@ozican
|
İçinde bulunduğum durum beni farklı kılıyordu. Benliğim, şu baktığım bulutlar gibi parça parça olmuştu. Yazmayı seviyordum. Kendimi ifade edebileceğim bir kalemim vardı. Kılıçtan keskin olan kalemim. Saat 14.30 civarı olmuştu bile. Bir zamanın daha öldüğü vakte eşlik ediyordum. Saçlarım dağılmış, ben de öyle... Masada duran kahvemden bir yudum aldım. Ne yapabilirdim de bu zamanı daha verimli kılabilirdim? _Nihal! Durma öyle yaz bir şeyler! Dök şu kağıda! Hadi bakayım göreyim seni!
İçten içe geçirdiğim bu düşünceler daha doğrusu ikinci benliğimin düşünceleriyle hareket etmeye karar verdim. Ellerim titriyordu. Yazabilecek miydim? Bu gücü kendime bulabilecek mıydım? "Ben Nihal." Sadece bunu yazabilmiştim. Evet ben Nihal! Kafa karışıklığım yerini iğreti bir gülümsemeye döndü. Ne yapıyor ediyor aynı anlamsız ifadelerde kendimi tekrar tekrar buluyordum. Bu olağanüstü bir durum da değildi. Hele ki bu genç benlik için. Bahar dediğimiz şu yaşların çok başlarındaydım. Ama tahammül seviyem sonlarında. Hastaydı. Ruhum çok hastaydı. İyileştiremediğim şu küçük kalbim çok hastaydı. Uzun zaman geçmesine rağmen aklımdan ve kalbimden çıkmayan o gözler, yine beni buldu. İçtiğim sigara dumanı, tıpkı şu parça parça olmuş bulutlar gibiydi. Yazmaya devam ettim. Elimin gücü kuvveti kalmamıştı. Ruhum hasta demiştim ya ondan mıydı? Öğretmendim. Kendi idealleri olan 25 yaşında bir öğretmendim. Sinirleri ve sınırları olan bir kadındım. Ayrımlar bana şu hayatın acı gerçeklerini gostermişti. Bununla kalmayıp tatmama da vesile olmuştu. Hayatın bu baharı benim için fazla anlam ve önem ifade ediyordu. Saate baktım. Akşam olmuş bile. Saat 19.00. Bir şeyler karalamışım. Buna da şükür. Dilime pelesenk olmuş birtakım sözcükler içerisinde buldum kendimi. Fark ettim ki ben o eşikten içeriye dalmışım. Onun hayaline, onun cismine. Taner'e... |
0% |