Yeni Üyelik
6.
Bölüm

Masalım ol

@pakizegul

Aşk insanın hayatında gördüğü en güzel histir ama bir o kadarda kötüdür. Çevremden gördüğüm kadarıyla insanlar aşık olunca gözlerine perde iniyor ve aptallaşıyorlar ama bu benim düşüncem. Peki Aytuğ gerçekten de benden hoşlanıyor muydu? Hem de bu kadar kısa zamanda? Elimdeki adını bilmediğim şeysiye bakıp ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Telefonumu elime alıp Nazlı'ya fotoğrafını çekip attım.

“Bunun adını biliyor musun? Bu tam olarak ne için kullanılıyor?” Birkaç dakika sonra yanıt geldi.

“Bu tür şeyleri insanlar yanlarında falan taşıyor uğur getirsin diye ama ben hiç inanmıyorum. Bunu kim verdi sana? Yada sen mi satın aldın?”

sanırım bunu yanımda taşımalıyım. Ya gerçek değilse? Sonuçta okunmuş mu bu?

“teşekkür ederim. Aytuğ doğum günü hediyesi olarak bana verdi.”

“O zaman hiç yanından ayırma derim.”

“niye canım ben inanmam böyle şeysilere diyordun” bu kızda Aytuğ olsun ne olursa olsun diyor

“Aytuğ sana verdiyse inan bence.”

“hı hı tamam.” Telefonu bırakıp aşağı inip bahçeye çıktım. Çardağa geçip oturdum. Çardağın tasarımını annem yaptırmıştı. Beyaz kır çiçekleri ile süslenmiş ve kokuları büyüleyiciydi. Annemin güzel bir zevki vardı.

Cebimdeki telefonum çalınca tüm dikkatim bozuldu ve cebimden telefonumu çıkarıp arayan kişiye baktım. Babam arıyordu, çağrıyı yanıtladım.

Babam, “Sanem hemen şirkete gel” telefonu suratıma kapattı. Şurada iki dakika oturayım dedim karabasan gibi bozdu tüm keyfimi!

***

Şirkete geldiğimde babamın asistanı fulya hanım hemen yanıma geldi. Zarif bir kadındı sarı saçları ve estetikli bir yüzü vardı.

Ama bu kadarı da fazla! Fulya'yı en son gördüğümde sadece burnunu ve çene yapısını yaptırmıştı ama şuan dudakları dolgun ve gözleri gerginleştirilmişti.

Bu kadar şeysiye gerek var mıydı?

Fulya, “Hoş geldiniz Sanem hanım babanız toplantı odasında sizi bekliyor.”

“Yine çevirmenlik mi yapacağım?”

Fulya, “evet efendim. Beni takip edin” koskoca şirkette bir çevirmen yok! Hayır yani bulması çok mu zor? her defasında ben yapıyorum bu işi? toplantı odasına doğru onu takip ettim.

Fulya çift kapıyı açtığında pahalı görünen sanat eserleri ve mobilyalar odayı doldurarak lüks bir atmosfer yaratıyordu.

Sert bakışlı ve çoğunluğu orta yaşta olan birkaç adam ve babam büyük bir masada oturuyorlardı. Kapıdan içeriye girmemle tüm bakışlar bana döndü.

Ve işte şahin gözlüm, seksi adamım Aytuğ’um masanın başında oturmuştu. Hayvan herif! Başını kaldırmadı bile! En son ki olaydan sonra zaten ben olduğumu biliyordur ki başını kaldırmadı.

Babam da Aytuğ gibi masanın diğer başına oturmuştu. Masadaki dosyaları alıp biraz göz gezdirdim ve karşılarına geçtim ve İngilizce konuşmaya başladım.

“biliyorsunuz ki babamın şirketi bayağı ünlüdür. Yani yurtdışından getirdiğimiz ürünleri tamamen güvenli bir şekilde ülkemize ulaştırırız.” Siyah tenli ve kel bir adam konuşmaya başladı.

John, “aslında şirketinizin ismini İngiltere'de de duyduk ve yatırım yapmayı kabul ediyoruz.” Baba döndüm.

“Yatırım yapmayı kabul ediyorlarmış.” Babam başını sallayıp Aytuğ’a döndü.

Babam, “bu kadar çabuk mu?”

Babam, “güzel bir iş çıkardın Aytuğ” Aytuğ kibirli bir şekilde gülümsedi. Bu hali hiçte yakışmıyordu.

Aytuğ, “her zaman”

Birkaç sözleşme ve evraklardan sonra nihayet toplantı sona erdi. Babam ofisine gidince bende onun peşinden gidip ofisine girdim ve kapıyı kapattım.

Babam, “hayırdır, bir sorun mu var?”

“Hayır ben sadece öy-“

Babam, “işin bittiği için gidebilirsin” sözleriyle gözlerimin yandığını hissettim.

Hayır Sanem asla ağlamayacaksın!

“neden? Neden hep gurur kaynağın olmak zorundayım?” kendimi tutamadım ve gözümden bir damla yaş aktı.

“bu sefer bu işle ne yapacaksınız? Vergi kaçakçılığımı yapacaksın yada kara para aklama... “ birkaç adım atıp önümde durdu, gözleri öfke saçıyordu ve boynundaki damarlar öfkeden belirginleşmişti.

Babam, “bu seni hiç bir zaman ilgilendirmedi ve şuanda ilgilendirmez. Senin işin bana yardım etmek”

“bir kez olsun sadece kızın olamaz mıyım? Çok mu zor?” Arkasını dönüp sandalyesine oturdu ve daha sakin bir tavırla bana baktı.

Babam, “kızım değilmiş gibi konuşmayı bırak Sanem!”

“Hani nerde bu duygu, ben neden göremiyorum yada hissedemiyorum? Kabul et baba, sen beni kendi çıkarların için kullanıyorsun”

Onu orada bırakıp ofisten çıktım ve asansöre bindim. En alt katın düğmesine bastım ve göz yaşlarımı silip beklemeye başladım. Üçüncü kata geldiğimde asansör durdu. Ama insan almak için değildi ve sanırım asansör bozulmuştu.

Bir bu eksikti!

Telefonumu çantamdan çıkarıp Bahadır ağabeyi aradım ama şebeke çekmiyordu ve ben burada tamamen mahsur kalmıştım. Muhtemelen elektrikler kesilmişti yada asansör bozulmuştu. Git gide burası havasızlaşıyordu ve nefes alışlarım düzensizleşiyordu. On iki yaşımdan beri astımım vardı ve kapalı ortamlarda asla nefes alamıyordum. Peki bu asansör ne zaman açılacak? Tekrar telefonumla Bahadır ağabeye ulaşmaya çalıştım ama şebeke hiç çekmiyordu. Dışardan bir takım sesler duyuyordum sanırım asansörün durumunu fark etmiş olmalılardı.

Babam, “bu asansör yine mi bozuldu? Şu işi düzgün yapamıyor musunuz?” babam sert bir şekilde etraftaki çalışanları uyarıyordu.

Aytuğ, “yine mi bozuldu bu asansör? Size bu asansör kullanılmasın demiştim”

Babam, “burada kararları tek sen vermiyorsun Aytuğ!”

Aytuğ, “ya içeride birisi olsaydı? O zaman daha mı iyi olacaktı?” ben varım ulan ben!

Astım krizi geçiririm diye aşırı korkuyordum. Gittikçe nefes almakta zorlanıyordum ve asansörün duvarları sanki üzerine üzerime geliyordu. Sakin Sanem birazdan bu lanet asansörden ve şirketten çıkacaksın.

Bahadır, “iki saat sonra falan geleceklermiş” dışardan duyduğum sesle gözlerim fak taşı gibi açıldı. Ben iki saat burada kalamazdım! Kalbim düğümleniyor gibi oluyordu ve yavaş yavaş titriyordum. Panik atağım astımımı daha çok tetikliyordu ve ben korkmaktan başka bir şey yapmıyordum.

Babam, “yapmaları en az bir saat sürer! Al sana üç saat!” babamın sözleriyle tamamen nefes alamadığımı hissettim.

“baba! ” nefes almaya çalışarak zorla bağırmaya çalıştım.

Babam, “Sanem! Orada ne işin var? İyi misin?” babam şok olmuş bir şekilde konuşurken elim boğazıma gitti.

Aytuğ, “nasıl olsa birkaç saat orada kalabilir”

Babam, “Sanem'in astımı var! Ve orada kalması çok tehlikeli!” babam bağırarak konuşuyordu. Tamamen yere çoktüm ve kendini sakinleştirmeye çalıştım ama olmuyordu, yapamıyordum. Deli gibi titriyordum ve hiç nefes alamıyordum.

Aytuğ, “kahretsin! Şimdi ne olacak? Sanem iyi misin? ses ver güzelim” ellerim tekrar boğazıma gitti daha fazla dayanamıyordum öleceğimi hissediyordum.

Babam, “kahretsin ses vermiyor!”

Aytuğ...

Sanem'in astımı olduğunu duyunca nefesim kesildi. Hızla asansörün kapısına yöneldim.

“Bahadır çabuk bana bir anahtar bul!” Bahadır hızla Selim beyin odasına gidip bir yıldız anahtar getirdi ve bana uzattı. Anahtarı alıp asansör kapısının deliğine zorda olsa yerleştirmeyi başardım. Sol elimle anahtarı sağa ve sola başladım. Diğer elimle de asansörün tokmağını tutarak kilidi açmayı zor da olsa açmayı başardım. Kapıyı hızla açtım ve asansörde yerde yatan Sanem'e baktım.

Selim, “çantasında mutlaka astım ilacı olmalı!” çantasını açıp astım ilacını aldım ve Sanem'in dudaklarının arasına koydum. İlacı iki kez sıkmamla sesli bir şekilde nefes almaya başladı. Bende artık rahat bir nefes aldım.

“Sanem, iyi misin güzelim?” zoraki bir şekilde nefes almaya çalışırken konuştu.

Sanem, “güzelin miyim gerçekten?” gözlerimi devirdim ve yüzümü buruşturdum.

“az önce ölüyordun be kadın!” dudakları usulca yukarı kıvrıldı.

Sanem, “cevap?”

“Ya havle! Evet güzelsin, hem de tahmin edemeyeceğin kadar güzel ve büyüleyicisin.” Selim Sanem'in yanına geldi.

Selim, “beni çok korkuttun.” Sanem’e elini uzatıp kalkmasını istedi ama Sanem babasının elini tutmak yerine bakışlarını bana çevirdi.

Sanem, “Aytuğ beni kucağında taşır mısın?” kaşlarımı kaldırdım ve muzır gözlerle ona baktım.

“bugün çok mu cesursun?”

Sanem, “ben her zaman cesurum.” Küçük bir kahkaha atıp Sanem'i çevik bir hareketle kucağıma aldım. Usulca göğsüme sokuldu.

“Söyle bakalım nereye gitmek istiyorsun küçük fare?”

Sanem, “babamın olmadığı bir yere” kısa bir an Selim’e baktım, sert bir ifadeyle bizi izliyordu. Ona karşı sırıttım ve asansörden çıkıp Sanem'i arabamın ön koltuğuna oturttum. Sürücü koltuğuna geçtim ve Sanem’e döndüm. Hala sol gündür ve nefes alışları düzensizdi. Bakışlarımı karşımdaki yola çevirdim ve arabayı çalıştırıp sürmeye başladı.

Sanem, “beni kurtardığın için teşekkür ederim.” Ona bakmadan karşımdaki yola bakıp arabayı sürmeye devam ettim.

“Ne zaman olsa bu şekilde yardımına koşarım” biraz soğuk konuşuyordum çünkü hala hâlâ yaşadığım olayın etkisindeydim.

Sanem, “teklifine çalıştın mı?” kısa bir an öfkeyle ona baktım. Bu kız gerçekten tam bir veletti!

“Çalışmadım, çalışmayacağım”

Sanem, “sanırım benden vazgeçtin”

“saçmalamaya başladın yine.”

Sanem, “ben saçmalamıyorum. Madem benimle çıkmak istiyorsun o zaman bazı şeysileri yapman gerek.”

“kısacası güzel bir teklif istiyorsun ha?”

Sanem, “şükür anlayana” ters bir şekilde tekrar ona bakıp bakışlarımı yola çevirdim.

Sanem, “nereye gidiyoruz?”

“babanın olmadığı bir yere gitmek istediğini söylemedin mi? Ben de şuan istediğini gerçekleştiriyorum.”

Sanem, “bu yerin ismi yok mu?”

“çok soru soruyorsun Sanem”

Sanem, “tamam be!” başını cama yaslayıp kayıp giden yolu izledi.

Sanem...

Doğru mu yapıyordum bilmiyorum ama ondan gerçekten hoşlanıyordum. Ama ne olursa olsun onunla yanmaya hazır mıydım? İşte bunu bilmiyordum. Çözemiyordum. Aklından geçenleri yada beni gerçekten sevip sevmediğini. Aytuğ beni bir dağ evine getirmişti. Etraftaki ağaçlar ve yeşillikler huzur vericiydi.

“burası çok güzel Aytuğ”

Aytuğ, “seni bu yüzden buraya getirdim. İstediğin kadar burada kalabilirsin”

“teşekkür ederim. Peki sen? Burada benimle kalacak mısın?” muzır gözlerle bana baktı.

Aytuğ, “kalmamı ister misin?” bir adım bana yaklaştı.

“ben burada tek ne yapacağım tabikide burada kalacaksın!” gülmemek için dudaklarını ısıtıyordu ve bir adım daha yaklaşıp önümde durdu. Hayır ama en azından benden uzakta olunca yüzüne çok iyi bakabiliyorum ama yakındayken kafamı Eyfel Kulesi kulesinin tepesine bakıyor gibi hissediyorum!

Aytuğ, “Sen öyle istiyorsan kalırım.” Biraz daha yaklaştı neredeyse aramızda hiç boşluk yoktu. Höst ulan! Ne oluyor!

“Hayırdır ne bu yakınlık?” küçük bir kahkaha attı.

Aytuğ, “Güney ve Nazlı'yıda çağırdım en azından burada onlarla biraz vakit geçirirsin.” Düşünceli seksi adamım...

“Allah razı olsun ama bu bana neden bu kadar yakın olduğunu açıklamıyor.” Yüzüme biraz eğildi.

“Sanem” e harfini uzatarak söyledi ve bu ona çok yakışıyordu özelliklede benim ismimi söylüyorken.

“Sen hayırdır bana ne bu kadar yakınlık?”

Aytuğ, “belki seni öpmek istiyorum.” Yüzüme biraz daha eğildi. Gözlerim fal taşı gibi açıldı ve nefesimi tuttum. Heyecandan kalbim göğsüme sığmıyordu ve deki gibi çarpıyordu. Durumumu fark etmiş olacak ki kısa bir an sırıttı.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%