Yeni Üyelik
7.
Bölüm

Her Damla Bir Ölüm

@pain.mdg

"Neden öldürdü ki?" Diye sordum. Rex cevapladı hemen. "E en avukat değilmişim kalk araştır." "Öyle kolay bulunmuyor senin patronun sen bileceksin" "Ben patronum diye adamın her öldürdüğü kişiyide bilemem." Dedi kazarmış gibi. Durup sustum. "Onu bunu boşverde biz bunu nasıl bulucaz" "Çok basit. Buluşacaksın" "Farkında mısın Rex bu adam takıntılı" Rex gözlerini kaçırdı. Yere bakarak;"Bence bu takıntılık değil. Sadece fazlaca aşk"dedi. Ancak ben buna katılmıyordum.

 

 

 

Sonuçta bir insan eğer severse onu şok boğaz etmez hem o insan eğer onu tanımıyorsa asla. Bu kadar herşeyine hakim olarak böyle bir mektup veriyorsa bu takıntılıktır. Bunu dile getirdim. "Hayır bu aşk değil. Bu adam buraya geleceğimi biliyorsa demek ki her şeyimi biliyor. Yani beni takip ettiriyor demek. Ama Buda aşk falan değil bu sadece takıntılık. Zaten bu şu demek ben onu tanımıyorum ancak o seni ve beni tanıyor."

 

 

 

diyerek onu yanıtladım. O ise elini duvardan çekti ve kafasını geriye doğru yasladı ve ellerini pantolonunun cebine soktu. Kumral kıvırcık saçlarına sol elini soktu. Mavi daha doğrusu buz mavisi gözlerine baktım. Sırıtarak pembe dudaklarını araladı. "Bence adam sadece seni seviyor. Çok üzerine gitme. Hem Oğuz Beyden daha iyi olduğuna eminim." Bir gerginlik oluştu. Ne demeye çalıştığını anlamaya çalışıyordum.

 

 

 

Bu ne demekti? Buradan ne çıkarmalıydım? Anlamaz gözlerle ona baktım. Sonra geri çekilip televizyona doğru yürüdü. Tüm odayı dolandı. "Anlamadın değil mi" susup hala ona doğru bakıyordum. "Anlamadın" güldü. "Şaşırmadım" dedi. Bir kaşım havada onu izliyordum. İçimi bir korku kapladı. Bu korku neydi? İlk defa böyle korkuyordum. Bunu bana yapan neydi? "Ne anlamam gerekiyor?" Diye sordum. Bana doğru yaklaştı. Nefeslerimiz birbirimize değiyordu. Yüzü ciddiyetleşti. "Anlamaman gerekiyordu." Dudaklarımı ıslattım. Yürümeye devam etti. Sonra turun yarısında kitaplığın birinin önünde durdu. Dudaklarıyla bir şey saydı. Eliyle teker teker o satırdaki ve o kitaplıktaki tüm kitaplara dokundu.

 

 

 

Üç kitabı çıkardı. Koltuğun üzerine fırlattı. Olan boşlukta bir kitaplık yer açıldı. Eline üç kitabı aldı. Teker teker tüm sayfalarına baktı. Üçüncü kitabın arasında bir kâğıt çıktı. Üzerinde bir sayı vardı. 367...

 

 

 

Kitaplıkları teker teker süzdü. Üç yüzlü kitap numaralarının olduğu kitaplıkta yavaşladı. Üst raflardan birinden uzanıp kitabı aldı. Kitabın numarası 367'ydi. O kitabı aşıp o deliğe soktu. Kenardaki çukurdan eski bir USB bellek çıktı. Bana doğru uzattı. "Al" "Ne" "Al bu belleği. Ama eve gidince bilgisayarından izle." "İzle?" "Yarım akıllı mısın içindeki dosyada bir video var. Onu izle ve herşeyi anlayacaksın." Korkarak o belleği elime aldım. "Ben gidiyorum o zaman" "Git o zaman" yutkundum. İçeriden çantamı aldım.

 

 

 

Çıkınca yağmur yağdığını fark ettim. Belleğe baktım. Arkasını çevirdim. Siyah renginin dışında üzerinde silik bir yazı vardı. Tam okunmuyordu ama az çok okuyabiliyordum. Bir isim yazıyordu. '367 nolu oda' yazıyordu. Elimde olamadan "Acaba bu 367 nolu odanın neyi var?" Dedim. Derin bir nefes verim. Kışta olduğumuz için azımdan buhar çıktı.

 

 

Eve gidince koltuğa oturdum. USB belleği elime aldım. Biraz daha inceledim. Kafamı çevirip merdivenin kenarındaki komidinin üzerindeki bilgisayar çantama baktım. Ayağa kalkıp çantayı aldım. İçini açınca bilgisayarımı çıkarıp dizlerimin üzerine koydum. Şifreyi girdikten sonra USB belleği taktım. Sağ alt kenarda 'USB=C takıldı' yazısını görünce dosyalardan bulmaya çalıştım. "Oğuz Uzunyol 367" adlı dosyayı fark ettim. Üzerine iki kez tıkladım ve dosyanın açılmasını beklerken kahvemden bir yudum aldım. Dosya açılınca şoke oldum. Bir video vardı. Üzerindeki fotoğrafta Oğuz bir sandalyeye kelepçeli duruyordu. Kameraya çaresizce bakıyordu. Video siyah beyazdı. Muhtemelen bir odada en köşede bir kamera ile çekilmişti. Korkarak videoya tıkladım. Video başlamıştı.

 

Bir odada Oğuz sandalyede zincirlerle bağlıydı. Odada bol nem ve rutubet olduğu her halinden belliydi. Ama onun dışında yer ve duvarlarda silinmesine rağmen kalan kan lekeleri vardı. Oğuz'un baktığı tarafta tek taraflı bir cam vardı. İçerde bir adam vardı. Oda sessizdi. Sonradan camın öbür tarafından bir ses geldi. "Oda no 367. Evet seni dinliyoruz Oğuz Uzunyol. Açıklamanız yani savunmanız nedir?" Oğuz sustu. Sadece karşıya bakıyordu bazende kameraya kafasını çevirmeden bakıyordu. Çok gerildim. "Seni dinliyoruz. Tam olarak 28 cinayet 46 gasp 15 ağır yaralama ve en önemlisi 17 suç" "Bunları nasıl açıklayacaksın" sustu. Adam sözünü devam ettirdi. "Pardon, 32 cinayet. Bunlardan sonra 4 polisi daha öldürmüşsün" Oğuz hala susuyordu. Konuşan adam elini masaya vurdu. "Konuş! Şevket Karaca, Murat Şanlı, Taylan Uzar ve Şermin Kuzgun cinayetlerini neden işledin?" "Ben işledim evet. Ancak azmettirici ben değilim" "Peki kim?" "Üzgünüm bunu söyleyemem" "Ne yapar seni zindanlarında mı çürütür?" Diyerek güldü polisler. Oğuz ise hiç birşey yapmadan kameraya baktı. "Son kez söylüyorum. Açıkla!" Oğuz onlara baktı. Ancak ne hayır nede bir evet demedi. Anlatmasında. Yine sustu. O an bir şey aklıma geldi.
Bu kişilerden üçünü ben öldürdüm. Birini ise abilerim...

Neden bunu yapıyordu? Neden bizim yaptığımızı söylemiyordu? Aslında biliyordu. Bizim yaptığımızı biliyordu. Ama söylememişti. Şimdi onun canı acıyacaktı ve sırf biz yakalanmayalım diye. Niye böyle bir fedakârlık yapıyor? Videoda polis üçten geriye saydı. "Üç" "İki" "Bir" "Açıklamıyor musun?" Oğuz hiç birşey söylemedi. Sadece korkutucu ama çaresiz bir bakış attı kameraya.
İçerideki adam Oğuz'a yaklaştı. Oğuz'a bir yumruk attı. Oğuz'un sesi çıkmadı. Sanki sesiz kalmayı ölüm kalım gibi düşünüyordu. Videoyu durdurdum. Oğuz'un sanki ben bu videoyu izleyecekmişim gibi davranıyordu. Adam bir kez daha yumruk attı. Bir kez daha ve bir kez daha...

Sonra bir anda adam durdu. Ve korkuyla geri geri koşarken düştü ve kendisi geri çekilerek camın olduğu duvara yapıştı. Oğuz ise zincirleri kırmış adamın üzerine geliyordu. Adamı kolundan tutup kafasına bir sürü kez yumruk attı. Adamın yüzü param parça olmuştu ve Oğuz yeni durmuştu. Oğuz onu alıp, duvara doğru fırlattı. İçeriye bir sürü polis girdi. Ancak Oğuz çoğunu dövdü. Son kalanlar ise onu ellerinden alıp o tavana bağladılar. Oğuz ise teslim olmuş gibiydi. Ancak emindimki camın gerisindekiler yerdeki cesetlerden dolayı korkuyla ayakta camın arkasına bakıyorlardı.
Adamlardan biri onu yakalarken gözüne yumruk yemişti ve bu yüzden Oğuz'un önüne geçip bağırdı. Karnına bir yumruk atacakken Oğuz onun karnının tam ortasına tekme attı. Sonuçta boyu her ne kadar 1.98 olsada birazcıkta olsa ayakları havadaydı. Ve Buda hareketlerini daha kolay yapabiliyordu. Adam vcam olan yere suratını vurdu ve koşarak Oğuz'a yumruk atmaya çalıştı. Ancak Oğuz, onu bir bacağıyla boynundan dizinden bükerek tuttu. Öbür ayağıyla ise kafasına tekme attı. Öbürleri tutmayı deniyordu ancak yapamıyorlardı. En sonundaki görüntülere dayanamıyacaktım. Kafası en sonunda kopacaktı sanırım. Bunu kaldıramayarak videoyu durdurdum. Derin derin nefes alırken kahvenin elimden kayıp halının üzerine döküldüğünü gördüm.

Loading...
0%