7. Bölüm

6. BÖLÜM

Bahar
orion

     

 

6. BÖLÜM

 

    🕯

 

 

Şarkı ; Berkay (altun yay)

 

keyifli okumalarr

🦋

 

Yüreğimin sızladığı ve ruhumun yine can çekiştiği düşüncelerden kendi bir uçurumdan itmeye kalkıştığım vakitlerin arasında kalıp kendime gelmeye çalıştığımda Ediz karşımda gözlü yaşlı ve üzgün bir şekilde oturuyordu. Ne zaman gelmişti ve neden böyle bir duygu esintileri içindeydi? Sormalı mıydım, her şey sorulur muydu? Cevabını bilmediğim soruları neden soruyorum kendime öyle.

 

“BayQ” sesinden

 

Anlatmak istiyor muydu ya da kalbine yük olarak öylece duracak mıydı bilmiyordum. Ne var ki bu çocuğu bir türlü çözemiyordum ve hayat hikayesini en az kendi geçmişimi merak ettiğim kadar çok merak ediyordum. Ve de bu çocuğa tıpkı bir zamanlar beni terk eden arkadaşlarım kadar yakın hissediyorum.

 

 

Sırf hayatlarını anlattıklarını anlatışlarından mı yakın hissediyordum? Duyduğum yakınlıktan bile bir neden arıyorken kendimi onlara yakın hissediyorum diye bir düşünce nasıl zihnimi meşgul ediyor.

 

 

“BayQ. Kalbinde yumruyla nasıl nefes alıyorsun?” sustum, cevap vermedim, afalladım. Omuzlarım bir an içe çöktü ve yüreğimin bir yerinde ben bir şeyler anlatmadan beni anlayan birinin beni anlaması coşkusunu yaşıyordum.

 

Ama olmaz

anlatamazdım.

Kanamamalıydım.

 

Nefeslerimi düzeltmeli ,dik ve ruhsuz bakmaya devam etmeliydim. Hadi BayQ derin nefes ve ardından duygusuzun teki olarak poz kes. Uzun uğraşlar sonucunda suratıma takındığım hissizlik ve En ruhsuz ve soğuk olan sesimin ve de dik bakışlarımla “o da nerden çıktı Ediz? Kafanda ne kuruyorsun benim hakkımda?” diye yalan söyledim, sırf eşelemesin diye. Kendimi korumak için nede kolay yalan söylüyorum.

 

 

Yaşının bile kaç olduğunu bilmediğim küçük çocuğun beni. Çözmesinden korkmak çok aptalca üstelik. Ve bu yüzden ona yanlış düşündürtmesi için sorduğum yalan sorudan dolayı kendimi Suçlamıyorum , kötü görmüyorum bu iki yüzlülüğümü ve yalan söyleyen dilimi. Ben haklıyım , bunu yapmam gerekiyor çünkü, biliyorum ki beni asla ama asla kimse korumayacak ve sahip çıkmayacak. Ve de kimse Meskenim olmayacak. Durum böyle iken benim böyle yapmaktan başka şansım yok ki.

 

Keşke olsa, ama yok.

 

“uydurmuyorum. Görüyorum. Sana bakan kişi bunu göremez. Hatta senin hakkından aklından milyonlarca düşünce geçirir aşağılık zihinlerinden ama o düşüncelerinden hiç biri de sen olmazsın. Çünkü o düşüncelerin hiç biri seni yansıtmıyor. Ancak seni gören birinden kaçamasın BayQ. O kişi senin ruhunu, kalbinin en derinliklerini görür. Bu yüzdendir ki birine bakmak ve görmek aynı şey değil. Ve sen BayQ, ağlamak istiyorsan ağla, gözyaşı dök, nefes almayı öğren. Kas yığını olmaktansa, cılız bir bedende nefes alan , rahat bir yürek taşı. Bunu yap, kendin için bunu yapmalısın.”

 

 

Yapmak isterdim be Ediz. Ama yapamam. Kimsesiz ve geçmişi olmayan biri olarak, benim gibi bir insan nasıl senin söylediklerini yapabilir. Ve sen Ediz beni görmeye devam et olur mu? Beni görmekten vazgeçme. Ben senin görmene muhtacım. Lanet olsun ki en küçük hücreme kadar muhtacım. Demek istedim.

 

Ama diyemedim,

diyemezdim.

 

Bazı cümleler yürekten söylenilir, sadece kendin duyarsın ve sadece sen hissedersin ve dışardan asla belli olmaz. Bu nedenle Ediz’e hissiz bir şekilde bakarak “gelen var mı? Randevu saati yaklaşanlar var.” Diyerek kaçtım. Ediz bu tepkimden dolayı olduğunu varsaydığımdan, o da düz bir sesle “gelenler var. İki abi de randevusuzmuş” karşımda benle konuşmak için ve beni dinlemek için çırpınan küçük bedene tamam anlamında baş sallayıp , oturduğum yerden kalktım ve gelenlere bakmak için çalışma odasından çıktığımda

 

 

Ediz arkamdan yüksek bir sesle “hayat kaçmak için çok kısa ve kaçmak korkakların işi. Sen korkak değilsin. Nasıl oluştuğunu bilmeyen yaralara sahipsin sadece. Kendine odaklanman gerekiyor BayQ. Kendini ve duygularını, hatta acılarını gizlemek için savaşma. Kendinle savaşma. Düşmanlarınla BayQ. Düşmanlarınla savaş. Kendinle değil. Kendini yok etme. Sen tanıdığım en güçlü ve cesur yüreğe sahipsin. Bunu hiç bir zaman zayıf olan zihninden çıkartma. Ve kabinede cesur olduğunu hatırlat BayQ”

 

 

söylediklerini çok net bir şekilde duydum ancak Ediz’e karşı dediklerini duymadığımı beli eden bir şekilde elimi kulağıma götürüp “sonra söylersin. Duymadım” diyip en sahtekarlığımla büyük bir dudak gerilmeden sonra arkamı dönüp derin bir nefes aldım ve dik durmaya çalışarak gelenlerin yanına gitmek için yol aldım.

 

 

Dört kişi vardı, üç erkek, bir kadın. Çok güzel bir kadın. Aşık olunacası bir kadın vardı. Neydi öyle kalbimin atışlarını hızlandıran şey öyle. Birini ilk kez görüpte heyecanlanmak normal midir acaba? Bir adım. İki adım. Üç adım. Ve şimdi tam da yeşil. Hatta Yosun yeşili gözleri olan, hayatımda onun kadar güzelini görmediğim kadının karşısındayım. Hem etkileyici bir güzelliği olan ve hem de tanıdık olan bu sima beni kendi çekiyordu. Gözlerine bakınca sanki onu daha önce görmüşüm gibi hissettiriyordu bana .

 

 

Maskelerimi birer birer indiriyordu sanki. Ve o maskelerimi şaşırtıcı bir şekilde tepkisizliğiyle, mimiksiz kalan Ay’ı andıran yüzüyle indiriyordu. Hayır maskelerim beni koruyan, beni güçlü kılan kalkanlarım, onlardan ferrargat edemem. Vazgeçemem. Hadi BayQ tak buz kesen, tepkisizlik maskeni.

 

 

“evet baktın mı? Bu gün dövme yapabilir miyiz?”

 

sesin sahibine baktığımda beni heyecanlandıran kızın yanında oturan adamdan çıkmıştı. Neden orada. Kalbimin atışını kaburgalarımı kıracak şekilde attırmasını sağlayan kızın yanın da oturuyordu. Neden o oturuyordu?..“sadece tek bir boş saatim var. Öncelik olarak randevusu olanların işlemini yapacağım. İstersen bekle” dedim ama bu adamın mekanımda beklemesini ve onu damgalatmak istemediğim kesindi.

 

 

“Randevumuz var. Ruhha Açıkgöz adına almıştık”

 

sevgilisi ya da nişanlısı mıydı bu kıl kuyrukta ,önce o konuştu, sonra da dünyalar güzeli yosun yeşili olan bu kadın. Tanımadığım bu kadın ve onun yanında olan güven arz etmeyen biçimsiz bu adam hakkında zayıf zihnimde dolaşan düşünceler, kalbimi burkmuşa benziyordu. “Birader!” diyen cılız bedenli ve en az maskelerimi andıran tepkisiz ve benden farklı olarak; olduğundan çok güçlü ve sert bakan genç adama bakıp tek kaşımı kaldırarak baktığımda yanında olan iri yapılı adam mesafeli bir ses tonuyla “bizi Bartu gönderdi. Senide aramış önceden” diyip yanımda olan çatık kaşlı adama baktı.

 

 

 

İsimlerini bilmediğim bu adamları Bartu göndermiş. Bana bu mesleği öğreten. Benim, kendi adımı bile bilmiyorken bile bana yardımcı olan adamın arkadaşlarıymışlar. Bartu dün gece beni aramıştı ve o kendi mekanını kapatıp İsviçre’ye gittiğinden benim damgalatmam için haber vermişti. “evet. Bartu beni sizin için aramıştı” diye açıklama yaptım, ama genç olan bu adam bir saniye bile olsun sert bakışlarımdan ödün vermeden bana baktığı için afallamıştım bu yaşta bir adamın bu kadar tepkisiz olduğunu görmek şaşırtmıştı.

 

 

 

Tanrı aşkına ben ne diyorum öyle, daha kendi yaşımı bile bilmiyorken karşımdaki gencin yaşını nasıl tahmin edebilmeye hak buluyorum ki. Ve üstelik de beni heyecanlandıran kızın karşısında olduğum için aklımı kullanamaz bir hâle gelmiştim. “BayQ” dedim , genç adamın bana elini uzattığında elini sıkmadım ancak başımla aynı anlama gelecek şekilde salladım. Neyseki o da umursamadan elini indirip cebine koyduktan sonra “Bora” dedi net bir sesle ve yanındaki adamda tebessümle “Cenk” dedikten sonra ben de tüm ciddiyetimle “öncelikle hoş geldiniz. Sizin işleminizi sıraya almam lazım-“

 

 

Bora sözümü yarıda kesip “beklemeye vaktim yok BayQ” sert bir tonda söylemişti. “Mekanın temel bir prensibi Bora; randevusu olanların önceliğidir” ben ciddiyetle sözlerimi söylerken Bora, söylediklerimi takmadan , aynı umursamaz bir tavırla “sıranı versene bana?” diye kaba bir şekilde sormuştu yosun yeşil gözleri olan güzel Ruhha ’ya. Ruhha başıyla evet anlamında salladıktan sonra “benim için sorun yok sıramı veriyorum ”cümlesini söylediğinde, ses tonu tıpkı sahilin kokusunu ve dalga sesini andıran sesleri gibiydi.

 

 

 

Ruhhanın eşsiz melodiyi andıran sesiyle mest olmuştum ve kalbimin en derinliklerinden, benim içinde hep burada kal. Olmaz mı? Kal benimle demek geçiyordu. Bu düşüncelerimle tekrar dikkatim dağılıyorken Bora “nerden?” diye baskın bir hâlde sorduğunda bende tıpkı onun gibi “dümdüz gittikten sonra solda ki oda” diye insanları ya da beşerleri damgalattığım odayı tarif etmiştim. Bora ve yanında olan Cenk odaya doğru yol aldığında ben ise Ruhha ve yanında olan adama son bir bakış attıktan sonra Bora ve Cenk’in arkasından odaya gitmek için yol alırken çalışma odama kısa bir bakış atıp Ediz’in orada olmadığını gördüğüm anda sıkıntıyla nefes verdim.

 

 

 

Ben Ediz’in nereye kaybolduğunu düşündüğüm sırada işlem yaptığım odadan çıkıp karşıma dikildi ve küçücük boyuna aldırmadan , hâlden anlayan bir bakışla “bir kez öldüren, bin kez öldürür. Kalbimizden başka kimse bize tuzak kuramaz. Kalbine sahip çık BayQ ”dedi , çocuk sesiyle yine olur olmadık yerde hayat dersi veren Ediz’e yan bir gülümseme atıp “ve tekrar sözü aldı filozofumuz” dedikten sonra Ediz’in ne diyeceğini umursamayarak yanından geçip Bora ve Cenk’in yanına gittim.

 

 

 

Kapıyı açar açmaz Boranın sert ve yaşından büyük olan davranışlarıyla karşılaşmıştım. Ve Cenk , Boranın aksine daha sevecen ve hoşgörüyle baktığından bende sadece Cenk’e tebbesüm edip taburemin üstüne oturduktan sonra tüm profesyonelliğimi suratıma takınarak “evet Bora. Nasıl bir damgalatma istiyorsun?” deyişimle Bora ufak bir dudak gerilmeyle bana bakıp “damgalatmak?” diye soru soruyor gibi söylemişti.

 

“Evet. Dövme demiyorum. Kendimce bir ünvan verdim işte. Prensip gereği” dedikten sonra göz kırptım.

Bora, Cenk’e bakıp

“Bak Cenk, benden de bir tane varmış” dedikten sonra dudağını sağa gerip “bende kazı diyorum. Senin deyişinle öyle bir ünvan verdim” dediğinde aslında Boranın da suratına takındığı tepkisizliği ve gözlerindeki sertliğin kendini tıpkı benim maskelerim olduğu gibi korumamı andırıyordu onun bu hali.

 

 

Ve onun bu durumunu gördüğümden dolayı hayatımda, yani sekiz yılık hatırladığım hayatımda ilk kez birini benim gibi kendini koruduğunu gördüğümden dolayı yalnızlığım ve ucubeliğim beni terk ettiğini hissetmiştim. Bu ne güzel bir histi öyle. Sanki ben de bir şekilde topluma hoşgörüyle kazanılmış gibi hissettiriyordu. Birinin beni arzuladığı veya benim yalnız kalmak için birileriyle konuşmak istemem gibi değil bu, bu öyle bir şey ki hiç bir çaba gütmeden kazanılmak gibi.

 

 

 

Yüreğim şaşırmıştı ilk kez sırf bu duygu ve de Ruhha ’yı gören gözlerimin kalbimin heyecanlandırması ve tanıdıklık hissi gibi şaşkınlığa uğramıştı benim aciz yüreğim. Boraya ufak bir gülümseme

Sunarak sonra, ona inanılmaz olan yakınlık uyandıran sesim ve netliğimle “nasıl bir şey istiyorsun peki?” diye işimi yapmak için adım atmıştım.

 

 

Bora “düşünmedim. Bartu seni çok övdü” dedikleriyle gülümsemekle kaldığımdan Bora sıkıntıyla nefes verip “ve Bartu, senin insanların anlattıklarına, yani hikâyelerine göre temsili bir şeyle kazabiliyormuşsun dedi” diye açıkladığında Boranın dedikleriyle şaşırmıştım.

 

 

Yanı bu demek oluyor ki, sır küpüne andıran tepkisiz ve sert olan bu genç adam bir hikâye anlatacak, hemde kendi isteğiyle. Bora net bir şekilde “evet doğrudur. Madem karar vermedin öyle ise anlatacağın hikayenin temsiline uygun bir şekilde damgalatayım o zaman” diyip buyur anlamında elimi uzattığımda Bora tekrar sıkıntılı bir nefes alıp “aslında bir şeyler anlatma huyum yok, ama anlatacağım kişiyi temsili bir şey aklıma gelmiyor. Gelseydi kendim kazırdım zaten. Anlayacağın eline düştüm” onun bu dürüstlüğüne gülümseyip çizim defterimi alıp onu dinlemek için rahat bir şekilde oturdum ve göz ucuyla Cenk’e baktığım sırada Cenk faklı dünyalardaymış gibi telefonuyla oynuyordu.

 

 

 

Bora boğazını temizlediğinde ise tüm odağımda artık o vardı. Merak uyandıran bu genç adamın dediklerini en az Ediz ve bir zamanlar yanıma, aslında bir hafta öncesine kadar yanımdan ayrılmayan , tıpkı benim gibi mavi gözlü arkadaşlarımın anlattıkları hikayeleri gibi merak ediyordum. Galiba benim sorunum da bu; bazı insanların ya da bana, duygularıma ve karakterime yakın gelen , benzeyen insanların hayatlarında kendimi arama sorunum var. Aslına bakılırsa kendime bu konuda haklı buluyorum.

 

 

Geçmişini hatırlamak isteyen biri için bu durum normaldir. En azından bence normal. Boranın bakışlarına sevgi, şefkat ve aşk yerleşmiş gibi olduğunda üst dudağının hafif yana gerip , mayhoş olan surat ifadesiyle “Sakuram. Bir yılık bekleyişim ve onun dört yılığıymışım. BayQ, o öyle biri ki kendimi bitirmeye, hatta ölmek için çabaladığım, yaşamak için hiç bir hevesim olmadan yaşadığım hayatıma tıpkı bir güneş gibi gelip karanlığımı aydınlatan, beni tüm güzelliklere inandıran kadın. Her şeyim olan kadın. Öyle bir kadın ki o, acısı kalbinde, yaraları ruhunda ve kanıyorken bile beni sevmekten vazgeçmeyen biri. Beni ben olarak seven kadın. Onu iliklerime kadar, yaşamak isteyecek kadar seven. Hayır seven değil, onu hisseden bir de ben varım. O benim için öyle bir değerli ki, öyle kıymetli ki. Kaç dünya gezsem bir daha onun gibisini bulamayacağım biri. O benim kiraz çiçeğim BayQ” dedi buğulu çıkan sesiyle.

 

 

Ne çok seviyormuş Sakurasını, ne çok hissediyormuş ve anlıyormuş. Hatta onun yaralı, kanayan ruhunu görecek kadar. Beni de böyle seven biri çıkar mı ki acaba, sever mi beni biri? Sırf şehvet, arzu için değil, öylesine sever mi biri, görür mü beni beşer olan biri? En önemlisi de ben kendimden vazgeçecek kadar sever miydim birini bu aşağılık dünyada ve zayıf olan hafızamla.

 

 

En ızdıraplısı da geçmişi , açıkçası geçmişimi hatırlamayan ve üstelik neden hatırlamadığını bilmeyen biri olarak sevebilir miydim bir kadını. Benim de kendime ait mutlu bir ailem olabilir miydi gerçek ismimi bilmediğim, tuhaf bir yaratık olarak gezdiğim iğrenç olan bu dünyada?.. başkalarının hayatları keşkeklerimiz ve hayallerimiz oluyordu bazen.

 

 

Bu böyle bir keşke oluyordu ki ta kalbimizden geliyordu o keşke. Ve ben şuan dışarda Ruhha denen yosun gözleri olan kızın, beni nasıl ilk bakışta sanki tanıdık biriymiş gibi olan siması ve aşık olunacası gözleriyle kalbimi heyecandan durduracak kadar attıran yosun yeşili olan kızın bana aşık olmasını, beni tıpkı Boranın anlattığı Sakurası gibi sevmesini isteyen bir keşkeyle doluyor kalbim.

 

 

 

Ben bu düşüncelerim ve hayallere kapılmış hallerimle oturuyorken Boranın kazağımdan tutup kolumu dürtmesiyle irkilip kurduğum tüm düşlerden ve ihtimallerden kurtulmayı başarıp tekrardan Boraya bakmayı sürdürdüğüm sırada Bora tek kaşı kalkık ve sorgulayıcı bir tonda “dışardaki kız. Kalbini esir mi aldı?” almış mı. Bilmiyorum ama onu gördüğüm andan beri gözleri, ay ışığını andıran yüzü ve bir müzik melodisini andıran sesi zihnimden çıkmıyordu hatta bana tanıdık ve bakışlarına bağlaştıramadığım, ne için olduğunu bilmediğim öfkesi bile zihnime kazınmış bir nota, bir kitabe gibi yerini almıştı artık.

 

 

 

“hayır. İlk görüşte aşk mı olur? Hem Ruhha ’nın yanında olan adam beli ki erkek arkadaşı... “ diye açıklama yaptım ve de kendimde gerçeklerin sert tarafını göstermiş oldum. “ulan yıldırım çarpması olmuş sende. Zaten kızda sana baya baktı. Hatta öyle bir baktı ki daha önce tanışıyormuşsunuz gibi bir düşünceye bile kapılmıştım” Bora ciddiyetle söylemişti sözlerini.

 

 

Gerçi bende fark etmiştim beni tanımış olan bakışlarını. Âhh BayQ ne saçmalıyorsun öyle tabiki tanır seni. Hem mekandan, hemde yaptığın işten herkes tanıyordu. Kız da dövme yaptırmak için araştırıp geldiğinde öyle bakıyordur, ya da yanındaki adamın dövmesinin yapıldığı yeri araştırmak için tanıyordur. Bir bakışa ne çok anlam yükleniyor öyle “kız araştırıp geldiği için öyle bakmıştır. Yoksa nerden tanıyacak. Hem ilk kez gördüğüm biri” söylediklerimle Boraya nazaran Cenk’in de duruma el koyan ses tutumuyla “ Arel, hastaneye gitmen gerekiyor. Her zaman ben mi hatırlatayım sana. Bu gün yeni kalbinin kontrolü var” diye Borayı Arel hitabıyla uyardığında bu sefer maskelerim bile şaşırmama engelleyemeyen mimikle “Arel?” diye soru sordum ortama,

 

 

 

Bora ses vermedi ama Cenk mütevazı biri olduğundan olsa gerek “iki ismi var Arel Bora “ Cenk’in söyledikleriyle kafada ampul yanan tutumumla “Bora olarak tanıtmıştı da” bu söylediklerime Cenk bir kez daha zaman kaybetmeden “herkes ona Arel diyemez. Onun izin verdiği insanlar diye bilir” dediği zaman diretmedim , bir daha soru sormadan anladım anlamında bakışları atıp Boranın anlattığı Sakurasını temsil eden ve en önemlisi aşklarını ortaya çıkaran birer çizim yapmak için çizim defterimi ve kalemi alıp bir Sakura ağacı ve dallarına yeni yeni çiçek açan çiçeklerini çizip göğsünden sol tarafına kadar yol alan bir dalının altına da iki çiftin sarılmış bir görüntüsünü çizdikten sonra çizim defterimi Boranın önüne koyduğumda, Bora defteri inceledikten sonra

 

 

 

“harika. Hakikatten Bartu’nun dediği kadar varmışsın. Yalnız bizim bir kopeğimizde var kızın tarafında küçük tüylü bir köpekte olsun BayQ” dediğimde Cenkte meraklı bir hâlde “bende bir bakayım” diyip çizdiğime baktığında “çok güzel ama, dövmeyi o bölgede yapamazsınız” diye otoriter bir tonda ikaz ettiğinde Bora ona hiç bakmadan “çizdiğin gibi ve o bölgede istiyorum.” Ciddi bir şekilde söylediğinde Cenk “dikişlisin daha!” Diye yüksek sesle bir kez daha uyardığında Bora Cenkten daha ciddi ve daha sert bakışlarla “istediğim gibi olsun “ diyerek üstündeki mavi kazağı çıkarttığında göğüsünde yeni atılmış dikişlerin olduğunu gördüğüm an Boraya “olmaz. Bora dikişler hem yeni , hemde bu büyüklükteki damganın verdiği acıya dayanabileceğini sanmıyorum” diye açıkladım. Açıklamak zorundaydım.

 

 

 

O acıya kimse dayanamazdı çünkü ve ben de birini uyuşturmak için bir şeyler yapamazdım. Ancak Bora Cenkle birlikte yaptığımız uyarıları ve açıklamalara kulak tıkamış gibi sert ve bir o kadar ciddi bir sesle “amınıza koyayım. Ulan benim değilmi bu beden size ne oluyor göt herifler” dedikten sonra bana bakarak “sende kazıyacaksan kazı kazımayacaksan bulurum başkasını” diye rest çektiğinde arada Bartu’nun hatırı olduğunda ona istediğim restle karşılık vermeyip onu damgalatmaya hazırlandığımda Cenk’in Boraya bağırarak bir kaç küfür savurduktan sonra tehditkar bir şekilde parmağını ona doğru savurup “bunları Milaya anlatacağım ve o da sana kök söktürecek. Lan kast kafalı, götten herif onu öyle bir dolduracam ki yaptığına bin pişman olacaksın lan” Bora Cenk’in söylediklerine karşın olarak ağızın içinden anlamlı anlamsız bir şekilde “benim kiraz çiçeğim kimsenin dolduruşuna gelmez. Üstelik bu durumda asla” diyip derin bir ah çektiğini gördüğümde ona üzülmüştüm açıkçası ama özle hayata olan saygımdan ne bir soru ne de bir göz hapsine tutum. Ve de beni ilgilendirmez diyerek damgalattım Borayı.

 

 

 

Hemen hemen iki üç saat aralıksız olarak taze dikişleri olan aşık Boranın çektiği acıyı ben hissetmesem de onun Dişlerini sıkmasından nasılda damgalattığım saniyeler , dakikalar ve hatta saatlerde acısını görüyordum. Ve onun bu dayanaklığını görünce hem hayran kalıyordum hem de bu kadın her kimse Borayla birlikte olduğu için şanslı buluyordum. Boraya ufak bir tebbesüm edip “bitti” dediğim an Bora derin bir oh çekip ağır ağır yattığı uzandığı yerden doğrulup kazağını giydi ve Cenk’e kısa bir bakış attıktan sonra bana bakarak “eyvallah BayQ” diyip ayağa kalktı.

 

 

 

Onun sırası bitmişti artık ve ben bir sonraki yani Ruhhanın sırası mı ya da yanındaki biçimsiz herifin sırası mı olduğunu bilmeden de tüm kalbimle heyecanlanıyordum. Bir insanı düşünmek nasıl oluyordu da kalp atış ritmini değiştiriyo olabiliyordu ve de vücut ısısını nasıl yükseltip, vücudu karıncalandıra biliyordu anlamıyordum. Tek bildiğim şey tüm kalbimle Ruhhanın yanında ki adam onu sevgilisi veya nişanlısı olmamasını dilemek .

 

 

 

Tanrı kalptedir ya belki bu içten gelen isteğimi gerçekleştirir. Tanrı içtenlikle geçirilen duaları kabul eder oysa ve ben silik geçmişimin yanında bunu da istiyorum. Hem de çok istiyordum. Aşık değildim yosun gözlü kıza ama onun beni tanıyan bakışları ve bana tanıdık gelen sesi ve siması beni ona itiyordu sadece .

 

 

 

Belkide sırf bu yüzden, sırf onun tanıdık gelen duruşundan ve de en önemlisi nedenini bilmediğim bir şekilde bana öfkeli bakması merak uyandırdığından onun sırası olması ve ona dokunma isteği geçiyordu kalbimden. Bu aşk değil , bu sadece bir merak ve kimyasal bir şey birer çekim belliki. Aşkı hiç tatmayan biri olarak bu tepkimelerime aşk diye nitelendiremem ya. Ne de olsa aşk kutsaldır. Sevgi candır. En azından kitaplardan çıkarttığım bir düşünce ve de filmlerden.

 

 

 

Zaten onlar akıllara sokmuyor mu böyle şeyleri. Onlarda işlenmese bu konu belkide her şey daha iyi olurdu veya daha kötü. Kim bilir belkide aşk hayata katılmış bir renktir. Aksi taktirde her yer siyah ,beyaz olmaz mıydı. Tıpkı karın ortasında duran ben gibi olurdu. Beyazların içinde siyahlara boyanmış bir BayQ. Siyah ve yalnız hatta kimsesiz olan bir BayQ. Üstelik geçmişini hatırlamayan bir salak .

 

 

 

Galiba insanın anlamını tam taşıyan biriyim. Neydi insanın anlamı: unutan. Tıpkı ben gibi. Unutan. Unutuşumun içinde bir çok korkunun yanında en büyük korkum olan şeyde ölmek .

 

 

Ben geçmişim hatırlayıp yaşamak istiyorum. Ölmek değil. Bir zamanlar aklımdan geçirdiğimi kabul ediyorum ama hiç bir zaman buna yeltenmedim. Çünkü hala nefes almanın değerli olduğunu savunanlardanım.

 

 

Umutsuz, bittik olduğum zamanlarda bile hala nefes almam gerekecek kadar değerli olduğumu düşünüyordum. Ve bu korkularım olarak yaşadığım hayat bana maske takmam gerektiğini öğretti. Nefes almaya seven biri olarak maskelerim ve gizli duygularımla yaşantımı sürdürüyorum. Hem herkesin maskeleri yok mu? Herkesin bir çok maskeleri var. Hemde çeşit çeşit, renk renk. Benim ise sadece tek bir renkten oluşan bir çok maskem var çünkü ben siyahım.

 

 

 

Her renkten oluşan ve de her rengi , beyaz dışında her rengi yok edecek kadar güçlüyüm. Benim tek zaafım günün birinde beyazıma kavuşup griye sahip olmak. İki renkten oluşan bir renk gibi. Tıpkı bir aile gibi. Siyah baba, beyaz anne ve gri çocuk. Ama mutlu bir aile...

 

 

Canöarım oy verip yorum yapalım lütfen (:

 

Kitap hakkında düşüncelerinizi merak ediyorum, bir hasbihale ne dersiniz? :))))

 

💖🫂🦋🕯

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 05.12.2024 23:35 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...