@ozican
|
Belen'in imparatorluğunda bazı aksaklıklar yaşanmaktaydı. Bazı kara haberler yayılmaya başlamıştı. Gerçekliğini araştırmak Belen'e düşmüştü. Talay'da belenle takım oluşturacaktı. Gerçekten de ikisinden iyi iki takım olurdu. İkizler olarak şu ana kadar çok iyi işler başarmışlardı. İmparatorluğun ücra köşelerine olan o eve gitmek için yola çıktılar. Fuzan yolda durmuyor şımarıklıklarına devam ediyordu. Talay'da olunca Belen için daha zorlaşıyordu. Biri küçük biri büyük iki küçük çocukla ugraşmak canına minnetti. Yolculukları sırasında himayesi altında olan kuçuk bir köy vardı. Şifacılar köyü olarak geçiyordu. Burada birtakım ismini duyurmuş ve gizemli şifacılar yaşamaktaydı. Kolay kolay kimse bu köye giremezdi. Ama ulu tanrı ve tanrıça ikizlerin yaydığı kudret daha köye adımlarını atmadan bile hissedilebiliyordu. Enerjiyi hissetmekte en büyük usta topluluklardandı. Bu yüzden olsa gerek. Belen dinlenmek için buraya gitmek onlar için daha iyi olacaktı. Zaten gizemli şifacılarıda hep merak etmişti. Biraz kendi de şifalansa fena olmayacaktı. Köye adım attıklarında saygıyla karşılandılar. Bu tanrıçanın çok hoşuna gitti. Çok mütevazı bir topluluktu. Halk belli giyimlere sahipti. Kendi içinde alt gruplara ayrılıyordu. Her bir grup görevleri için fsrklı renkli elbiselerle temsil ediliyordu. Örneğin yeşil renk giyen en üst mertebe grubu oluşturuyordu. Bu grup kendine "Cennetin yeşil Işıkları"adını veriyordu. Adım attıkları her adımda çiçekler açıyordu. Kuşlar etraflarında uçuşuyordu. Burası tam sonsuz cennet köyüydü.
...
Söylediklerine göre burada bir şifa köprüsü bulunuyordu. Bu köprüde duran kişi fazlasıyla şifalanıyordu. Belen, oraya gitmeye karar verdi. İçsel enerjisini arındırmak için tam vaktiydi. Çicekli yolları takip etmeye başladı. Biraz ileride bir ışık hüzmesi görünüyordu. Evet köprü görünmeye başlamıştı. Altından yeşil suların aktığı ilahi bir hazineydi. Belen oraya doğru yürümeye başladı. Yürüdükçe içinden olumsuz enerji barındıran siyah ruhsal ışıklar çıkıyorfu. Bu ışıklar daha sonra beyaza dönüp kuş olup ağacın dallarına konuyordu. Şimdi sevimli kuşlar etrafta güzel sesleriyle melodiler oluşturmuştu. Belen sevince kapılmıştı. Esen rüzgâr ona tatlı bir serinlik hissettiriyordu. Aklına Zadayı getirmişti. Sonra kendini bir silkeledi. Gözlerini yukarı kaldırdığından mimik çizgileri daha da belirginleşmişti. Köprünün başında otururken yeşil bir yılan suda yüzerek Belen'in tarafına doğru geliyordu. _Seni tatlı küçük şey!
...
Sudan birden bir adam belirdi. Bir dakika bu az önceki yılan. İnsan formunu almaya başlamıştı. Bu o gördüğü kişiydi. Ona yardım eden. O sırıtış o dişler... Belen'in üstüne şu damlaları sıçradı. Yüzüne tokat çarpmış gibi hissetmişti. Aslında gizliden gizliye Taran'ın muzipliğiydi. Onunla uğraşmak istemişti. Şimdi hafif ıslak olmakla birlikte vücut ısısı elbisesini kurutmaya yetmişti. Elinde bir şemsiye tutuyordu. Güneşte çok durmayı sevmiyordu anlaşılan.
_Merhaba! Tekrar karşılaştık. _Sen! Senin burada ne işin var? _Bilmem! Belen inanmayan bakışlar atarak: _Ne ne! Nasıl bilmem! Şu an çok saçma bir cevap oldu, bilmem farkında mısın? _Şaka bir yana ben Taran! Şifa tanrısı da diyebilirsin. _Taran ha! _Evet!
Taran: _Burada ne arıyorsun?
_Lanetli aile için yolculuktayım. |
0% |