Yeni Üyelik
1.
Bölüm

Birinci Bölüm: Lanet

@ozgupekcan

Hikayedeki zamandan yüzyıllar önce Afreya Krallığının kralı Christian halkının yaşamı, refahı ve kendi kötü emelleri için ölümsüzlük taşını arıyordu.

Eski zamanın usta büyücüleri, taşı kimsenin ulaşamayacağını düşündükleri, toprağın altından girilen bir yer altı mağarasına saklamışlardı.

Mağarayı devlerle ve çok sayıda o zamanın en yetenekli şövalyeleri ile koruma altına almışlardı. Her biri orayı ne pahasına olursa olsun koruyacağına yemin etmişti. Hepsi yıllar boyu yaşlanmayacak şekilde büyülenmişti, aynı kuvvette ve yetenekte kalacak şekilde.

Mağaranın şifreli bir haritasını -her ne kadar mağaranın gizli olması gerekse de- mağarayı korumakla görevlendirdikleri şövalyelere vermişlerdi. Mağarayı haritadan başka hiçbir türlü bulunamayacak ve girilemeyecek şekilde büyülemişlerdi.

Taş yok edilemeyecek kadar güçlü ve aynı zamanda yok etmek istemeyecekleri kadar da özeldi. Bu yüzden böyle bir taşın varolduğunu yıllarca sakladılar sadece onlar ve mağaranın korumaları biliyordu fakat zaman geçtikçe ölümsüzlük taşının olduğu ve bir yerlerde gizlendiği efsanesi ortaya çıktı.

Bu efsaneye neredeyse kimse inanmıyordu ama inanan kısım çok az sayıda olsa da büyük bir tehlike oluşturuyordu. İnananların hepsi taşı arıyordu hatta yaklaştığına, haritayı bulduğuna inandıkları kimseleri öldürenler bile olmuştu. Taşın gücüne sahip olmak çok ciddi bir şeydi. Bunu hepsi biliyordu bu yüzden bu büyük güce sahip olmak ve yüz yıllarca yaşayıp, en büyük, en güçlü, en zengin krallığın yöneticisi olmak için her şeyi yapmayı göze alıyorlardı fakat hiçbiri ne bir yanıt ne de en ufak bir kanıt bulamıyordu.

Kral Christian iki yıl süren bir araştırmanın sonucu diğerlerinin yıllarca uğraşıp bulamamış olduğu harita ile ilgili bir kanıt keşfetmişti. Haritanın bir kopyasının Frederick adlı hayatının son zamanlarını yaşayan, yaşlı bir büyücüde olduğunu öğrenmişti.

Ölümsüz olmayı diğerleri gibi her şeyden çok istiyordu. Krallığını büyütmeyi, bütün krallıkları yenip dünya üzerinde büyük bir hakimiyet kurmayı. Bunlar olurken asla yaşlanmamayı ve güçsüz düşmemeyi, yara almamayı.

İyi şeyler yapacağını gösteren lekeyi haksız çıkarmamalıydı. Esterya diyarındaki krallıklardaki asil kişilerden bazıları ellerinde siyah lekelere doğarlardı. Bu onlara hem krallıklara özgü sihirli özelliklere sahip olacaklarını hem de gelecekte önemli şeyler başaracaklarını gösteriyordu.

Afreya krallığında çok uzun zamandır bu lekeye sahip olan biri olmamıştı. Son sahip olan kişi ise bir efsane olarak konuşuluyordu. Afreya’da bu lekeyle doğan asil kişiler insanların hayat enerjilerini emme ve özellikle bu kişiler diğer krallıklardaki sihirli özelliklere sahip kişilerse o özelliklere de sahip olmalarını, o güçleri içlerine çekmelerini sağlıyordu. Yalnızca bu güç her kullanıldığında kullanan kişinin ömründen 15 yıl alıyordu. Bu yüzden çok güçlü olsa da her zaman kullanılamazdı.

Kral Christian ölümsüzlüğü bu yüzden istiyordu. Gücünü sınırsızca kullanabilecek, isterse diğer güçlere sahip olabilecek ve tüm Esterya’yı ele geçirebilecekti. Yıllar sonra nesillerinde çıkan bu kutlu lekeyi olması gerektiği gibi en iyi şekilde taşımalıydı.

Eşi Esmeralda bu isteğine her zaman şiddetle karşı çıkmış sürekli bunu yapmaması gerektiğini, tamamen yanlış olduğunu söylemişti ama dinleyen kim. Bunun sonuçlarını çok az kişi görebilirdi. Kral Christian içinde böyleydi o da kendi gördüğü kısmını başka kimsenin göremeyeceğine inanıyordu. Birazda bunu kanıtlamak için elinden geldiğince çalışıyordu. İsterse eşini de bu taş ile ölümsüz yapabilir ve onunla birlikte sonsuza kadar yaşayabilirdi. Asla son bulmayan bir hayat, sonsuz, acısız bir yaşam daha ne isteyebilirdi ki. Hayal bile edilemeyecek güç, her krallığın özelliğine sahip olabilmek. Büyük bir hediye, doğru olan ama kimsenin inanmadığı. Çocukluğunda hayal ettiği o büyük krallığın sahibi, dünyanın fatihi olmayı başarabilirdi böyle bir imkan varken onu aramaması akılsızlık olurdu.

Adamlarına Frederick’in yerini bulmalarını emretmişti. Yardımcısı Werner bir süre araştırdıktan sonra adamın nerede olduğunu buldu. Normalde bu şekilde görevlerde bulunmayan Kral Christian onlarla birlikte gitmeye karar vermişti.

Adamın evi ormanın en uç köşesinde bütün köylerden ayrıydı. Bu yüzden de bulunması zor olmuştu.

Ormanda Frederick’in evine yakın bir yerde atlarını bıraktılar. Başka birisi önce ulaşacak korkusuyla Kral Christian çabucak adamın evine gitmişti. Neredeyse yıkılacak gibi olan tahta evin kapısı ve perdeleri kapalıydı. Werner sessizce kapıyı açmaya çalıştı ama kilitlenmiş kapı ile karşılaştı. Bekledikleri gibi.

Kral derin bir iç çekip “Kırın.” Dedi.

Şövalyelerden biri hızla pekte sağlam olmayan kapıyı kırdı. Önden bir şövalye arkasından Werner ve diğer şövalyelerin ardından Kral tozlu ve dağınık eve adım attı. Kapı mutfağa açılıyordu. Frederick ortada gözükmeyince kralın söyleyeceği şeyi anlayan şövalyeler adamı aramaya başladı.

Birkaç dakika geçmeden Werner yaşlı adamı yakasından tutarak odaların birinden çıkardı ve mutfaktaki bir sandalyenin üzerine doğru savurdu. Adam sendeleyerek sandalyeye oturdu.

Kral “Eminim ki ne için burada olduğumu biliyorsundur. Bu işe yaramaz hazırlıklarda onu işret ediyor. Şimdi sana bir defa soracağım ölümsüzlük taşının haritası nerede?” diye sordu.

Adam ifadesiz yüzünü hiç bozmadı, ağzını açmaya bile yeltenmedi. O sırada Werner adamın ellerini bağladı.

Kral adama doğru bir adım atıp “İster istemez bize yerini söyleyeceksin. Ölümden korkmuyor olabilirsin ama eğer şimdi tekrardan soruma cevap vermediğini görürsem sana daha beterini yapacağımı ve sen haritanın yerini söyleyene kadar durmayacağımı da bilmelisin.” Dedi sakince.

Adam tekrardan hiçbir şey söylemeden durdu. Kral Christian’ın elinin hareketiyle şövalyelerden biri yaşlı adama normalde çok sert olmasa da ona göre acı verici bir yumruk savurdu. Werner ise bıçak gibi kesici aletlerin olduğu bir çanta çıkardı.

Adam yüzüne aldığı darbeden sonra ağzını açtı: “Ne isterseniz yapabilirsiniz ama size haritanın yerini söylemeyeceğim. O taş birisinin, özellikle senin gibi kötü birisinin eline geçmeyecek.”

“Göreceğiz.”

Kral Christian iki şövalye ve Werner’i geride bıraktı ve odalarda dolaşmaya başladı. Yanındaki şövalyelere de bütün evi aramalarını emretti. Neredeyse bir saatin ardından mutfağa, kanlar ve şişlikler içinde kalmış Frederick’in yanına döndü.

Yavaş ve sakin adımlarla odada ileri geri yürüyerek “Artık yorulmadın mı? Ben beklemekten sıkıldım o yüzden bu daha da uzamadan söylemeni tavsiye ederim. İstediğimi alıp seni rahat bırakacağım.” Dedi.

“Asla!”

Adam hiç sesini çıkarmadan zorlansa da sanki hissetmiyor gibi ona yapılanlara razı geliyordu. Birkaç dakika sonra son gücünü kullanarak etraftaki şövalyeleri büyü ile itti. Şövalyeler büyünün etkisi ile duvara çarptı. Bunu daha önce yapmamıştı zaten artık yapamıyordu, büyü gücünü artık kullanamıyordu. Artık yaşlanmış, kontrolünü yitirmişti. En son uzun bir sürenin ardından tek çare olarak kullandı.

Kenarda bekleyen Kral “Bununla kurtulabileceğini düşünmen şaşırtıcı seni daha zeki birisi sanmıştım.” Dedi alaycılıkla. Devam etti: “Ben karşında diğer tüm krallıklardan çok daha üstün bir güçle duruyorum. Bu saçma hareketleri yapacak insanları dikkatli seçmelisin.”

Ardından şövalyenin seslenişi duyuldu: “Lordum burada gizli bir giriş buldum.”

Kral, Frederick’i işret ederek “Onu da getirin bunu görsün istiyorum.” Dedi.

Hemen şövalyenin seslendiği yere gittiler. Kitaplığın arkasındaki kapının önünde durdular. Şövalyelerden biri kapıyı açtı ve içeri bir adım attı. Geçitteki toprak zemin bir anda yok oldu ve şövalye ne kadar uzun olduğu bilinmeyen boşluğa düştü.

Werner endişe içinde boşluğa, şövalyenin çığlıklarının gitgide uzaklaştığı ve duyulamayacak hale geldiği yere baktı.

Kral Christian artık işleri ele alması gerektiğine karar vererek Werner’in elinde kalmış bıçağı çekip aldı ve Frederick’in karnına batırdı.

“Hemen bizi karşıya geçirmeni emrediyorum.”

Frederick acı içinde “Hayır bunu yapmayacağım.” Dedi.

Kral Christian bıçağı daha da derine batırmaya devam etti. Konuşana kadar yavaş yavaş daha çok bastırdı. Bunu yaparken yüzündeki soğuk ve acımasız ifade hiç değişmedi. Hepsi krallığı ve ailesi içindi.

En sonunda artık dayanamayan Frederick “Tamam.” Dedi.

Kral bıçağı geri çekip Werner’e verdi. Frederick’e yer açmak için biraz yana doğru geçti. Şövalyelere Frederick’in yanından ayrılmamalarını, onun peşinden gitmelerini işaret etti ve bir tanesi Frederick’in yanı başından ayrılmadı.

Frederick derin bir iç çekerek çalışma masasına doğru ilerledi çekmeceleri karıştırıp içerisinden dikdörtgen, kahverengi, ince toprak parçasına benzeyen bir şey çıkardı. Geçidin önünde durup, eşiğin önüne toprak parçasını sabitledi ve eliyle bir defa dokundu. Toprak parçası genişledi ve haritaya giden yolu yeniden oluşturdu.

Şövalye ile Frederick önden gitti. Kral geçitten geçmeden önce Frederick’in toprak parçasını aldığı çekmeceye gitti ve içinden 3 tane olan toprak parçalarından bir tane daha aldı.

Ardından hemen geçide yöneldi, Werner hemen önündeydi. Haritanın önüne geldiler. Kral Christian haritanın bulunduğu çıkıntıdan haritayı aldı. Onu alması ile birlikte gerideki yol kayboldu.

Şövalyeler, Werner, Frederick ve Kral Christian duvarın önünde kalan çok dar olan kısımda sabit kalmaya çalıştılar. Fakat yolun kaybolmasıyla Kral ile gelen şövalyelerin bir kısmı o dar bölgede sabit duramadı ve ilk şövalyenin ardından karanlığa gömüldü.

Kral elindeki toprak parçasını aynı Frederick’in yaptığı gibi kalan dar kısmın önüne sabitledi ve dokundu, zemin tekrardan oluştu ve çabucak geri döndüler.

Geçitten geçer geçmez Kral Christian “İş birliğin teşekkürler. Bizi öldürmeye çalışmış olsan da. Hala hayret ediyorum oradan sağ çıkamayacağımızı düşündüğün için.” Dedi sesinden belli olan bir alaycılıkla. Şövalyeleri fazla önemsememişti onun için asıl önemli olan şey hedefine ulaşmasıydı.

Frederick hiçbir şey söylemedi. Kanlar akan, acısına zar zor dayandığı karnını tutuyordu.

Kral Christian “Merak etme seni böyle acılar içinde bırakmayacağım. Tabii en başında söyleseydin bu durumda olmayacaktın.” Dedi elindeki haritayı inceleyerek.

“Seni rahat bırakmadan önce sana son bir sorum var. Bu haritanın şifresinin nasıl çözüleceğini biliyor musun?”

Frederick sessizliğini korumaya devam etti. Dahasını söylemek istemiyordu zaten ona haritayı vermişti birde şifresinin nasıl çözüldüğünü anlatarak taşın yerini tamamen ona göstermek istemiyordu.

Kral da ne şövalyelere ne de Frederick’e bir şey söylemeden odada gezinmeye başladı. Çalışma masasına gitti, toprak parçasını aldığı çekmeceyi açtı ve boşalttı. En altından Toprak parçasını alırken dikkatini çeken defteri çıkardı. İçini açtı ve göz gezdirdi haritadaki şekillerin anlamları yazıyordu. Yüzünde hafif bir zafer gülümsemesiyle Frederick’in önüne geri geldi. Frederick defteri görünce korkuyla kıpırdandı.

Kral “Haritanın şifresini çözmeye yarayacak defter bu değil mi?” diye sordu.

Frederick nefretle ona baktı. Artık ne söylerse söylesin bir anlamı olmayacaktı defter ve harita ondaydı.

Kral Christian “Haritanın şifresinin nasıl çözüleceğini açıklayan bir defteri böyle korumasız bir çekmeceye koymak ne kadar mantıklı ama iş birliğin için tekrardan teşekkür etmeliyim, işimi daha da kolaylaştırdığın için. Şimdi dediğim gibi seni acısız ve rahat bırakacağım.” Dedi.

Kapıya yöneldi ve odadan çıkmadan önce “Öldürün.” Diye emretti.

Haritayı aldıktan birkaç hafta sonra şifreyi tamamen çözdüler ve mağaranın yerini belirlediler. Kral Christian’ın yanında gelecek şövalyeler ve şövalyelerin alacağı silahlar ayarlandı. Hemen çıkmak üzere her şey tamamen hazırdı.

Esmeralda, çıkmak üzere olan Kral Christian’ın yanına giderek “Bunu yapma çok tehlikeli biliyorsun. Haritayı alırken bile o kadar şövalye kaybettin taşı alırken çok daha fazlasını, belki yanında götürdüğün herkesi kaybedeceksin.” Dedi. Gözleri dolmuştu.

“Sen benim için endişelenme iyi olacağım ve taşı alıp geri döneceğim. Seni ve çocuğumuzu çok daha iyi yaşatacağım.”

“Ben şuan ki yaşamımdan memnunum değiştirmek istemiyorum. Kötü şeyler olacak hissediyorum lütfen bunu yapma.”

Kral elini Esmeralda’nın iyice büyümüş karnına götürdü ve “Hepsini sizin iyiliğiniz için yapıyorum. Kötü bir şey olmayacak.” Dedi.

Esmeralda bir şey söyleyemedi. Kötü şeyler olacağını hissediyordu hatta artık bu histen çok bir gerçek olmuştu onun gözünde. Eşini saçma bulduğu bir taş için kaybetme riskine girmek istemiyordu. Karnı burnundaydı, çok yakında doğum yapacaktı ve çocukları babasını hiç göremeyebilirdi.

Kral gözlerinden yaşlar akmaya başlayan Esmeralda’ya baktı “Üzülme lütfen geri döneceğim hem de olabildiğince çabuk. Simdi sadece sana ve çocuğumuza kısa süreli bir veda etmem gerekecek ama döneceğim söz veriyorum.” Dedi ve Esmeralda’yı yanağından öptü

Eşini ve çocuğunu geride bırakarak sarayın dışına çıktı. Atına bindi ve iki gün boyunca sürecek yola koyuldu. Sakin bir yolculuğun ardından mağaranın olduğu yere geldi.

Adamları hemen yeri kazmaya başladı. Biraz sonra tahta ile kapatılmış giriş gün yüzüne çıktı. Tahtayı kaldırdılar ve yer altına inen taş basamaklarla karşılaştılar.

Önden şövalyeler ve arkasından Werner ile kral merdivenlerden inmeye başladılar. Merdivenlerin sonuna geldiklerinde şaşılacak şekilde hiçbir şeyle karşılaşmadılar. Bomboş koridorda, taş duvarların arasında ilerlediler.

Koridorun sonuna yaklaşmışlardı ki karşılarına mağaranın korumalarından biri olan dev çıktı. Şövalyeler hemen harekete geçtiler. Oklarını çıkarıp uzaklarında kalan deve ateş etmeye çalıştılar. Dev yaklaşınca ise kılıçlarını savurmaya başladılar ama nafile. Bırakın devin bu yüzden ölmesini, dev hiçbir şekilde etkilenmiyordu bile. Devi arkalarına alıp geri geri ilerlemeye başladılar. Sürekli deve kılıçları ile ufak kesikler veriyorlardı ama bu devin umurunda bile değildi tek hamlesiyle şövalyeleri yere seriyordu ama neyse ki onlara göre yavaştı.

Zorlu birkaç saniyenin ardından koridorun sonunda olan kapıyı fark edip ona doğru koşmaya başladılar. Kral, Werner’in hemen arkasından koşuyordu.

Kapıya vardıklarında Werner hemen kapıyı açtı Werner’in ardından Kral ve devden kaçabilen kralın adamları odaya girdi. Onlara yetişemeyen adamlar geride, dev ile birlikte ölüme bırakılmıştı.

Girdikleri oda çok karanlıktı hiçbir şey seçilmiyordu. Birkaç saniye sonra oda aydınlandı ve odanın ortasındaki taşı koruyan şövalyeler ortaya çıktı.

Hiç beklemeden onlara saldırmaya başladılar. Kral Christian’ın adamları cesurca şövalyeleri kraldan olabildiğince uzaklaştırıyorlardı. Diğerlerinden geriye kalan adamları da kralı korumak için kendilerini feda etmişlerdi. Bu uğurda az da olsa başarılı olmuşlardı. Şövalyelerin çoğunu öldürmüş ve onları tutabildikleri kadar kraldan uzak tutmuşlardı.

Kral fırsattan istifade taşa doğru gitti. Oyalanmadan taşı eline alıp defterde yazılan, yapması gerekenleri hatırladı.

Kalbinden en çok istediği şeyi, ölümsüzlüğü geçirdi ve defterde okuduğu sözleri eksiksiz mırıldanarak ritüeli başlattı. Tam sözleri bitirmek üzere olduğunda, sona geldiğinde, ölümsüzlüğe bu kadar yaklaştığı sırada, korumaların işini bitiren şövalyelerden biri Kral’a kılıcını geçirdi. Böylece Esmeralda’nın dedikleri gerçek oldu, sevdiği adam bir taş uğruna can vermişti.

Kralın ritüelin sonuna gelerek serbest bıraktığı, herkesin peşinde olduğu ve neredeyse her şeyi feda ettikleri, en büyük lütuf olarak gördükleri ebedi hayat ödülü, kralın ölmesiyle onun kanından olan ve ileride bundan nefret edecek tek kişinin, daha anne karnındaki kızının laneti olmuştu.

Loading...
0%