9. Bölüm

8.BÖLÜM

Bahar
orion

 

 

 

8. Bölüm

 

🕯

 

 

 

 

Şarkı: Batuhan (dönme)

 

 

 

 

keyifli okumalar, umarım seveceğiniz bir bölüm olur 💝

 

 

Ruhha annesinin yaptığı bu eylemi ve babasının ayağını kesmesinin en büyük sorumlusunu, en büyük suçunu Rüzgar denen çocuğa atması ve bu yüzden kalbini öfkeyle ve intikam hırsıyla kirletmesi çok yanlış bir davranıştı ve bu yaşına kadar kimsenin ona

 

 

“ Ruhha öyle değil. Çocukluğundaki çocuğu suçlama. Sorun anne ve babanda” dememesi ve Ruhhanın öylece hayatına devam etmesi çok üzücüydü ve ben bunları düşündüğümde kalbimin derinliklerinde Ruhha için üzülen toprakların varlığı doğmuş gönlümün mabedinde yerini büyük bir ölçüde yer edinmişti.

 

 

“Rüzgarın suçu yok” diye zihnimdeki düşüncelerim dudaklarımdan mırıltılı bir ses olarak çıktığını duyduğumda Ruhhanın gözleri en öfke dolu bir şekilde beni bulduğu sırada ne diyeceğimi şaşırmış, nasıl davranacağımı bilemez bir hâle bürünmüştüm.

 

 

“Rüzgar suçsuz mu diyorsun bana? Öylemi!” Sesinin tınısı duvarları titretecek kadar yüksek çıkmıştı. Ve ben asla yüksek sese tahammül edemiyordum “alçalt o sesini Ruhha! Benim mekanımda kimse, hiç bir varlık sesini yükseltemez!” Dedim sert bir ikazla. Ve bu benim yüksek ses karşı verdiğim en yumuşak tepkim. Aksi takdirde böylesine yüksek çıktığı ses tınısından dolayı bir saniye beklemez kolundan tutup dışarıya atardım. Tıpkı bir yıl öncesinde mekanıma gelen Gamze gibi.

 

🕯🪔

 

“BayQ omuzumdan koluma doğru küçük demetlerle lavanta çizmeni istiyorum ve her lavantanın altında kendi adını yazmanı.

Ve de adının yanın da benim adım olsun ancak isimlerimiz italik bir yazıyla olsun. Çünkü ben italik yazılara bayılıyorum.”

 

Dediğinde Allahtan sabır dilenmeye başlamıştım bile “senin adını yazarım ben demetlerin altına” diye karşılık verdiğimde Gamze dudaklarını aşağıya doğru büzmüş ve bana kocaman gözlerle bakarak “ama biz dün gece birlikte olduk BayQ. Benim adımın yanında senin adın olmalı ki bir dahaki birlikteliğimizde ikimizde birbirimize ait olduğumuz unutmayalım.

Hoş ben unutmam zaten.

Nede olsa birlikte olduğun tek kadınım ve bu beni onurlandırıyor BayQ” demişti en cilve ve arzu dolu bir duruşla.

 

 

Nefret ediyordum işte böylesine kadınlardan bir erkek için kendilerini cinsel bir obje olarak kullandırtıyorlardı. Öyle bir hırsa bürünüyorlardı ki Gamze gibi kadınlar herkesi arzulayan birinin yatağına girmeyi marifet sanıyorlardı. Gerçektende alçalmış bir hâl bu. “Sarhoştum Gamze!” Dedim sert bir tavırla ve bu doğruydu ben nasıl birlikte olduğumuzu bile hatırlamıyordum.

 

 

 

Hatırladığım tek şey Gamzenin evinde çırılçıplak bir şekilde yatakta olmasıydı. Hatta sabah uyandığımda bunun bir kabus olduğunu bile düşünmüşlüğüm vardı. Ben böyle bir şey nasıl yapabilmiştim hala aklım almıyordu. Kendi değerlerime saygısızlık yaptığım ilk andı, cinnet geçirdiğim zaman karşımdakini tanıyamıyordum ...

 

Üstelik birnide dokunmak... nasıl yapabilmiştim bunu?

 

 

Gamze söylediğim cümleden hiç alınmamış bir tavır sergiledikten sonra bana doğru yaklaştı ve hiç beklemediğim, tahmin bile etmediğim bir an da bana sıkıca sarılıyordu, neyseki çıplak olan yerlerime dokunmuyordu...

 

 

 

öyle sıkı sarılıyordu ki eldivenli elimin bana verdiği ruhani güçle onu bir kaç kez itmeme rağmen daha çok arzu ve hazla dudaklarıma kapanmaya meyil edip bedenini bedenimle bir bütün oluşturacak şekilde birleştirmeye çalışıyordu. Gamzenin bu hayasızlığına daha fazla dayanamayarak onu sertçe kendimden ittiğimde Gamze yüzünde bir gülümsemeyle karşıma dikilmeye devam ederek “sen gerçekten sert birisin BayQ” gür bir kahkaha attıktan sonra bana doğru yaklaştı ve kısa boyundan dolayı bana altan bakarak “gece fark etmiştim zaten” dediğinde tüm vücudumda sinir dalgasının dolaştığını ve hatta bu sinir dalgasının Gamzenin hareketleri ve imalarıyla beni teslim alacağını bile hissediyordum.

 

 

 

 

Boğazımı temizleyip ve kendimi öfkenin kollarından ayırmak için bir kaç kez derin nefesler aldıktan sonra Gamzenin gözlerinin derinliklerine bakarak “Gamze ben hatırlamıyorum ve bu konu burada sona ersin. Sen de artık bu konu hakkında tek bir söz dahi etme artık!” baskın bir tonlama ile söylemiştim ama Gamze bu sözlerimden hiç etkilenmeden büyük adımlarla bana yaklaşıp dudaklarını dudaklarıma bastırdığında vücudumda dolaşan öfke dalgalarına bu sefer hiç kulaç atmadan, dalgalara teslim olmuş bir hâldeydim artık ve bu hâl Gamzeyi sertçe kendimden uzaklaştırıp onu kendimden bir kaç metre uzaklığa savurmama yetmemiş ve üstüne doğru yürümeye başlamıştım.

 

Bana dokunulmamalıydı...

 

 

“bak bana Gamze! Bir daha buraya gelirsen olacaklardan ben sorumlu değilim!” Diye sert ve yüksek çıkan sesimle ona karşı koymuştum, ancak hıncım geçmediğinden kolunu sertçe tutup kırılmasını umursamadan döndürdüm ve diğer elimde kızıl uzun saçlarını elime dolayıp sertçe çektim ardından onu karşımdaki duvara fırlattığımda bayılmasını umursamadan, sakinleşmek adına dışarı çıkmıştım...

 

🕯

 

O gün yaşadığım ve yaşattığım her şey sanki gözlerimin önüne gelmişti ve hatta görseller yetmemiş gibi ben ve Gamzenin sesi kulaklarımda yankılanıyordu.

 

Benim hatırladığım , aslında sekiz yıllık yaşantımda hatırladığım geçmişimdi ancak sınırlıydı tabi ve ben bazen her yaşanmışlığı hatırlamak istemiyordum. Ne kadar iyi ,güzel anılarım olsa bile beni yaralayan anılarımda vardı elbet mesela sekiz yıl boyunca beni hiç bir açıklama yapmadan terk eden dostlarım vardı , onlar ile çok güzel ve bir daha yaşamız mümkün olmayan anılar biriktirmiştim ve ben onların ayrılık kokan meskenlerine, ilk tanıştığımız yerlere her gün gidiyor, onları bekliyorum.

 

 

 

Umut ya, bir gün gelirler diye. Belkide ben gelmeyen birilerini bekliyorumdur ama ne yazıktır ki bana onları kendimden bir parçaymış gibi görüyordum. Bugün Ediz’le tanıştığımızda da aynı hisse kapılmıştım hatta Ruhhada da hepsinde tanışıklığın hissine kapılıyordum. Ve bu hisse ne kadar karşı koysamda onlara çekilmeden edemiyordum. Bu çekim sanki beni hatırlamadığım geçmişinin birer izi ya da pusulası mı bilmem ama onların bana hissettirdiği şey , aslında benim dürtüsel olarak onları görünce duyduğum bu duygu, hem beni iyi hissettiriyor , hemde yaşamadığım, nedenini bilmediğim hatta adını bile koymadığım hem yabancı hem de tanıdık olan bir acıyla sarmalıyor kalbimi.

 

Ve bu acı yüreğimi sertçe sıkıp kanatıyormuş gibi güçlü bir ağrı yaşadığım şey.

                                                                           

     🕯

 

 

Ruhha pantolonun giydikten sonra oda da kalmaya devam ettiği için ben de hiç yapmadığım bir şekilde Ruhhayla oturmaya devam etmiştim. İkimizde birbirimize bakıyorduk. Ruhhanın bana olan bakışları sıradan ve öfke doluyken ben, ona sanki çözümlenmeyen bir bulmaca gibi bakıyordum ama bir türlü onun gözerindeki olan öfkeyi, aslında bana karşı olan öfkesini anlamıyor gibi bir yerlere de bağlayamıyordum. Bu çok tuhaf bir durumdu benim için, nede olsa onu ilk kez görüyordum ve de onunda beni ilk kez gördüğüne emindim ve hâl böyleyken nasıl olurda insan ilk kez gördüğü birine gözlerine yerleşen bir öfke barındırabilirdi ki.

 

Peki bana ne demeli?

Ben niye kıza çekiliyorum.

Hiç bir kızın yanında boş boş oturmayan ben neden Ruhhanın yanında çalışmadan, hiç bir şekilde diyalog kurmadan, sadece ona bakarak durmak saçma değil miydi?

Ve de tuhaf.

Gerçektende ucube olduğumu kanıtlıyorum şu an.

 

 

Kaç dakika sürdüğünü bilmediğim bakışmanın ve de suskunluğun getirdiği sessizlikten sonra Ruhha yerinden kıpırdanarak daha rahat bir oturuşta ve hatta tamamen bana dönmüş bir şekilde oturduktan sonra saçlarını iki kulağının arasına yerleştirdikten üç veya dört saniye sonra kontrolcü bir bakışla bana bakıp “BayQ” dedi, ardından sesli bir nefes verdikten sonra “Q, Eva’yı tanıyor musun?” sesi kesik kesik çıkmıştı, tereddüt vardı sesinde. Ruhha gözlerimin içine alıştığım öfkesinin yanında endişe ile bakarken Eva’nın kim olduğunu zihnimde tartıyordum ancak ben, Eva diye birini asla tanımadığımıda biliyordum. Şimdi Ruhhanın sorusuna dürüst bir cevap verip konuyu kapatsa mı yoksa üstüne gidip Eva’yı tanıyorum demek mi mantıklıydı? Gerçekten kendimi iki taşın arasında sıkışmış hissediyordum. Normalde olsa tanımıyorum diyip tepkisiz kalan ben ,şimdi Evanın kim olduğunun öğrenme ateşindeymişim gibi bir dürtü vardı ve bu dürtü beni hapis etmiş gibi dudaklarımdan “evet tanıyorum. Sen neden sordun ki Eva’yı?” diye yalan söylemiştim ve

 

Neden öyle davrandığımı da bilmiyordum.

 

 

Lanet olsun ki ben böyle davranışlardan da nefret ederim ve davranış dediğim şey ise yalandan başka bir şey değil. Ruhha kaşlarını çatmış ve dudakları da bir parça açık kalmıştı. Ama ben onun gösterdiği tepkiye karşın sözlerimin arkasında duran bir tavırla “neden Eva’yı soruyorsun!” diye sordum ve Ruhha benim bu ses tonumdan asla Eva’yı tanımadığımı çıkartamazdı. Nede olsa ben tepkisizliğin kitabını yazmış bir insanım ve artırarak söylemek gerekirse mimiklerden, ses tonuma kadar maskelenebilirdim kendimi, tabi sekiz yılda bu hale gelmenin ise bir kaç denemelerim bile olmuştu.

 

 

 

Aslına bakılırsa eski dostlarım, beni sebepsiz yere terk eden dostlarım; Atlas, Ülkü ve de Ateş. Zaman zaman onları çok özlüyorum ama onlar beni terk etmiş ve kâinat üzerinde hiç bir varlığa güvenmemi sağlamışlardı. Ve zamanla kendimi insanlarda korumam için öyle bir yol izlemiştim ,fakat hâlâ insanlara güvenme isteğim yüreğimde yerini koruyordu ama sadece koruyordu, çünkü benim yüreğim insanlara güvenmek istese bile zihnim buna engel olmak içim beni her zaman doğru yola yönlendiriyor.

 

 

 

Çünkü ben biliyorum ki bir güven bir canlı veya yaralı ruhu öldürüp yok edebilirdi.

 

 

Ve ben asla ruhumun ölmesini, yok olmasını istemiyorum o yüzdendir ki her zaman zihnim beni yönlendirdiği yolda yürürüm. Tabi kalbimi dinlediğim zamanlarım oluyor ,mesela bugün olduğu gibi, çünkü ben bugün zihnimi değilde kalbimi dinlemiştim, üzülmüştüm o küçük çocuğa. Ediz’e. Hatta Ediz öyle bir çocuktu ki onu hem kendime benzetiyor ve de onun düşüncelerine hayranlık duyuyordum.

 

 

Yüreğim onu kabul etmişti.

 

Yüreğim, ruhum ona tanıdık bir gözle bakmıştı ama zihnim asla böyle hissetmiyordu. Zihnim ondan uzak durmam gerektiğini ve bir kez daha bana kimseye güvenmem gerektiğini , insanların sırtımdan vuracağını hatırlatmasına rağmen ben kalbimle hareket etmiştim ve de iyiki de öyle yapmışım. Günün sonunda ya da hangi vakit de, bilmediğim bir zamanda Ediz de gidecek olsa bile iyiki diyorum, çok saçma bir şekilde Ruhan’ında iyiki buraya sırf dövme yaptırmak için gelmiş olsa bile ben iyiki onu gördüm diye içimden geçiriyordum, çünkü onun yosun yeşili ve de gözlerinde anlamdıramadığım öfkesinin yanında bana hissettirdiği tanıdıklık duygusundan dolayı olsa gerektir ki onu iyiki gördüm ve iyiki şu an bir diyalog halindeyiz diye şükrediyordum...

 

 

“aa-arkadaşım ondan sordum” dedi kekeleyerek, daha sonra düşünceli ve hatta sorgulayıcı bir tavırla “güzel kız dimi? Özelikle gözleri” dedi ve sanki nabzımı ölçüyor gibiydi. Hiç tanımadığım Eva hakkında hiç düşünmeden “evet. Çok güzel bir kız” dedim Ruhha kaşlarını yukarıya kaldırdı “hakikaten Q, Eva’nın gözleri ne renkti?” diye sordu.

 

 

Tanımadığım bir kızın gözlerini bilemezdim dimi.

 

 

Sikeyim öyle durumu.

 

 

Her zamanki gibi davranmam gerekirdi ne oluyordu da yalan söylüyordum şimdi. “hiç kimseye o kadar dikkatli bakmam Ruhha!” dedim sertçe ve açık kapı bırakmak istemediğimden “ve de Eva’nın güzel olup olmadığınıda bilmiyorum! Sadece ona minimal bir dövme yaptığımı hatırlıyorum o kadar!” diye sert çıkışıp ikinci veya üçüncü yalanımı söylemiştim ve şükürler olsun ki Ruhha yalanıma inanmış gibi yutkundu ve derin bir nefes verdiğini görmüştüm. Rahatlamıştı ama ne için rahatladığını da bilmiyordum.

 

 

Zaten Ruhha gizemlerle dolu bir kızdı.

 

 

 

Acaba geçmişinde daha neler yaşamış ki böyle birine dönüşmüştü. Bence böyle biri olmak onu yoruyor olmalıydı, çünkü tahmin ediyorum ki böylesine bir öfke ve sırlara yaşamak insanın ruhunu kemirirdi ve zamanla yok ederdi.

Galiba bu kız kendine zara verdiğinin bile farkında değildi.

 

 

 

Ruhha oturduğu yerden ayaklandığında bana son ve duygusuz bir bakış atıktan sonra kapıya doğru yöneldiği zaman profosenliğime yakışır bir şekilde bir sesle “Ruhha. Dövmenin bitmesi uzun zaman alacak gibi. Haftada bir kezmi gelirsin randevularına yoksa bi-“ yumuşak bir sesle cümlemi yarıda kesip , kendinden emin bir melodiyle “haftada bir kaç kez gelirim ben” demişti, bende her zamanki gibi sıfır duygu barındıran bakışlarım ve sesimle “tamam o zaman, ben sana bir randevu çizelgesi hazırlayıp mail veya mesaj yoluyla gönderirim” dediğimde kaşları bir kez daha havalandıktan sonra başını tamam anlamında salladı ve “görüşürüz Q” diyip kapıyı çıkınca kapatmıştı.

 

 

 

Bende çok geçmeden oda da çıktığımda Ediz yolumu kesmişti. Bu çocuğun yol kesme gibi huyu olmalıydı, çünkü aksi taktirde iki kez uyguladığı bu davranış asla normal değildi. Sanki ben çok da normalmişim gibi bacak kadar çocuk hakkında ne düşünüyorum. Ediz karşımda dikildiğinde ona , hayırdır anlamında göz kırptığım zaman Ediz tedirginlik ve sitem dolu bir sesle “kendini kaptırmaya yakınsın BayQ. Kaptırma kendini!” dedi baskın bir tonda ama ben onu anlamıyordum, neye , kime kaptırıyordum kendimi acaba Ediz ne saçmalıyordu?

 

 

 

Ediz’le aynı boyda olmak için dizlerimin üzerine çöktüm ve bıkkın bir şekilde “kime, neye kaptırıyormuşum kendimi?” dedim ama Ediz bana bir cevap vermeden başını sağa sola sallayıp “üzüleceksin” dedi fısıldar gibi ve şimdi de gözyaşı döküyordu. Ne oluyordu öyle Ediz neden bu ruh haline girmişti. Olanlardan ve söylenilenlerden ilk kez hiç bir şey anlamıyordum. Üstelik Ediz’in gözyaşları ruhumu daraltıyordu, onun sıcak ve tuzlu olan gözyaşları sanki kalbimi sıkıştırıyordu.

 

 

 

Bu kadar çabuk mu değer verdim bu ufaklığa? Halbuki ben kimseye ederinden fazla değer vermezdim bir zamanlar, tabi hatırladığım yılarımdaki kazık yiyişimden sonraki bir zamanlarım demek istiyorum.

 

 

 

 

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın canlarım bir daha ki bölümde görüşmek üzereeee

 

 

 

Bölüm : 23.12.2024 00:10 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...