Defne ve Emre şehirden uzak, sakin bir çay bahçesine gelmişlerdi. Ağaçların arasında konuşlanmış bu yerin bahçesi, tahta banklarla donatılmıştı. Ancak kış nedeniyle bahçe biraz harabeye dönmüştü. Bu nedenle üç yanı boydan boya cam olarak dizayn edilmiş mekanın, iç tarafında bir cam kenarına oturdular. Kafalarını çevirdiklerinde bir dağın eteklerinde oldukları anlaşılıyordu. Aşağı doğru eğimle ağaçlar sıralanıyor ve sakinleştirici bir görsel sunuyordu. Burası aslında yaz aylarında sabahları yer bulunmayan bir kahvaltıcıydı. Kışın ise sahlepi ile ünlenmişti. İkisi de içeceklerini içerken manzarayı seyrettiler. Hiçbir şey konuşmadılar.
- Sakinleştin mi biraz, diye sordu yumuşak bir sesle Emre. Kendisi sakinleşmişti çünkü. Tamamen rahat değildi ama sabah hissettikleri ile ilgisi yoktu şu anının.
- Anlamıyorum, diye cevapladı Defne kafasını sallayarak. Sonra devam etti
- Neden böyle yapıyor?
- Bilemiyorum. Ne hissediyor, ne düşünüyor da bu kadar kaçıyor konuşmaktan bile ben de anlamıyorum. Kendisi anlıyor mu, ondan da emin değilim, dedi hafif bir tebessümle.
- Tamam. Kıymet teyzeyle ayrıldıktan sonra aramamış sormamış babası. Tamam, affetmesin de ama bu konuyu konuşmayacak kadar neye öfkeli? Biraz fazla geliyor bana.
- Aslında hiç aramadı sormadı değil, diye yanıtladı Emre. Bunu söylerken kaşları endişe ile çatılmıştı. Aklından geçenlerin içinde şefkat uyandırdığı yüzünden okunuyordu.
- Ben, bunu bile bilmiyorum, diye yanıtlarken yüzünde şaşkınlıkla karışık öfke izleri belirdi. Bu kadarını bile anlatmamıştı Gökhan yıllarca.
- Gökhan’ın babası biraz paraya düşkün bir tip. Yani ben öyle anladım, diye anlatmaya başladı Emre. Sözleri tam nasıl seçeceğini bilmiyordu. Yıllardır konuşulmamış hatta düşünülmemiş bu konuda, hafızasında canlananları kelimelere dökmek biraz zor oluyordu. Sakince devam etti;
- Zamanında Kıymet Anneye babasından kalan bir kaç tarla varmış sanırım. Hepsini sattırmış filan. En son satacak bir şey kalmayınca da ortadan kaybolmuş. Babamlar evlendiğinde bazen Kıymet annenin biriyle telefonda kavga ettiğini duyardım. O zaman kim olduğunu anlamıyordum. Bir gün babam evde yoktu. Kapı çaldı. Kıymet annenin kavga seslerini duyunca biz Gökhan’la kapıya koştuk. Gökhan’ın o halini hiç unutmuyorum. Kapıda babasını gördüğü an yüzünün şekli gitti. O hep haylaz ve umursamaz çocuk çekingen ve kırgın bir şekilde duruyordu. Gökhan’ı görür görmez ensesinden tutup çekti “o zaman oğlumu alıyorum” dedi. Para istemiş, Kıymet Anne de vermeyince… Neyse. O sırada babam merdivenlerden çıkıyordu. Bunu görünce, kıpkırmızı oldu. Biliyor musun? Ben babamı ne daha önce ne de daha sonra öyle görmedim. Gerçekten korkutucu görünüyordu. “Bırak oğlumu” diye kükredi resmen. Sonra da adamın Gökhan’ı tuttuğu gibi onu tutup merdivenden aşağı indirdi. Sonra ne oldu ne bitti bilmiyorum ama o adamla ilgili bir konu bir daha açılmadı. Ta ki Gökhan çalışmaya başlayana kadar…
Emre bunları anlatırken, Defne Gökhan’ın çocukluğunu düşünüyordu. Sadece sorumsuz olarak nitelendirdiği baba figürü, bu kısa hikaye ile değişmişti. Anne ve babası boşanmadan önce neler yaşamış olabileceğini düşününce, içinde tuhaf bir burukluk hissetti. Sonra Gökhan’ın çocuksu ve saf halleri geldi gözünün önüne. O anları düşünürken, sevdiği adamın her zaman suratında olan o farklı ifadenin ne olduğunu, o an fark etti: “Kırgınlık”. Ya da belki de adama karşı duyduğu sevgi, şu an öyle düşündürüyor da olabilirdi. Gerçi o öyle gördükten sonra ne fark ederdi ki? Sonra birden doğrulup, derin bir nefes verdi;
- Yine de bunu ondan duymayı tercih ederdim.
Emre, dudağında kırgın bir gülümseme ile başını kaşıdı. Gözlerinde gerçek bir abi şefkati vardı.
- Öyle olmalıydı. Ama dediğim gibi bilmiyorum Defne, neden kaçıyor, ne düşünüyor. gerçekten bilemiyorum.
Konuşmanın ardından bir süre daha oturdular. Konu değişti. İşle ilgili plan yaptılar. Zorro’dan ve Melis’ten bahsettiler. Hatta Emre refik Amca’yı bile anlatmıştı. Gerginliğin yerini rahatlama almıştı. Hiçbir konu kapanmamış ama gerçekten beklemeye alınmıştı. Saatler geçti. Geri dönüş yoluna koyulmadan önce Emre, telefonunu açtı. Birden ardı ardına bildirimler gelmeye başladı. Aile grubunda 121 okunmamış mesaj! Kaşlarını çatarak, endişe ve merakla grubu açtı.
Gökhan: Abimin sevgillisi var.
Bu mesajı görünce kan beynine sıçardı. Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. İçinden Gökhan’a küfürler savuruyordu.
- Noldu, diye sordu Defne panikle.
Eliyle “bir dakika” diyerek susturdu kadını. Sakinliğini korumaya çalışarak mesajlara geri döndü. Zamanı kısıtlı olduğu için hızlı hızlı göz gezdiriyordu. Bir yerde şunu okudu;
Sude: Emre abime iletilmiyor şu an.
Gökhan: Evet, çok yoğunlardı bugün. O yüzden benden Melis’e yardım etmemi istedi.
Kendisi Gökhan’dan yardım istemiş? Öyle mi? Her gördüğü mesaj sinirlerini daha da zıplatıyordu.
Aşağıya doğru kaydırdı.
Kıymet: Ay şimdi o iş iki kişiyle halledilmez.
Daha da aşağıya indi;
Hikmet: Tanımadığınız elektirikçiye güvenilmez yahu.
Derin derin nefes alarak devam etti ve en altta gördüğü şey ile gözleri açıldı. Kendini tutamayarak bir küfür savurdu. Gökhan konum atmıştı. Evet, Melis’in evinin konumu.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
15.4k Okunma |
1.53k Oy |
0 Takip |
65 Bölümlü Kitap |