Melis o gün, sabahtan sonra kendisini daha enerjik daha hafif hissetmeye başladı. Sanki kalbine bahar gelmiş tek tek bütün çiçekler yeşeriyor gibiydi. Üç hafta önce onu daha da umutsuzluğa iten şeyin bugün onu bu kadar keyiflendireceğini nereden bilebilirdi ki? Üç hafta önce Emre’nin boynundaki ize bakarken yakalanmıştı. Adamın onun bakışlarını yakaladığına ve ne düşündüğünü anladığına neredeyse emindi. Bugün ise laf arasında kendisine açıklama yapmıştı.
Zihnin bir köşesinde bir ses yükseliyordu “Kendini kandırma” diye. Belki de her şeyi yanlış anlıyordu. Hatta muhtemelen yanlış anlıyordu. Çünkü o olaydan sonra adam haftalarca kafeye uğramamıştı bile. Peki, ne oldu da uğramıştı şimdi?
Duyguları bir iniyor bir çıkıyordu. Kafasında yankılanan ses ona kendisini kaptırmamasını söylese de yine de bulduğu ilk umuda tutunuyordu. Bunu kontrol edemiyordu. Yanlış yaptığını düşünüyor ama bu yanlıştan büyük bir haz duyuyordu.
Aynı şeyleri tekrar tekrar düşünürken telefonun ışığı yandı.
“Merhaba, nasılsın?
Kayıtlı olmayan bir numara. Ama tanıdık. Yanılıyor olabilir miydi? Hızlıca mesajı açtı. Profil fotoğrafına baktı. Eski mesajlara baktı. Hayır yanılmıyordu. Bu gerçekten, Emre!
Telefonu tezgaha bıraktı. Ateşini kontrol etti, nabzına baktı. Fiziksel olarak hiç normal hissetmiyordu. Telefonu geri aldı, hemen cevap yazmaya koyuldu.
“İyiyim teşekkür ederim, sen nasıl…” Hayır olmaz. Samimi olmaya çalışıyor gibi. Yeniden yazdı; “Sağ olun, siz…” ama adam sen demişti. Offf. Bu kadar sıradan bir mesajı bile yazamayacak duruma gelmişti. Derin bir nefes aldı. “Sorun yok, sıradan bir mesaj” dedi kendi kendine.
“ Cafeyle uğraşıyorum. Sen nasılsın?”
Yollayıverdi. Sonra pişman oldu. Çok resmi olmuştu sanki. Şey der gibiydi; "ya sen hayırdır?". Ya da "İşim var neden yazdın?" Yanlış mı yapmıştı. Ama öyleyse de sonuçta haklıydı. Yani yazmasına şaşırmış olamaz mıydı?
Adam atılan mesaj üzerine Melis kadar çok düşünmemiş olacak ki hemen cevap geldi.
“ İyiyim ben de. İş, güç, koşuşturmaca…”
Melis yazılana baktı. Buna ne cevap yazabilir di ki? “Güzel” “Peki” “Ne hoş” ne yazsa anlamsızdı. Konuşma bitmiş miydi yani? Bu kadar mı? İnsanlar gerçekten nasıl flört ediyordu?
Telefonun ışığı tekrar yandı;
Emre : Sana bir şey soracağım.
Melis : Evet, tabi ki
Emre : Siparişle özel çikolata yapıyor musun?
Melis iç çekerek “iş içinmiş” diye düşünüp hayal kırıklığına uğradı.
Melis : Evet, elbette.
Emre : Hafta sonu için özel bir paket hazırlaman mümkün mü?
Melis : Evet, tabi ki. Ne için olacaktı?
Emre : Söz için.
Bunun üzerine Melis önce bir durdu. Yutkundu. “Kimin sözü” diye düşündü. Ama soramadı.
Melis : Yarım kilo yeterli mi?
Emre : Sanırım yeterli.
Melis : Tamam öyleyse ben hafta sonuna yetiştiririm. iyi günler.
Melis çikolata için istenilen bir şekil var mı yok mu sormamıştı, özel bir paket isteyip istemediğini de sormamıştı. Aklında bu sözün kimin olduğu sorusu öyle bir yer işgal etmişti ki, konuşmayı bile devam ettirememişti. Sabahki enerjisi birden düştü. Neredeyse ağlamaklı bir hali vardı.
O sırada telefonun diğer ucunda duran adamın özellikle “söz” konusunda ayrıntılı bir bilgi vermediğini, tahmin edemezdi. Ya da özellikle Melis’i muallakta bırakmak isteyeceği ve bundan keyif alıyor olabileceği aklına bile gelmemişti.
Oysa Emre telefonunu çoktan kenara bırakmış yarın için planını kafasından geçirmeye başlamıştı bile. Yarın ona kardeşinin sözü olduğunu söylediğinde, kadının yüzünün ifadesine göre bir sonraki hamlesine hazırlanacaktı. Melis'in ona ilgisi konusunda yanılmadığına emindi ama o göründüğünden çok daha garantici bir adamdı. Bu konuda iyice kesinleşmesi gerekiyordu.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
6.9k Okunma |
906 Oy |
0 Takip |
47 Bölümlü Kitap |