıyorsun” dediği zaman ona suskunlukla karşılık verdim. “bak ben diğer kadınlarının seni sadece istemelerinin yanı sıra sadece benim ol demiyorum da” diyip yüzüme doğru dokunmaya çalıştığında elini tutum ve aşağıya indirdiğim zaman “sadece beni. Sadece şehvetin benim için olmasını istiyorum. Beni becermeni istiyorum” diyip bacak arama dokunarak “burası sadece benim için olsun ve ben sırf bunun için hayatının bir parçası olmak istiyorum BayQ” dediğinde ne hareketlerine ne de sözlerine hiç bir tepki vermeden bakmayı sürdürdüğümde sırada, o daha bir hırslanmış gibi “hadi dövmemi yap BayQ” diyip bacağımdan kalkıp dövme yaptığım odaya doğru yürüdüğünde ben kendi içimde tüm kadınlara karşı gösterdiğim güçlü irademle tüm övgü ve taktirleri üstüme alınıp ve kendimle çokça gurur duyarak oturduğum yerden kalkıp dövme ya da benim deyişimle insanları damgalatacağım odaya doğru yürürken Ediz’in karşıma çıkmasıyla olduğum yerde duraksayıp “gelen olursa koltuklardan birinde misafir ettir “ dediğim zaman Ediz şaşkın ve tuhaf bir ifadeyle “o kadın sana böyle yaptığında, sen nasıl olurda karşılık vermedin” dediği zaman onun gördüğüne dair ihtimal vermediğim bu durumdan dolayı içim Ediz’in çocuk yaşında buna şahit olmasından dolayı burkulmuştu. “Ediz ben aşka inanıyorum. Birine karşılık vereceksem o sevdiğim, aşık olacağım kadın olacak. Aksi taktirde etrafımda tek gecelik kadınlar oldukça çok” ,“Sana oldukça saygı duyuyorum” dediğinde ona tebbesüm ederek odaya girdim. Odaya girdiğim an da Asiyi tamamen çıplak halde bulunca bir an afalladığımdan kapının ağızında olduğumdan dolayı önce bir adım geri daha sonra bu halimden sıyrılıp, silkelenerek geri adım atığım adımımı ona doğru atıp kapıyı kapattığımda Asi bana bir kadının en cesur bakışlarıyla bakmasından dolayı onu kendi içimde bu denli bir cesaretten ziyade, başka şeylere cesaret etmesi gerektiğini düşünüp, ufakta olsa onu kınamıştım. Oysa herkes bilmelidir ki cesaret denen güçlü duygunun insanın hayatını değiştirmek için ihtiyacı olmalıdır. Ve şuan gördüğüm manzara tamamen şehvet dolu ve bir kadının kendini bana sunması alışa geldiğim bir durum olsa bile her seferinde taşıdığım güçlü irademle Asinin karşısında duruyor ve biraz sonra kadınlığına dokunup onun istediği bir şekilde damgalatacağım. “BayQ” diyip yatığı sedyeden kalkarak bana doğru yaklaştığında bende sırf işimi yapma niyetimle ona doğru adımlar atıyordum. Benim ona doğru attığım her adım onun derin nefesleriyle şişen göğüslerini ve hazdan dolayı bel kıvrımını oynattığıyla bakışlarımı zorda olsa bile vücudundan çekip bakışlarımı gözlerine sabitlemeye çalıştım. O ise benim bakışlarımdan keyif alan bir gülümsemeyle “her erkek gibi vücudunda, özelikle kasık bölgende sıcaklık hissettiğini biliyorum” diyip elini kasıklarıma dokundu ve bir süre kotlarımın altında olan erkekliğimle oyalanmıştı. Bu hareketlerinden dolayı Asi benden bir tepki alamayınca kasıklarımda olan elini çekip çıplak vücudunu, vücuduma mesafesiz olacak bir şekilde bastırdı ve sıcak nefsini yüzümün her birinde değdirmeye çalıştırarak “en çokta senin bu iraden beni çıldırtıyor BayQ. Beni en küçük hücreme kadar çıldırıp, cayır cayır yanmamı sağlarken nasıl oluyor da bu manzaraya karşı kendini durdurabiliyorsun. Başka bir erkek olsa , beni öyle bir becerirdi ki sesimi başka ülkeler bile duyardı. Ama sen, tü-“ cümlesini yarıda kesip ciddi surat ifademle “tamamen soyunmana gerek yoktu. İşlem yapılacak bölgenin açık olması yeterliydi Asi” dedim. Asi bu sözlerimden keyif almayan bir şekilde kaşlarını çatıp bedenime yapışık gibi olan çırıl çıplak vücudunu, giyinmiş bedenimden çekip hatırı sayılır bir mesafeden “ben burada kendimi sana sunuyorum ve sen beni görmezlikten geliyorsun. Desene bana, vücudumu mu beğenmiyorsun? Ya da yüzüm mü? Sana göre çok mu çirkinim? Desene bana, neden bana bunları yapmaya zorluyorsun. Karşında çırıl çıplak bir şekildeyim ve sen bana-“ dediklerinin ardından nemlenmiş gözlerle “görmüyor musun beni? Senin, beni sevmen için vücudumdan, mahremiyetimden vazgeçip kendimi sana sunuyorum ve üstelik bu manzarayı görmek isteyen bir çok erkek varken ben sana sunuyorum. Lanet olsun ki kalbime söz geçiremiyorum. Sırf hayatında bir yerim olsun diye sadece cinsel açlık duyacağın zaman bana gelmene bile razıyken sen beni görmüyorsun” diyip sedyenin üstüne oturduğunda sözleriyle sarsılmış ruhumla ve bir o kadar bu kıza bunları hissettirip ve bu hissin getirdiği durumdan dolayı sızlayan vicdanımla karşısına geçtim ve önünde diz çökmüş bir şekilde oturup “Asi” diyip yüzünü iki avucumun arasına aldım ve gözlerinin, gözlerimle buluşması için balını hareketlendirerek “sana bunları yaşattığım için özür dilerim. Ama bunu bil ki benim seni, sadece cinsel bir varlık olarak görmem senin için daha-“ Asi sert bir tavırla sözlerimi yarıda kesip “bırak da buna ben karar vereyim” dediğinde derin bir nefes alarak “Asi sana böylece, gurur kırıcı bir saygısızlığı yapamam. Sen cinsel bir obje değilsin” diyip gözyaşlarıyla ıslanmış yanaklarını kuru ellerimle sildiğimde, Asi kessin bir tonda “ya ben , bana saygısızlık yapmanı istiyorsam. Senin mavi gözlerinde görünmek için cinsel bir obje olmayı göze almışsan, o zamanda mı beni red ederdin?” diye can alıcı sorusunu sorduğunda artık ona nasıl cevap vermem gerektiğini bilmeyen hâllerde yüzmeye başladığım zaman aralığından dolayı suskunluk içinde kaldığımı gören Asi yanığında olan ellerimi öpüp “bana cevap versene BayQ. Ya ben senin cinsel doyumun için olsa bile hayatına girmek istiyorsam, o zamanda mı beni reddedeceksin?” diye ikilettiği sorusuna karşılık olarak “bence artık dövmeni yapmalıyım”

“Kaçıyorsun BayQ”

“Kaçmıyorum. Sadece işimi yapıyorum”

“sadece işini yaptığın için kırgınım sana”

“kırgınımsın? Oysa kızgın olmalısın” diyip tabureme geçtiğimde Asi buruk bir ses tonuyla “keşke kızgın olabilseydim sana. Ama ben, nefes alışlarımdan kalp atışlarıma kadar kırgınım sana. Ve bunu asla unutma BayQ, kırgınlık allar ade bir şey değil. Bu his kalbe birer zehir saçıyor” dedikten sonra sedyeye uzandığında ona üzüldüğümü ve onun kırılmış kalbiyle ve benim burkulmuş kalbimi belli etmeyen soğuk tarafımı sergileyerek “evet Asi, nasıl bir dövme istiyorsun?” dediğimde ona bakmak için cebelleşiyordum. Çünkü karşımda benim yüzümden gözyaşı döken bir kadın vardı. “bir kalp ve o kalbe saplanmış bir hançer istiyorum” dediğinde istediği görseli çizim defterime çizdikten sonra “böyle mi?” diye beğenisine sunduğumda Asi hayranlıkla açılmış yarı azık bir şekilde “ço-çok iyi nasıl görüneceğine kadar çizmişsin” dediği zaman ona ufak bir dudak gerilmeyle “her zaman aynı tepki vermen gerçekten gülünç Asi” diyip en sonunda ona baktığımda Asi dirseklerinden destek alıp hafifçe doğrulup “ne yapayım, sen mükemmel bir yeteneksin ve ben her zaman daha çok hayran oluyorum sana” diyip tebbesüm ettiği sırada ona karşılık olarak eyvallah der anlamda baş salmakla kalmıştım.

Hemen hemen yarım saat içinde Asinin dövmesinin ufak bir kısmını yaptıktan sonra “bugün mü bitirelim yoksa seansla mı istiyorsun” diyip yüzünü acıdan buruşturan Asiye baktığımda acı ve inlemelerin karışık olduğu sesini düzeltmeye çalışarak “seansla yapalım” diyip elleriyle önüne gelen saçlarını kulaklarının arasına aldıktan bir vakit sonra bende bölgeyi kremleyip işimi bitirdiğimde Asi boğuk bir sesle “hiç mi sertleşmedin?” dediği sırada onunla tekrar başa döndüğümüzü anlamıştım artık ve ben, ona karşı hiç bir tepki vermediğimi nasıl anlatacağımı da bilmiyor bir durumda kaldığımdan can çekişiyordum adeta. Şimdi ne demeliydim karşımda kendini bana sunmuş bu aşık kadına. Karşımda öyle bir kadın vardı ki öl desem ölecek bir haldeyken benim onu kıracak tek bir söz söylemeye hakım olmadığı gibi onu umutlandırmaya da bir o kadar hakım yok. Ve ben her şeyin farkındayken ne yapacağımı bilmeyen halimle onun karşısında ruhsuz gibi durmaya devam ediyordum. “Asi” dedim soğuk, buz tutturacak bir sesle. Asi nemlenmiş gözlerle “anladım. Ama bil ki bir gün isteten de istemesen de, herhangi bir durumda bana ihtiyacın olacak. Ve bundan emin ol ki senin herhangi bir ihtiyacınla sana ölümüne koşacağım. Bunu sakın unutma sen farkında değilsin ama biz bir şekilde birbirimize bağlıyız” dedi en duygu akan kadınsı , ince sesiyle ve ben onun söylediklerini dinlemiyormuşum gibi yaptıktan sonra otoriter bir tonda “gelecek seanslarının takvimini mesaj yoluyla atarım” diyip çıkarttığım eldivenleri çöpe attıktan sonra Asiyi arkamda bırakıp odadan dışarı çıktığım zaman Ediz tam karşımda belirmiş bana anlamadığım bir ifadeyle bakıyordu. Normalde insanların gözlerinden ne söylemek istediklerinden hatta ne hissettiklerine kadar anlardım ama bu Ediz’in ne diyeceği ve ne hissedeceği tamamen bana sürpriz oluyordu. Ediz bir kaç dakikalık suskunluğunu bozarak “bu devirde gözlerde yalan söyler BayQ” kafamda oluşan bir çok soru işaretleri yerini almıştı ve kendine sorduğum soruların yanında Ediz’e tek kaşım kalkık bir şekilde “ne demek istiyorsun?”

“aslında bir şey demek istemiyorum. Sadece düşündüğüm bir kaç dakikanın sonunda böyle bir söz geldi aklıma ve senle paylaşmak istedim. Rahatsız olduysan özür dilerim. Ben bazen patavatsız olabiliyorum” diyip küçük bir dudak gerilmeyle karşımda dikilmeye devam ediyordu “rahatsız olmadım Ediz. Pat diye sorunca nedenini merak etim ve ayrıca böyle düşüncelerden de uzak dur. Bu gibi düşünceler seni melankolik bir duygu ağına düşürmekten yanı sıra psikolojini de bozulabilir. Felsefe dedikleri gibi iyi bir şey değil bazen kaybettiriyor insanı” diyip göz kırpıp Ediz’in önünden geçip çalışma odasına Asiye randevu hazırlamak ve diğer seansları kontrol etmek için yol aldığımda Ediz üçüncü adımımda beni bilmiş çocuksu ve cılız sesiyle durdurarak “pekçe bilgilisin BayQ. Bu sözlerinden demek oluyor ki bir zamanlar felsefeyle ilgiliymişsin” evet hala ilgiliyim ve hala bir çok kitap türünün yanında felsefe kitaplarını ve felsefeyle uğraşan insanlarının hayatlarını okuyorum. Ve bazende önüme gelen her şeyi okuyorum. Bu okuyuşlarım arayışlarıma bir türlü doyamıyorum ve edindiğim bilgilerimin yetersiz olduğu kanısına varıyorum. Sanki bir bilgi açlığı yaşıyor gibiyim. Bu durumun iyi yanları olduğu gibi kötü yanları da var tabi. Mesela; kendimi her zaman yetersiz hissediyorum , üstelik hatırlamadığım geçmişim beni buna daha fazla yöneltip bir şeyleri araştırmam ve okumamı , kendimi olduğundan fazla geliştirmem için zorluyor. Tabi bu oldukça yorucu. Ve bunların hepsi bir yanda ben neden hiç bir yerde, hiç kimsede kendimi ve geçmişime dair bir hatırlama ışıltısı görmüyorum? Ve bu zayıf hafızamın yanı sıra bir türlü insanlara güven duymuyorum. En çokta bu tuhaf benim için. Geçmişini hatırlamayan ve çok az insanlarla tanışan hatta arkadaşı olmayan ve bunun getirdiği dost kazığı yemeyen birinin birine güvenmemesi tuhaf değilimdir? Bazıları bana ucube demekle haklı galiba. Eskiden ismimden dolayı dediklerini düşünsem de bu saat aralarında Ediz’in yardımıyla benim tavırlarımdan dolayı öyle dediklerini anlamış bulunmaktayım artık. Ucube. Ben gerçekten bir ucubeyim ama asla piç değilim. “BayQ” adımı duyumsadığımda derin düşüncelerim beni terk etmiş ve Ediz’e söylemek istediklerimi bir tarafa atmıştım artık. Hem insanlar bir çok şey söylemek isteyipte söyleyemezlerdir. İşte bende tam da öyle bir yerde yerimi alıyordum. Ve korkarım ki her zaman o yerde kalacağım. “söyle Ediz” dedim başımı sağıma çevirerek “bana cevap vermediniz” diye direttiğinde onun bu diretilişi gülümseme sebep olmuştu. “cevap vermeyi uygun bulmadım ufaklık. Haydi işine” herkesin her şeye cevabı olacak diye bir kayde yoktu sonuçta ve benim bu ufaklığın yanında daha akıllıca ve soğuk olmam lazım. Odaya geçtiğimde hemen bilgisayardan kimin seanslarının olduğunu kontrol ettikten yarım saat sonra Asi açık olan kapının önünde kolları göğüsünde bağlı ve kendinden geçmiş bir şekilde bana bakarken ki bakışlarını fark ettiğimde “Asi orada dikilme” oldum olası, yani sekiz yıldır tam söylemek istediklerimi söyleyemiyorum bir türlü. Ne büyük kusur ama. “otururum BayQ” diyip koltuklardan birinde yerini aldığında “ne zaman uygunsun?” dediğimde Asi bana göz devirip “her zaman. Sana her zaman ama”

“tarih vermen gerekli. Aksi takdirde kafama göre seanslarını ayarlaya bilirim” diye açıkça belirtiğimde Asi çantasını açıp önce abisinden kalan çakısını daha sonra telefon ve bir kaç makyaj malzemesinden sonra küçük not defterini karıştırıyordu. “Hala çakı taşıyorsun. Biber gazı yeterli olmuyor mu?” diye gülümsediğimde Asi bana gözlerinin altından bakarak “abimden kalan tek şey. Onu yanımdan neden ayırmadığımı biliyorsun”

“kusura bakma Asi. Bir an aklımdan çıktı. Hatıralara sadık olman çok güzel bir şey ama her zaman her yerde yanında bulundurman sencede tuhaf değilmi” aslında aklımdan çıkmamıştı. Böyle yapmak hoşuma gidiyor sadece.

“bakmam kusura. Zihnin benimle ilgili olan her şeyi zaten siliyor değilmi?”

“unutmamıştım. Hatırlıyordum. Sadece-“ diye doğruları söylediğimin yanı sıra ona açıklama yapmaktan kendimi zorlukla alı koymuştum.

“Sadece?”

“Boş ver. Yavuzun ölümü gerçekten çok üzücü. Ama sen onun gidişinde bile güçlü olmayı başarmıştın. Ölümünden bir yıl geçti anlıyorum seni. Asi bunu bil ki sen çok güçlü bir insansın. Zaman faktörü belki acının eskimesini sağlayamaz ama senin artık hayatına bir şekilde devam etmen lazım. Abine benzeyen birini seçerek değil ama” diye karma karışık teselli cümleler kurmuştum. Dedim ya bazen konuşamıyorum diye. Hele ki böyle bir andayken olduğumdan fazla saçmalayıp, karma karışık devrik cümleler kurar, insanların kafalarını karıştırım. Tabi bu asla bilinçli bir şekilde değil. “Ben, sırf sen Yavuz’a benziyorsun diye seni sevmiyorum” diye sert bir tonda çekiştiğinde ona karşı suskunla cevap vermiştim. “susma. Bunu bana yapma. Benim.” Anlına bir şaplak vurduktan sonra “ben kime neyi anlatıyorum ki. Sen duygularıma önem vermeyen alçağın tekisin. Bazen senden iliklerime kadar nefret ediyorum sırf bana böyle yaşattığın için. Sırf bakışlarınla bile olsa kalbimi kırdığın için senden nefret ediyorum ve lanet olsun ki senden nefret ederken bile seviyorum. Bu durumdan nefret ediyorum.” dediğinde bile içten içe üzülsem de bunu asla beli etmemeye gayret ediyordum. Asi bana baktığı kadarıyla belli bir düşünce sahipliğinden dolayı daha sert bir çıkışmayla “seans. Bu ayın son haftasında her gün gelecem. Müsaittim o zaman” diye nefes almadan sözlerimi söyledikten sonra arkasını dönüp gittiğinde ben sıkışan kalbim ve sızlayan vicdanımla un ufak bir hale gelmiş, oturduğum yerde küçülmeye devam ediyormuşum gibiydim artık. Keşke öyle olmasam, duygularımı göstermekten keşke korkmasam ve keşke insanlar sadece bakmasalar. İnsanların görmesini çok isterdim, en azından beni. Gerçek beni. Dışardan göründüğüm gibi umursamaz, dertsiz tasasız, duygusuz ve ruhsuz olmadığımı ben bellim etmesem bile onların görmesini çok isterdim ama ne yazık ki insanlar sadece bakarlar ve seni kafasında sen olmayan bir kalıba sokarlar. Ne acı ama. Asi beni alçak ve hatta kafasında emin olduğum iğrenç bir çok kalıba beni sığdırdığında ben , o kafanda uydurduğun kişi değilim demek istiyorum. Yalnız sadece

İstiyorum. Bir şeyler gerçekten de sadece istenilmekle kalıyormuş, bu isteyiş arzusunu fiile dökmek demek kanamak ve bak benim iplerim senin elinde demek ya da karşısında kanadığın insanın eline birer silah verip istediğin zaman bana sıkabilirsin ve hatta beni acımdan öldürebilirsin demekten, göstermekten başka bir anlam taşımıyor benim için. Bu hayatta birinin karşısında kanayacaksam o aynada gördüğüm, aciz kişiden başkası olamaz. Ki ben her gün gecenin bir yarısında o kişinin önünde kanıyorum zaten. Ve biliyorum ki ondan başka güvenebileceğim hiç kimsem yok. Gerçi benim kimim var ki?.. kimsesizlerin hiç kimseleri olur dimi? İşte benimde öyle. Çok isterdim her şeyimin olmasını. Âhh ben ne saçmalıyorum ki, bu zayıf hafıza ve yaralı olan rıhla her şeyim olsa bile ben yine kimsesizliği tatmaya devam ederdim. Ruhu yaralı olan doğan gibi anlamadığım bu dünya da ruhu yaralayanların her zaman ve her zaman kimsesiz olmak nedir çok iyi biliyorlar. Bazılarımız doğduğundan beri kabullendiği bu durumun acısıyla kalbinde ki boşluk hissiyle yaşamına devam ederken bazılarımızda; akmayan gözyaşları ve gerilmiş dudakların eşliğinde olan kalbine sanki damla damla dökülen kezzabın yanışı ve boğazında birer yumru olduğunda bile nefes almaya devam ediyor. Her ikisinin de ortak noktasında geceler tek dostu oluyor. Benim dostum olduğu gibi. Çünkü ben bu sekiz yılık hayatım da anladım ki insanlar gelir ve giderler. Gerçi bir tek Asi gitmedi. Ondan başka kime yakın olduysam beni terk etti. Her yaştan arkadaşım dönem dönem benle tanıştı ve beni terk etti. O yüzde insanlar gelir ve giderler. İşte bu kadar basit...

                                                                             🕯

Yüreğimin sızladığı ve ruhumun yine can çekiştiği düşüncelerden kendi bir uçurumdan itmeye kalkıştığım vakitlerin arasında kalıp kendime gelmeye çalıştığımda Ediz karşımda gözlü yaşlı ve üzgün bir şekilde oturuyordu. Ne zaman gelmişti ve neden böyle bir duygu esintileri içindeydi? Sormalı mıydım, her şey sorulur muydu? Cevabını bilmediğim soruları neden soruyorum kendime öyle. “BayQ” sesinden

Anlatmak istiyor muydu ya da kalbine yük olarak öylece duracak mıydı bilmiyordum. Ne var ki bu çocuğu bir türlü çözemiyordum ve hayat hikayesini en az kendi geçmişimi merak ettiğim kadar çok merak ediyordum. Ve de bu çocuğa tıpkı bir zamanlar beni terk eden arkadaşlarım kadar yakın hissediyorum. Sırf hayatlarını anlattıklarını anlatışlarından mı yakın hissediyordum? Duyduğum yakınlıktan bile bir neden arıyorken kendimi onlara yakın hissediyorum diye bir düşünce nasıl zihnimi meşgul ediyor. “BayQ. Kalbinde yumruyla nasıl nefes alıyorsun?” sustum, cevap vermedim, afalladım. Omuzlarım bir an içe çöktü ve yüreğimin bir yerinde ben bir şeyler anlatmadan beni anlayan birinin beni anlaması coşkusunu yaşıyordum. Ama olmaz anlatamazdım. Kanamamalıydım. Nefeslerimi düzeltmeli ,dik ve ruhsuz bakmaya devam etmeliydim. Hadi BayQ derin nefes ve ardından duygusuzun teki olarak poz kes. En ruhsuz ve soğuk olan sesimin ve dik bakışlarımla “o da nerden çıktı Ediz? Kafanda ne kuruyorsun benim hakkımda?” diye yalan söyledim. Kendimi korumak için nede kolay yalan söylüyorum. Suçlamıyorum , kötü görmüyorum bu iki yüzlülüğümü ve yalan söyleyen dilimi. Ben haklıyım , bunu yapmam gerekiyor çünkü, biliyorum ki beni asla ama asla kimse korumayacak ve sahip çıkmayacak. Durum böyle iken benim böyle yapmaktan başka şansım yok ki. Keşke olsa, ama yok. “uydurmuyorum. Görüyorum. Sana bakan kişi bunu göremez. Hatta senin hakkından götünden milyonlarca düşünce geçirir aşağılık zihinlerinden ama o düşüncelerinden hiç biri de sen olmazsın. Çünkü o düşüncelerin hiç biri seni yansıtmıyor. Ancak seni gören birinden kaçamasın BayQ. O kişi senin ruhunu, kalbinin en derinliklerini görür. Bu yüzdendir ki birine bakmak ve görmek aynı şey değil. Ve sen BayQ, ağlamak istiyorsan ağla, gözyaşı dök, nefes almayı öğren. Kas yığını olmaktansa, cılız bir bedende nefes alan , rahat bir yürek taşı. Bunu yap, kendin için bunu yapmalısın.” Yapmak isterdim be Ediz. Ama yapamam. Kimsesiz ve geçmişi olmayan biri olarak, benim gibi bir insan nasıl senin söylediklerini yapabilir. Ve sen Ediz beni görmeye devam et olur mu? Beni görmekten vazgeçme. Ben senin görmene muhtacım. Lanet olsun ki en küçük hücreme kadar muhtacım. Demek istedim. Ama diyemedim, diyemezdim. Bazı cümleler yürekten söylenilir, sadece kendin duyarsın ve sadece sen hissedersin ve dışardan asla belli olmaz. “gelen var mı? Randevu saati yaklaşanlar var.” Diye kaçtım. “gelenler var. İki abi de geldi randevusuzmuş” karşımda benle konuşmak için ve beni dinlemek için çırpınan küçük bedene tamam anlamında baş sallayıp , oturduğum yerden kalkıp gelenlere bakmak için çalışma odasından çıktığımda Ediz arkamdan yüksek bir sesle “hayat kaçmak için çok kısa ve kaçmak korkakların işi. Sen korkak değilsin. Nasıl oluştuğunu bilmeyen yaralara sahipsin sadece. Kendine odaklanman gerekiyor BayQ. Kendini ve duygularını, hatta acılarını gizlemek için savaşma. Kendinle savaşma. Düşmanlarınla BayQ. Düşmanlarınla savaş. Kendinle değil. Kendini yok etme. Sen tanıdığım en güçlü ve cesur yüreğe sahipsin. Bunu hiç bir zaman zayıf olan zihninden çıkartma. Ve kabinede cesur olduğunu hatırlat BayQ” dediklerini duymadığımı beli eden bir şekilde elimi kulağıma götürüp “sonra söylersin. Duymadım” diyip en sahtekarlığımla büyük bir dudak gerilmeden sonra arkamı dönüp derin bir nefes aldım ve dik durmaya çalışarak gelenlerin yanına gitmek için yol aldım. Dört kişi vardı, üç erkek, bir kadın. Çok güzel bir kadın. Aşık olunacası bir kadın vardı. Neydi öyle kalbimin atışlarını hızlandıran şey öyle. Birini ilk kez görüpte heyecanlanmak normal midir acaba? Bir adım. İki adım. Üç adım. Ve şimdi tam da yeşil. Yosun yeşili gözleri olan, hayatımda onun kadar güzelini görmediğim kadının karşısındayım. Hem etkileyici bir güzelliği olan ve hem de tanıdık olan bu sima beni kendi çekiyordu. Maskelerimi birer birer indiriyordu sanki. Ve o maskelerimi şaşırtıcı bir şekilde tepkisizliğiyle, mimiksiz kalan Ay’ı andıran yüzüyle indiriyordu. Hayır maskelerim beni koruyan, beni güçlü kılan araçlarım onlardan feragat edemem. Vazgeçemem. Hadi BayQ tak buz kesen, tepkisizlik maskeni. “evet baktın mı? Bu gün dövme yapabilir miyiz?” sesin sahibine baktığımda beni heyecanlandıran kızın yanında oturan adamdan çıkmıştı. Neden orada. Kalbimin atışını kaburgalarımı kıracak şekilde attırmasını sağlayan kızın yanın da oturuyordu. “sadece tek bir boş saatim var. Öncelik olarak randevusu olanların işlemini yapacağım. İstersen bekle” dedim ama bu adamın mekanımda beklemesini ve onu damgalatmak istemediğim kesindi. “Randevumuz var. Ruhha Açıkgöz adına almıştık” sevgilisi ya da nişanlısı mıydı bu kıl kuyrukta önce o konuştu, sonra da dünyalar güzeli yosun yeşili olan bu kadın. Tanımadığım bu kadın ve onun yanında olan güven arz etmeyen biçimsiz bu adam hakkında zayıf zihnimde dolaşan düşünceler, kalbimi burkmuşa benziyordu. “Birader!” diyen cılız bedenli ve en az maskelerimi andıran tepkisiz ve benden farklı olarak; olduğundan çok güçlü ve sert bak genç adama bakıp tek kaşımı kaldırarak baktığımda yanında olan iri yapılı adam “bizi Bartu gönderdi. Senide aramış önceden” diyip yanımda olan çatık kaşlı adama baktı. İsimlerini bilmediğim bu adamları Bartu. Bana bu mesleği öğreten. Benim, kendi adımı bile bilmiyorken bile bana yardımcı olan adamın arkadaşlarıymışlar. Bartu dün gece beni aramıştı ve o kendi mekanını kapatıp İsviçre’ye gittiğinden benim damgalatmam için haber vermişti. “evet. Bartu beni sizin için aramıştı” diye açıklama yaptım, ama genç olan bu adam bir saniye bile olsun sert bakışlarımdan ödün vermeden bana baktığından ve de beni heyecanlandıran kızın karşısında olduğum için aklımı kullanamaz bir hâle gelmiştim. “BayQ” diyip elimi uzatım. Çünkü önceliği randevusu olana vermem gerektiğinin önünü açmak istiyordum. “Bora” dedi net bir sesle ve yanındaki adamda tebessümle “Cenk” dedikten sonra ben de tüm ciddiyetimle “öncelikle hoş geldiniz. Sizin işleminizi sıraya almam lazım-“ sözümü yarıda kesip “beklemeye vaktim yok BayQ” sert bir tonda söylemişti. “Mekanın temel bir prensibi Bora; randevusu olanların önceliğidir” ben ciddiyetle söylerken Bora, söylediklerimi takmayarak “sıranı versene bana?” diye kaba bir şekilde sormuştu yosun yeşil gözleri olan güzel Ruhha ’ya. Ruhha başıyla evet anlamında salladıktan sonra “benim için sorun yok sıramı veriyorum” sahilin kokusunu ve dalga sesini andıran sesiyle mest olmuştum ve kalbimin en derinliklerinden, benim içinde hep burada kal. Olmaz mı? Kal benimle demek geçiyordu. Bu düşüncelerimle tekrar dikkatim dağılıyorken Bora “nerden?” diye sorduğunda bende tıpkı onun gibi “dümdüz gittikten sonra solda ki oda” diye insanları ya da beşerleri damgalattığım odayı tarif etmiştim. Bora ve yanında olan Cenk odaya doğru yol aldığında ben ise Ruhha ve yanında olan adama son bir bakış attıktan sonra Bora ve Cenk’in arkasından odaya gitmek için yol alırken çalışma odama kısa bir bakış atıp Ediz’in orada olmadığını gördüğümde sıkıntıyla nefes verdiğim sırada Ediz hâlden anlayan bir bakışla “bir kez öldüren, bin kez öldürür. Kalbimizden başka kimse bize tuzak kuramaz. Kalbine sahip çık BayQ” çocuk sesiyle yine olur olmadık yerde hayat dersi veren Ediz’e yan bir gülümseme atıp “ve tekrar sözü aldı filozofumuz” dedikten sonra Ediz’in ne diyeceğini umursamayarak arkamı dönüp Bora ve Cenk’in yanına gittim. Kapıyı açar açmaz Boranın sert ve yaşından büyük olan davranışlarıyla karşılaşmıştım. Ve Cenk , Boranın aksine daha sevecen ve hoşgörüyle baktığından bende sadece Cenk’e tebbesüm edip taburemin üstüne oturduktan sonra tüm profesyonelliğimi suratıma takınıp “evet Bora. Nasıl bir damgalatma istiyorsun?” deyişimle Bora ufak bir dudak gerilmeyle bana bakıp “damgalatmak?” diye soru soruyor gibi söylemişti.

“Evet. Dövme demiyorum. Kendimce bir ünvan verdim işte”

“Bak Cenk, benden de bir tane varmış” dedikten sonra dudağını sağa gerip “bende kazı diyorum. Senin deyişinle öyle bir ünvan verdim” dediğinde aslında Boranın da suratına takındığı tepkisizliği ve gözlerindeki sertliğin kendini tıpkı benim maskelerim olduğu gibi korumamı andırıyordu onun bu hali. Ve onun bu durumunu gördüğümden dolayı hayatımda, yani sekiz yılık hatırladığım hayatımda ilk kez birini benim gibi kendini koruduğunu gördüğümden dolayı yalnızlığım ve ucubeliğim beni terk ettiğini hissetmiştim. Bu ne güzel bir histi öyle. Sanki ben de bir şekilde topluma hoşgörüyle kazanılmış gibi hissettiriyordu. Birinin beni arzuladığı veya benim yalnız kalmak için birileriyle konuşmak istemem gibi değil bu, bu öyle bir şey ki hiç bir çaba gütmeden kazanılmak gibi. Yüreğim şaşırmıştı ilk kez sırf bu duygu ve de Ruhha ’yı gören gözlerimin kalbimin heyecanlandırması gibi şaşkınlığa uğramıştı benim aciz yüreğim. Boraya ufak bir gülümseme

Yolladıktan sonra, ona inanılmaz olan yakınlık uyandıran sesim ve netliğimle “nasıl bir şey istiyorsun peki?” diye işimi yapmak için adım atmıştım. Bora “düşünmedim. Bartu seni çok övdü” dedikleriyle gülümsemekle kaldığımdan Bora sıkıntıyla nefes verip “ve Bartu, senin insanların anlattıklarına, yani hikâyelerine göre temsili bir şeyle kazabiliyormuşsun dedi” diye açıkladığında Boranın dedikleriyle şaşırmıştım. Yanı bu demek oluyor ki, sır küpüne andıran tepkisiz ve sert olan bu genç adam bir hikâye anlatacak, hemde kendinden kesitli “evet doğrudur. Madem karar vermedin öyle ise anlatacağın hikayenin temsiline uygun bir şekilde damgalatayım o zaman” diyip buyur anlamında elimi uzattığımda Bora tekrar sıkıntılı bir nefes alıp “aslında bir şeyler anlatma huyum yok, ama anlatacağım kişiyi temsili bir şey aklıma gelmiyor. Gelseydi kendim kazırdım zaten. Anlayacağın eline düştüm” onun bu dürüstlüğüne gülümseyip çizim defterimi alıp onu dinlemek için rahat bir şekilde oturdum ve göz ucuyla Cenk’e baktığım sırada Cenk faklı dünyalardaymış gibi telefonuyla oynuyordu. Bora boğazını temizlediğinde ise tüm odağımda artık o vardı. Merak uyandıran bu genç adamın dediklerini en az Ediz ve bir zamanlar yanıma, aslında bir hafta öncesine kadar yanımdan ayrılmayan , tıpkı benim gibi mavi gözlü arkadaşlarımın anlattıkları hikayeleri gibi merak ediyordum. Galiba benim sorunum da bu; bazı insanların ya da bana, duygularıma ve karakterime yakın gelen , benzeyen insanların hayatlarında kendimi arama sorunum var. Aslına bakılırsa kendime bu konuda haklı buluyorum. Geçmişini hatırlamak isteyen biri için bu durum normaldir. En azından bence normal. Boranın bakışlarına sevgi, şefkat ve aşk yerleşmiş gibi olduğunda üst dudağının hafif yana gerip , mayhoş olan surat ifadesiyle “Sakuram. Bir yılık bekleyişim ve onun dört yılığıymışım. BayQ, o öyle biri ki kendimi bitirmeye, hatta ölmek için çabaladığım, yaşamak için hiç bir hevesim olmadan yaşadığım hayatıma tıpkı bir güneş gibi gelip karanlığımı aydınlatan, beni tüm güzelliklere inandıran kadın. Her şeyim olan kadın. Öyle bir kadın ki o, acısı kalbinde, yaraları ruhunda ve kanıyorken bile beni sevmekten vazgeçmeyen biri. Beni ben olarak seven kadın. Onu iliklerime kadar, yaşamak isteyecek kadar seven. Hayır seven değil, onu hisseden bir de ben varım. O benim için öyle bir değerli ki, öyle kıymetli ki. Kaç dünya gezsem bir daha onun gibisini bulamayacağım biri. O benim kiraz çiçeğim BayQ” dedi buğulu çıkan sesiyle. Ne çok seviyormuş Sakurasını, ne çok hissediyormuş ve anlıyormuş. Hatta onun yaralı, kanayan ruhunu görecek kadar. Beni de böyle seven biri çıkar mı ki acaba, sever mi beni biri? Sırf şehvet, arzu için değil, öylesine sever mi biri, görür mü beni beşer olan biri? En önemlisi de ben kendimden vazgeçecek kadar sever miydim birini bu aşağılık dünyada ve zayıf olan hafızamla. En ızdıraplısı da geçmişi , açıkçası geçmişimi hatırlamayan ve üstelik neden hatırlamadığını bilmeyen biri olarak sevebilir miydim bir kadını. Benim de kendime ait mutlu bir ailem olabilir miydi gerçek ismimi bilmediğim, tuhaf bir yaratık olarak gezdiğim iğrenç olan bu dünyada?.. başkalarının hayatları keşkeklerimiz ve hayallerimiz oluyordu bazen. Bu böyle bir keşke oluyordu ki ta kalbimizden geliyordu o keşke. Ve ben şuan dışarda Ruhha denen yosun gözleri olan kızın, beni nasıl ilk bakışta sanki tanıdık biriymiş gibi olan siması ve aşık olunacası gözleriyle kalbimi heyecandan durduracak kadar attıran yosun yeşili olan kızın bana aşık olmasını, beni tıpkı Boranın anlattığı Sakurası gibi sevmesini isteyen bir keşkeyle doluyor kalbim. Ben bu düşüncelerim ve hayallere kapılmış hallerimle oturuyorken Boranın kolumu dürtmesiyle irkilip kurduğum tüm düşlerden ve ihtimallerden kurtulmayı başarıp tekrardan Boraya bakmayı sürdürdüğüm sırada Bora tek kaşı kalkık ve sorgulayıcı bir tonda “dışardaki kız. Kalbini esir mi aldı?” almış mı. Bilmiyorum ama onu gördüğüm andan beri gözleri, ay ışığını andıran yüzü ve bir müzik melodisini andıran sesi zihnimden çıkmıyordu hatta bana tanıdık ve bakışlarına bağlaştıramadığım, ne için olduğunu bilmediğim öfkesi bile zihnime kazınmış bir nota, bir kitabe gibi yerini almıştı artık. “hayır. İlk görüşte aşk mı olur? Hem Ruhha ’nın yanında olan adam beli ki erkek arkadaşı... “ diye açıklama yaptım ve de kendimde gerçeklerin sert tarafını göstermiş oldum. “ulan yıldırım çarpması olmuş sende. Zaten kızda sana baya baktı. Hatta öyle bir baktı ki daha önce tanışıyormuşsunuz gibi bir düşünceye bile kapılmıştım” Bora ciddiyetle söylemişti. Gerçi bende fark etmiştim beni tanımış olan bakışlarını. Âhh BayQ ne saçmalıyorsun öyle tabiki tanır seni. Hem mekandan, hemde yaptığın işten herkes tanıyordu. Kız da dövme yaptırmak için araştırıp geldiğinde öyle bakıyordur, ya da yanındaki adamın dövmesinin yapıldığı yeri araştırmak için tanıyordur. Bir bakışa ne çok anlam yükleniyor öyle “kız araştırıp geldiği için öyle bakmıştır. Yoksa nerden tanıyacak. Hem ilk kez gördüğüm biri” söylediklerimle Boraya nazaran Cenk’in de duruma el koyan ses tutumuyla “ Arel, hastaneye gitmen gerekiyor. Her zaman ben mi hatırlatayım sana. Bu gün yeni kalbinin kontrolü var” diye Borayı Arel hitabıyla uyardığında bu sefer maskelerim bile şaşırmama engelleyemeyen mimikle “Arel?” diye soru sordum ortama, Bora ses vermedi ama Cenk mütevazı biri olduğu için “iki ismi var Arel Bora “ Cenk’in söyledikleriyle kafada ampul yanan tutumumla “Bora olarak tanıtmıştı da” bu söylediklerime Cenk bir kez daha zaman kaybetmeden “herkes ona Arel diyemez. Onun izin verdiği insanlar diye bilir” dediği zaman diretmedin , bir daha soru sormadan anladım anlamında bakışları atıp Boranın anlattığı Sakurasını temsil eden ve en önemlisi aşklarını ortaya çıkaran birer çizim yapmak için çizim defterimi ve kalemi alıp bir Sakura ağacı ve dallarına yeni yeni çiçek açan çiçeklerini çizip göğsünden sol tarafına kadar yol alan bir dalının altına da iki çiftin sarılmış bir görüntüsünü çizdikten sonra çizim defterimi Boranın önüne koyduğumda, Bora defteri inceledikten sonra “harika. Hakikatten Bartu’nun dediği kadar varmışsın. Yalnız bizim bir kopeğimizde var kızın tarafında küçük tüylü bir köpekte olsun BayQ” dediğimde Cenkte meraklı olan haliyle “bende bir bakayım” diyip çizdiğime baktığında “çok güzel ama, dövmeyi o bölgede yapamazsınız” diye otoriter bir tonda ikaz ettiğinde Bora ona hiç bakmadan “çizdiğin gibi ve o bölgede istiyorum.” Ciddi bir tonda söylediğinde Cenk “dikişlisin daha!” Diye yüksek sesle bir kez daha uyardığında Bora Cenkten daha ciddi ve daha sert bakışlarla “istediğim gibi olsun “ diyerek üstündeki mavi kazağı çıkarttığında göğüsünde yeni atılmış dikişlerin olduğunu gördüğüm an Boraya “olmaz. Bora dikişler hem yeni , hemde bu büyüklükteki damganın verdiği acıya dayanabileceğini sanmıyorum” diye açıkladım. Açıklamak zorundaydım. O acıya kimse dayanamazdı çünkü ve ben de birini uyuşturmak için bir şeyler yapamazdım. Ancak Bora Cenkle birlikte yaptığımız uyarıları ve açıklamalara kulak tıkamış gibi sert ve bir o kadar ciddi bir sesle “amınıza koyayım. Ulan benim değilmi bu beden size ne oluyor göt herifler” dedikten sonra bana bakarak “sende kazıyacaksan kazı kazımayacaksan bulurum başkasını” diye rest çektiğinde arada Bartu’nun hatırı olduğunda ona istediğim restle karşılık vermeyip onu damgalatmaya hazırlandığımda Cenk’in Boraya bağırarak bir kaç küfür savurduktan sonra tehditkar bir şekilde parmağını ona doğru savurup “bunları Milaya anlatacağım ve o da sana kök söktürecek. Lan kast kafalı, götten herif onu öyle bir dolduracam ki yaktığına bin pişman olacaksın lan” Bora Cenk’in söylediklerine karşın olarak ağızın içinden anlamlı anlamsız bir şekilde “benim kiraz çiçeğim kimsenin dolduruşuna gelmez. Üstelik bu durumda asla” diyip derin bir ah çektiğini gördüğümde ona üzülmüştüm açıkçası ama özle hayata olan saygımdan ne bir soru ne de bir göz hapsine tutum. Ve de beni ilgilendirmez çünkü diyerek damgalattım Borayı. Hemen hemen iki üç saat aralıksız olarak taze dikişleri olan aşık Boranın çektiği acıyı ben hissetmesem de onun Dişlerini sıkmasından nasılda damgalattığım saniyeler , dakikalar ve hatta saatlerde acısını görüyordum. Ve onun bu dayanaklığını görünce hem hayran kalıyordum hem de bu kadın her kimse Borayla birlikte olduğu için şanslı buluyordum. Boraya ufak bir tebbesüm edip “bitti” dediğim an Bora derin bir oh çekip ağır ağır yattığı uzandığı yerden doğrulup kazağını giydi ve Cenk’e kısa bir bakış attıktan sonra bana bakarak “eyvallah BayQ” diyip ayağa kalktı. Onun sırası bitmişti artık ve ben bir sonraki yani Ruhhanın sırası mı ya da yanındaki biçimsiz adamın sırası mı olduğunu bilmediğim kalbimle heyecanlanıyordum. Bir insanı düşünmek nasıl oluyordu da kalp atış ritmini değiştiriyor olabiliyordu ve de vücut ısısını nasıl yükseltip, vücudu karıncalandıra biliyordu anlamıyordum. Tek bildiğim şey tüm kalbimle Ruhhanın yanında ki adam onu sevgilisi ve ya nişanlısı olmamasını geçirmek. Tanrı kalptedir ya belki bu içten gelen isteğimi gerçekleştirir. Tanrı içtenlikle geçirilen duaları kabul eder oysa ve ben silik geçmişimin yanında bunu da istiyorum. Hem de çok istiyordum. Aşık değildim yosun gözlü kıza ama onun beni tanıyan bakışları ve bana tanıdık gelen sesi ve siması beni ona itiyordu sadece . Belkide sırf bu yüzden, sırf onun tanıdık gelen duruşundan ve de en önemlisi nedenini bilmediğim bir şekilde bana öfkeli bakması merak uyandırdığından onun sırası olması ve ona dokunma isteği geçiyordu kalbimden. Bu aşk değil , bu sadece bir merak ve kimyasal bir şey birer çekim belliki. Aşkı hiç tatmayan biri olarak bu tepkimelerime aşk diye nitelendiremem ya. Ne de olsa aşk kutsaldır. Sevgi candır. En azından kitaplardan çıkarttığım bir düşünce ve de filmlerden. Zaten onlar akıllara sokmuyor mu böyle şeyler. Onlarda işlenmese bu konu belkide her şey daha iyi olurdu veya daha kötü. Kim bilir belkide aşk hayata katılmış bir renktir. Aksi taktirde her yer siyah ,beyaz olmaz mıydı. Tıpkı karın ortasında duran ben gibi olurdu. Beyazların içinde siyahlara boyanmış bir BayQ. Siyah ve yalnız hatta kimsesiz olan bir BayQ. Üstelik geçmişini hatırlamayan bir salak . Galiba insanın anlamını tam taşıyan biriyim. Neydi insanın anlamı: unutan. Tıpkı ben gibi. Unutan. Unutuşumun içinde bir çok korkunun yanında en büyük korkum olan şeyde ölmek . Ben geçmişim hatırlayıp yaşamak istiyorum. Ölmek değil. Bir zamanlar aklımdan geçirdiğimi kabul ediyorum ama hiç bir zaman buna yeltenmedim. Çünkü hala nefes almanın değerli olduğunu savunanlardanım. Umutsuz, bittik olduğum zamanlarda bile hala nefes almam gerekecek kadar değerli olduğumu düşünüyordum. Ve bu korkularım olarak yaşadığım hayat bana maske takmam gerektiğini öğretti. Nefes almaya seven biri olarak maskelerim ve gizli duygularımla yaşantımı sürdürüyorum. Hem herkesin maskeleri yok mu? Herkesin bir çok maskeleri var. Hemde çeşit çeşit, renk renk. Benim sadece tek bir renkten oluşan bir çok maskem var çünkü ben siyahım. Her renkten oluşan ve de her rengi , beyaz dışında her rengi yok edecek kadar güçlüyüm. Benim tek zaafım günün birinde beyazıma kavuşup griye sahip olmak. İki renkten oluşan bir renk gibi. Tıpkı bir aile gibi. Siyah baba, beyaz anne ve gri çocuk. Ama mutlu bir aile...

 

Amaaa ben wattpadii özledimm 😭😭😭

 

Kalpte yaşanılan en tuhaf duygulardan biride şaşkınlık. Kalpte ise tuhaftır tabi. Alışa gelmiş hislerin yanında her zaman bulunmayan ve en derinden yaşanılan bir duyguyu beslemek ve de sahiplenilmek gibi birer mükafat verilmesi, en büyük nimetlerden sayıyorken hayatımın altüst olacağının hissini göz ardı etmemle sonuçlanıyordu. Oysa her şeyden önce benim nefes almam gerekiyor.
Ediz’le birlikte yemek yemeye devam ettiğimiz vaktin suskunluğu bozan “BayQ” sesin duyumsadığımda Edizi umursamayarak oturduğum yerden kalkıp gelene bakacakken Ediz azı dolu bir şekilde “BayQ ben gelmesem olur mu?” deyişinden utandığı veya çekindiğini anladığımda baş işaretiyle tamam dedikten sonra açık olan kapıdan içeriye sızan daimi ve beni elde etmek için hemen hemen her yerini bana damgalatan Asi’yi gördüğümde tüm profesyonelliğimi suratıma takınıp ona doğru bir kaç adım atıktan sonra onu iki kişilik olan siyah koltuklara yöneltip ve bu sefer neresini damgalatacağını soracağım niyetiyle elimi buyr anlamda kaldırdığımda Asi ufak ve cilve dolu bir dudak kıvırmayla önüme geçip kalça sallayarak gösterdiğim koltuklara oturduktan sonra bu karlı havada giydiği siyah oldukça kısa olan eteğini daha fazla yukarı çekip bacaklarını açarak karşımda oturuyor bir şekilde dururken, ben ise tüm erkekliğimin nefsini bir tarafa def edip bakışlarımı bir inci gibi parlayan siyah gözlerine sabitleyerek mesafeli bir dudak gerilme takındığım suratımla “hoş geldin Asi” diye söze başladığımda o dolgun dudaklarını daha bir gerip gülümseyerek oturduğu yerden bana doğru olan bacaklarını daha fazla uzatıp açtığından tamamen çıplak kaldığına rağmen bu yaptığı, aslında her zaman , bana karşı gösterdiği bu davranışlarını umursamadan yüzüne bakmayı sürdürdüm. O ise ince ve oldukça kadınsı ses tonuyla “çokça hoş buldum. Biliyorsun hoş geliyorum her zaman ama hiç hoş gitmiyorum”

 

Diyerek her defasında bana ettiği teklifi ima ettiğini anlasam da yüzümde milim bir mimik oynatmadan ve tek bir söz söylemeden karşısında dikilmeye devam ettiğimde Asi anlamadığım zaman aralığında dizimin üstündeki elimi açık olan bacaklarının arasına yerleştirip “bu sefer bu sıcak yere bir şeyler yaptırmak istiyorum” diye tüm kadınlığıyla baktığında onun şehvetine kapılmadan elimi kadınlığından o istemese bile çektiğim zaman “aslında elinin orada olması benim için hiç bir sorun teşkil etmiyor BayQ” dediği zaman , duygusuz bir tonda “eminmisin. Vajinaya yapılan çalışmalar hep uzun hemde acısı daha fazla” diye damgalatacağı yerin acısını önceden uyarıda bulunmuştum ve onun dediğinin benim için hiç bir önem arz etmediğini bu davranışımla belli ettiğimi düşünüyordum. Asi kahkaha atarak “Ah BayQ. Niyetimin ne olduğunu biliyorsun” diyip oturduğu yerden kalkıp bacakları açık bir şekilde tek bacağıma oturarak “senin istemen için her şeyi yapabileceğimi de biliyorsun” diyip üstündeki gri mantosunu çıkarıp giydiği saten siyah gömleğin tamamını açıp önümde sadece giydiği iç çamaşırlarıyla aynı olan siyah dantel işlemesi olan sutyeniyle kaldığı zaman bile, kadınlığını oturmuş olduğu bacağıma sürterek “bu ikisini düşünmüştüm aslına bakarsan ama kestirme bir yol seçip senin kadınlığımı görmen daha cazip geldiğinden kararımı o yönde verdim” diyip sürtünmeye devam ediyorken ben irademe hakim olmayı sürdürüp “müşterilerimle iş dışında başka bir ilişki yaşamam Asi” dediğim zaman Asi sürtündüğü bacağımdaki hareketini bırakıp gür bir kahkaha attıktan sonra “sen iş dışında da yapmıyorsun” dediği zaman ona suskunlukla karşılık verdim. “bak ben diğer kadınlarının seni sadece istemelerinin yanı sıra sadece benim ol demiyorum da” diyip yüzüme doğru dokunmaya çalıştığında elini tutum ve aşağıya indirdiğim zaman “sadece beni. Sadece şehvetin benim için olmasını istiyorum. Beni becermeni istiyorum” diyip bacak arama dokunarak “burası sadece benim için olsun ve ben sırf bunun için hayatının bir parçası olmak istiyorum BayQ” dediğinde ne hareketlerine ne de sözlerine hiç bir tepki vermeden bakmayı sürdürdüğümde sırada, o daha bir hırslanmış gibi “hadi dövmemi yap BayQ” diyip bacağımdan kalkıp dövme yaptığım odaya doğru yürüdüğünde ben kendi içimde tüm kadınlara karşı gösterdiğim güçlü irademle tüm övgü ve taktirleri üstüme alınıp ve kendimle çokça gurur duyarak oturduğum yerden kalkıp dövme ya da benim deyişimle insanları damgalatacağım odaya doğru yürürken Ediz’in karşıma çıkmasıyla olduğum yerde duraksayıp “gelen olursa koltuklardan birinde misafir ettir “ dediğim zaman Ediz şaşkın ve tuhaf bir ifadeyle “o kadın sana böyle yaptığında, sen nasıl olurda karşılık vermedin” dediği zaman onun gördüğüne dair ihtimal vermediğim bu durumdan dolayı içim Ediz’in çocuk yaşında buna şahit olmasından dolayı burkulmuştu. “Ediz ben aşka inanıyorum. Birine karşılık vereceksem o sevdiğim, aşık olacağım kadın olacak. Aksi taktirde etrafımda tek gecelik kadınlar oldukça çok” ,“Sana oldukça saygı duyuyorum” dediğinde ona tebbesüm ederek odaya girdim. Odaya girdiğim an da Asiyi tamamen çıplak halde bulunca bir an afalladığımdan kapının ağızında olduğumdan dolayı önce bir adım geri daha sonra bu halimden sıyrılıp, silkelenerek geri adım atığım adımımı ona doğru atıp kapıyı kapattığımda Asi bana bir kadının en cesur bakışlarıyla bakmasından dolayı onu kendi içimde bu denli bir cesaretten ziyade, başka şeylere cesaret etmesi gerektiğini düşünüp, ufakta olsa onu kınamıştım. Oysa herkes bilmelidir ki cesaret denen güçlü duygunun insanın hayatını değiştirmek için ihtiyacı olmalıdır. Ve şuan gördüğüm manzara tamamen şehvet dolu ve bir kadının kendini bana sunması alışa geldiğim bir durum olsa bile her seferinde taşıdığım güçlü irademle Asinin karşısında duruyor ve biraz sonra kadınlığına dokunup onun istediği bir şekilde damgalatacağım. “BayQ” diyip yatığı sedyeden kalkarak bana doğru yaklaştığında bende sırf işimi yapma niyetimle ona doğru adımlar atıyordum. Benim ona doğru attığım her adım onun derin nefesleriyle şişen göğüslerini ve hazdan dolayı bel kıvrımını oynattığıyla bakışlarımı zorda olsa bile vücudundan çekip bakışlarımı gözlerine sabitlemeye çalıştım. O ise benim bakışlarımdan keyif alan bir gülümsemeyle “her erkek gibi vücudunda, özelikle kasık bölgende sıcaklık hissettiğini biliyorum” diyip elini kasıklarıma dokundu ve bir süre kotlarımın altında olan erkekliğimle oyalanmıştı. Bu hareketlerinden dolayı Asi benden bir tepki alamayınca kasıklarımda olan elini çekip çıplak vücudunu, vücuduma mesafesiz olacak bir şekilde bastırdı ve sıcak nefsini yüzümün her birinde değdirmeye çalıştırarak “en çokta senin bu iraden beni çıldırtıyor BayQ. Beni en küçük hücreme kadar çıldırıp, cayır cayır yanmamı sağlarken nasıl oluyor da bu manzaraya karşı kendini durdurabiliyorsun. Başka bir erkek olsa , beni öyle bir becerirdi ki sesimi başka ülkeler bile duyardı. Ama sen, tü-“ cümlesini yarıda kesip ciddi surat ifademle “tamamen soyunmana gerek yoktu. İşlem yapılacak bölgenin açık olması yeterliydi Asi” dedim. Asi bu sözlerimden keyif almayan bir şekilde kaşlarını çatıp bedenime yapışık gibi olan çırıl çıplak vücudunu, giyinmiş bedenimden çekip hatırı sayılır bir mesafeden “ben burada kendimi sana sunuyorum ve sen beni görmezlikten geliyorsun. Desene bana, vücudumu mu beğenmiyorsun? Ya da yüzüm mü? Sana göre çok mu çirkinim? Desene bana, neden bana bunları yapmaya zorluyorsun. Karşında çırıl çıplak bir şekildeyim ve sen bana-“ dediklerinin ardından nemlenmiş gözlerle “görmüyor musun beni? Senin, beni sevmen için vücudumdan, mahremiyetimden vazgeçip kendimi sana sunuyorum ve üstelik bu manzarayı görmek isteyen bir çok erkek varken ben sana sunuyorum. Lanet olsun ki kalbime söz geçiremiyorum. Sırf hayatında bir yerim olsun diye sadece cinsel açlık duyacağın zaman bana gelmene bile razıyken sen beni görmüyorsun” diyip sedyenin üstüne oturduğunda sözleriyle sarsılmış ruhumla ve bir o kadar bu kıza bunları hissettirip ve bu hissin getirdiği durumdan dolayı sızlayan vicdanımla karşısına geçtim ve önünde diz çökmüş bir şekilde oturup “Asi” diyip yüzünü iki avucumun arasına aldım ve gözlerinin, gözlerimle buluşması için balını hareketlendirerek “sana bunları yaşattığım için özür dilerim. Ama bunu bil ki benim seni, sadece cinsel bir varlık olarak görmem senin için daha-“ Asi sert bir tavırla sözlerimi yarıda kesip “bırak da buna ben karar vereyim” dediğinde derin bir nefes alarak “Asi sana böylece, gurur kırıcı bir saygısızlığı yapamam. Sen cinsel bir obje değilsin” diyip gözyaşlarıyla ıslanmış yanaklarını kuru ellerimle sildiğimde, Asi kessin bir tonda “ya ben , bana saygısızlık yapmanı istiyorsam. Senin mavi gözlerinde görünmek için cinsel bir obje olmayı göze almışsan, o zamanda mı beni red ederdin?” diye can alıcı sorusunu sorduğunda artık ona nasıl cevap vermem gerektiğini bilmeyen hâllerde yüzmeye başladığım zaman aralığından dolayı suskunluk içinde kaldığımı gören Asi yanığında olan ellerimi öpüp “bana cevap versene BayQ. Ya ben senin cinsel doyumun için olsa bile hayatına girmek istiyorsam, o zamanda mı beni reddedeceksin?” diye ikilettiği sorusuna karşılık olarak “bence artık dövmeni yapmalıyım”
“Kaçıyorsun BayQ”
“Kaçmıyorum. Sadece işimi yapıyorum”
“sadece işini yaptığın için kırgınım sana”
“kırgınımsın? Oysa kızgın olmalısın” diyip tabureme geçtiğimde Asi buruk bir ses tonuyla “keşke kızgın olabilseydim sana. Ama ben, nefes alışlarımdan kalp atışlarıma kadar kırgınım sana. Ve bunu asla unutma BayQ, kırgınlık allar ade bir şey değil. Bu his kalbe birer zehir saçıyor” dedikten sonra sedyeye uzandığında ona üzüldüğümü ve onun kırılmış kalbiyle ve benim burkulmuş kalbimi belli etmeyen soğuk tarafımı sergileyerek “evet Asi, nasıl bir dövme istiyorsun?” dediğimde ona bakmak için cebelleşiyordum. Çünkü karşımda benim yüzümden gözyaşı döken bir kadın vardı. “bir kalp ve o kalbe saplanmış bir hançer istiyorum” dediğinde istediği görseli çizim defterime çizdikten sonra “böyle mi?” diye beğenisine sunduğumda Asi hayranlıkla açılmış yarı azık bir şekilde “ço-çok iyi nasıl görüneceğine kadar çizmişsin” dediği zaman ona ufak bir dudak gerilmeyle “her zaman aynı tepki vermen gerçekten gülünç Asi” diyip en sonunda ona baktığımda Asi dirseklerinden destek alıp hafifçe doğrulup “ne yapayım, sen mükemmel bir yeteneksin ve ben her zaman daha çok hayran oluyorum sana” diyip tebbesüm ettiği sırada ona karşılık olarak eyvallah der anlamda baş salmakla kalmıştım.


Hemen hemen yarım saat içinde Asinin dövmesinin ufak bir kısmını yaptıktan sonra “bugün mü bitirelim yoksa seansla mı istiyorsun” diyip yüzünü acıdan buruşturan Asiye baktığımda acı ve inlemelerin karışık olduğu sesini düzeltmeye çalışarak “seansla yapalım” diyip elleriyle önüne gelen saçlarını kulaklarının arasına aldıktan bir vakit sonra bende bölgeyi kremleyip işimi bitirdiğimde Asi boğuk bir sesle “hiç mi sertleşmedin?” dediği sırada onunla tekrar başa döndüğümüzü anlamıştım artık ve ben, ona karşı hiç bir tepki vermediğimi nasıl anlatacağımı da bilmiyor bir durumda kaldığımdan can çekişiyordum adeta. Şimdi ne demeliydim karşımda kendini bana sunmuş bu aşık kadına. Karşımda öyle bir kadın vardı ki öl desem ölecek bir haldeyken benim onu kıracak tek bir söz söylemeye hakım olmadığı gibi onu umutlandırmaya da bir o kadar hakım yok. Ve ben her şeyin farkındayken ne yapacağımı bilmeyen halimle onun karşısında ruhsuz gibi durmaya devam ediyordum. “Asi” dedim soğuk, buz tutturacak bir sesle. Asi nemlenmiş gözlerle “anladım. Ama bil ki bir gün isteten de istemesen de, herhangi bir durumda bana ihtiyacın olacak. Ve bundan emin ol ki senin herhangi bir ihtiyacınla sana ölümüne koşacağım. Bunu sakın unutma sen farkında değilsin ama biz bir şekilde birbirimize bağlıyız” dedi en duygu akan kadınsı , ince sesiyle ve ben onun söylediklerini dinlemiyormuşum gibi yaptıktan sonra otoriter bir tonda “gelecek seanslarının takvimini mesaj yoluyla atarım” diyip çıkarttığım eldivenleri çöpe attıktan sonra Asiyi arkamda bırakıp odadan dışarı çıktığım zaman Ediz tam karşımda belirmiş bana anlamadığım bir ifadeyle bakıyordu. Normalde insanların gözlerinden ne söylemek istediklerinden hatta ne hissettiklerine kadar anlardım ama bu Ediz’in ne diyeceği ve ne hissedeceği tamamen bana sürpriz oluyordu. Ediz bir kaç dakikalık suskunluğunu bozarak “bu devirde gözlerde yalan söyler BayQ” kafamda oluşan bir çok soru işaretleri yerini almıştı ve kendine sorduğum soruların yanında Ediz’e tek kaşım kalkık bir şekilde “ne demek istiyorsun?”
“aslında bir şey demek istemiyorum. Sadece düşündüğüm bir kaç dakikanın sonunda böyle bir söz geldi aklıma ve senle paylaşmak istedim. Rahatsız olduysan özür dilerim. Ben bazen patavatsız olabiliyorum” diyip küçük bir dudak gerilmeyle karşımda dikilmeye devam ediyordu “rahatsız olmadım Ediz. Pat diye sorunca nedenini merak etim ve ayrıca böyle düşüncelerden de uzak dur. Bu gibi düşünceler seni melankolik bir duygu ağına düşürmekten yanı sıra psikolojini de bozulabilir. Felsefe dedikleri gibi iyi bir şey değil bazen kaybettiriyor insanı” diyip göz kırpıp Ediz’in önünden geçip çalışma odasına Asiye randevu hazırlamak ve diğer seansları kontrol etmek için yol aldığımda Ediz üçüncü adımımda beni bilmiş çocuksu ve cılız sesiyle durdurarak “pekçe bilgilisin BayQ. Bu sözlerinden demek oluyor ki bir zamanlar felsefeyle ilgiliymişsin” evet hala ilgiliyim ve hala bir çok kitap türünün yanında felsefe kitaplarını ve felsefeyle uğraşan insanlarının hayatlarını okuyorum. Ve bazende önüme gelen her şeyi okuyorum. Bu okuyuşlarım arayışlarıma bir türlü doyamıyorum ve edindiğim bilgilerimin yetersiz olduğu kanısına varıyorum. Sanki bir bilgi açlığı yaşıyor gibiyim. Bu durumun iyi yanları olduğu gibi kötü yanları da var tabi. Mesela; kendimi her zaman yetersiz hissediyorum , üstelik hatırlamadığım geçmişim beni buna daha fazla yöneltip bir şeyleri araştırmam ve okumamı , kendimi olduğundan fazla geliştirmem için zorluyor. Tabi bu oldukça yorucu. Ve bunların hepsi bir yanda ben neden hiç bir yerde, hiç kimsede kendimi ve geçmişime dair bir hatırlama ışıltısı görmüyorum? Ve bu zayıf hafızamın yanı sıra bir türlü insanlara güven duymuyorum. En çokta bu tuhaf benim için. Geçmişini hatırlamayan ve çok az insanlarla tanışan hatta arkadaşı olmayan ve bunun getirdiği dost kazığı yemeyen birinin birine güvenmemesi tuhaf değilimdir? Bazıları bana ucube demekle haklı galiba. Eskiden ismimden dolayı dediklerini düşünsem de bu saat aralarında Ediz’in yardımıyla benim tavırlarımdan dolayı öyle dediklerini anlamış bulunmaktayım artık. Ucube. Ben gerçekten bir ucubeyim ama asla piç değilim. “BayQ” adımı duyumsadığımda derin düşüncelerim beni terk etmiş ve Ediz’e söylemek istediklerimi bir tarafa atmıştım artık. Hem insanlar bir çok şey söylemek isteyipte söyleyemezlerdir. İşte bende tam da öyle bir yerde yerimi alıyordum. Ve korkarım ki her zaman o yerde kalacağım. “söyle Ediz” dedim başımı sağıma çevirerek “bana cevap vermediniz” diye direttiğinde onun bu diretilişi gülümseme sebep olmuştu. “cevap vermeyi uygun bulmadım ufaklık. Haydi işine” herkesin her şeye cevabı olacak diye bir kayde yoktu sonuçta ve benim bu ufaklığın yanında daha akıllıca ve soğuk olmam lazım. Odaya geçtiğimde hemen bilgisayardan kimin seanslarının olduğunu kontrol ettikten yarım saat sonra Asi açık olan kapının önünde kolları göğüsünde bağlı ve kendinden geçmiş bir şekilde bana bakarken ki bakışlarını fark ettiğimde “Asi orada dikilme” oldum olası, yani sekiz yıldır tam söylemek istediklerimi söyleyemiyorum bir türlü. Ne büyük kusur ama. “otururum BayQ” diyip koltuklardan birinde yerini aldığında “ne zaman uygunsun?” dediğimde Asi bana göz devirip “her zaman. Sana her zaman ama”
“tarih vermen gerekli. Aksi takdirde kafama göre seanslarını ayarlaya bilirim” diye açıkça belirtiğimde Asi çantasını açıp önce abisinden kalan çakısını daha sonra telefon ve bir kaç makyaj malzemesinden sonra küçük not defterini karıştırıyordu. “Hala çakı taşıyorsun. Biber gazı yeterli olmuyor mu?” diye gülümsediğimde Asi bana gözlerinin altından bakarak “abimden kalan tek şey. Onu yanımdan neden ayırmadığımı biliyorsun”
“kusura bakma Asi. Bir an aklımdan çıktı. Hatıralara sadık olman çok güzel bir şey ama her zaman her yerde yanında bulundurman sencede tuhaf değilmi” aslında aklımdan çıkmamıştı. Böyle yapmak hoşuma gidiyor sadece.
“bakmam kusura. Zihnin benimle ilgili olan her şeyi zaten siliyor değilmi?”
“unutmamıştım. Hatırlıyordum. Sadece-“ diye doğruları söylediğimin yanı sıra ona açıklama yapmaktan kendimi zorlukla alı koymuştum.
“Sadece?”
“Boş ver. Yavuzun ölümü gerçekten çok üzücü. Ama sen onun gidişinde bile güçlü olmayı başarmıştın. Ölümünden bir yıl geçti anlıyorum seni. Asi bunu bil ki sen çok güçlü bir insansın. Zaman faktörü belki acının eskimesini sağlayamaz ama senin artık hayatına bir şekilde devam etmen lazım. Abine benzeyen birini seçerek değil ama” diye karma karışık teselli cümleler kurmuştum. Dedim ya bazen konuşamıyorum diye. Hele ki böyle bir andayken olduğumdan fazla saçmalayıp, karma karışık devrik cümleler kurar, insanların kafalarını karıştırım. Tabi bu asla bilinçli bir şekilde değil. “Ben, sırf sen Yavuz’a benziyorsun diye seni sevmiyorum” diye sert bir tonda çekiştiğinde ona karşı suskunla cevap vermiştim. “susma. Bunu bana yapma. Benim.” Anlına bir şaplak vurduktan sonra “ben kime neyi anlatıyorum ki. Sen duygularıma önem vermeyen alçağın tekisin. Bazen senden iliklerime kadar nefret ediyorum sırf bana böyle yaşattığın için. Sırf bakışlarınla bile olsa kalbimi kırdığın için senden nefret ediyorum ve lanet olsun ki senden nefret ederken bile seviyorum. Bu durumdan nefret ediyorum.” dediğinde bile içten içe üzülsem de bunu asla beli etmemeye gayret ediyordum. Asi bana baktığı kadarıyla belli bir düşünce sahipliğinden dolayı daha sert bir çıkışmayla “seans. Bu ayın son haftasında her gün gelecem. Müsaittim o zaman” diye nefes almadan sözlerimi söyledikten sonra arkasını dönüp gittiğinde ben sıkışan kalbim ve sızlayan vicdanımla un ufak bir hale gelmiş, oturduğum yerde küçülmeye devam ediyormuşum gibiydim artık. Keşke öyle olmasam, duygularımı göstermekten keşke korkmasam ve keşke insanlar sadece bakmasalar. İnsanların görmesini çok isterdim, en azından beni. Gerçek beni. Dışardan göründüğüm gibi umursamaz, dertsiz tasasız, duygusuz ve ruhsuz olmadığımı ben bellim etmesem bile onların görmesini çok isterdim ama ne yazık ki insanlar sadece bakarlar ve seni kafasında sen olmayan bir kalıba sokarlar. Ne acı ama. Asi beni alçak ve hatta kafasında emin olduğum iğrenç bir çok kalıba beni sığdırdığında ben , o kafanda uydurduğun kişi değilim demek istiyorum. Yalnız sadece

İstiyorum. Bir şeyler gerçekten de sadece istenilmekle kalıyormuş, bu isteyiş arzusunu fiile dökmek demek kanamak ve bak benim iplerim senin elinde demek ya da karşısında kanadığın insanın eline birer silah verip istediğin zaman bana sıkabilirsin ve hatta beni acımdan öldürebilirsin demekten, göstermekten başka bir anlam taşımıyor benim için. Bu hayatta birinin karşısında kanayacaksam o aynada gördüğüm, aciz kişiden başkası olamaz. Ki ben her gün gecenin bir yarısında o kişinin önünde kanıyorum zaten. Ve biliyorum ki ondan başka güvenebileceğim hiç kimsem yok. Gerçi benim kimim var ki?.. kimsesizlerin hiç kimseleri olur dimi? İşte benimde öyle. Çok isterdim her şeyimin olmasını. Âhh ben ne saçmalıyorum ki, bu zayıf hafıza ve yaralı olan rıhla her şeyim olsa bile ben yine kimsesizliği tatmaya devam ederdim. Ruhu yaralı olan doğan gibi anlamadığım bu dünya da ruhu yaralayanların her zaman ve her zaman kimsesiz olmak nedir çok iyi biliyorlar. Bazılarımız doğduğundan beri kabullendiği bu durumun acısıyla kalbinde ki boşluk hissiyle yaşamına devam ederken bazılarımızda; akmayan gözyaşları ve gerilmiş dudakların eşliğinde olan kalbine sanki damla damla dökülen kezzabın yanışı ve boğazında birer yumru olduğunda bile nefes almaya devam ediyor. Her ikisinin de ortak noktasında geceler tek dostu oluyor. Benim dostum olduğu gibi. Çünkü ben bu sekiz yılık hayatım da anladım ki insanlar gelir ve giderler. Gerçi bir tek Asi gitmedi. Ondan başka kime yakın olduysam beni terk etti. Her yaştan arkadaşım dönem dönem benle tanıştı ve beni terk etti. O yüzde insanlar gelir ve giderler. İşte bu kadar basit...
🕯
Yüreğimin sızladığı ve ruhumun yine can çekiştiği düşüncelerden kendi bir uçurumdan itmeye kalkıştığım vakitlerin arasında kalıp kendime gelmeye çalıştığımda Ediz karşımda gözlü yaşlı ve üzgün bir şekilde oturuyordu. Ne zaman gelmişti ve neden böyle bir duygu esintileri içindeydi? Sormalı mıydım, her şey sorulur muydu? Cevabını bilmediğim soruları neden soruyorum kendime öyle. “BayQ” sesinden


Anlatmak istiyor muydu ya da kalbine yük olarak öylece duracak mıydı bilmiyordum. Ne var ki bu çocuğu bir türlü çözemiyordum ve hayat hikayesini en az kendi geçmişimi merak ettiğim kadar çok merak ediyordum. Ve de bu çocuğa tıpkı bir zamanlar beni terk eden arkadaşlarım kadar yakın hissediyorum. Sırf hayatlarını anlattıklarını anlatışlarından mı yakın hissediyordum? Duyduğum yakınlıktan bile bir neden arıyorken kendimi onlara yakın hissediyorum diye bir düşünce nasıl zihnimi meşgul ediyor. “BayQ. Kalbinde yumruyla nasıl nefes alıyorsun?” sustum, cevap vermedim, afalladım. Omuzlarım bir an içe çöktü ve yüreğimin bir yerinde ben bir şeyler anlatmadan beni anlayan birinin beni anlaması coşkusunu yaşıyordum. Ama olmaz anlatamazdım. Kanamamalıydım. Nefeslerimi düzeltmeli ,dik ve ruhsuz bakmaya devam etmeliydim. Hadi BayQ derin nefes ve ardından duygusuzun teki olarak poz kes. En ruhsuz ve soğuk olan sesimin ve dik bakışlarımla “o da nerden çıktı Ediz? Kafanda ne kuruyorsun benim hakkımda?” diye yalan söyledim. Kendimi korumak için nede kolay yalan söylüyorum. Suçlamıyorum , kötü görmüyorum bu iki yüzlülüğümü ve yalan söyleyen dilimi. Ben haklıyım , bunu yapmam gerekiyor çünkü, biliyorum ki beni asla ama asla kimse korumayacak ve sahip çıkmayacak. Durum böyle iken benim böyle yapmaktan başka şansım yok ki. Keşke olsa, ama yok. “uydurmuyorum. Görüyorum. Sana bakan kişi bunu göremez. Hatta senin hakkından götünden milyonlarca düşünce geçirir aşağılık zihinlerinden ama o düşüncelerinden hiç biri de sen olmazsın. Çünkü o düşüncelerin hiç biri seni yansıtmıyor. Ancak seni gören birinden kaçamasın BayQ. O kişi senin ruhunu, kalbinin en derinliklerini görür. Bu yüzdendir ki birine bakmak ve görmek aynı şey değil. Ve sen BayQ, ağlamak istiyorsan ağla, gözyaşı dök, nefes almayı öğren. Kas yığını olmaktansa, cılız bir bedende nefes alan , rahat bir yürek taşı. Bunu yap, kendin için bunu yapmalısın.” Yapmak isterdim be Ediz. Ama yapamam. Kimsesiz ve geçmişi olmayan biri olarak, benim gibi bir insan nasıl senin söylediklerini yapabilir. Ve sen Ediz beni görmeye devam et olur mu? Beni görmekten vazgeçme. Ben senin görmene muhtacım. Lanet olsun ki en küçük hücreme kadar muhtacım. Demek istedim. Ama diyemedim, diyemezdim. Bazı cümleler yürekten söylenilir, sadece kendin duyarsın ve sadece sen hissedersin ve dışardan asla belli olmaz. “gelen var mı? Randevu saati yaklaşanlar var.” Diye kaçtım. “gelenler var. İki abi de geldi randevusuzmuş” karşımda benle konuşmak için ve beni dinlemek için çırpınan küçük bedene tamam anlamında baş sallayıp , oturduğum yerden kalkıp gelenlere bakmak için çalışma odasından çıktığımda Ediz arkamdan yüksek bir sesle “hayat kaçmak için çok kısa ve kaçmak korkakların işi. Sen korkak değilsin. Nasıl oluştuğunu bilmeyen yaralara sahipsin sadece. Kendine odaklanman gerekiyor BayQ. Kendini ve duygularını, hatta acılarını gizlemek için savaşma. Kendinle savaşma. Düşmanlarınla BayQ. Düşmanlarınla savaş. Kendinle değil. Kendini yok etme. Sen tanıdığım en güçlü ve cesur yüreğe sahipsin. Bunu hiç bir zaman zayıf olan zihninden çıkartma. Ve kabinede cesur olduğunu hatırlat BayQ” dediklerini duymadığımı beli eden bir şekilde elimi kulağıma götürüp “sonra söylersin. Duymadım” diyip en sahtekarlığımla büyük bir dudak gerilmeden sonra arkamı dönüp derin bir nefes aldım ve dik durmaya çalışarak gelenlerin yanına gitmek için yol aldım. Dört kişi vardı, üç erkek, bir kadın. Çok güzel bir kadın. Aşık olunacası bir kadın vardı. Neydi öyle kalbimin atışlarını hızlandıran şey öyle. Birini ilk kez görüpte heyecanlanmak normal midir acaba? Bir adım. İki adım. Üç adım. Ve şimdi tam da yeşil. Yosun yeşili gözleri olan, hayatımda onun kadar güzelini görmediğim kadının karşısındayım. Hem etkileyici bir güzelliği olan ve hem de tanıdık olan bu sima beni kendi çekiyordu. Maskelerimi birer birer indiriyordu sanki. Ve o maskelerimi şaşırtıcı bir şekilde tepkisizliğiyle, mimiksiz kalan Ay’ı andıran yüzüyle indiriyordu. Hayır maskelerim beni koruyan, beni güçlü kılan araçlarım onlardan feragat edemem. Vazgeçemem. Hadi BayQ tak buz kesen, tepkisizlik maskeni. “evet baktın mı? Bu gün dövme yapabilir miyiz?” sesin sahibine baktığımda beni heyecanlandıran kızın yanında oturan adamdan çıkmıştı. Neden orada. Kalbimin atışını kaburgalarımı kıracak şekilde attırmasını sağlayan kızın yanın da oturuyordu. “sadece tek bir boş saatim var. Öncelik olarak randevusu olanların işlemini yapacağım. İstersen bekle” dedim ama bu adamın mekanımda beklemesini ve onu damgalatmak istemediğim kesindi. “Randevumuz var. Ruhha Açıkgöz adına almıştık” sevgilisi ya da nişanlısı mıydı bu kıl kuyrukta önce o konuştu, sonra da dünyalar güzeli yosun yeşili olan bu kadın. Tanımadığım bu kadın ve onun yanında olan güven arz etmeyen biçimsiz bu adam hakkında zayıf zihnimde dolaşan düşünceler, kalbimi burkmuşa benziyordu. “Birader!” diyen cılız bedenli ve en az maskelerimi andıran tepkisiz ve benden farklı olarak; olduğundan çok güçlü ve sert bak genç adama bakıp tek kaşımı kaldırarak baktığımda yanında olan iri yapılı adam “bizi Bartu gönderdi. Senide aramış önceden” diyip yanımda olan çatık kaşlı adama baktı. İsimlerini bilmediğim bu adamları Bartu. Bana bu mesleği öğreten. Benim, kendi adımı bile bilmiyorken bile bana yardımcı olan adamın arkadaşlarıymışlar. Bartu dün gece beni aramıştı ve o kendi mekanını kapatıp İsviçre’ye gittiğinden benim damgalatmam için haber vermişti. “evet. Bartu beni sizin için aramıştı” diye açıklama yaptım, ama genç olan bu adam bir saniye bile olsun sert bakışlarımdan ödün vermeden bana baktığından ve de beni heyecanlandıran kızın karşısında olduğum için aklımı kullanamaz bir hâle gelmiştim. “BayQ” diyip elimi uzatım. Çünkü önceliği randevusu olana vermem gerektiğinin önünü açmak istiyordum. “Bora” dedi net bir sesle ve yanındaki adamda tebessümle “Cenk” dedikten sonra ben de tüm ciddiyetimle “öncelikle hoş geldiniz. Sizin işleminizi sıraya almam lazım-“ sözümü yarıda kesip “beklemeye vaktim yok BayQ” sert bir tonda söylemişti. “Mekanın temel bir prensibi Bora; randevusu olanların önceliğidir” ben ciddiyetle söylerken Bora, söylediklerimi takmayarak “sıranı versene bana?” diye kaba bir şekilde sormuştu yosun yeşil gözleri olan güzel Ruhha ’ya. Ruhha başıyla evet anlamında salladıktan sonra “benim için sorun yok sıramı veriyorum” sahilin kokusunu ve dalga sesini andıran sesiyle mest olmuştum ve kalbimin en derinliklerinden, benim içinde hep burada kal. Olmaz mı? Kal benimle demek geçiyordu. Bu düşüncelerimle tekrar dikkatim dağılıyorken Bora “nerden?” diye sorduğunda bende tıpkı onun gibi “dümdüz gittikten sonra solda ki oda” diye insanları ya da beşerleri damgalattığım odayı tarif etmiştim. Bora ve yanında olan Cenk odaya doğru yol aldığında ben ise Ruhha ve yanında olan adama son bir bakış attıktan sonra Bora ve Cenk’in arkasından odaya gitmek için yol alırken çalışma odama kısa bir bakış atıp Ediz’in orada olmadığını gördüğümde sıkıntıyla nefes verdiğim sırada Ediz hâlden anlayan bir bakışla “bir kez öldüren, bin kez öldürür. Kalbimizden başka kimse bize tuzak kuramaz. Kalbine sahip çık BayQ” çocuk sesiyle yine olur olmadık yerde hayat dersi veren Ediz’e yan bir gülümseme atıp “ve tekrar sözü aldı filozofumuz” dedikten sonra Ediz’in ne diyeceğini umursamayarak arkamı dönüp Bora ve Cenk’in yanına gittim. Kapıyı açar açmaz Boranın sert ve yaşından büyük olan davranışlarıyla karşılaşmıştım. Ve Cenk , Boranın aksine daha sevecen ve hoşgörüyle baktığından bende sadece Cenk’e tebbesüm edip taburemin üstüne oturduktan sonra tüm profesyonelliğimi suratıma takınıp “evet Bora. Nasıl bir damgalatma istiyorsun?” deyişimle Bora ufak bir dudak gerilmeyle bana bakıp “damgalatmak?” diye soru soruyor gibi söylemişti.
“Evet. Dövme demiyorum. Kendimce bir ünvan verdim işte”
“Bak Cenk, benden de bir tane varmış” dedikten sonra dudağını sağa gerip “bende kazı diyorum. Senin deyişinle öyle bir ünvan verdim” dediğinde aslında Boranın da suratına takındığı tepkisizliği ve gözlerindeki sertliğin kendini tıpkı benim maskelerim olduğu gibi korumamı andırıyordu onun bu hali. Ve onun bu durumunu gördüğümden dolayı hayatımda, yani sekiz yılık hatırladığım hayatımda ilk kez birini benim gibi kendini koruduğunu gördüğümden dolayı yalnızlığım ve ucubeliğim beni terk ettiğini hissetmiştim. Bu ne güzel bir histi öyle. Sanki ben de bir şekilde topluma hoşgörüyle kazanılmış gibi hissettiriyordu. Birinin beni arzuladığı veya benim yalnız kalmak için birileriyle konuşmak istemem gibi değil bu, bu öyle bir şey ki hiç bir çaba gütmeden kazanılmak gibi. Yüreğim şaşırmıştı ilk kez sırf bu duygu ve de Ruhha ’yı gören gözlerimin kalbimin heyecanlandırması gibi şaşkınlığa uğramıştı benim aciz yüreğim. Boraya ufak bir gülümseme
Yolladıktan sonra, ona inanılmaz olan yakınlık uyandıran sesim ve netliğimle “nasıl bir şey istiyorsun peki?” diye işimi yapmak için adım atmıştım. Bora “düşünmedim. Bartu seni çok övdü” dedikleriyle gülümsemekle kaldığımdan Bora sıkıntıyla nefes verip “ve Bartu, senin insanların anlattıklarına, yani hikâyelerine göre temsili bir şeyle kazabiliyormuşsun dedi” diye açıkladığında Boranın dedikleriyle şaşırmıştım. Yanı bu demek oluyor ki, sır küpüne andıran tepkisiz ve sert olan bu genç adam bir hikâye anlatacak, hemde kendinden kesitli “evet doğrudur. Madem karar vermedin öyle ise anlatacağın hikayenin temsiline uygun bir şekilde damgalatayım o zaman” diyip buyur anlamında elimi uzattığımda Bora tekrar sıkıntılı bir nefes alıp “aslında bir şeyler anlatma huyum yok, ama anlatacağım kişiyi temsili bir şey aklıma gelmiyor. Gelseydi kendim kazırdım zaten. Anlayacağın eline düştüm” onun bu dürüstlüğüne gülümseyip çizim defterimi alıp onu dinlemek için rahat bir şekilde oturdum ve göz ucuyla Cenk’e baktığım sırada Cenk faklı dünyalardaymış gibi telefonuyla oynuyordu. Bora boğazını temizlediğinde ise tüm odağımda artık o vardı. Merak uyandıran bu genç adamın dediklerini en az Ediz ve bir zamanlar yanıma, aslında bir hafta öncesine kadar yanımdan ayrılmayan , tıpkı benim gibi mavi gözlü arkadaşlarımın anlattıkları hikayeleri gibi merak ediyordum. Galiba benim sorunum da bu; bazı insanların ya da bana, duygularıma ve karakterime yakın gelen , benzeyen insanların hayatlarında kendimi arama sorunum var. Aslına bakılırsa kendime bu konuda haklı buluyorum. Geçmişini hatırlamak isteyen biri için bu durum normaldir. En azından bence normal. Boranın bakışlarına sevgi, şefkat ve aşk yerleşmiş gibi olduğunda üst dudağının hafif yana gerip , mayhoş olan surat ifadesiyle “Sakuram. Bir yılık bekleyişim ve onun dört yılığıymışım. BayQ, o öyle biri ki kendimi bitirmeye, hatta ölmek için çabaladığım, yaşamak için hiç bir hevesim olmadan yaşadığım hayatıma tıpkı bir güneş gibi gelip karanlığımı aydınlatan, beni tüm güzelliklere inandıran kadın. Her şeyim olan kadın. Öyle bir kadın ki o, acısı kalbinde, yaraları ruhunda ve kanıyorken bile beni sevmekten vazgeçmeyen biri. Beni ben olarak seven kadın. Onu iliklerime kadar, yaşamak isteyecek kadar seven. Hayır seven değil, onu hisseden bir de ben varım. O benim için öyle bir değerli ki, öyle kıymetli ki. Kaç dünya gezsem bir daha onun gibisini bulamayacağım biri. O benim kiraz çiçeğim BayQ” dedi buğulu çıkan sesiyle. Ne çok seviyormuş Sakurasını, ne çok hissediyormuş ve anlıyormuş. Hatta onun yaralı, kanayan ruhunu görecek kadar. Beni de böyle seven biri çıkar mı ki acaba, sever mi beni biri? Sırf şehvet, arzu için değil, öylesine sever mi biri, görür mü beni beşer olan biri? En önemlisi de ben kendimden vazgeçecek kadar sever miydim birini bu aşağılık dünyada ve zayıf olan hafızamla. En ızdıraplısı da geçmişi , açıkçası geçmişimi hatırlamayan ve üstelik neden hatırlamadığını bilmeyen biri olarak sevebilir miydim bir kadını. Benim de kendime ait mutlu bir ailem olabilir miydi gerçek ismimi bilmediğim, tuhaf bir yaratık olarak gezdiğim iğrenç olan bu dünyada?.. başkalarının hayatları keşkeklerimiz ve hayallerimiz oluyordu bazen. Bu böyle bir keşke oluyordu ki ta kalbimizden geliyordu o keşke. Ve ben şuan dışarda Ruhha denen yosun gözleri olan kızın, beni nasıl ilk bakışta sanki tanıdık biriymiş gibi olan siması ve aşık olunacası gözleriyle kalbimi heyecandan durduracak kadar attıran yosun yeşili olan kızın bana aşık olmasını, beni tıpkı Boranın anlattığı Sakurası gibi sevmesini isteyen bir keşkeyle doluyor kalbim. Ben bu düşüncelerim ve hayallere kapılmış hallerimle oturuyorken Boranın kolumu dürtmesiyle irkilip kurduğum tüm düşlerden ve ihtimallerden kurtulmayı başarıp tekrardan Boraya bakmayı sürdürdüğüm sırada Bora tek kaşı kalkık ve sorgulayıcı bir tonda “dışardaki kız. Kalbini esir mi aldı?” almış mı. Bilmiyorum ama onu gördüğüm andan beri gözleri, ay ışığını andıran yüzü ve bir müzik melodisini andıran sesi zihnimden çıkmıyordu hatta bana tanıdık ve bakışlarına bağlaştıramadığım, ne için olduğunu bilmediğim öfkesi bile zihnime kazınmış bir nota, bir kitabe gibi yerini almıştı artık. “hayır. İlk görüşte aşk mı olur? Hem Ruhha ’nın yanında olan adam beli ki erkek arkadaşı... “ diye açıklama yaptım ve de kendimde gerçeklerin sert tarafını göstermiş oldum. “ulan yıldırım çarpması olmuş sende. Zaten kızda sana baya baktı. Hatta öyle bir baktı ki daha önce tanışıyormuşsunuz gibi bir düşünceye bile kapılmıştım” Bora ciddiyetle söylemişti. Gerçi bende fark etmiştim beni tanımış olan bakışlarını. Âhh BayQ ne saçmalıyorsun öyle tabiki tanır seni. Hem mekandan, hemde yaptığın işten herkes tanıyordu. Kız da dövme yaptırmak için araştırıp geldiğinde öyle bakıyordur, ya da yanındaki adamın dövmesinin yapıldığı yeri araştırmak için tanıyordur. Bir bakışa ne çok anlam yükleniyor öyle “kız araştırıp geldiği için öyle bakmıştır. Yoksa nerden tanıyacak. Hem ilk kez gördüğüm biri” söylediklerimle Boraya nazaran Cenk’in de duruma el koyan ses tutumuyla “ Arel, hastaneye gitmen gerekiyor. Her zaman ben mi hatırlatayım sana. Bu gün yeni kalbinin kontrolü var” diye Borayı Arel hitabıyla uyardığında bu sefer maskelerim bile şaşırmama engelleyemeyen mimikle “Arel?” diye soru sordum ortama, Bora ses vermedi ama Cenk mütevazı biri olduğu için “iki ismi var Arel Bora “ Cenk’in söyledikleriyle kafada ampul yanan tutumumla “Bora olarak tanıtmıştı da” bu söylediklerime Cenk bir kez daha zaman kaybetmeden “herkes ona Arel diyemez. Onun izin verdiği insanlar diye bilir” dediği zaman diretmedin , bir daha soru sormadan anladım anlamında bakışları atıp Boranın anlattığı Sakurasını temsil eden ve en önemlisi aşklarını ortaya çıkaran birer çizim yapmak için çizim defterimi ve kalemi alıp bir Sakura ağacı ve dallarına yeni yeni çiçek açan çiçeklerini çizip göğsünden sol tarafına kadar yol alan bir dalının altına da iki çiftin sarılmış bir görüntüsünü çizdikten sonra çizim defterimi Boranın önüne koyduğumda, Bora defteri inceledikten sonra “harika. Hakikatten Bartu’nun dediği kadar varmışsın. Yalnız bizim bir kopeğimizde var kızın tarafında küçük tüylü bir köpekte olsun BayQ” dediğimde Cenkte meraklı olan haliyle “bende bir bakayım” diyip çizdiğime baktığında “çok güzel ama, dövmeyi o bölgede yapamazsınız” diye otoriter bir tonda ikaz ettiğinde Bora ona hiç bakmadan “çizdiğin gibi ve o bölgede istiyorum.” Ciddi bir tonda söylediğinde Cenk “dikişlisin daha!” Diye yüksek sesle bir kez daha uyardığında Bora Cenkten daha ciddi ve daha sert bakışlarla “istediğim gibi olsun “ diyerek üstündeki mavi kazağı çıkarttığında göğüsünde yeni atılmış dikişlerin olduğunu gördüğüm an Boraya “olmaz. Bora dikişler hem yeni , hemde bu büyüklükteki damganın verdiği acıya dayanabileceğini sanmıyorum” diye açıkladım. Açıklamak zorundaydım. O acıya kimse dayanamazdı çünkü ve ben de birini uyuşturmak için bir şeyler yapamazdım. Ancak Bora Cenkle birlikte yaptığımız uyarıları ve açıklamalara kulak tıkamış gibi sert ve bir o kadar ciddi bir sesle “amınıza koyayım. Ulan benim değilmi bu beden size ne oluyor göt herifler” dedikten sonra bana bakarak “sende kazıyacaksan kazı kazımayacaksan bulurum başkasını” diye rest çektiğinde arada Bartu’nun hatırı olduğunda ona istediğim restle karşılık vermeyip onu damgalatmaya hazırlandığımda Cenk’in Boraya bağırarak bir kaç küfür savurduktan sonra tehditkar bir şekilde parmağını ona doğru savurup “bunları Milaya anlatacağım ve o da sana kök söktürecek. Lan kast kafalı, götten herif onu öyle bir dolduracam ki yaktığına bin pişman olacaksın lan” Bora Cenk’in söylediklerine karşın olarak ağızın içinden anlamlı anlamsız bir şekilde “benim kiraz çiçeğim kimsenin dolduruşuna gelmez. Üstelik bu durumda asla” diyip derin bir ah çektiğini gördüğümde ona üzülmüştüm açıkçası ama özle hayata olan saygımdan ne bir soru ne de bir göz hapsine tutum. Ve de beni ilgilendirmez çünkü diyerek damgalattım Borayı. Hemen hemen iki üç saat aralıksız olarak taze dikişleri olan aşık Boranın çektiği acıyı ben hissetmesem de onun Dişlerini sıkmasından nasılda damgalattığım saniyeler , dakikalar ve hatta saatlerde acısını görüyordum. Ve onun bu dayanaklığını görünce hem hayran kalıyordum hem de bu kadın her kimse Borayla birlikte olduğu için şanslı buluyordum. Boraya ufak bir tebbesüm edip “bitti” dediğim an Bora derin bir oh çekip ağır ağır yattığı uzandığı yerden doğrulup kazağını giydi ve Cenk’e kısa bir bakış attıktan sonra bana bakarak “eyvallah BayQ” diyip ayağa kalktı. Onun sırası bitmişti artık ve ben bir sonraki yani Ruhhanın sırası mı ya da yanındaki biçimsiz adamın sırası mı olduğunu bilmediğim kalbimle heyecanlanıyordum. Bir insanı düşünmek nasıl oluyordu da kalp atış ritmini değiştiriyor olabiliyordu ve de vücut ısısını nasıl yükseltip, vücudu karıncalandıra biliyordu anlamıyordum. Tek bildiğim şey tüm kalbimle Ruhhanın yanında ki adam onu sevgilisi ve ya nişanlısı olmamasını geçirmek. Tanrı kalptedir ya belki bu içten gelen isteğimi gerçekleştirir. Tanrı içtenlikle geçirilen duaları kabul eder oysa ve ben silik geçmişimin yanında bunu da istiyorum. Hem de çok istiyordum. Aşık değildim yosun gözlü kıza ama onun beni tanıyan bakışları ve bana tanıdık gelen sesi ve siması beni ona itiyordu sadece . Belkide sırf bu yüzden, sırf onun tanıdık gelen duruşundan ve de en önemlisi nedenini bilmediğim bir şekilde bana öfkeli bakması merak uyandırdığından onun sırası olması ve ona dokunma isteği geçiyordu kalbimden. Bu aşk değil , bu sadece bir merak ve kimyasal bir şey birer çekim belliki. Aşkı hiç tatmayan biri olarak bu tepkimelerime aşk diye nitelendiremem ya. Ne de olsa aşk kutsaldır. Sevgi candır. En azından kitaplardan çıkarttığım bir düşünce ve de filmlerden. Zaten onlar akıllara sokmuyor mu böyle şeyler. Onlarda işlenmese bu konu belkide her şey daha iyi olurdu veya daha kötü. Kim bilir belkide aşk hayata katılmış bir renktir. Aksi taktirde her yer siyah ,beyaz olmaz mıydı. Tıpkı karın ortasında duran ben gibi olurdu. Beyazların içinde siyahlara boyanmış bir BayQ. Siyah ve yalnız hatta kimsesiz olan bir BayQ. Üstelik geçmişini hatırlamayan bir salak . Galiba insanın anlamını tam taşıyan biriyim. Neydi insanın anlamı: unutan. Tıpkı ben gibi. Unutan. Unutuşumun içinde bir çok korkunun yanında en büyük korkum olan şeyde ölmek . Ben geçmişim hatırlayıp yaşamak istiyorum. Ölmek değil. Bir zamanlar aklımdan geçirdiğimi kabul ediyorum ama hiç bir zaman buna yeltenmedim. Çünkü hala nefes almanın değerli olduğunu savunanlardanım. Umutsuz, bittik olduğum zamanlarda bile hala nefes almam gerekecek kadar değerli olduğumu düşünüyordum. Ve bu korkularım olarak yaşadığım hayat bana maske takmam gerektiğini öğretti. Nefes almaya seven biri olarak maskelerim ve gizli duygularımla yaşantımı sürdürüyorum. Hem herkesin maskeleri yok mu? Herkesin bir çok maskeleri var. Hemde çeşit çeşit, renk renk. Benim sadece tek bir renkten oluşan bir çok maskem var çünkü ben siyahım. Her renkten oluşan ve de her rengi , beyaz dışında her rengi yok edecek kadar güçlüyüm. Benim tek zaafım günün birinde beyazıma kavuşup griye sahip olmak. İki renkten oluşan bir renk gibi. Tıpkı bir aile gibi. Siyah baba, beyaz anne ve gri çocuk. Ama mutlu bir aile...

 

Oylarınızı ve yorumlarınızı beklirenmm🌟

 

Loading...
0%