Yeni Üyelik
1.
Bölüm

Kavrayış

@ozican

 

 

 

 

 

Uyandığımda gökyüzü bütün parlaklığıyla etrafa yansıyordu. Yeni uyanmıştım. Vücudumu titreten bir soğukluk hissettim. İçim içime sığmıyordu. Şaşkınlık içerisindeydim. Burası benim evim değildi. Gözlerime inanamadım ve ayağa kalktım. Hızlı adımlarla kendimi dışarı attım. Gerçektende farklıydı her şey. Sonra geldiğim odaya döndüm. Aynaya baktım. O da ne ? Aynı bakışlar... Ama bir şey farklıydı. Ben. Daha genç ve daha güzel bir kız vardı karşımda. 20 yaşlarında bir bendi. Ne yapacağım hiçbir fikrim yoktu. Yatağa geçip bunların rüya olmasını umdum. Tekrardan uykuya daldım. Saat sesiyle uyandım. Aniden odama güneşin doğmasıyla beliren gölge korkuya kapılmama sebep oldu. Uzun saçları beline kadar olan, gözleri zümrüt gibi parlak yeşil bir erkek suretli bir gölge... Yavaş yavaş yanıma süzüldü. Yüzündeki o sırıtışla adının Gömeç olduğunu söyledi. 350 yıldır bu dünyada var olmuş. 350...

 

 

 

_ Seni seçtim. Bana seni çeken duyguların oldu senem. Bu dünyanın ötesinde neler olduğunu sana göstereceğim.

 

 

 

Korkuyla yutkundum bunlar hayal olabilir mi?

 

 

 

_ Hayır Senem ben Gömeç sana asla yalan söylemem. Her şeyi hissederim. Korkuların ve arzuların beni besliyor. Seni farklı zamana getiren ben ve senin fark etmediğin arzularındı. Ve dikkat çekici bir şey de buna sebep oldu. Sol eline taktığın o yüzük.Hâlâ ne yapacağımı bilemiyordum. Gerçekliği sorgulamak bir yana olsun en iyisi kavramaya çalışmaktı.

 

 

 

_Evet şu an baktığın o yüzük...

 

 

 

_ Yüzük bana aile yâdigarıydı. Büyük büyük teyzemindi.

 

 

 

_O kıza çok benziyorsun. Onun duygularıyla yaşıyorsun. Bu yüzük beni sana yönlendirdi.

 

 

 

Senem seni hayallerinin büyülü dünyasına çekeceğim. Farklı bir sen olacaksın. Tıpkı seni buradaki zamana çektiğim gibi. Ben Gömeç, gölgelerin en ulu ruhu senin yanında olacağım.

 

 

 

Artık şaşkınlığım yerini sakinliğe bırakmıştı. Bu ilgi çekici olay beni kendine misafir edecek gibi görünüyor.

 

 

 

_Hazırsan seni savaş tanrısı Kubai'nin hikâyesine alacağım. Onun biricik sevgilisi Ayana olacaksın. Maalesef sonları güzel bitmedi. Şimdi her şey senin ellerinde Senem. Bu sana bağlı. Merak etmene gerek yok ben her an yanında olacağım. Beni görmesende hissedeceksin. Zihninin derinliklerine saklanacağım. Kimi zaman ise biri olarak yanında olacağım. Beni çağırmak istersen yüzüğe bakman yeterli.

 

 

 

_ Ne diyeceğimi bilmiyordum. Ama kararımı vermiştim. Dediklerini kabul ediyorum.

 

 

 

_ Gömeç emin gözlerle bana bakıyordu. Kabul ettiğimi anlamıştı. Birden gözlerine baktığımda kaybolduğumu hissettim. Sonrası zaten yoktu.

 

 

 

_ Uyandığımda yine aynı sahne vardı. Bana benzeyen o genç kız demek ki Gömeç bu olay örgüsüne beni sürükledi. Aynanın karşında kendime bakıyordum. Artık karşımdaki Senem değil Ayana. Toprak Tanrısıçası Asan' ın biricik ve tek varisi bendim. Erkek evlatların aksine kız evlatlar yönetimde başa geçiyordu. Bu yüzden annem Asan baş hatun tanrı. Güzelliğiyle dillere destan toprak tanrısı. Hiçbir erkeğe gerek duyulmuyor. Biz Toprak tanrılarında erkek tanrılara gerek duyulmadan da kadın tanrılar çoçuk sahibi olabiliyordu. Bu yüzdendir ki kızlar her daim ön planda tutulmuştur. Ta ki bu düzeni bozacak olan ben... Dışarıya çıktığımda güneşin sarı sıcağı tenimi ateş gibi yaksa da parlaklığı yumuşatıyordu. Şimdi bu tanrı ve tanrıçalar arasında güzelliğiyle ün salan bendim. Yaşadığım imparatorluğu ateş ve su besliyordu. Ateş her daim bizim diyarları koruyan, bizim enerjimizi sağlayan ana etkendi. Şu ise bizim zıt karakterimizi besleyen diğer etken. Yani bir bakıma denge sağlayan gücümüzdü. İmparatorluğumuz bereketli topraklara sahipti. Diğer imparatorluklardan ikinci sırada yer alıyorduk. İlki ise Savaş tanrısı Kubai'nin.

 

 

 

_ Kızım buraya gel.

 

 

 

Arkamı döndüğümde annemi karşımda gördüm. Gerçektende dillere destan nam salmış bir güzelliğe sahipti. Kızıl Tanrıça diğer lakabıydı. Doğruymuş. Ateş gibi kızıl gözler, kırmızı saçlar ve unutulmayacak o elbise. Baştan sona uyum tanrıçasıydı. Ben de anneme benziyordum. Ama onun aksine beyaz saçlar, yeşil gözlere sahiptim. Benim diğer lakabımın Ay prensesiydi. Aslında adımın hakkını veriyordum. Benim önemli özelliklerimden biri kanımın kutsallığıydı. Şu ana kadar tanrı ve tanrıçalar arasında görülmeyen bir özelliğe sahiptim. Ay tanrıçası olarak da varolmuştum. Bu yüzden Toprak ve Ay tanrıçası varisi beni diğer imparatorlukların baş düşmanı ve gözdesi yapıyordu. Öğrendiğim kadarıyla annemin benim için bir şölen düzenleyecekti. İmparatorlukta ilk ve tek olan bu gelenek beni erkek Tanrılarla evlilik ittifakı için eşleştirmekti. Bu sayede imparatorluğumuzun daha uzun süre devam etmesini sağlayacaktı. Hazırlanmam için hizmetliler beni kolumdan tutup başka bir odaya götürdü. Ana tanrıça emri vermişti. Farklı ve güzel olmalıydım. Elbisem bile çoktan belirlenmişti. Kırmızı ve turuncunun eşşiz birleşimi bir elbiseydi. Ateşten kelebeklerle süslenmisti. Ateş kelebekleri topraklarımızın önemli unsurudur. Savaş ve barışta, acı ve mutlulukta simge olarak kullanılırdı. Ve diğer önemli bir unsursa bir bu kelebeklerle hükmedersen ateş kanatlarına sahip olurdun. Şu ana kadar bu kelebeklerle antik tanrıçalarımızdan Hasen hükmetmişti. İkincisi kim olacaktı merak içinde yüzyıllardır bekleniyor. Birden elbiseden kelebeklerin mistik sesler çıkmaya başladı. Her şey tamamlanmıştı. Ana salona geçiş yaptım. Her yer şu ve ateşin simgesiyle dolmuştu. Kadehler kan kırmızı içkilerle tanrı ve tanrıçalara sunulmuştu. İçeriye adım attığım anda bütün bakışlar benim üzerimdeydi. Adımlarımı attıkça elbisemden uçusan kelebekler etrafa saçılarak beni simgeleyen ateş kristali dansını yaptılar. Döndüler, döndüler...

 

 

 

Dönerek her bir tanrı ve tanrıçanın üstüne pırıltılarını döktüler. Bu bereket ve gücü simgelemekti. Ana tanrıça olan annemin yanına oturdum. Etrafı dikkatli gözlerle süzdüm. O da neydi? Üzerimde bir bakış fark ettim. Diğer bakışlardan daha farklıydı. Sert ama arkasında kudretini hissettiren bakıştı. Annem bunu fark etmişti. Sinsi gülüşler yüzünde belirmişti. İmalı imalı tavırlarla bana bakışlar atıyordu.

 

 

 

_ O, Savaş tanrısı Kubai. Kendi imparatorluğunun kurucusu. Genç görünmesine bakma. Benden bile daha yaşlı. Kendini barışa adadı. Genellikle gizemli takılır. Her ortamda pek bulunmaz. Davet ettiğimde geleceğini beklemiyordum. Ben de hayretler içerisinde kaldım.

 

 

 

_ Demek öyle!

 

 

 

Biraz huzur hissetmiştim.

 

 

 

_ Ayana, bugün senin için önemli bir gün. Sana dediğim gibi hem senin hem de imparatorluğumuzun geleceği için önemli. Biliyorum şu an bu düşüncelerde değilsin ama gelecekte yanında olacak tanrıyı seçeceğin gün. O yüzden bugün dikkatli olmalısın. Bugün sadece bu ittifak için değil senin herkesin gözünde önemli bir etkinin oluşacağı gün. Yüzüğüm parıldamaya başladı. Bu Gömeçti.

 

 

 

_Ben buradayım. Önemli gelişmeler olacak. Yardımıma ihtiyacın olduğunda beni çagırman yeterli. Ben senin gölgenim. Gizlenmek benim işim her an yanındayım._

 

 

 

Biliyorum. Merak etme sen.

 

 

 

Şimdi tekrardan çanlar çalmaya, kadehler tokuşturulmaya başlandı.

 

 

 

_ Bugün kızım için önemli bir gün. Ateş kelebeklerinin yeni sahibini seçeceği gün. Değerli kızım bugün bu şansa sahip olacak mı hep beraber göreceğiz. Şimdi Ayana senin sıran.

 

 

 

Kalbim doruk noktadaydı.

 

 

 

_Ne yapacaktım?

 

 

 

_ Umarım her şey yolunda gider.

 

 

 

Ayağa kalktım. Ve ateş kelebeklerinin olduğu yere doğru gittim. Kelebekler birden üstüme uçuşmaya başladı. Alevleri yükseldikçe elbisemdeki alevlerde yükseliyordu. Onlara nasıl sahip olabilirdim. Atam Hasen'e okçulukta çok iyiydi. Yedi Ok ismi verilen ateş ve sudan oluşan oklarla kelebeklere sahip olmuştu. Bu okun özelliği Hasen'in gözyaşları ve öfke ateşinden oluşuyordu. Kendi silahıydı.

 

 

 

_ Ben ne yapacaktım? Şimdi burada kendime ait neyim vardı? Hatirlamalıyım. Ben Ayana bir şeye sahibimdir. Düşünmeye başladım. Ama aklıma bir şey gelmiyordu. Dikkatli gözlerle bana bakıyorlardı. Kelebeklerin sesleri şiddetlenmeye başlamıştı. Evet şimdi aklıma geldi. Bunu yapabilirim. Ateş ve Ay birleşimi yapmaya karar verdim. İsmi Ateşten Ay olacaktı. Zihninin derinliklerinde bir ses yankılandı. Elimi hareket ettirmeye başladım. Parlak alevlerden oluşan bir ay belirdi. Daha sonra ağzımdan belirli ezgiler döküldü. Ezgiler çoğaldikca Kanlı Ay şekline dönüştü. Ateş kelebekleri bu Ay'ın etrafına toplandı. Dönerek bir den omuzlarıma kondular. Alevden kanatlar oluşmaya başlamıştı. Başarmıştım beni sahibi olarak seçmişlerdi. Ateşli kanatlarım beni seçti. Hayran bırakan bakışlar üzerimdeydi. Ve de onun... Her imparatorluktan tanrı burdaydı yerime geçtiğimde annem bana hangisini gözüme kestirdiğimi sormuştu. Bense dikkat etmediğimi söyledim. Bana çok kızdı. Değerlendirmemi çabuk yapmamı istemişti. Bense daha sonra karar vereceğimi söyledim. Şenlikler bir yandan devam etmeye başladı. İkinci sırada yarışlar yer alıyordu. İsteyen herkes savaşacaktı. Kadın ve erkekler kendi aralarında savaşacaktı. Birer silah seçme hakkı vardı. Hileye kesinlikle yer yoktu. Yoksa ağır cezalar uygulanacaktı.

 

 

 

_ Ben de katılacağım.

 

 

 

Herkes bir yere odaklandı. Bu Savaş Tanrısı Kubai'ydi.

 

 

 

Şaşkınlık devam etti. Bu ulu tanrı boyle şeylerden pek hoşlanmazdı. Birdenbire nereden çıkmıştı bu.

 

 

 

Kılıcı sonsuzluğu çağırmıştı. Öyle hızlı bir kılıçtı ki. Ben de kalktım.

 

 

 

_Ben de varım.

 

 

 

Şaşkınlık iki katına çıkmıştı. Nasıl olabilirdi? Bir tanrı ve tanrıça savaşacaktı. Eşitlik bozulabilirdi.

 

 

 

_ Emin misin Ayana?

 

 

 

_Evet.

 

 

 

_Evet.

 

 

 

İçimden sesler yükseldikçe kendimi bir o kadar kaptırıyordum.

 

 

 

Ben Ayana, Ayı'n ve torağın tanrıçası. Bu benim için onurlu bir davranış olacak anne. Kendimi gösterme şansı elde edeceğim. Güç ve kudret benden yana endişelenme sen.

 

 

 

_Peki.

 

 

 

Şimdi onunla karşı karşıyaydık. Yüzüğümden gelen ses" dikkatli ol! ". Gömeç'in uyarısına dikkat ettim. Ben de kendi kılıcımla dahil olacaktım. Ay kılıcını çağırdım. Ay kılıcı eşi bulunmaz bir kılıçtı. Beyaz, keskin yapıdaydı. Mavi gözleriyle beni selamladı. Ben de onu. Şimdi o boş alanda ikimiz vardık. Birbirimize bakıyorduk. İlk hamle ondan geldi. Bir anda arkamda beliriverdi. Anlayamadım afalladım. Saçımdan düşen bir tutam yanarak düşmeye başladı. Bu beni çok sinirlendirmişti. Gölge ruhumdan yardım istedim. Gömeç, yüzükten çıktı. Siyah bir duman etrafı kapladı. Beni sarıp sarmaladı. Siyah dumanlar beni yuttu. Evet, işte bu!

 

 

 

Yok oldum. Kubai neye uğradığına şaşırdı.

 

 

 

_ Seni sinsi! Yanlış kadına bulaştın. Koşarak kılıcımı boynuna salladım ve o an görünür oldum. İkinci hamlede ağıma düşmüştü. O yenilmez bana yenik düştü.

 

 

 

Arkama döndüğümde o gururlu bakışları gördüm. Ve de onun...

 

 

 

Bakışları yakınlaştıkça farklılaştı. Anlam veremedim. Beni gözleriyle tebrik etti. Galibiyet benimdi. Bu elin ödülü olan siyah inci benim olmuştu. Bu inciye sahip olmak. Gecenin gücüne de sahip olmaktı. Türlü özelliklere sahip bir inciydi. Bir ölümsüzlük ruhuna sahip olacaktım. Bu da beni daha uzun ömürlü yapıp gecenin gücüne hükmetmemi sağlayacaktı. Gün bitti, odama çekildim. Yorgunluk beni büsbütün sarmıştı. Gömeç yüzükten belirdi. Bugün olanların konuşması yapıldıktan sonra derin bir uykuya daldım. Gecenin saatlerinde uzaklardan müzik sesi geliyordu. Çok acıklı ve sakin bir müzikti. Beni uykumdan uyandırmıştı. Merak ettim, kim çalıyordu? Bir süre sonra sesler kesilmiş, ben de uykuma dönmüştüm. Sabah aydınlığı yüzüme vuruyordu. Güzel bir uyku çekmiştim. Dün yapılan özel şenlik çok beğenilmiş. Annemi mutlu etti.

 

 

 

_ Artık belli olgunluğa ulaştın sevgili kızım. Kendini diğer alanlarda da geliştirmeye dikkat etmelisin. Unutma ki! Sen geleceğin Tanrıçası Ayanasın. Benim ihtişamımı sen devam ettireceksin. Başımı onaylamak anlamında salladım. Hikâye gittikçe ilginç bir hal almaya başlamıştı. Bundan sonra ne olacak, ne yaşanacak akışına bırakmaya karar verdim. Günler geçmeye devam ediyordu. Ben yeni yerler keşfetmeye devam ediyordum. Her şey dikkat çekici ve güzeldi. Şölenler, törenler...

 

 

 

Bir takım dedikodular duydum. Savaş tanrısı derinden yaralıymış. Duyduğuma göre sevdiği tanrıça bir kadın varmış. Asalet ve güzelliğin tanrıçası Gökçe. Güzelliğiyle her tanrıyı büyüleyen bir kadınmış. Savaş tanrısıyla tanışmaları bir hayli ilginç. Gökçe, güçlü yapıda bir üstün tanrıçaymış. Bilgeliği ün salmış. Kubaiyle de böyle tanışmışlar. Sorularıyla kendini ona hayran bırakmış. Anlayacağımız ilk karşılaşma ve etkilenme buralarda olmuş. Ama sonrası kader mi diyelim. Gökçen'e bilinmeyen bir lanet bulaşmış. Her şey gizli bir mağarada taşa dokunmasıyla olmuş. Gün geçtikçe zayıf ve çirkin düşen bu tanrıça, kendini ebedi yok oluşa razı kılmış. Buna dayanamayan Kubai, gizemli ve soğuk birine dönüşmüş. Ve gecenin vakitlerinde acısını ezgileriyle dindiriyormuş.

 

 

 

_ Üzücü bir durum Gömeç.

 

 

 

_Evet.

 

 

 

_ Neyse bizi bağlayan neydi sonraki olaylardı.

 

 

 

_ Evet, evet unutuyordum.

 

 

 

_ Asıl olana dönüş olacaktı. Bu hikâyedeki asıl kötü olan sonu değiştirmekti.

 

 

 

_ Ahhh! Bu soğuk adam beni uğraştıracak Gömeç. Zorlu yolda neler bekliyor beni tahmin bile edemiyorum. Kafam çok karışık.

 

 

 

_ Sus!

 

 

 

_ Ah! Tamam.

 

 

 

Kendimi sakin bir yeşillik içerisinde buldum. Değişik türden ağaçlar ve hayvanlar vardı. Daha önce görülmemiş güzellikteydi her şey. Ateş kelebekleri birden ortaya çıktı. Sakin sakin süzülerek kayboldular. İçimde oluşan o huzuru anlatamam. Şu kenarına doğru yürüdüm. Adım attıkça renk renk çiçekler açmaya başladı. Çiçekler açtıkça renk cümbüşü oluşuyordu. Uzanıp gök yüzünü seyretmeye başladım. Beyaz değil sarı tonlarında bulutlardı. Çok ilginçti. Bir ses duydum.

 

 

 

Yerimden doğruldum etrafa baktım. Tedirgin oldum. Ateş kanatlarım açıldı tam gidecekken bir bakış üzerimdeydi. O...

Loading...
0%