Dünyanın sonu değildi beklide aşk. Ama neden ya herkes arıyor ya da ondan kaçıyor? Aşk korku ve sonsuzca sevgimiydi? Yoksa sadece beynimizin oynadığı bir oyunmuydu bize?
O gece Emir geç saatte geldi. Nedenini sorunca kötü bir gün geçirdiğini ve bu yüzdende biraz olanları düşünmek ve bizi kimin kaçırdığını düşünmek için dışarıda biraz temiz hava aldığını söyledi. Bende “bulabildin mi peki?” “Maalesef aklıma bir şey gelmiyor Eftelya’m” yüzüm düştü. “Anladım” “Ama polisler hala arıyor.” Yüzüne baktım. Hala biraz morluk ve kanamaları durmuş ancak her an kalkabilecek kabuklar vardı yüzünde. Elimi yaralardan birine götürdüm.
“Acıyor mu Emir?” dedim ve elimi hafifçe yarasına dokundurdum. Acı içinde küçük bir inleme duydum. “Evet…” “Hastanede bir gösterseydin” “Gerek yok.”dedi ensesini sıvazlayarak. “Nasıl gerek yok? Ya yara derinse? Hem başında belki ciddi bir şeyin vardır kalk gidiyoruz!” ellerimi geri çekerek kapıya doğru yöneldim ancak Emir elimin bileklerinden tutarak beni durdurmaya çalıştı. “Ya bir dur bir şeyim yok diyorum bir dursana ya” “Aynen o yüzden dokununca bağırdın değimli?” “Ya acıması farklı bir şeyinin olması farklı” “Ya!” dedim alaycı bir tonla.
“Otur şuraya ben üst kattan çantamı alıyorum çıkıyoruz” dedim ancak Emir ellerini çekip oflayarak ellerini başına götürdü. “Ya ben sana ne zaman laf dinletebilicem acaba?” gülümsedim. “Ben çıkıyorum o zaman” “Çık hadi güzelim çık”
Güzelim?
Bana güzelim mi dedi o? Evet güzel şeyler diyordu ama güzelim dediğini ilk defa duymuştum. Hızlıca yukarı çıktım. Ona sürpriz yapıcaktım. Hızlıca giyinip çantamı aldım. Üzerime dar, kırmızı bir elbise giydim. Dizlerime kadar geliyordu. Ben merdivenlerden inerken topuklu ayakkabının sesinden Emir bana baktı. Bir an birazcıkta olsa gözleri büyüdü. Gülümsedim. Ben merdivenlerden inince yanıma geldi. Elini zarifçe uzattı. Tuttum.
Beni kendine doğru çekti. Bir eli ile belimden tuttu. Bende boşta kalan elimi omzuna attım. Ciddi bir ifadeyle dudaklarını araladı. “Bana öyle bakma…” “Nasıl?” “Sanki bir hata yapmışım gibi.” “Belki de yapmışsındır. Sadece bunu bilmiyorsundur ya da benden saklıyorsundur. O yüzden vicdanın böyle hissettiriyordur” “Emir korku ve endişeyle bakıyordu. “Hadi yürü hastaneye” “boşver hastaneyi.” “Ama ya ciddi bir şeyin varsa?” “Ayy yok bir şeyim işte iyice büyüttün.” “Ama eğer bir şeyin varsa seni kendi ellerimle öldürürüm. Hem bana boşuna da silah kullanmayı öğretmemiş olursun” Emir duraksadı. “Ne zaman öğrettim ya?”
Blöf mü yapıyordu?
“Hani hapisanede hücrelerden çıkınca gardiyanları bana vurdutmuştun.” “Ne zaman ya? Hee o zaman tamam” bana hala anlamamış gibi geliyordu ama pek umursamadım. “Sen piyano çalmayı biliyor musun?” “Evet”
Konuyu değiştiriyordu sanırım.”Beraber çalalım mı?” Heyecanla “O...olur.”
Sonra elini elimden ayırıp döndü ve elini belimden ayırmadı. Yürüyerek salonun köşesindeki piyanoya doğru ilerledi. Üstünde bir çok notalı kağıt vardı. “Ne çalmak istersin? Eftelya’m” Nota dolu kağıtlara ve parçaların adlarına göz gezdirdim. Altlarda bir yerde “Yıldızların Altında” şarkısını buldum. Nota dolu olan kağıdı elime aldım. Parçaya hafif bir göz gezdirdim. “Yıldızların altında olsun” dedim. Gülümsedi. “Bu parça gerçekten güzel.” Ağzımı onaylamak için açtığımda sözüne devam etti. “Ama senin kadar değil. Yakınında bile değil hatta…” utanmıştım. Yanaklarım kızarmıştı. Elimdeki kağıdı piyanonun üzerine koydum. Emir pufu benim için geriye doğru çekti. Tam ben oturduktan sonra Emir’in telefonu çalmıştı. Telefona baktı. Bana doğru hızlıca baktı. “A… Afedersin buna bakmam gerek sen başla ben birazdan gelirim.”
Ben başlamışken şarkıya Emir bahçeye doğru çıkytı. Ortalama bir dakika sonra kendi kendime şarkıyı mırıldanıyordum. Ellerim yorulmuştu bu yüzden artık piyanodan kayıyordu. Tam bırakırken sol elimi ensemde bir nefes ve sol elin melodisini hissettim. Dönüp hafifçe sol omzumun üzerine baktım. Bu Emir idi. Benim mırıldandığım yeri durdurdu. “Yanmam gönlüm, yansada. Ecel beni alsada…” sol eli bitirdikten sonra ikimizde durduk ve birbirimize baktık. Birkaç saniye kadar sessizlik oldu. Bu sessizliği Emir bozdu. “Alamaz..” “Ne?” “Ecel falan seni alamaz ben varken. O seni alıcak parmakları kırarım. Afedersin biraz geciktim.” “Sorun yok.” Emir hafif ama yorgun bir gülümsemeyle bana baktı.
Önüme döndüğümde tam başlayacakken tekrardan Emir boynuma bir öpücük kondurdu.