Yeni Üyelik
5.
Bölüm

4 🧡 ALLAH'TAN TEK DUAMKEN, NASIL BENİM OLAMAYASIN!

@ozsoowan

Bakışı dahi sevda olan kadın, Allah'tan tek duamken nasıl benim olmayasın. Bir aminlik işin varken...

 

 

 

 

 

Daha kaç göz yaşı dökülecek acı aşkın koruna...

Daha ne kadar alevlenip yok edilecek bir adam daha...

Bakma... Bana öyle bakma... Bakma... Diye ağlıyor içine Devrim. İstediği sevdasının gözüne yuva kurmuş kırgınlık değil ki! Ruhuna kadar takatsiz kalırken sevdası başa bela adam, Aysima'nın tek bir tebessümüne dek ölmemeyi diliyor. Ruhu intihara meyilli şu an... Ruhu küçük bir kadının dudak kıvrımlarında saklı. Gülmese can bulmayacak gibi.

İkilinin bakışması sürerken Ali dayanamayıp bir adım öne geçti. Elleri ayakları titrerken kendine hakim olamayıp bağırıyor ;
"Anlat çabuk kimdi o it! "
Aysima dolu gözlerini çekiyor Devrim'den, öyle bir bakışmaydı ki kıyıyordu canına.
Zar zor dikiyor gözlerini kırık bir şekilde Ali'ye. Böyle kızgın bakıyorlar ya, işte öldürüyorlar böylece kızı. Oysa Aysima ne çok güvenirdi bu devlere. Her zaman yanındalar sanırdı. Şimdi başkoyduğu yolda, attığı ilk adımda, güvensizlikten yemişti darbeyi. İşte bunu kendine yediremiyordu.
Islatıyor Aysima dudağını, dudağının çatlakları arasına acı sızmış, bugün fazlasıyla canını yakmıştı . Aldığı derin nefes ciğerlerini rahatlatırken konuşuyor kendini sıkarak.
" Benden ne söylememi bekliyorsun ki Ali? " Sesi titriyor, kirpikleri titriyor, göz bebeği titriyordu adeta. Devrim'in ruhu mümkünmüş gibi biraz daha can çekişiyor.
Aysima'nın gözleri Ali'nin kara gözlerinin ta içine bakıyor, sende bak gör dercesine.
" O çocuğu dövmeden sormanız gerekmez miydi? Madem dövdünüz kendi içinizde bir şeylere inandınız demek... "
Gözlerini Devrim'e dikerken, ay yüzlüsünün son sözleri birer hançer misali kesiyor nefesini genç adamın.
" İnandığınızla beni yargılayıp, olmayan hatamla sildiniz. Peki soruyorum size, şimdi ne değişti de bana o ' it' kim diye soruyorsunuz? Siz zaten inanmışsınız kurduğunuz hikayeye. "
Aysima konuşurken doluyor gözleri bir kez daha. Bir damla yaş düşerken yanağından, Devrim'in kalbini eritiyor acıyla.
" Bana sormayın artık. İnandığınızla yargılayın. Bana yalancı diyin, oyuncu diyin! "
Bu son sözler direk Devrim'in gözlerinin içine bakılıyor söylenirken, genç adam sıkıyor yumruğunu. Kendini kaybetmişti, ölüm anında ki debelenme gibiydi. Bıçak boynunu keserken kurbanlık koyunun, boşluğa attığı tekmenin hesabını yapar mıydı? Kördü ki o an, sağırdı...
Lakin bunu bu kadına nasıl anlatacaktı! Bir kaç damla daha akıtıyor içine genç adam. O kadar acıyor ki canı, bu intiharı olan küçük kadın o iti seviyorum dese, elinden tutup kendi çıkaracak evden telli duvaklı... Daha kaç kez öldürecek bu düşünceler onu!
Her ne olursa olsun acıyacak adamın canı, sol yanını sırf bu küçük kadına inşa etmiş ya; o küçük kadın küçük bir hüzünle o sol yanı harabeye çevirirken bir tebessüm tanesi ile cennete çevirecek.
Her ne olursa olsun sevecek!
Sevmek; cennetin kendisi değil miydi zaten. Cehennem olmasa cennetin kıymeti nasıl bilinirdi? Devrim kapıyor gözlerini, daha fazla dayanamıyor o kırgınlığı görmeye. Sevdasının gözündeki tek damla yaşta boğmak istiyor kendini. Şimdiye kadar ona beslediği aşkta boğulmamış gibi! Bir de o başkası fikri, bir kurşun misali deliyor yüreğini. Etraf kan revan lakin göz görmeyince yaşıyor sanılıyor!
Bu adamın kaçıncı naaşı seriliyor!
Aysima yanağından akan hain yaşı silip omzunu dikleştirirken Yasemin'e dönüyor. " Madem kaldık son işleri de halledelim, bir daha izin alamayız. " Kapıdan çıkmak isterken Giray tutuyor kolunu.
" Aysima, abim... ne oldu bir bana da anlat. Bakma sen bu hayvanlara. " diye bir umut kızın gönlünü almaya çalışıyor samimice. Biliyor ki şimdi bu kızgınlıkla bıraksa artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
Aysima buruk bir şekilde gülümserken; " Onlar sana anlatmıştır Giray, şimdi ne diye bana soruyorsun ki? " diyerek terk ediyor odayı. Arkasındaki adamın gönlünün yarasına basıp geçtiğini bilmeden.
Yasemin, Giray'a ters bir bakış atıp
Aysima'nın ardından giderken Giray, ' ben ne yaptım!' bakışları atıyor ama bu tabi ki Yasemin'in umurunda olmuyor. En nihayetinde iki hafta sonra kocası olacak adam da bu odunların bir parçasıydı. Üstelik kıza bakarken ki sinirini de kendi gözleri ile görmüştü. Yasemin daha fazla durmadan çekip giderken, geriye kalan Nur hepsinin gözlerine sertçe bakınıp; " Çok iyi halt yediniz! Şimdi oturun yaptığınızla övünün! Ulan kız bir de sizi arkasında durursunuz sanıyordu! Yazık be yazık! "
Çeto dönüp; " Ne oluyor kızım! Adam gibi anlat yoksa başında tek tel saç kalmaz! " diye sessizce kızarken bir yandan da Ali'ye işaret verip kapıyı kapamalarını istiyor. Ali büyük bir zevkle kapıyı kitlerken Nur kocaman açılan gözleri ile bu delilere bakıyor.
" Kafayı mı yediniz oğlum siz! "
" He yedirdiniz sonunda! Şimdi sıra sende! " diye atılıyor bir başka manyak olan Ali.
" Sen karışmazsan ölürsün zaten! Çekilin önümden! Çocuk musunuz be! "
Nur daha attığı ilk adımda Ali kolları altından tutup yatağa atarken; " Çabuk sökül yoksa o saçlarını keserim yemin olsun! " diyerek ellerine doluyor Nur'un kıymetli saçlarını. Aksi kız havaya attığı tekmelerle çığlık atıp küfürler ederken Çetin yüzünü buruşturup Devrim'e; " Oğlum bunu nerde unuttuk lan. Ne bu ağızlar, küfürler! " diyerek genç kıza dönüyor. İçten içe gülüyor tabi bu haline.
O sırada Giray hızla gidip Ali'yi çekiyor korkarak.

" Ulan bir durun be! Komşular şimdi ne oluyor diyip daha eve taşınmadan dedikoduya başlayacak! " diye söyleniyor kızgınca. Sonuçta henüz karısını telli duvaklı bu eve getirmeden komşuların yatak odasının ışığının açık olması ve içerden yükselen çığlık sesleri ile neyi ne anlayacakları belli olmazdı. Hele de dedikoduya doymayan bir mahalle ise burası.
Nur bulduğu boşlukta ayağa kalkıp Ali'nin ayağına bir tekme geçirip kapıya koştuğunda Ali'yi tutan yine Giray oluyor.
" Ulan kız kaçıyor bırak! " Ali arkasından hızla koşuyor. " Kesin artık! " diye bağırıyor yüreği sıkışan Devrim. Az önce sevdası gözü yaşlı çıkıp giderken kırık kalbine aldığı darbe ile yine yıkılmıştı ya hani bir kez daha toparlamaya çalışırken kendini, Çetin'in elinde ki yemek poşetlerini işaret ediyor. " Kızlar hazırlasın masayı, yemek yiyip dolapları monte edelim. " diyerek çıkıp banyoya kapıyor kendisini. Boğazına dizilen yumru silsilesini yutamazken beynine üşüşen soruların cevaplarını nasıl bulabileceğini düşünüp diğer yandan ay yüzlüsünün kalbini nasıl tamir edeceğini düşünüyor. O sözler nasıl çıktı ağzından inanamasa da o sinirle başka şeyler yapmadığına da şükürler ediyor. Söz konusu Aysima iken akıl baştan gidiyor.
Kurulan masa sonrası herkes yemeğe geçerken Aysima mutfak dolabını siliyor kırgınlıkla, az buz değil kalbinin parçalanmış hali.
Devrim de masaya oturduğunda gözü boş sandalyeye kayınca Nur'a bakıyor sertçe. "Aysima'yı çağır. " İzin verir mi hiç bu küskünlüğe? Kendi suçlu olsa da o da küçük aklı ile işler çevirip yalan söylemişken kendini haklı çıkarıp kesinlikle sıyrılamazdı. Ölümse kendi cezası kesecek ama bu gece bitirecekti bu işi! Yemin verdi yüreğine. Seviyorsa ilk yolu o kendisine verecekti! Bel kuşağını da önce genç kızın beline bağlar... Daha sonra kendi boynuna. Hangisi daha acı verir demeye ne hacetti! Ve bir kez daha ölüyor Devrim. Varsın yoluna can feda olsun sevdiceğinin.
Nur usulca kalkıp mutfağa geçerken derin bir nefes alıyor, bu gerginlikten patlayacak gibi geliyor o an. Mutfağa vardığında genç kızın göz yaşları eşliğinde dolabı sildiğini görünce gerginliği dağıtmak adına kıkırdayıp;
"Beş çocukla kocasız ortalarda kalmış gibi gözüküyorsun can parçam. Hele o göz yaşlarıyla anlatamam nasıl içimin yandığını! " dediğin de ardından büyük bir kahkaha patlatıyor. Aysima ters ters bakıp ardından elindeki kirli bezi suratına atınca bu defa çığlıkları yükseliyor Nur'un.
" Allah belanı vermesin! Ya! ultra kusursuz suratıma bu Yasemin'in pislikten gözükmeyen kir tutmuş dolabını temizlediğin bezi mi attın sen! Öldürürüm seni! "
Bağırıp yerinde tepinip tiksinerek bezi atarken bu defa tezgahın üstünde kahkaha atan Aysima oluyor. İçerdekiler sesi duyunca büyük bir korku ile mutfağa koştuklarında gördükleri manzara ile şaşkına dönüyorlar. Hele Devrim'in aklına o çığlıkla neler gelmişti! Kısacık bir anda bin bir türlü şey kurmuştu. Şimdi ise kahkaha atıyor ya sevdiceği, kalbi yaralarını sarıp iyileşiyor aynı anda. Sevdasının sesi kulaklarında çınlarken siliniyor dünyada ki tüm sesler. Aysima'ya dalıp kapı eşiğine yaslanırken kocaman gülümsüyor.
Anlıyor bir kez daha, hayat demek bu kadının gülüşü demek... Az önce kaç leşini serdiyse bu kadın, şimdide her birine yeniden can bahşetti!
Aysima biraz sakinleşirken gözü ona tebessüm eden Devrim'e kayıyor. Aynı anda soluyor yüzü, bu güzel adamın ona dediği sözleri kolay kolay unutamayacaktı. Yasemin sonunda dayanamayıp;
" Ne oluyor! Cin mi tepti be! " diye kızınca Aysima yüzünü Devrim'den çekip Nur'a dikiyor. Nur yerdeki beze lanetliymiş gibi bakıyordu hala. " Senin o iğrenç, pis dolaplarını sildiği bezi suratıma attı! "
Bir bir emek verdiği yuvasına böyle denince Yasemin çıldıracak olsa da giray tutuyor kolunu." Sakin yavrum. '' Yasemin yerinde tepinip sabır çekiyor. Bu densiz kızla bir ömür uğraşmak zorunda ya, asıl ona yanıyor! Devrim ise kendisinden gözlerini kaçıran kıza bakarken gözlerini sımsıkı kapayıp yumruklarını sıkarken, Ali durumu fark edip omzunu destek vermek ister gibi sıkıyor. " Herkes çıksın! " diye bir bağırış koparıyor sonunda Devrim. Ali sorgulama gereği duymadan yavaşça içeriye doğru geçerken ardından Giray Yasemin'i alıp çekiştire dururken, Çetin de onları takip ediyor. Nur ise elini Aysima'ya uzatırken bir kez daha yankılanıyor Devrim'in kızgın sesi. "Sen çık Nur! Aysima burada kalıyor! " Nur dudağını birbirine basıp Aysima'ya bakarken Devrim tekrar, "Çık dedim! " diye bağırınca çıkıyor el mahkum. Korkusundan değil de işler daha çok büyür kaygısından.
Aysima tezgahtan atlayıp yanağında ki ıslaklığı silerken dikiyor o minik burnunu havaya. Belli ki Devrim bey daha hırsını almamış! Biraz daha parçalayacak minik kalbini! Devrim, mutfak boşalınca usulca kapıya adımlayıp sinirini kapıdan çıkarır gibi çarpıyor. Hiç hak etmiyor o gözlerdeki kızgınlığı! Ne yapmış ki? Sevmiş... Bir tek sevmiş adam!
Bir süre çarpan kapıya bakarken Aysima da korkudan sıçrıyor yerinde. Yutkunup gelecek kıyameti beklerken Devrim kapalı gözlerini, sakinleşme yemini edercesine aheste aheste açıyor. Ama yemine gerek yok, sevdasının kızarmış gözleri zaten söküp alıyor içindeki duyguları da, bir alev bırakıyor sol yanına. Bir onu hissediyor divane adam. Uzun uzun seyre dalıyor ela gözlü yarini.
Az önce kendi eli ile başkasına vermeyi mi geçirmişti aklından! Gerçek bir azaba susamışlığı vardı o zaman! Geçilir miydi böyle güzel bakan yardan!
Aysima'nın gözü, mavi okyanuslarda dev dalgaların çatışmasını izlerken yutkunuyor, bu adama bakmak neden zor geliyor bu kadar? Bir yandan da sızlayan kalbinin acısı nefes aldırmıyor. Kalbi kırık kadın, göz yaşlarını merhem de yapamıyor!
Devrim, sol yanındaki ateşi hak ettiğini düşünürken adımlıyor Aysima'sına doğru. Ne diyeceği muamma. Özür dilese kar eder mi? Sinirle çıktı ağzımdan, dese? Senin yalanındır beni bu hale sokan? Boş... Ne dese boş. Üzdü ya kalbinin sahibini, dünyada bahaneler de boştu işte. Bir adam sarılmıştı benim dediği kadına, daha ne olsun?
Kısa bir mesafe kala durdu Devrim, Aysima hala mavi gözlerle çetin bir savaşta. Korkusuzca durmak istiyor kendince. Halbuki titriyordu kalbi.
" O herif kimdi Aysima? Sana sarılma sebebi neydi? Neden sevinçliydin o kadar? "
Devrim'in içi titriyor bir kez daha, sinirden o an fark etmemişti ama Aysima'sının sevinci şimdi düşmüştü gözüne perde perde. Sahi, neydi bu sevincin sebebi? Burak denen o şerefsiz miydi sevdasını ölesiye mutlu eden? Öyle uysal, yalvarırcasına sormuştu ki, Aysima şaşıp kalmıştı. Oysa kılıç kuşanıp savaşa hazırlıyordu kendini. Gözlerini yere dikerken derin bir nefes yakıyor ciğerlerini. Kırgınlığı batıyor yüreğine de nefesini kesiyor.
" Siz... Sormadan hüküm verdiniz zaten... "Sözünü bitirmeden sabırsızca kesiyor sözünü Devrim. " Aysima! Güzelim! Yapma bunu, üzgünüm özür dilerim. Ama hak ver be kızım! Bir çocuk ahtapot gibi sarılmış sende karşılık veriyorken ne düşüne bilirdim? Lakin yemin olsun o sözlerim sadece yalan söylediğinden sebepti. Asla... " Ellerini saçlarına götürüp çekinmeden baktı ela gözlerden içeri. " Asla ona sarıldın diye değildi. Ölsem dilim varmaz demeye. Amma velakin yalan, yılan misali dolanır boynuma da akıtır zehrini. Hele güvendiğin, içine sevgisini sığdıramadığın biri ise. Sen... Bana yalan söyledin! "
Aysima o sözler ile yıkılıp, atan kalbine söz geçiremezken yutkunuyor. Sevmek? Sevmek mi diyor Devrim... Ah minik aklım, kalbim diyor Aysima; nasıl bir aptalsın da nerden neyi çıkarıyorsun. Elbet seviyor, çok seviyor. Nasıl sevmezler ki? Çetin' de seviyor, Giray'da hatta manyak Ali'de deli gibi seviyor. Bu defa yüzü utançla yanarken eğiyor başını. Boğazında düğüm düğüm olurken her bir cümle, içinde sakladığını nasıl dile getirecek bilemiyor.

Devrim, suskun kıza bakarken bir adım daha atıyor. Bu kadar yakınken, arada olan uçuruma küfürler ediyor. Seviyor küfretmeyi, rahatlatıyor içini en azından. Sevdasını dökemedikçe bir kaç küfür savuruyor işte! Kaderini döver gibi! Narince tutuyor çenesini Aysima'nın, yavaşça yüzüne bakmasını sağlarken elektrik çarpmışa döndürüyor. Yasak elma gibi Aysima'sı. Elini uzattığı elma haram, lakin gönlü dinlemiyorsa ne gelir elden? Cennetten kovulma sebebi olsa yine de sevecek... Öyle bir sevmek ki her gün doğmak demek.
Aysima çenesine değen parmaklarla dili damağı kurumuş, şaşkınlıkla aralanan pembe dudaklarını birbirine bastırırken bakıyor Devrim'in gözlerine. Bir yanını utanç sararken bir diğer yanı hiç tatmadığı bir duygu ile sarsılıyor. Düğümlenen cümleler daha bir karmaşık hale gelirken ikisi de kendinden geçiyor. Devrim bir an olsun o ela gözlerden ayırmıyor gözlerini. Biraz aşağı kaysa bakışları, asıl günaha o zaman girip cehennemde cayır cayır yanacak. Yanmak dert değil de ya cenneti ondan korkup giderse diye durduruyor kendini. Aklından geçenlerle kendine kızıp aklını başına almaya çalışıyor. Bu küçük kız koskoca adamın aklını başından utanmadan nasıl da alıyor! Bir adım atıp geri çekildiğinde elini de indiriyor Aysima'sının çenesinden. O parmaklar ki isyan ediyor o yumuşak tenden koparıldı diye!
Ve o an anlıyor o gözlerde bir başkası yok! Olsa böyle duramazdı sevdası. Bir Kevser suyu serpiliyor yüreğine. Kendi kuruntusu işte! Yeniden doğuyor ümitler...
Aysima aynı şekilde kalırken, aralık dudakları arasından kesik bir nefes alıp kendine gelmeyi başarınca hemen eğiyor başını. İkisi de o anın çekiminden nasiplerini alırken Ali'nin sesi yankılanıyor." Hadi abi yemekler buz gibi oldu! "
Ali'nin asıl gelme sebebi Devrim'i merak etmesi. Aysima her ne saklıyorsa, kardeşini yıkmasından deli gibi korkuyor. Hele bu olay bir hayırlısıyla atlatılsın hiç durmadan dayanacak Aysima'nın babasının karşısına bizzat kendisi isteyecek kızını! Ant içiyor o an, biricik kıymetli Aysima'ları dostu kardeşi olan Devrim'den başkasına yar olmayacak!
Devrim, hemen başını kaldırıp Ali'ye bakarken kızsın mı sevinsin mi bilemedi. Çünkü Aysima'yı konuşturmasına az kalmıştı, lakin şu havayı dağıtmadan da o konuya gelemeyeceklerini iyi biliyordu.
Ali, Devrim'in halini görünce onu es geçip Aysima'nın yanına geçiyor. Omzuna kolunu atıp; "Anlattın mı ne haltlar yediğini güzel kardeşim? " diye sözde sevimli bir sesle sorarken Aysima az önce ne kadar yumuşamışsa şimdi daha fazla sertleşip; " Al işte öküz! Hala ne halt yedin diye soruyor ya! " diye isyan edip sinirle terk ederken mutfağı, Devrim bir hışımla Ali'nin üstüne atlıyor. " Ulan ayarını ben senin..! " Gırtlağına yapışınca Ali'de bağırıyor aynı anda. " Lan ne dedim sanki! Bu kız iyice alıngan oldu anası Hacer teyzemin elini öpeyim! " Devrim ne dediğini bilemeden konuşan dostuna bakıp sabır çektikten sonra; " Hay senin kuracağın cümleye de sana da! " diye homurdanarak bırakıp terk ediyor o da mutfağı yüreği ağzında.
Herkes masaya toplanınca Giray gergin havayı dağıtmak adına durup durup Yasemin'e takılırken istediğini de elde etmiş bulunuyor. Hele son kurduğu cümleler ile kızlar kızarırken erkekler hem Giray'a vurup hem kahkaha atıyor.
" Yasemin, yavrum, kurban olduğum kapımda sabahladığın zamanlar nasıl da geride kaldı. Hepi topu iki hafta sonra tamamen sahip olacaksın bana. Vallaha bedenimi kullanılmış gibi hissedeceğim! " diyerek kollarını bedenine sarıp geriye doğru yaslanarak sözde uzaklaşıyor Yasemin'den. Kahkahalar devam ederken Yasemin hırsla kalkıp utancını gölgeleyen sinire kapılıp yavaşça Giray'a doğru eğiliyor;
" Tapunu alır almaz ant olsun sende kapımda sabahlayacaksın! Ama insaf eden senin gibi olsun Giray efendi! " diyerek ayaklanıp mutfağa gittiğinde Nur arsızca sırıtırken Aysima yer yarılsa da dibine girsem modundaydı. Erkekler bir 'ooooo' çekerken Giray Yasemin'in tehdidini yeni yeni algılamış koşarak arkasından; " Yavrum ne yanlış anlıyorsun beni! Kızım ben büyük aşkın ne güzel meyvesini verecek, sabırsızlanıyorum getirdim! " diye bağırmaya devam ediyor.
Çetin ve Ali daha da kahkaha atarken " yüzsüz it " diyerek gömüyorlardı arkadaşlarını. Devrim ise yüzünde büyük bir tebessüm, utançtan kızaran güzeline bakıyor. İçinde ne güzel hayaller filizleniyor. Aysima ile kendisi de böyle mutlu olacak şakalar yapacak, sevdası utanıp kızacak. Kızgınlığı bile apayrı güzelken bu küçük kadın, nasıl da mutlu edecek koca devini. Hayalleri ile dahi böylesine mutlu iken kim bilir gerçeği nasıl olacak? Her gece ki mutluluk sebebi bu hayalleri.
Çetin sonunda kahkahasına son verdiğinde Aysima'ya dönüp; " Yemedin yemeğini, hala küs müyüz?" diye soruyor. Aysima kafasını kaldırıp bir şey demeden omuz silkip ayağa kalkarak masayı toplamaya başladığında Çetin; " Hay ben böyle işin! " diye homurdanıyor. Her halükarda alırlar gönlünü Aysima'nın ama asıl mesele o çocuğun ne iş olduğunu öğrenmek! Merak içlerini yerken her birinin, tek istekleri Aysima'nın yanlış bir şey yapmaması. Zira bir dedikoduya kurban gitmesi demek hayatının cehennemini babasının elinden tatması demek. Bundandı en büyük korkuları.

...

Gecenin ilerleyen saatlerinde erkekler mobilyaları monte işini bitirirken kızlar tüm kıyafetleri ütüleyip dolaba dizip temizliği hallediyorlar. Giray, hala Yasemin'in gönlünü alma derdinde olsa da Yasemin pas vermediği için kıvranıyor. Nur ise asık suratlı Yasemin'e gülüp dalga geçiyor her zaman ki gibi. "Kızım ne kızıyorsun? Haklı değil mi çocuk! Ulan sabaha kadar mesajlarla taciz ettiğimizi biliyorum sırf seni fark ettirelim diye! " diyerek katıla katıla gülüyor. Yasemin Nur'a kızgın bakışlar atsa da o günleri hep gülümseyerek hatırlıyor.

Sürekli Aysima ile takılan Devrim'in yanında görmeye başlamış ilk olarak. Giray'ın gülüşünü her gördüğünde çok sıcak geliyordu zaten. Daha sonra Giray'ın sunduğu papatya falından aşklar radyo programında okuduğu şiirlerle yaktı genç kızın gönlünü. Evinin tam karşısında mahalledeki radyo binasını gece boyunca izleyip, Giray'ın sohbet eşliğinde çaldığı şarkılarla yavaş yavaş kara sevdaya düşerken, bir süre sonra dayanamayıp Limon Çiçeği adında gizli bir hesap açıp şarkıları bizzat Giray'ın kendisine isteyip ithaf ederken ardı ardına da şiirler yazıp atmaya başlıyor. İçinde tutamadıklarını kendini gizleyerek alenen döküyor. Şiirlerini okumadığı, istediği şarkıları çalmadığı geceler sabaha kadar göz yaşı dökerek içindeki acıyı dindirmeye çalışırken Nur yine devreye girip olaya el atıyordu. Kendisine ve Aysima'ya açtığı gizli hesaplarla Yasemin'i Giray'a fark ettirmeye çalışırken eğlendikleri kadar ağlasalar da sonunda çabaları sonuç vermişti. Giray artık neredeyse tüm gönderdiği şiirleri ve iyi dilekleri okuyup istediği şarkıları çalmaya başlamıştı. Üstelik Limon Çiçeği'nin her istediği şarkıda kendisine ithaf ettiğini görünce gülümsetiyordu genç adamı. Ve böylece aylar geçerken, iyice alışmışlardı bu duruma. Yasemin boş durmayıp radyo binasında yaşayan Giray'a yemekler götürmeye başladı, komşu oldukları için. O şekilde de arkadaşlıkları ilerlerken Giray'ın tüm sohbeti Limon Çiçeğinin üstüne. Yasemin o zamanlar Giray onun gizli kimliğinden bahsedip etkilendiğini söyledikçe aklı başından gidiyor, kimi zaman ise ' o benden değil, limon çiçeğinden etkilendi!' diye ağlıyordu. Küçük bir cesaret kırıntısı bile içinde bulunmazken Yasemin, nasıl itiraf edeceğinin derdi ile yanıyordu.
Yine bir gece hep beraber Devrim'in evine yemeğe kalıp sonrasında sohbet ederken konu 'limon çiçeğinden' açıldığında olan olmuştu. Nur'un dönüp Yasemin'e; " Kızım dün gece ki 'ben varım yar' şiirin neydi be! Yemin ederim benim gibi şiirden bir halt anlamayan kızı bile ağlayacak..." dediği anda Yasemin'in açık kalan ağzı ve dolan gözleri ile kesti sesini, son anda yaptığı hatayı anlayarak. Giray bir Yasemin'e, bir Nur'a baktığı anda Yasemin sonunda göz yaşları yanaklarından süzülürken kapıdan çıkıp eve doğru koşmaya başladı. Hala şokta olan Giray bacaklarına zar zor emir verip ardından koşmaya başlamıştı. Sonunda nefes nefese gecenin ayazında kolundan tuttuğunda " Dur... Neler oluyor?" diye sormuştu. Daha fazla içinde tutamayacağını da bildiği için durup bakmıştı Giray'ın gözlerine. İşte o zaman anlatmıştı Yasemin, geceleri radyo saatini dört gözle bekleyip onu düşünerek yazdığı şiirleri, aşkından uyuyamadığı geceleri. Ve gündüzleri hep beraber onlarda topladıklarında herhangi biriymiş gibi davrandığında canının ne kadar yandığını. Nur ile Aysima'nın sırf kendisini fark ettire bilmek adına Giray'ın hesabına binlerce mesaj attığını.
Giray inanamıyordu son üç aydır işi ilerletip özelden konuştuğu limon çiçeğinin Yasemin olduğunu! Radyo öncesi ve sonrası saatlerce yazışmaya başladıktan sonra ruh ikizini bulmuş gibi hissederken genç adam, kızın da kendini bu denli gizlemesi artık git gide sinirlendirirken çıkmıştı ortaya bu gerçek. Hatta önceki gün artık mesajlaşmak değil sesini duymak, seni görmek istiyorum demişti Giray. Bundan sebep Yasemin kızları çağırıp saatlerce ağlamıştı odasında, ya ben olduğumu anlayıp istemezse beni, kızarsa diye.
Şimdi karşısındaydı işte!

Daha çok ağlamaya başlarken tam gideceği vakit sarmıştı kollarını Giray Yasemin'e. Sonrası ise ortadaydı. Evlenmelerine iki hafta kala müstakbel kocası dalga geçiyordu sapıtık aşkı ile!
" Yemin verdim bak! Ben süründüm ya hani, o da üstüne dalga geçti. Bak onu da süründürüp sonunda o biçim dalga geçmezsem! "
Nur sırıtırken Aysima'nın kolunu dürtüyor; " Kız bu harbi şeytan kılıklı oldu. Yazık be Giray'ıma. " kahkaha atarken Aysima'da karmakarışık aklı ile gülümsüyor.
Kızlar farkında olanların, lakin gerçek anlamda ne yapacaklarını bilemedikleri için üzülüp arkadaşlarına destek oluyorlar. Erkekler ise çöktükleri koltukta sohbet edip Giray'a takılırken, düşünceli Devrim ile oklarını ona çeviriyorlar. Ali dayanamayıp yerinde dikleşirken; " Böyle düşünmekle olmuyor abi. Hadi açıl artık. Bak o çocukla ilgili bir durum olmadığı açık, gerçi olsa da hallederiz de bir gün gerçekten elden kaçıracaksın. Yeter bu kadar uzattığın. " diye isyan ediyor. Ali'den cesaret alan Çetin'de Devrim'e bakıp gülümsüyor. " Ha gayret bir daha ki düğün sizin olsun inşallah. " derken Giray arkaya yaslanıp keyifle; " Amin! " diye bir nida koparıyor.

Devrim her birini sessizce dinlerken devam ediyor dostları. Evlendikleri günden sonrasını bile anlatıyorlar. Oğlu olacakmış Devrim'in, Giray'ın kızını alacaklar. İsimler dahi konmuş Ali tarafından. Kimin çocuğu olursa olsun Ali konacak! Diye kavga ediyor arkadaşları ile. Kahkahalar eşliğinde sürerken sohbetleri, nasıl da umut yüklü tohumlar serpiştiriyorlar Devrim'in dünden hazır yüreğine. Evlenecek Aysima'sı ile. İkisine ait içine mutluluk sığdıramayacakları bir yuvaları olacak. Arada tartışacaklar, malum sinirli Devrim. Ama ne olursa olsun kıymayacak Aysima'sına küs kalmaya. Aşık adamın yüreği yüreğine sığmazken öyle bir dolduruyorlar ki, hemen şimdi çekip ay yüzlüsünün kolunu direk nikah dairesine götürecek! Öyle bir dengesizlik işte! Kendi haline gülümserken, kendini kaptırıp giden dostlarına bakıyor. Ali ve Çetin ciddi ciddi çocuğun ismi Ali mi, Çetin mi olsun diye tartışıyorlar.
"Ulan Çeto! Sen kız peşinde koştururken ben bu umutsuz vakaların aşkları için koşturup duruyordum anasını satayım! Aha bu Giray'a kız vermiyorlardı be! Kim halletti? Hı? Hı? " diye dönüp Giray'ın üstüne doğru yürüyüp soruyor. Giray kendini bozmadan; " Ulan Devrim paşa olmasa avucumuzu yalıyorduk. " deyince Ali suratını buruşturup; " Eh birazcık katkısı olabilir ama onu da dolduruşa getiren bendim! " diyerek göğsünü kabartınca basıyorlar kahkahayı. Devrim bakıyor iş gittikçe uzayacak, olmayan çocukların kavgasını bölüyor. " Tamam! " Kızarak yerinden kalkıp; " Kesin şamatayı." diyerek sigara paketini alıp hayalindeki karısı ve çocukların şerefine tutuşturuyor bir dalı.
Bir bayram havası var yüreğinde vesselam! Şimdi, az önce yıkılan kalbi umurunda mı hiç! Bu gece bitirecek bu işi! Açacak artık yüreğini, belası neyse bulacak!
Bu kadın böyle işte! Cehennem azabı gibi. Önce ateşle günahının bedelini ödüyor, sonra yanan yeri tek tebessümü ile çiçek açıyor sonra tekrar yakılıyor.
Bu kız yüreğine düştü düşeli böyle!
Yeni bir umut ışığı yakarken sevinçten bir dal sigara yakmayacak da ne yapacak şimdi! Bir daha yanana dek yeni bir hayal daha tutuyor... Biraz daha seviyor. İşi ne ki sevsin! Zati ona sorsanız dünyaya geliş sebebi ay yüzlü bir yari her gün yeniden daha fazla sevmek!

Bakışı dahi sevda olan kadın, Allah'tan tek duamken nasıl benim olmayasın. Bir aminlik işin varken...

 

 

 


💕 💕 💕
Merhabalar,

 

 

okuduğunuzda ses vermeyi ve birer cümle kurmayı unutmayın.

 

sevgiyle kalın 💕 💕 💕

Loading...
0%