Yemek yeme zamanı geldiğinde, masada hala iki servis duruyordu. Sude hiç çekincesi olmadan kendisine bir tabak almak için mutfak dolabını açtı. Bu sırada Melis, mutfak eşyalarını bulma konusunda Sude’nin abisinden daha başarılı olduğunu düşünüyordu.
- Hey, ne yapıyorsun, diye kardeşine seslendi.
- Tabak getiriyorum, yemek yemeyecek miyiz?
- Biz yiyeceğiz, parmağıyla kendisi ve misafirini gösterdi.
- Ama abi açım ya, diye gevrek bir şekilde yanıtladı.
- Bana ne, derken yüzünde garip bir sırıtış belirdi. Melis ise bu durumu garipsemiş ve hoşnutsuz bir tavra bürünmüştü.
- Ya ama abi, ben nereden bileyim? bilsem gelmezdim zaten.
- Bu, sabah için hanımefendi. Açsan bizden sonra yersin.
Sabah Gökhanla birlikte yaptığı şakanın intikamını alacağını söylemişti. Sude bu yüzden duyunca hiç bozulmadı. Aksine gözlerinde haylaz bir bakış, yüzünde aynı abisine benzer bir sırıtış vardı. Bu haliyle Gökhan’ın daha sevecen ve daha çocuksu hali gibiydi.
- Şimdi, diye seslendi abisi oldukça otoriter bir sesle. Sonra devam etti;
- Özel garsonumuz olarak servise başla. Şarapları filan koy. Ama şişenin ağzının bardaklara değdiğini görmeyeceğim!
Sude söyleneni iki etmedi. Hal ve hareketlerinde kırgınlık ya da korkuya dair bir şey yoktu. Aksine o da eğleniyor gibiydi. Bu durum az önce Melis’in hissettiği hoşnutsuzluğu hafifletmişti. Genç kız mutfak havlusunu sol koluna geçirdi. Abartılı bir ciddiyetle süzülerek masaya geldi, şarapları koydu. Kibar bir baş selamı vererek;
- Mösyö Emre, başka bir arzunuz?
Bunu söylerken aksan yapmaya çalışmış ama becerememişti. Yine de ciddiyetini korudu. Abisi ona bir el hareketi ile git işareti yaptı. Kız abisinin arkasından yürümeye başladı. Buzdolabının yanına geldiğinde, Emre hiç arkasını dönmeden seslendi;
- Orada dur! Bir ihtiyaç olursa sana sesleniriz.
- Emre, diye uyarır bir ses tonuyla Melis araya girdi. Bir yandan durumun tuhaflığından eğlendiği belliydi. Öte yandan konunun daha fazla uzamaması gerektiğini düşünüyordu. Zaten kardeşiyle uğraşmaktan sıkılmış olan Emre, Sude’yi çağırmadan önce yapacağı son hamleyi düşünüyordu ki; Sude konuşmaya başladı.
- Aaaa olur mu Melis abla. Ben abimin istediklerini yapmaktan mutluluk duyarım. Onun bir dediğini iki etmem… diye başlayarak abisine övgüler yağdırmaya ve onu ne kadar sevdiğini anlatmaya başlamıştı.
- Onu gerekirse ellerimle beslerim, derken masaya yaklaştı. Ve eline geçen her şeyi, sevecen bir sesle “ye benim canım abicim” diyerek abisinin ağzına tıkıştırmaya kalkıştı. Yapacağı hamleyi önceden fark eden Emre oturduğu yerden kızın bileklerini yakaladı. Kısa bir arbededen sonra;
- Geç otur şuraya, adamı hasta etme.
- Tabii abicim sen istersin de ben oturmaz mıyım?
Kız oldukça sakin bir şekilde Melis’in yanına oturdu. Elini ortadaki peynir dilimine uzatmıştı ki; abisi eline vurdu;
- Elinle yeme!
Bu uyarıyla birlikte kıkırdayan Sude, az önce tezgaha bıraktığı tabağını alıp hemen masaya kuruldu.
- Sude sen kaç yaşındasın, konuyu değiştirmek ve biraz daha rahatlamak için sormuştu Melis bu soruyu.
- On dokuz.
- On sekiz.
Sude abisinin bu düzeltmesine karşılık, gözlerini devirdi. Klasik bir “girdiğin yaş mı söylenir yoksa doldurduğun yaş mı” tartışması başladı. Melis bir daha soru sormadı. Fark etti ki; iki kardeş çekişmeyi her konuda sürdürme becerisine sahipti. O da sessizce yemek yiyip onların atışmalarıyla eğlenmeye odaklandı.
Yemeğin ardından salonda bir sessizlik hakim oldu. Kedinin sevdiği çizgi film açıldı. Ve farklı koltuklara dağılmış olan üçlü sakince durdu. Sadece Sude elindeki telefonla oynayıp ara ara kıkırdıyordu. Emre kısa bir süre için salondan çıktığında, kardeşi Melis’in yanına hoplayarak oturdu. Kadına biraz daha sokulup telefon ekranını gösterdi. Yapılı, esmer, yakışıklıca bir genç gülüyordu ekranda.
- Nasıl, sence, diye sordu Sude gülerek.
Melis de ona şefkatli bir tebessümle karşılık verdi. Emre içeri girdiğinde ikisi kafa kafaya vermiş, fısır fısır konuşuyordu. O gelir gelmez konu birden Sude’nin kurstan bir arkadaşıyla yaşadığı tartışmaya geçti. Abisi ellerini hafifçe yukarı doğru açıp kafasını salladı. Gelinen nokta oldukça absürttü ona göre. Az önce oturduğu tekli koltuğa uzanıp televizyon izleyen kedisine salındı. Kız kardeşinin hararetli hararetli anlattığı şeyler kesik kesik kulağına çalınıyordu. Melis ise bu anlatılara bazen şaşırarak bazen de sorular sorarak eşlik ediyordu. Durumla ilgili tahliller yapıyor ve Sude’nin haklı olduğu konusunda tespitlerini söylüyordu.
Bir kaç saat böyle geçti. En sonunda Melis eve gitmek için ayaklandığında Sude ona kalması için ısrar etti. Emre bir şey söylemedi. Ama bakışlarındaki yalvarır gibi bir ifade vardı. Melis bunu fark ettiğinde sadece nazikçe kaşlarını kaldırıp gülümsedi. Adam onu eve bırakmak istedi ancak az önce içki içtiği için Melis bu teklifi de reddetti.
Dışarıda çağırdıkları taksiyi beklerken sonunda yalnız kalabilmişlerdi. Kısa bir suskunluğun ardından;
- Teşekkür ederim, dedi Melis
- Pek de bir şey yapabilmiş sayılmam, derken adamı gülme almıştı.
- Hayır, gerçekten çok güzel bir geceydi, itirazını anlamlandıramadı adam.
- Emin misin?
- Kesinlikle eminim. Teşekkür ederim, diye yineledi kadın.
Yolun başında taksiyi gördüklerinde, Emre Melis’e sıkınca sarıldı birden. Kadın ise beklemediği bu hamleye karşılık, zayıf bir karşılık verdi. Taksiye binmeden önce, saçlarından öpen adamın şu sözlerini duydu;
- Varınca mesaj at.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
15.4k Okunma |
1.53k Oy |
0 Takip |
65 Bölümlü Kitap |