- Biz sevgili miyiz?
Bu soruyu duyduğu an, Melis'in zihninden bedenine doğru bir panik dalgası yayıldı. Gözlerini adamdan çekecek cesareti bile bulamadı. Yaşadığı korku tüm yüzüne sirayet etmiş durumdaydı. Karşısındaki adam bunu çok net bir şekilde görüyordu ancak yüzünde ne yapmaya çalıştığını gösterir bir ifade yoktu. Melis ise bütün duygularını yansıtırken, bunu ne kadar belli ettiğinin farkına varamayacak kadar karmaşıktı. Tam olarak anlayamamıştı bu gerçek bir soru muydu? Yoksa bir ima mıydı? Bu ikilem bile kendini kötü hissetmesi için yeterli bir sebepti.
Emre hiç hareket etmeden duruyordu. Sadece az önceki eğlenir ifadesi şu an yoktu. Melis’in vereceği cevabı tahmin ediyordu. Yalnızca bunu yapmamasını ümit ederek bekliyordu.. Bu nedenle soruyu daha açık bir şekilde yineledi.
- Biz sevgili miyiz Melis? Hayır, sevgiliysek anlatırım. Sorun yok.
Melis artık cevap vermesi gerektiğini anladı. İyi de buna ne denebilirdi ki? Zayıf görünmekten ölesiye korkuyordu. Köşeye sıkışmıştı ve bu durumdan sıyrılması gerekiyordu. Suratındaki panik ifadesini silemedi ancak konuşurken sesinin rahat çıktığını varsaydı;
- Haklısın. Ben sabah anlattığını yanlış anlamışım. Kusura bakma.
Adam bu cevapla birlikte güldü. Bu gülüş hiç de keyifli değil, zorlama bir gülüştü. Sakin konuşmayı hala becerebiliyordu;
- Değiliz yani, aramızda bir şey yok, diye ısrar ederken, içinden “biliyordum” diye geçiriyordu.
Melis, hızlıca kafasını iki yana doğru salladı. Bu soruyu da onaylatınca Emre birden aklına gelmiş gibi;
- Peki o zaman; Madem aramızda bir şey yok, sabah Gökhan’ın dediğine “ilk başta” neden kırıldın?
- Bir insanın kullanıldığını düşünmesi için böyle bir ilişki şart değil, diye çıkıştı. Durumu iyi kurtardığını düşünüyordu. Nefes vermeyi unutması dışında bir sorun yok gibiydi.
Emre hızlıca ayaklandı, Salon kapısından çıktı. Sonra dayanamadı, geri döndü. Yüzünde alaycı ama öfkeli bir gülüş vardı. Sözcükleri bastıra bastıra konuşmaya başladı.
- Aman Melis aman. Sakın samimi olayım deme. Sakın ama! Sonra incilerin dökülür de toplayamazsın mazaallah.
Kitlenmiş gibi hiç hareket etmeyen kadının yanına oturdu sonra. Oturduğu yerde hafifçe eğilmiş, gözlerini yere sabitlemiş bir şekilde, az öncekinden daha kendinden emin bir sesle;
- Her zaman bir çıkış kapısı aramak, yoksa da yaratmak için çabalamak, yaşamaktan daha yorucu değil mi? Biraz daha rahat olmak neden bu kadar zor? Ben senin bir bakışına geldim ya, sadece bir bakışına. Ben bütün kapıları açmışken bu kaçışın anlamı ne?
Melis, adamın “bir bakış” diye bahsettiği günü hatırladı. Boynundaki izi “yanlış” anladığı günü. Hani sonrasında üç hafta boyunca ortada olmadığı günü. Tam adama hak verecekti ki; birden o günü belki de o kadar yanlış anlamadığını düşündü. Bu düşünce onu da öfkelendirmişti;
- “bir bakış” öyle mi? Hangi bakış? Hani sonrasında senin de sevgilinin de ortadan kaybolduğu o bakış mı? Sahi ne oldu sonra? Sevgilinle ayrıldıktan sonra elindeki ikinci ihtimali mi değerlendirdin?
- Zorro ne zaman sana geldi, dedi adam hiç duraksamadan. Sonra kafasını Melis’e doğru çevirdi. Hem sinirli hem de alaycı bir ifade vardı yüzünde. Sakin kalmak için çabaladığı çok belliydi.
“O gün” diye düşündü Melis. Kedi ona aynı gün gelmişti. Bunu söylemedi. Sadece baktı.
- Benim başka şeylere üzülemeyeceğimi, sevinemeyeceğimi sana düşündürten ne? Normal bir insan gibi farklı kaygılarım, engellerim olamayacağı, her durumda stabil kalacağım ve hiçbir şey olmamış gibi hayatıma devam edebileceğim varsayımın nereden geliyor, diye devam etti Emre.
Melis sadece durdu. Fazla mantıklıydı adam. Haklı olabileceğini düşündü. İçinde bir yerde bir hata olduğunu ve düşüncenin yanlış olduğunu seziyordu. Bir sorun vardı ve onun nerede olduğunu bilemiyordu. Bu halde edecek tek kelimesi yoktu. O sustukça adam tekrar konuşmaya başlıyordu;
- Düşün. Daha düşün. Daha fazla didikleyip biraz daha zorlarsan, eminim benim ne kadar güvenilmez bir adam olduğumu ispatlayan bir emareyi muhakkak bulacaksın.
Bu sözle birlikte irkildi kadın. Buz gibi bir suyun içine, beklemediği bir anda itilmişti sanki
- Ben, diye kekeledi ama cümleyi tamamlayacak bir kaç kelime daha seçemedi.
- Sen? Ne? Yapmaya çalıştığın bu değil mi? Bu işin sonunda ben güvenilmez ve kötü adam olacağım. Sense kırılan taraf olarak, tek bildiğin; yalnız, mutsuz ama “güvenli” hayatına geri döneceksin.
Gerçekten böyle mi yapıyordu Melis? Eğer böyle yapmıyorsa neden köşeye sıkışmış, kalkanları düşmüş ve çıplak hissediyordu? Peki, bu çaresizlik anında ona kendisini özgürleşmiş hissettiren neydi? İçinde bir şeylerin yıkıldığını seziyor ve bu ona anlamsız bir haz veriyordu. Zihninden bedenine doğru bir heyecan dalgası yayılıyor, kalp atışlarının sesini sanki kulaklarıyla duyabiliyordu. Adama baktı. Onun o keskin ve öfkeli bakışlarından korkmadığını fark etti.
Bir anlık kabulleniş…
Teslimiyet…
Güven…
Bildiklerimizden silkindiğimiz tek bir an yeter bazen. O da öyle bir andı. Silkindi kendinden ve kendi koyduğu bariyerlerden. Kendisine yönelen delici bakışlara dikti gözlerini. Adamı nasıl öpmeye başladığını kendisi bile fark etmedi.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
15.4k Okunma |
1.53k Oy |
0 Takip |
65 Bölümlü Kitap |