Herkese merhaba.
Bölüme geçmeden önce, birkaç şey söylemek istiyorum.
Sanırım bu hikaye benim için hayatım boyunca ayrı bir yere sahip olacak. Çünkü bu benim başkalarıyla paylaştığım ilk hikayem. “Sıradan” insanları anlatmaya çalıştım. Çoğumuz gibi.
Çünkü; aslında hiçbir şeyin yeterince sıradan olduğunu düşünmüyorum.
Hayatın içinde yaşayıp giderken; aşık oluyoruz, acı çekiyoruz, emek harcıyoruz, yanlış anlıyoruz, basit şeylere gülüyoruz… Hissetmek için akıl almaz olaylara ihtiyacımız yok. Kalbimizin atması ve bir başkasının kalbini attırmak için çok güzel/ yakışıklı, zengin, çaresiz, karanlık tipler olmamıza gerek yok. Bütün bunları olamayışımız hayatımızı ve hislerimizi büyük trajedilerden ya da “sözde marjinal” tiplerden daha sıkıcı ya da daha değersiz yapmıyor. Sıradan hayatların sıkıcı olduğunu düşünmek gerçekten insana dokunma konusunda umudun yitiminden kaynaklanıyor bence.
Oysa Goethe’nin dediği gibi; insan kendini yalnız insanda tanıyor…
Bu hikayeye devam ediyorsanız; sanırım benzer insani paydalarda aynı noktalarda duruyoruz demektir. Bunu bilmek ve paylaşabilmek güzel. Bu güzelliği fark etmek için rekorlar kırmaya da ihtiyacım yok. Bu noktaya kadar, oy vererek, yorum yaparak ya da hiçbir etkileşime girmeden hikayeye devam eden herkese teşekkür ederim. İyi/kötü bütün duygularınızın hissetmeye ve hayatınızın yaşanmaya değer olduğunu en çaresiz zamanlarınızda bile hatırlamanız dileğimle…
.........................................................
Dışarıdan bakıldığında Hikmet, oldukça tarafsız ve tepkisiz bir profil çizebilirdi. Oysa o her zaman tarafını belli edecek ama muallakta bırakacak en sağlam hamleyi yapmayı çok iyi bilirdi. Az önceki gibi o kadar doğal bir halde yapardı ki, bunu; amaç aleni olmadığı için kimse ona tepki dahi veremezdi. Emre, aslında hesapçılığını babasından almıştı. Tabi yetişkin olsa da bu konuda onun kadar başarılı olamayacak kadar toydu hala.
Hikmet’in sorusuyla Gökhan’ın gülmemek için gösterdiği çaba boşa düştü. Abisi sinirli bir gülüşle oturduğu yerde kafa sallıyordu. Sonra nedense gözlerinden bir ışıltı geçti. Hemen ayaklandı. Kardeşine dönüp;
- Kalk hadi gidiyoruz, dedi aceleci bir tavırla.
Gökhan bu talimatı aldığında, şaşırdı. Şüpheli bir şekilde Sudeyle bakıştılar. Kız kardeşi “bilmem” anlamına gelecek şekilde dudaklarını büküp, omuzlarını silkti.
- Gel hadi lan, korkma dövmeyeceğim, diye devam etti Emre. Sesi öfkeliden çok neşeli geliyordu. Bu da karşısındaki adamı daha da tedirgin ediyordu. Kıymet, oğluna kafasıyla “hadi” diye işaret verdi.
Emre’nin bir şeyler planladığını anlamış, başına bir şeyler geleceğini bilerek ayağa kalktı Gökhan. Hareketleri yavaştı, keyfi de hala yerindeydi. Abisiyle didişmeyi sevmesinin dışında bir sonraki hamleye duyduğu merak onu daha çok heyecanlandırıyordu. Kapıdan çıkmadan montunu geçirdi üstüne. Cüzdanını ve telefonunu cebine koyacaktı ki, abisi elinden çekip aldı eşyalarını. Ayakkabılığın üzerine fırlatırcasına attı.
- Oyalanma, düzgünce konuşacağız, derken çok ciddi görünüyordu. Ancak bu ciddiyetin altında garip bir hal vardı.
Kardeşi hiç sorgulamadan, kabul etti bu durumu. Yüzündeki sırıtış yavaş yavaş silikleşiyordu. Bu kesinlikle korkudan olan bir şey değildi. Sadece kendisini ciddi bir konuşmaya hazırlıyordu. Sonuçta bundan her zaman kaçması mümkün değildi.
Arabada giderken hiç konuşmadılar. Gökhan’ın konuşma girişimlerini “sus biraz” diye geçiştirdi Emre. Otuz beş dakika süren yol boyunca “Nereye gidiyoruz” gibi soruları da, “biraz sabret” “ne sabırsız adamsın” “Sus artık” gibi cevaplarla geçiştirdi.
Yolun sonunda gündüz Defne ile gittikleri yere geldiler. Aynı masaya oturdular. Yine iki tane salep söyledi, Emre. İçerken Manzarayı izledi. Gökhan bu suskunluktan çok bunalmıştı. Bu kadar uzun susmak onun üzerinde baskı kuruyordu ve abisi de bunu çok iyi biliyordu. Sabretmeye karar verdi ama giderek daha da geriliyordu.
İçeceği bitince Emre ayağa kalkıp montunu aldı. Kardeşi sorgulayan gözlerle suratına baktığında;
- Sigara içeceğim, dedi.
Bu cevap çok şaşırtıcıydı. Çünkü Emre sadece çok mutlu olduğu zamanlarda bir tane sigara içerdi. Keyfi gerçekten yerinde olmalıydı bunun için. Ancak şu an bu kadar keyifli olması anlamsızdı. Cam kapının önünde sigara içerken de sırıtıyordu. Gökhanla göz göze geldiler ve o sırıtmaya devam etti. O an Gökhan’ın beyninde şimşekler çaktı. Hemen abisine doğru gitmek için ayaklandı. Bu hareketi gören Emre, arabasına koştu. Gökhan dışarı çıkıp ona yetiştiğinde, arabanın kapılarını kilitlemişti bile.
- Abi saçmalama ya, diye cama vururken, abisi ona bakıp kahkaha atıyordu. Arabayı çalıştırdı. Biraz gittikten sonra durdu. Geri döneceği konusunda emin olan Gökhan olduğu yerde kendinden emin bir şekilde beklemeye başladı.
Emre, arabanın aynasından kardeşine baktı. Sonra arkasını dönüp bir hareket çekti. Olanca hızıyla önüne bakıp yola koyuldu. Müzik listesindeki en hareketli şarkıyı açıp ıslık çalarak evine doğru gitmeye başladı.
Gökhan, az önce kalktığı masaya geri dönerken garson kızın tuhaf bakışlarına maruz kaldı. En sevecen halini takınarak, bir çay istedi. Hesabı ödeyecek parası yoktu. Telefonu da yanında değildi. Birinden arama yapmak için telefon istese bile sadece iki kişinin numarasını ezbere biliyordu ve onlardan biri onu burada mahsur bırakıp gitmişti.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
15.4k Okunma |
1.53k Oy |
0 Takip |
65 Bölümlü Kitap |