Gökhan, zaten elinde olan telefonunu çalmaya başladığı gibi açtı. Bu Melis’in dikkatini çekmemişti ama sonra,
- Apartman kapısı açık mı?.... hah tamam aşağı inin… tamam kapı açık zaten.
Bu konuşmaları duyunca Melis, anlamadığını belli eden bir ifade ile adamın yüzüne baktı. Adam umursamaz bir sırıtışla;
- Destek ekibi geldi, dedi sonra eliyle evi göstererek ekledi;
- Malum iki kişi bitiremeyeceğiz.
Melis, kaşlarını çatmış bir şekilde adama bakmaya devam ediyordu. Durumu hala kafasında tam oturtamamıştı. O sırada bir kadın sesi kulağında yankılandı;
- Gökhaaan. Yıkamacıyı aradınız mı? Çabuk gelsinler söyle, kokar bunlar burada.
Salon kapısında duran Melis, koridora doğru kafasını uzattı. Karşısında onu süzen üç çift göz vardı. Üçü de kafasıyla selamladı onu. Ama 20-21 yaşında olan genç kızın suratında şeytani bir gülüş vardı. Birden gözü uzun boylu, yaşlı adama takıldı. Bir yerden tanıdık geliyordu. Bunu düşünür düşünmez de anladı. Emre!
Daha Gökhan onları tanıştırmadan kim olduklarını anlamıştı. Anlamaması mümkün değildi. Çünkü karşısında, Emre’nin daha uzun, yapılı ve daha yaşlı hali duruyordu. Bunu fark edince eli ayağı birbirine dolaştı ama kendini normal davranmaya zorluyordu. Buradaki en büyük sorun, o an normal davranmanın nasıl bir şey olduğu aklına gelmiyor oluşuydu. Neyse ki, baskına gelir gibi gelen aile ondan çok daha rahattı.
Kıymet geldiği gibi mutfak masasına yöneldi. Getirdiği poşetten üç tane saklama kabı çıkardı. Tek tek kapaklarını açtı.
- Hadi önce karnınızı doyurun. Sonra devam edersiniz.
Gökhan şok içinde duran Melis’i hafifçe itekleyerek masaya yöneltti. Hikmet elindeki büyük takım çantasını salonun ortasındaki yere koyup kurcalamaya başlamıştı ki, karısı müdahale etti;
- Ay Hikmet o iş hiç orda yapılır mı canım. Geç şöyle kenara.
Melis, gerçekten acıktığını fark etti. Saklama kabında duran mercimek köftelerini fark etmeden ardı ardına ağzına tıkıştırırken, hala şaşkın bir şekilde evinin içinde koşuşturan yabancılara bakıyordu. Tam karşısında oturan hınzır adam ise kadını seyrediyor ve suratındaki tuhaf ifadeden büyük bir haz duyuyordu.
Kıymet tüm gün herkese emirler yağdırdı. Melis, kendi evine bu kadar çok müdahale edilmesinden rahatsız da olsa bu durumun işine geldiğinin ve onu fazlasıyla rahatlattığının da farkındaydı. Çünkü Kıymet, onların aklına bilemeyen ayrıntıları hemencecik fark ediyor ve sorun çıkmadan önlem alıyordu. Yıllardır ev hanımı olmanın getirdiği pratiklik ve tecrübe ile her şeyin hızlıca hallolmasını sağlıyordu. Hikmet, başta bozuk pencere kolu ve elektirk prizleri olmak üzere evde tamirat gerektirebilecek neresi varsa oraları kontrol ediyor. Beğenmediği yerleri hiç sormadan düzeltmeye girişiyordu. Bunu yaparken de kendi kendine söyleniyor; Ustaların ne kadar özensiz iş yaptığından bahsediyordu. Sude ise annenin verdiği görevleri olabildiğince yavaş hallediyor, sürekli azar işitiyordu. Bir elinde viledayı tutarken, diğer eliyle telefonda bir şeyler yazıyor ve ekrana baktığı sürece sırıtıyordu. Annesi ona seslendikçe kendini topluyor, Melisle göz göze geldikçe sempatik ve abartılı bir şekilde gülümsüyor; Abisiyle el kol hareketleriyle durum analizi yapıyordu. Gökhan’ın zaten keyfi oldukça yerindeydi. Bütün getir götür işlerini ve angaryaları yaparken etrafı gözlemliyordu. Herkesi ayrı ayrı gözlemliyor ve daha sonra kullanmak üzere aklının bir köşesine not ediyordu.
Saatler sonra ev artık kendine gelmişti. Yerdeki halılar temizlenmesi için verilmiş ve pencere kenarındaki tekli koltuk artık olmadığı için ev biraz boş görünüyordu. Ama tüm ağır işler bitti. Bu nedenle ev sahibinin üstüne gerçek bir rahatlama çöktü.
Hava kararmaya başlamıştı. Nasıl olduğunu anlamadan evinin içine üşüşen, çalışkan aile evlerine dönmek için hazırlanıyordu. Melis’e yemeğe gelmesini söylediler hatta geri getireceklerinin de altını çizdiler ama Melis dinlenmek istediğini söyleyip, teşekkür etti. Çok fazla ısrar etmediler. Hiç kimse yeni tanıştıkları müstakbel gelini sık boğaz edip kaçırmak istemiyordu.
Evden çıkmadan hemen önce Gökhan’ın telefonu çaldı. Ekrana bakınca sabırsızlık ve merak içinde beklediği anın geldiğini anlayan adamın gözleri parladı. Hiç bekletmeden aramayı yanıtladı.
- Efendim abi, dedi büyük bir rahatlıkla. Ardından adamın ağza alınmayacak küfürlerini dudaklarını bastırır bir şekilde dinlemeye başladı. Sude abisinin yanına sokularak telefonun öbür tarafına kulağını dayadı. Daha önce abisinden duymadığı bu küfürler karşısında gözleri belerdi ve ağzı o şeklinde açıldı. Onun da bu krizden eğlendiği her halinden belli oluyordu. Gökhan duyduklarını çevreye çaktırmamak için, ara sıra “hı-hı” gibi sesler çıkarıyordu. Kıymet arkadan
- Emre mi? Söyle ona akşam yemeğe gelsin, diye seslendi. Gökhan annesine doğru parmağını uzatarak, onaylar anlamda kafasını salladı. Telefonu kapatmadan önce;
-Ha abicim, bak annem çağırıyor. Yemeğe bekliyoruz, bu sözle birlikte karşıdan gelen küfürlerin şiddeti artmıştı. Bu soluksuz halde edilen tehdit ve hakaretleri de yanıtsız bırakmadı;
- Tamam canım, öpüyorum.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
15.4k Okunma |
1.53k Oy |
0 Takip |
65 Bölümlü Kitap |