7. BÖLÜM
🕯
Şarkı : Emre Aydın (sen beni unutamazsın)
keyifli okumalarrrr🦋🥂
Kapı tıklandı tam üç kez
tak,
tak ,
tak,
ve kalbim bilmediğim bir his işe hızlandı..
“gel” dedim ve de o da içeriye bir gün ışığı gibi sızmıştı ya da bana öyle gelmişti. Demek onu damgalatacaktım.
Ona dokunacaktım.
İlk kez birine dokunmak istiyordum.
Ruhhaya .
Bu düşünce bile kanımda heyecan tohumlarıyla dans eden bir akışı görebiliyordum. Nitekim biliyordum ki bu aşk değildi. Evet bu aşk değildi , bu enteresan bir şekilde güçlü bir çekimdi sanki. Bir tanışıklığın bakışında var olmaktı ve bu gördüğüm şeyler beni ona doğru çekiyordu. İtiyordu ya da.
“merhaba” dedi incecik çıkan bir sesle ancak gözlerinde hala bilmediğim bir nedenden dolayı öfke vardı. “merhaba Ruhha”dedim, adını söylememleydim. “buyur yerine geç sen” diye devam ettim sonra. Ruhha başını tamam anlamında salladıktan sonra sendeleyerek oturduğun da bakışlarımı bacaklarından çekip yeşilin en güzel tonuna sahip olan gözlerine baktım.
Özlemle bakıyor gibiydim.
Ben bakıyordum o gözlere ama sadece gözlerim bakmıyor, kalbim ve ruhumda gözlerime eşlik ediyor gibiydi. Ve yüreğimde bilinmez bir hasret vardı o gözlere sanki. Hep aradığım gözler miydi bu gözler, yüreğim hasretti , vuslatı bu gözlere sanki. Neydi bu duygu, beni esir alan bu his ve de ona adım adım yaklaştıran şey.
Düşüncelerimi toparlamalıydım artık. Böylesine özlemle bakmayı kesmeliydim. Tanımadığım birine ne özlemi BayQ. Kendine gel artık. Tak en şahanesinden tepkisizliğin maskesini. Hadi BayQ.
“nasıl bir şey istiyorsun ve de nerene?” diye sordum, ruhsuzca, his barındırmayan bir ses tonumla. Ruhha gözlerini maviliklerime bir kaç saniye diktikten sonra boğazını temizledi ardından kısa bir süre sonra “mum. Yanan bir mum istiyorum. Sağ bacağımdan sarmaşıklar şeklinde gelerek sol koluma yol alacak şekilde.” Diye istediğini açık bir şekilde söylediğinde her zamankinden başka bir şekilde onun duruş pozisyonu ve de yüz hattını çizip istediği damgayı çizip “böyle mi istiyorsun?” diye defteri ona doğru uzatım.
Defteri elimden alıp kısık gözlerle inceledikten sonra defteri bana Uzattı ve nasıl bir tınısı bilmediğim bir tonda “evet. Öyle.” Dedi başımı tamam anlamında salladıktan sonra ben eldivenlerimi giydim. Şu an birine dokunma isteğim olabilir fakat dokunacağım zaman ne olacağını bilmiyordum. Çünkü ona olan bu hisler bir yandan da beni korkutuyordu ve bu korkum temas etmemem için geçerli bir neden...
ona doğru kısa bir bakış attığım zaman o, Pantolonlarını soyuyordu ve ben onun nasıl pantolonlarını soyduğunu merak ediyorum hatta iç çamaşırlarının rengini bile. Saçmalıyordum galiba. Bu saçmalığıma rağmen bakışlarımı ondan ayırmıyor ve onun incecik parmaklarının pantolonunu nasıl bacaklarından aşağıya doğru sıyırdığını izlerken şok geçirmiştim.
Ruhhanın sağ bacağının protez olması benim ağzı açık bir şekilde şaşırmamı sağlamıştı. Bakışlarımı üstünde hisseden Ruha “çocukken öyle değildi” dedi nefret dolu bir sesle. “nasıl oldu? Yani anlatmak istersen tabi” merak ediyordum. Anlatsın istiyordum. Nasıl olmuştu. Nasıl bacağını kaybetmişti. “kötü bir çocuk yüzünden oldu. O çocuk önce babama zarar verdi sonra da onun yüzünden babamda bana zarar verdi hatta bu da yetmezmiş gibi onun yüzünden annem beni terk etti.” Dedi öfke ve nefret karışımı bir tınıda. “o çocuk neden yaptı bunu peki? Yani bir çocuk nasıl sebep olabilir bunca şeye?” diye soru sordum. Neden sorduğumu da bilmiyordum ama sordum işte.
Ruhha soruma cevap vermeden üstünde sadece siyah bir boxer ve protez ayağıyla oturduğu yerde mükemmel görünüyordu. Kusurluyken bile harika görünüyordu. Bir kaç saniye sonra cevap vermediğini anladığımdan ayağının baş parmağından başlayarak yumuşak tenine yanan mum damgalatma çalışmasını yapıyorken Ruhha sırt üstü uzandı ve çok iyi bildiğim bir şarkıyı mırıldanıyordu.
Onun bana eşsiz gelen sesinin melodisi kulaklarım sefa çekiyordu. Söylediği şarkı ise Emre Aydından olmasından yanı sıra onun
sen beni unutamasın
nakaratına geldiği zamanki boğazında oluşan bir yumrudan dolayı sesinin kısıldığını ve şarkıyı yarıda bıraktığı zaman ben ruhumda sessizce , sadece benim duyacağım bir mırıltıyla kalbimle söylemiştim şarkıyı.
Keza bende Ruhha gibi bu şarkıda bir şeylerin bende koptuğunu hissetmiştim. Bir burukluk oldu ruhumda, bir acı duydum tarifi zor olan bir acıydı bu. Ne yazık ki ben bu acıyı anlamaya çalıştığımda elim duraksamış başladığım işi bitiremez hâle geldiğimi de görüyordum ama kıpırdanamıyordum bir türlü.
Kaç dakika düşündüm bu acının sebebini, belkide kaç saat demeliydim bu düşünme vaktini. Ve ben böylece düşüne dururken omuzum da tanıdık olan ve bolca yabancı olan bir dokunuşu hissettiğim an açığa çıkan müzzderip, çılgın ve de dibine kadar sebepsiz histen oluşan bu alçak düşüncemi bir tarafa , hayır karanlık ve de bir daha düşünmemek için uğramayacağım zihnimin bir köşesine atıp omuzumdaki elin kalbimde, yüreğimde ve hatta ruhumda kuşların ötüşlerinin.
Karanlığıma beyazı karıştırmam istemesem de, o karanlık yerlerime ihtişamlı bir ışık parlamasın, yüreğimin en kurak topraklarına baharın gelmesi gibi hissetmiştim. Peki ben bu duyguları neden hissetmiştim? Bir insan veyahut bir şahsiyet olan bu kadın nasıl yapabiliyordu bunu, nasıl hem bir yabancı, hem de en tanıdık, en yakın biri olmayı başarıyordu.
Acaba adı Ruhha diye mi?
Hem bazı sorular cevapsız kalmaz, bazen bütün sorular cevapsız kalabilirdi tıpkı şimdi benim kendime sorduğum sorular gibi. Ve insan en çokta cevabını bilmediği soruları kendine sorar. Bir başkasına değil sadece kendine. Nede olsa cevabını bildiği soruları bir başkasına sorma gibi insani alışkanlıklarımız vardır atadan kalma. Bende de o hastalık var galiba. Çünkü , ben hiç bir zaman cevabını bilmediğim soruları bir başkasına sormam. Ya bir tahminim vardır, ya da cevabını biliyordum. Ve bu karakterimin tezat bir özelliğinin en küçük ve de en saçma bir parçası ise bilmediğim tüm sorularla kendimi yiyip bitirmeye, kemirmek gibi saçma sapan ve de çılgın bir özeliktir benim bu parçam.
“neden devam etmiyorsun?” diye sorduğu an bir kez daha daldığım derin sulardan başımı göğe kaldırıp bir kaç saniye kendime gelmek için güneşi görmeye meyilli gözlerimi kapatıp açtım ve de kendime geldiğim an sıkıntılı bir nefes verdikten sonra “bugün hepsini yapmasak diyorum” dedim. Ve ben biliyordum ki ilk kez kendime ve bir başkasına yalan söylüyordum gerçektende ciddi bir yalan hatta öyle bir şey ki oyunculuk sergilemeye bile başlamıştım.
Ruhhanın bakışlarından öfke dışında görmediğim bir duyguyla “neden?” diye sordu düz bir sesle. “gözlerinde neden öfke var?” diye merakla sordum bende.
Çünkü ben bunu daha çok merak ediyordum. Ruhha ilk kez onda gördüğüm bir afallamayla . Ah ben zaten kızı ilk kez görüyorum yine saçmaladım.
“öfkemi var?” diye sordu o eşsiz melodi sesinde oluşan duygusuz bir sesle. Başımı aşağıya ve de yukarıya salladım ve net bir şekilde “evet. Seni gördüğüm zamandan, bu zamana kadar bir tek duygu gördüm gözlerinde. O da öfke!” dedim bir tespitte bulunmuş gibi, Ruhhanın kaşları bir saniyeliğine havaya kalkmıştı. “gerçekten sadece öfkemi gördün” dedi sitemle. Ne diyeceğimi şaşırmıştım. “ne bileyim gözler yalan söylemez ve de hiç bir şeyi gizleyemez Ruhha ve ben bu duygudan başka bir duygu göremiyorum. Tabi bir dakika önceki afallamış halini gördüğümü var saymasak” diye açıkladım ciddiyetle.
“aslında öfke yok gözlerimde. Ya da vardır. Bilmiyorum. Yerleşmiş demeki bir şekilde” diye açıklamış olması bu sefer beni şaşırtsa da takmış olduğum maske tepkisiz kalmamı sağlıyordu. “nasıl bir öfke yerleşmiş ki yer almış o yosun gözlerinde öyle. Oysa o gözler bir ormanın huzurunu gösterecek kadar eşsiz hatta bir denizin dibindeki yosunların can bulması gibi ihtişamlı” söyledikten hemen sonra pişman olmuştum.
Şu an yaptığım şey tüpe düz kıza yürümek. “yani bir yazar öyle ithaf ediyordu da yeşil gözlü olan insanlara” diye dümeni benim lehime çektiğimi düşünsem de Ruhha ona yürüdüğümü ve hatta benim ondan etkilendiğimi sanacak kadar detaylı bir şekilde suratımın her bir noktasına bakarken takınmış olduğum maskenin sarsıldığına ve hatta gerçek beni görmesi an meselesiydi şu vakit.
Bu olmamalıydı tamam belki bu tepkisizliğim, duygularımı, mimiklerimi saklamak adına oluşturduğum suratımda yer alan bu hâlim birer dolandırıcılık ama bunu yapmam lazım ve ne yazık ki bu an içerisinde bulunduğum vakitte ben dahil olmak üzere maskemin de sarsıldığı için sakil bir şekilde karşımda gülüyor gibi bir görüntü vardı sanki. Bu demek oluyordu ki şu an tehlikedeyim. Her an gerçek beni görecek olması.
BayQ yu anlamak üzere olacak olması zırhsız ve silahsız bir şekilde savaşın içine girmek gibi tehlike arz ediyordu bana. Kendime gelmeli ve duygusuz, buz ,sert, gamsız ve de tepkisiz bir şekilde kendimi zorlamam lazım.
ballarım yıldızı yalmayı ve görüşünüzü bildirmeyi unutmayın sizi seviyorum bir dahaki bölümde görüşmek üzere 🕯🌙 bu arada kar yağıyor hava buz gibi, gidip kar tutmuş arabaların ön camlarına şimşek maceyou çizecem🫣🫣❄️❄️❄️
Okur Yorumları | Yorum Ekle |