@orion
|
ÜCÜNCÜ BÖLÜM
🕯
Şarkı; Sezen Aksu( küçüğüm)
merhabalar canlarım, bölümü atıyorum, beğenirsiniz umarımm:)))
Keyifli okumallar... 😘
Boğazda oluşan düğümlerle nefesler alabiliyorsan hala, yaşamak oldukça zordur. Aksi taktide her verilen nefes ziyafettir ciğerlere...
Ediz’in anlattıklarını hazmetmeye çalışırken , o boğazında olan bir düğümle sertçe yutkundu ve gözlerimin derinliklerine bakarak “biliyor musun? Bu durum artarak her gece devam ediyordu ve bir gece olsun bile ne bağırdım, ne de yardım isteklerinde bulundum. Benim yaptığım tek şey boyun eğmekti. Onun istekleri ve yaptıkları midemi bulandırsa bile ben boyun eğiyordum. Çok zor bir durum bu. Ruhunun kabul etmediği bir şeyi yapmak çok zor. “ diyip bakışlarını ayaklarına çevirdi ve gür bir kahkaha attı.
Onun tüm kahkahaları acıdandı.
Onun kahkahaları gözyaşlarına bulanmıştı.
“bir gün. Bir gün istemiyorum diyip gözyaşı döktüm. Ama o, ben sırf bunu dedim diye camların üzerinde yürütmüştü beni. Ayak tabanlarım kanarken o beyaz odada bu durumuma sevinip
'benim biricik Kleinosum , bana karşı gelmenin bedelini böyle hafif ödetmemin nedeni sana bağlanmış olmam'
diye gürlüyordu.”
Ben dehşet içinde söylediklerini dinlerken o ise kahkahalar atıp , elleriyle oynuyordu. “insanlar kör biliyor musun. Hem kör , hem de sağırlar. O beyaz oda da Cemalin sesini duymadıkları için sağır , benim kanayan ayak tabanlarım ve solgunluğumu görmeyecek kadar da körler. Ya da işlerine gelmeyene kadar duyularını kapatırlar. ama Her şeye rağmen kaçtım ben. Başardım. Soner’in başaramadığını başardım. Bak ben nefes alıyorum, özgürüm . Cemal yok...” diye sıralayıp gülümserken , ben ise üstüme dökülen kezzapların altında eriyormuşum gibi hissediyordum.
“ama nasıl kaçtım” diyip , Taktir etmemi bekleyen bakışlar atıyordu bana. Onu taktir etmeye gücüm olmadığından sadece gülümsemekle kalarken bile kendimden iğrendiğimi fark ettim. Geçmişinde bunca acıyı yaşayan birine gülümsemek asla doğru bir mimik olmamalıydı bu ve ben gülümsemiştim.
“beni yürüttüğü kırık cam parçacıklarından bir kaçını elime almıştım o fark etmeden.” Gür bir kahkahanın ardından “diğer gece tekrar beni alıp odaya getireceğini bildiğimden sakladım o aldığım cam parçalardan büyüğünü ve gece olmasına yakın koydum eşofmanlarımın cebine. Geldi gece , başımı iğrenç elleriyle okşadı ve en şefkat barındıran sesiyle uyandırdığını sandı uykumdan . Oysa ben o gece yatmamıştım ki. Damarlarımda dolaşan öfke ve nefretle onu öldürmek için can atıyordum.
Öyle bir onun kanına susamıştım ki saatleri, dakikaları sayıyordum beni çağırsın diye. O beni çağırdığında yüzümde onun sandığı şehvet gülümsemesi vardı ama aslında benim suratımda şehvetin gülümsemesi değil. Kana susamışlığımın gülümsemesi vardı. Elini sıkıca tutup hep istemeye istemeye o odaya attığım adımlar o gece zevkle atıyordum her bir adımımı.
Yürüdük, yürüdük, sabırsızlığımdan gideceğimiz beyaz odanın yolu uzamıştı sanki. Suratımla kocaman gülümseme , damarlarımda dolaşan cesur , öfkeli his ve kana susayışım vardık. Bana uzun gelen yolun sonunda odaya vardığımızda beyazlar içinde olan Celal cebinden kilitti çıkartı ve yavaşça kapıyı açtı. Bir kilit açılışı, iki kilit açılışı , üç kilit açılışın sonunda bem beyaz odanın içerisine girdik.” Diyip oturduğu yerden ayağa kalktı ve kendini alkışladı.
Kan, çocukların korktuğu bir şeyken bu çocuk anlatırken bile o zamanki kana olan açlığını hissediyormuş gibi davranıyordu. Ediz tekrar yerine oturup tek eliyle sarı saçlarını parmaklarının arasından geçirip geriye ittikten sonra gururla küçük dar göğsünü gererek “ Celal kapıyı kilitledikten sonra anahtarı nereye koyduğuna dikkatlice baktıktan sonra cebimdeki camın yerinde olup olmadığını kontrol ettim. Cam parçası yerindeydi ve Celal her zamanki gibi yüzünde iğrenç gülümsemesiyle gömleğinden başlayıp soyunurken ona yaklaşıp büyük bir hazla onu soymaya başladığımda o ellerini giysilerinden çekti ve bana şaşkın dolu ve bir o kadar zevkle 'benim biricik Kleinosum, demek bu şölenimizde sen soyacaksın beni. Âh benim biricik Kleinosum, seni kimseyi arzulamadığım kadar arzuluyorum. Bu arzum belli ki sana da geçmiş. Şehvetimiz sadece birbirimize biricik Kleinosum. Şehvetin sadece bana. Kutsallığın sadece bana ve benim kutsallığım sadece senin için var olacak. Philetorunun kutsallığı senin bedenin için var olacak sevgili Kleinosum bunu asla insancık olan zihninden silme benim şehvetimin göz pınarı.'
Diyip kahkaha atarken bende onunla beraber kahkaha atıp
'Sevgili Philetorum, bu gece her zamankinden daha fazla şehvete doyacağız. Bu gece ikimizin de şöleni olacak '
diyerek ona ayak uydurmaya çalışıyordum. O sözlerimle kendine has moduna geçmeye hazırlanıp gözleri kapalı bir şekilde erkekliğime dokunuyorken ben üstündekilerin tümünü soyup onu tamamen çıplak bıraktıktan sonra eşofmanlarımdaki ve hatta boxerlerimden içeriye sokup dokunduğu erkeliğimden ellerini çekmesi için hareketlendiğimde o son bir okşamadan sonra çektiği elini zevkle erkliğine sürüp dilini yaladıktan sonra önümde diz çöktü ve her zaman yaptığı şekilde iğrenç dudaklarını dudaklarımla buluşturdu.
O dudaklarımı şehvetle emmeye başladığında onun bu emmesine ilk kez karşılık verdiğimde dudaklarını dudaklarımdan çekti ve ardından gür bir kahkaha atıktan sonra tekrar elini eşofmanlarımdan içeri sokup okşamaya başlarken ellerinde olan erkekliğimi ona sürtüp
' sırayla Philetorum. Böyle yaparsan şölenimiz kısa sürecek. Ve ben kısa sürmesini istemiyorum Philetorum. İstiyorum ki kutsallığımız uzunca bir zaman birbirimiz için canlansın '
dediğimde tiksindiğim ellerini soktuğu yerden çıkartıp keyifle
'haklısın Kleinosum. Bu gece tüm gecelerden uzun olsun. '
Diyip mide bulandırıcı dudaklarını dudaklarıma geçirip tekrar zevkle emdiğinde ona karşılık verdikten sonra onun beklemediği bir anda cebimden çıkarttığım cam parçasını boğazınsa sapladım.”
Deyişinden sonra bana öyle bir zafer kazanmış gibi baktı ki bu bakışı ölsem unutmam. Aslında zafer kazanmış olan bakışları haklılık bir yanını da taşıyordu. Bunca istismara karşı böylesine bir cesaret ve başarı belkide taktir edilmeliydi. Ediz’e bir anlık şaşkınlık içeren bakışlar atmamdan hemen sonra eski tepkisizliğime geri dönerek mavi olan gözlere bakmayı sürdürdüm.
O ise hala ağzı kulaklarında ve kendiyle gurur duyan hâlleriyle oturduğu yerden keyifle kıpırdıyordu. “Cam parçasıyla halka çizdiğim boğazından akan kanlar bana yetmemişti. Onun kanına öyle bir susamış gibiydim ki daha fazla kan istiyordum ama sadece ona ait olan kan. Öfkem ve nefretim tazeyken o boğazını tutup ayağa kalktığı sırada sol bacağına bu sefer derince bir çizik atım. Benim çiziğimle onun acı dolu iniltileri yükselmişti kırmızı renge yüz tutmuş odada.
O inlerken ben kahkaha atıyordum. O yerde sürünürken ben onu zevkle seyrediyordum.
O görüntü öyle bir hoşuma gidiyordu ve öyle bir beni sevindiriyordu ki bunu asla cümlelere dökemeyeceğim sanırım.”
Dedikten sonra oturduğu koltukta bacaklarını bağcık yaptı ve yüzünde aynı keyifle “onun son nefesini görmeyi çok istiyordum ama o gece o iğrenç , bok yuvasından kaçmalıydım diye onu soyarken sol arka cebine soktuğu anahtarı onu soyarken yürüttüğüm için olan güvenle koşar adımlarla beyaz kapıyı açıp dışarıya çıktım ve kapıyı Celalin üstüne kilitledikten sonra onun tiksindirici kanıyla kirlenen ellerimi alıp beyaz olan kapıya sürüp kendimden bir imza bıraktım.”
Kendime aiti bir imza bıraktım demişti.
Ediz’in söyledikleri kulaklarımda yankılanmasının yanında sanki o günü ben yaşamışım gibi gözlerimin önüne gelmişti. Beyaz bir odada kırmızıyla boyanmış lekeler, o lekeler belki birer cinayetin lekesiydi ama o kanlı olan ellerini beyaz kapıya sürtüğü zamanı anlatırken bir imza demişti. Sanki kapıya bir cinayetin portesini çizmiş gibi gururla ve bir o kadarda kendini öven bakışlarla bana bakmayı sürdürürken ben ise ruhum sarsılmasına rağmen suratımdaki tepkisizliğimi korumaya çalışarak temkinli bir şekilde “oradan kaçtıktan sonra ne yaptın?” diye sordum .
Ediz çocuk sesiyle gür bir kahkaha atıktan sonra dirseklerini bağcık yaptığı ayaklarının üzerine yerleştirip suratını iki avucunun arasına alıp sinsice “özgürlüğüme kavuştuğumda. Aslına bakarsan her şeyin mükemmel olacağını sanıyordum ama olmadı. Ama olsun mükemmel olmasa bile o boktan yerde değilim sonuçta” diyip dudağını yana kıvırdı ,
ona karşılık olarak onun yaptığı gibi küçük bir tebbesüm ettiğimde Ediz damarlarında bulunan anlatma isteğinden oluşan hevesle “sokak anılarımı dinlemek istermisin BayQ?” en küçük hücreme kadar merak ettiğimden başımla tabi anlamında komut verdiğimde Ediz ellerini bir birine sürterek “oradan kaçtığım gece kalacağım hiç bir yer yoktu ve karnım oldukça açtı. Ama ben bu durumuma rağmen asla oraya geri dönmedim, hatta Celalin ölüp ölmediğini merak bile ediyordum . Çünkü bir yanım onun son nefesini görmek için can atıyordu . Sabaha kadar kaç sokağa girdim kaç sokaktan çıktığımı bilmeden yürüdüm yürüdüm , öyle bir yürüdüm ki bayılacak hale geldiğimde bir çöp konteynerin dibinde uyuya kalmıştım. Uyandığımda yaşlı bir kadın önümde diz çökmüş bana bakıyordu belkide beni uyandırmaya çalıştırdığından uyanmıştım . Gözlerimi tamamen açtığımda bana şefkat ve bir o kadarda acıyan gözlerle bakıp cılız sesiyle
'yavrum kalk. Burası kirli. Pis buralar, hastalanacaksın.'
Dediği zaman ona tepkisiz bir şekilde bakmayı sürdürmeye devam ediyordum. Yaşlı kadına nasıl davranacağımı bilmeden bakıyordum.
'Evladım kalk. '
Diyip elimden tutu ve beni oturduğum yerden kaldırdığında nedenini bilmediğim bir şekilde onun annem olmasını ve yahut ninem olmasını istediğimden
'tamam annecim. '
Dedim, söylediklerimle yaşlı kadının gözleri parlamıştı . Bu öyle bit parlaklıktı ki sanki kaybolan bir eşyasını bulmuşçasına gibiydi, hem heyecan hem sevinç vardı gözlerinde. Yaşlı kadın buruşmuş yüzü ve gerilmiş dudaklarıyla
'Behçet sen misin oğlum?'
Diye soru yönelttiği zaman zihnimle birer mahkeme kurmuştum hemen. Ona hayır ben Behçet değilim deseydim dışarda kalırdım ve sokakta bulunan bin bir türlü kötülüklerin beni bulması an meselesiydi. Ona evet ben Behçet’tim deseydim beni evine alıp karnımı doyurur, belkide bana zarar gelmemesi için çabalardı . Zihnimle oturduğum münakaşa masasından kendi menfaatim için yaşlı kadına sanki onun sahi oğluymuşum gibi
'evet annecim ben Behçet '
diye yalan söylediğimde yaşlı kadın elimi daha sıkı tutup beni evine götürdü”
diye anlattığı sırada nedeni bilinmez bir şekilde Ediz’in girmiş olacağı ev, yaşlı kadının siması ve de o mahalle sanki çok yakından tanıyormuşum gibi gözlerimin önünden film şeritti gibi geçiyordu. Ve anlamsız bir şekilde Ediz’in anlattığı her şeyde sanki Ediz’in o olaylarda yaşamış olduğu duyguları ben de ruhumda yaşıyormuşum gibiydi.
Empati denen şey buysa ben şuan bu saatler içerisinde empatinin dibini sıyırıyordum. Tabi tek bir farkla Ediz’i kaplayan intikamın dehşeti ve hala taze olan öfkesini hissetmiyorum. Aslına bakılırsa Ediz’in bu iki duyguyu hala kalbinde barındırmasını da haklı buluyordum
sonuçta unutulmayan her bir anı ilk günkü gibi taze duygularla karşılanıyor..
Arkadaşlar oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayalım, bu benim için hem bir motivasyon kaynağı hemde kitabın gelişiminde önemli bir unsur... hepinizi çok seviyorum bir dahaki bmlümdd görüşmek üzere🫂🫂👉🩷👈
|
0% |