Emre, çekimin yapılacağı otele geldikten sonra asistanının üzerine büyük bir rahatlama çöktü. Patronunun, asistanını dinlerkenki ciddiyeti ve onun sözünü referans aldığını göstermesi kadını birden profesyonel yapıvermişti. Nereyse iki saattir anlatmaya çalıştığı ve “olmaz öyle” diye tepki aldığı şeyler birden anlaşılır ve makul şeyler halini almıştı.
Emre’nin orada olmaktan hoşnut olmadığını belli eden tavrı ve her an işten vazgeçebilirmiş izlenimi veren hareketleri, birden bire Defne’yi değerli biri yapmıştı. Ulaşılamaz ünlü fotoğrafçıya ulaşmanın tek yolu olan bu kadının, ağzından çıkanlar can kulağıyla dinlenir olmuştu.
Aslında bu Emre ile Defne’nin sözsüz bir anlaşmasıydı. İlk başta farkında olmadan verdikleri bu tepkiler bir süre sonra stratejik bir hal almıştı. Bu yolla Emre kimseyle muhatap olmaz işini yapar giderdi. Defne ise normal bir asistanın görmeyeceği saygıyla karşılanır ve sorgulanamaz bir sekilde işini hallederdi. Eğer kimse bu sınırı aşmazsa Emre’nin suratsızlığının tek muhatabı asistanı olur, böylece işler bitince işveren derin bir oh çeker ve daha sonra ulaşmak üzere muhakkak Defne’nin numarasını alırdı.
Bugün de sıradan bir iş günüydü. Her şey kendi akışında ilerliyordu. Emre, her zamanki gibi kendince olan uyumsuzlukları görüyor ve söyleniyordu. Ama çok uğraştırmıyordu. Çünkü otelin dizaynı oldukça şık ve yerindeydi. Hizmet verilecek sınıfı iyi belirlenmiş ve kesinlikle masraftan kaçmadıkları belliydi. Yine de yer yer gösterişe kaçan hantal mobilyalar ve duvar süslemeleri gözüne batıyordu. “Bu buraya olmuş mu?” “Bunun burada ne işi var*” gibi standart söylenmelerini ihmal etmiyordu. Restoran girişinin kapısındaki süslemeleri parmağıyla gösterdi. Altın renkli parlak lale desenleri gerçekten göz kanatacak kadar eğreti duruyordu. Defne’ye yaklaştı,
- Allah aşkına bu buraya ait gibi mi görünüyor, diye sordu sessizce.
Defne duraksadı. Emre’nin her zaman sorduğu bu soru, bu defa zihninde çok başka bir şeyin yankılanmasına sebep oldu. Gözleri büyüdü. Kulağında Gökhan’ın “Ben oraya aitim” cümlesi yankılandı. O an fark etti ki; alakasız zannettiği iki adam birbirine çok benziyordu. Birbirinin zıddı olan tavırları aynı motivasyonun farklı yansımalarıydı yalnızca. Gökhan’ın o anki ciddiyetini düşündü, Emre’nin kardeşiyle girdiği çocuksu kapışmaları… Bu sürekli çekişme hali, birbirleriyle miydi gerçekten? Yoksa kendileriyle olan kavgalarının dışa vurumu muydu? Belki de birbirlerine karşı bu yüzden bu kadar hoyrattılar? Belki de sadece kendilerini sınıyor ve sınırlarını merak ediyorlar? Peki, farkındalar mıydı bunun? Buna hiç ihtimal vermedi Defne. Muhtemelen oyun oynadıklarını düşünen abi- kardeşten öte görmüyorlardı kendilerini.
Bir anda farkına vardığı şeye değil de yıllardır ikisine de bu kadar yakın olup bunu anlamasına şaşırdı. Kapının yanında duran şerit aynadan kendine kaydı bir an gözü. Tam o sırada Emre’nin "Hadi" diyen sesiyle kendine geldi. Ve o gün iş bitimine kadar adama hiç dikkat etmediği şekilde dikkat etti. Gün sonunda bu gerçeğin çok daha ortada olduğuna kanaat getirdi.
****************
Emre, işini bitirip arabasına doğru yürürken telefonunu kontrol etmeye başladı. Gelen bir mesaj tüm keyfini kaçırmaya yetmişti;
“ Muhtemelen ocak başında oradayım. Kendini ayarla.”
Gülücüklerle süslenmiş bu mesaj Pelin’den gelmişti. Arabasına binip bir şeyler yazmaya girişti ama vazgeçti. “Nasılsın” “İyi misin”le başlayan gündelik sohbeti, ocak başında sevgilisiyle yapması muhtemel olan bir tatile getirip, konuyu bu şekilde kapatmanın daha makul olacağını düşündü. Aradı ama telefon ilk çalışta kapandı.
“ Müsait değilim canım. Açamıyorum”
Gelen son mesajla birlikte iyice gerildi;
- Hay senin canını…
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
15.4k Okunma |
1.53k Oy |
0 Takip |
65 Bölümlü Kitap |