@ozican
|
Kuyaş, kendince düşündüğünü hissetti. Sudaki sıcaklık artmaya başlamıştı. Alt vücudundaki ısı giderek artıyordu. Baloncuklar oluştu. Kuyaş, saldırıya geçtiği an su yüzeyine uzun saçlı, saçları yüzüne yapışmış bir kadın çıktı. Ne işti bu? Bu kadının ne işi vardı burada? Kuyaş suda asılı kalan kadını güçleriyle yanına çekti. Narin bedeni ateş gibi parlıyordu. Vücudun sıcaklığına bir tek Kuyaş dayanırdı. Ateşin kökeni o değil miydi zaten? Kadın şimdi kucağındaydı. Bitkin vücudu iyileşme sürecini tamamlıyordu. Hele ki onun topraklarına kimsenin girmeye cesareti olamazdı. Peki bu kız nasıl buradaydı. Ayrıca muhafız birliği âlemin en güçlü askerleriydi. Bizzat kendi var etmiş ve eğitim vermişti. Şimdi bu yorgun bedenin dinlenmeye ihtiyacı vardı. Uyuyan kadının başı kalbine doğru düşmüştü. Bu, ona günlerden bir gün yerde bulduğu küçük bir kuşu hatırlattı. Tıpkı ona benziyordu. Kalbinin derinliklerinde ona karşı da aynı acımayı hissetti. Olacak şey miydi bu? Kuyaş, Güneşin engin tanrısı... O, ki âlemin en duygusuz insanı diyeceğimiz tanrı, bir kadına karşı acıma hissetti. Kibirli değildi. Şimdiye kadar sadece duygusuz boş bir kalbe sahipti. Daha önce çok kimsenin girmeye çalıştığı bu kalbe girmeye ilk cüret eden bu minik kuş oldu. Bunu fark edememişti. Kuyaş, daha çok kadınsı özelliklerden değilde küçük bir kuş olarak onu görmüştü. Hayvani bir sevgiden oluşmuştu bu acıma. Olsun! Bu da bir adımdı sonuçta. Olmayan şeyler için mucizeye gebe kalmak gibi bir şeydi. O zaman bir şeyler içinde tak etti. Kucağına daha da bastırdı bu zavallı kuşu. Kafası, sallandıkça onun göğsüne düşüyordu. Sudan çıkartmıştı. Yavru kuşun saçları çok ıslaktı. Bedeni ateş gibi yanıyordu. Ama bu üşüme nereden geliyordu? Bu belirtiler insan dünyasında görülmüştü. Şaşırmıştı. İnsan olabilir miydi? Kalp gözüne baktı. İmkânsız! Kesinlikle imkânsız! Tanrı soyluydu. Bir gariplik daha! Soy bağı da tam olarak belli değildi. Kuyaş daha da işkillendi. Acaba bir oyun mu vardı? Düşmanların bir oyunu olabilirdi. Ya da kıskanç cennet tanrılarının. Kimse Kuyaş'ın en iyi olmasını istemiyordu. Ne de olsa o, büyüme sürecinde bir soru zorluktan geçti. Gözü karardı birden. Sinirleri bedenine zarar veriyordu. Yine o an. Saçları sarıya dönmüştü. Yeşil gözleri alev alev. Ateşin, güneşin bir garip rengi olmuştu. Güneş mızrağı şimdi bu hareketsiz tanrıçanın kalbine doğru hedef alınmıştı. Bütün bu olanlar neydi? Kuyaş bir kadına karşı ilk kez öldürme hissini yaşıyordu. Duygusuz ama gaddar değildi.
_Nesin sen? Bana ne yaptığının farkında mısın seni küçük yaratık!
O an ince boynu gözlerine ilişti. Şuracıkta o boynu koparsa kimsenin ruhu duymazdı. Eğer bir komplo varsa kendini belli edecekti. Güneş mızrağını bu kez boynuna hedef aldı. Aldığı gibi oraya isabet attı.
Mızrağı son anda durdurdu. Boynunda bir kesik açılmıştı. Neyseki çizikti. Bir saniye daha geç kalsa olacakları düşünemedi. Şimdi daha farklı olaylar yaşanabilirdi. Kadının bedeni bu duruma da bir etki göstermedi. Sadece verdiği tepki boynundaki kesiğe karşı kaşlarını çatmış olmasıydı. Zararlı biri olamazdı. Bu testten geçmişti. O zararlı biri değildi. Ya da kendini çok iyi saklayan biri.
Her neyse şu an canını bağışlayacaktı. Hisleri onu yalnıltmazdı. Yanıltmadı da. Yine kendine güvenmeyi seçti. Bu küçük yaratık. Şimdi onun yatağında yatıyordu. Kimse onu görmemeli, ruhunu hissetmemeli. Onu bir an önce iyileştirmeli ve öyle icabına karar vermeliydi. |
0% |