@pamuklale
|
Selamünaleykümünnn🪷🛸 yetiştim yetiştimm.. bu bölümü yazacağım diye metrolarda yaşamadığım şey kalmadı shbshsnsjsm tepki vermeden yazmak çok zorr🦭❤️🔥. Neyse çok tutmayayım sizlerii. Oy ve yorumlarınızı da okurken lütfen eksik etmeyiniz.🌟🌙 İyi okumalarr🪻🕊 _______________________________________________ 0.6 "Anlamadım Komutanım!?" Kızın bakışlarının değişmesiyle rahatsızca yerimde kıpırdanmış ve Göktuğ'a biraz daha sokularak kulağına doğru yükselmiştim. Fısıltıyla, "Göktuğ, bizim nikahımız hangi gündü?.." dedim. O ise yüzünü direkt bana çevirmişti. "Yaklaşık iki saat var ama-" demesiyle gözlerim hızla aralandı ve sessiz bir bağırış firar etti dudaklarımdan.. "Ne?!" Üzerimdeki çarşafı hızla üzerimden kaldırdım ve ayaklandım. Serumu çıkarmaya kalktığımda hemşirenin yanındaki kız hafif bir sırıtışla kocamın yanında durmuş bana bakarak, "Bir sıkıntı mı var?" dedi. Galiba bu teğmen denen kız buydu. Yazık.. kendimden beklemediğim bir hırsla konuşmaya başlamıştım. "Evet var.. kocamla balayı uçağımızı kaçıracağız. O yüzden hızlı olmalıyız. Eğer bir sıkıntı yoksa çıkar mısınız lütfen? Ve siz de hemşire hanım, çıkış işlemlerimi başlatır mısınız rica etsem?" Kendimi tutamamıştım artık. Hemşire şaşkın gözlerle bana bakmış ardından başını sallayarak yanındaki kızla birlikte çıkmıştı.. Fakat ben hala hırsla soluduğum nefeslerimi sakinleştirmeye çalışıyordum. Koluma değen parmaklarla, gözlerim koluma ve kolumdaki parmakların sahibine kaymıştı. Gözlerimi Göktuğ'a dikerek hırsımı ondan çıkarma niyetine girmeyi düşünmüştüm. O ise yüzündeki sırıtışla kahkahasını tutmaya çalışır vaziyette serum bandını kolumdan çıkarıyordu.. sonunda çıkardığında serum kablosunu elinden serbest bırakarak bana doğru bir adım yaklaştı ve, " 'Kocan'la balayına gidiyordun yani Rana hanım doğru mu anlıyorum..?" Söylediği şeyle kıpkırmızı kesilmişsem de kendimden taviz vermemeliydim. O yüzden başımı kaldırdım ve gözlerinin içine bakarak ben de bir adım ona yaklaştım ve tek kaşımı kaldırarak, "Gidemez miyim Göktuğ bey? Ah! Şimdi hatırladım ben kocasından sorumlu olmayan bir eşim değil mi? Ne yaparsın artık!" diyerek ardımda bozulmuş bir Göktuğ bırakmıştım.. yanından uzaklaşarak odanın içindeki tuvalete doğru ilerledim ve orada bozulmuş olan başörtümü düzelterek kabanımı giyindim. Çıktığımda odada sadece Nurten teyze vardı. Bana şefkatle bakıyordu.. yanıma yaklaşarak iki yanımda salınan ellerime uzandı ve ellerinin arasına alarak sımsıkı tuttu. "Güzel kızım.. sen bizim oğlanın böyle davranmasına bakma olur mu? Sen de biliyorsun artık onun neden böyle yaptığını gerekirse kız ona.. trip at.. ama bir gün aynı yatağa küs girmeyin hemi kızım. Şimdi resmi nikaha yetişmemiz gerek biliyorum ama benim sana vermem gereken bir şey var. Eminim Betül'üm burda olsa o da seni gelini olarak çok severdi.." Söylediği sözler gözlerimin dolmasına yetmişti. Nurten teyze bir elini ellerimin üstünden çekerek çantasının içine daldırdı ve bir yüzük çıkardı. Başımı iki yana sallarken bana bakarak, "Sakın hayır deme kızım. Kabul etmen için zorlayamam ama bizim ailede gelenek olarak kalmış bi şey bu..hem belki senden de kendi gelinine kalacak. Eğer eski diye istemezsen-" hızla sözünü kestim. "Asla! Asla maneviyatı büyük olan bir yüzüğe öyle söylemem fakat ben.." ellerimin içine bıraktı ve bana son kez uzun uzun bakarak sımısıkı sarıldı. Ayrıldığımızda gözlerini silerek bana doğru eğildi ve, "Hemen affetme bizim keratayı da.. az sürünsün. Gökhan eniştem de böyleydi aynı babası..." demesiyle içime düşen korku yerini sabitleme isteğiyle dolup taştı. Onu kaybetme korkusuna ne zaman gelmiştim..? Ama çabuk affetmemem konusunda hem fikir olmamız beni iyi hissettirmişti. Kapı tıklanarak kafasını uzatan Göktuğla yüzümde huzurlu bir tebessüm oluşmuştu fakat hemen sildim. 'Sonuçta sorumlu ve de zorunlu değilim!?' Bana bakarak konuşmaya başladı. "Gidiyor muyuz? Bir buçuk saatten az kaldı." Başımı sallayarak sadece, "Gidelim." dedim. Hastane işlemlerini ben buradayken hallettiği için hemen arabaya geçmiştik.. fakat bu arabaya yalnızca ikimiz binmiştik. Nurten teyzelere baktığımdaysa farklı bir arabaya bindiklerini görmüştüm. Gözgöze geldiğim Nurten teyzenin bana göz kırpmasıysa şaka olmalıydı.. Yanıma döndüğümde bana, arabanın benim oturacağım kısmının kapısını açmış bir Göktuğla karşılaştım. Tripli bir ifadeye bürünerek.. açtığı kapıdan arabanın içine geçerek oturdum ve kapıyı kendim kapatmak için elimi uzattığımda elini uzatarak elimin üstünden elimi tutmuştu. Eğilerek, "Ben kapatırım." dedi. Kendini affettirme şekli böyle olursa nasıl ilerlemem gerekirdi bilemiyordum.!? Başımı 'Peki' anlamında hafif sağa yatırdım o ise aklına bir şey gelmiş gibi yüzündeki sırıtmayla kapımı kapatarak kendi kapısına yöneldi. Ne düşünmüş olabilirdi ki!? Ben bu süründürme meselesini Nurten teyzeyle özel olarak konuşmalıydım. Sonuçta o, eşini hiçbir şey yapmasa bile süründüren bir kadındı anladığım kadarıyla.. Arabanın hareket etmesiyle irkilerek düşüncelerimden uzaklaştım. İrkildiğimi farkettiğini belli eden bir yüz ifadesiyle bana bakmış ve iyi olup olmadığımı anlamaya çalışmıştı. İyi olduğuma kanaat getirmiş olmalı ki bakışlarını üzerimden çekmişti. Yolculuğumuz fazlasıyla sessiz geçmişse de hareketleri ve iç çekişlerinden anladığım kadarıyla dönüşümüz pek de sessiz olmayacaktı.. Arabayı park ettiğinde o da ben de sessizce arabadan inmiş ardından nikah dairesinden içeriye girmiştik. Ardımızdan da Nurten teyzeler.. Salınan ellerimin bir şeye değmesiyle başıma aşağıya doğru eğerek elime temas eden şeye baktım. Göktuğ elimi çekingen bir tavırla yavaşça tutmuş merdivenlere ilerliyordu. Elimle gevşekçe onun ellerini tutmaya çalıştım fakat o bunu yanlış anlamış olmalı ki gerilen bedeniyle birlikte elini yavaşça elimden çektiğini farkettim. Artık bunu aşmalıydı..! Ben onu kabul ettiğimi söyledikçe anlamamış gibi başa sarıyordu. Hızla elini sımsıkı tuttum ve tırnaklarımı elinin üstüne hafifçe geçirdim. Onun bu hareketimle beraber kasıldığını ve bana baktığını hissetsem de ona bakmadım. Kızdırıyordu beni!? Yavaşça elimi bırakmasıyla boşluk hissetmiştim.. 'Danışma' kısmına doğru ilerleyerek hangi nikah salonunda olacağını sormuştu. Ardından hızlı adımlarla yanıma gelerek elimi sımsıkı tutmuştu. Bu yaptığı yüzümde huzurlu ve utangaç bir tebessüm oluşmasına neden olmuştu. Az önce hiç de utanmış gibi değildin?! O az önce öyle gelişmişti bir kere! Hem sen konuşmuyordun ne güzel yine sussana?! Sakin ol tamam.. sen böyle devam edersen domatesi geçecek gibisin. Başkalarını patlıcan etmeyi daha çok sevdim ama neys- "Sonunda gelebildiniz..? Hayır daha önce benim geç kalmışlığım var ama kendi nikahına geç kalanı ilk defa görüyorum" diyen nikah memuruyla salona geldiğimizi anlamış oldum. Orta yaşlarının sonunda, tatlı bir amcaya benziyordu. Göktuğ bizi hızla nikah sandalyelerinin olduğu yere ilerleterek elimi bıraktı ve sandalyemi çekerek oturmamı bekledi. Stres ve heyecandan titreyen.. terlemiş ellerimi kabanıma sürterek sakinleşmeye çalımıştım. Sessizce 'Teşekkür ederim.' diyerek benim için çektiği sandalyeye oturdum. O da yanımdaki sandalyeyi yavaşça çekerek hızla oturdu ve,"Başlayabiliriz.." diyerek dışarıdan bakan birisinin bile farkedeceği bir gerginlikle nikah memuruna bakmıştı. Bu haline içimden gülmek gelse de hızla atan kalbime söz geçirmek için elimi kabanımın altından geçirerek kalbimin üstüne bastırdım. 'Neden böyle yapıyorsun bana anlamıyorum ki!?' diye içimden geçirerek kalp atışlarıma söz geçirmek istedim.. fakat yapamadım. Biraz daha hızlı atmaya devam ederse nikah kıyılamadan kalp krizi geçiren gelin olarak haberlere çıkmaktan korkmuyor değildim. Nikah memurunun sesiyle düşüncelerimden uzaklaşarak, algılarımı nikah memurunun soracağı soruya vermeye çalışmıştım. "Evet. O zaman sormaya başlayabiliriz. Nikah işlemleri için belediyemize başvurdunuz. Getirdiğiniz belgelerle bu nikahın sağlık açısından da hiçbir sorun teşkil etmediğine karar kılınarak-" kaşlarım hafifçe çatılmıştı. Yanımdaki Göktuğ'a döndüğümde onun da bana bakması ve gözünü kapatıp açarak onaylamasıyla prosedürü pek bilmesem de onun bu işleri halletmiş olması iyi hissettirmişti. "Siz Göktuğ Altan, hiçbir etki ve baskı altında kalmadan hastalıkta-sağlıkta, iyi günde-kötü günde Rana Yıldız'ı eşiniz olarak kabul ediyor musunuz?" Bu sorunun ardından salonda gür ve tok bir ses yükselmişti. "Evet." Cevabı beni heyecanlandırmış ve kıpkırmızı olduğuma emin olduğum bir utanç dalgasına sürüklemişti. Nikah memurunun memnun ifadesiyle bana döndüğünü görmemle paniklemiş ve daha o sormadan cevaplamıştım "Evet.." nikah memurunun tebessümüyle ne yaptığımı anlayarak utançla yanan gözlerim hızla aralanmıştı. "Gelin hanım biraz heyecanlı sanırım. Biz yine de prosedüre uyalım. Siz Rana Yıldız, hastalıkta-sağlıkta, iyi günde-kötü günde Göktuğ Altan'ı eşiniz olarak kabul ediyor musunuz?" Daha sorulmadan zaten cevabını vermiş olduğum sorunun cevabını utançla tekrarladım. Kısık ama net bir sesle, "Evet.." demiştim. Fakat sesimin yaşadığım utançla titremesini hesap edememiştim. Utancımı her ne kadar yansıtmak istememiş olsam da sesler uğultuyla gelmeye başlamıştı bile. 'Göktuğ yanlış anlamış mı?' diye bakacağım sırada kulağıma yakın bir yerde hissettiğim nefesle gözlerim irileşmiş ve eş zamanlı nefesimi tutmuştum. "Resmi olarak da kocan olduğuma göre, resmi olarak.. balayına da gidebiliriz demek oluyor değil mi Rana hanım?" Demesiyle artık, domatesle yarışa girsem kazanacağımı kesinleştirmişti. Yutkunma ihtiyacı hissettim fakat heyecandan dilim damağım kurumuştu.. "Nefes al Rana!" dedi sitemli bir sesle. Öyle demesiyle daha da panik olmuş ve nefesimi hızla vererek öksürmeye başlamıştım. Hafifçe uzaklaştığını farkettiğimde başımı çevirerek ona baktım. Eğilerek elindeki kalemle imzaladığı yere bakma isteği doğmuş, imzasını merak etmiştim. Başımı hafifçe kaldırarak imzasına bakmaya çalıltığımda hissetmiş olmalı ki yüzünde ufak bir tebessüm sezmiştim. Yüzü çok güzel görünüyordu.. daha önce gördüğüm kimsede hissetmediğim heyecanı sadece varlığıyla hissettirmesi haksızlık olmalıydı. Ben yine düşüncelere dalmış, hipnoz olmuş gibi ona bakarken elindeki kalemi bana uzatarak hafifçe eğilmiş ve, "Ne düşünüyorsun?" diye bir soru yöneltmişti. Bense onun gözlerine bakarak 'seni' diye fısıldamış ardından sesimin kısık çıktığına dualar ederken "Hiç.."diye cevaplayarak gözlerimi kaçırmıştım. Elindeki kalemi alarak elimi imza atılması gereken yere doğru zar-zor götürmüş ve imzamı atmıştım. Bu heyecan bedenime fazla gelmeye başlamıştı. "E bende sizi belediyemizin bana vermiş olduğu yetkiye dayanarak karı-koca ilan ediyorum." Nikah memurunun son sözleriyle ve salondan ayrılmasıyla Nurten teyzelerle birlikte sandalyelerimizden ayaklanmış, nikah salonundan çıkacaktık ki Nurten teyzenin beni yanına çağırmasıyla Göktuğ homurdansa da ben hemen yanında bitmiştim. Hem ona sormayı düşündüğüm şeyler vardı. Beni, erkeklerin ağzımızı okuyamayacağı şekilde kapı tarafına çevirerek konuşmaya başlamıştı. "Kızım belki Göktuğ sana söylememiştir sormayı düşünüyordu sana ama.. siz buradan eve geçip senin bavulunu da alıp Oğuz,sen ve Göktuğ beraber döneceksiniz Hakkari'ye. Ben senin bavuluna birkaç parça bir şey koydum ama görünce sakın kızma olur mu? Gerekli olur diye düşündüm." Son sözlerini söylerken yüzünde oluşan muzip ifade beni korkutsa da kafa salladım. "Şey.. ben Göktuğ hakkında bir şey soracaktım teyze. Hani sen dedin ya burnundan getir diye.. o nasıl olacak ki. Ne yaparsam öyle olur?" Yüzünde sinsi bir sırıtış oluştuğuna şahit oldum. "Sana senin ondan sorumlu olmadığını söylemişti değil mi?" Hızla kafa salladım.. öyle söylemiş ve beni neredeyse eşi olarak reddettiğini hissettirmişti. "Sen de ondan sorumlu olmadığını hissettireceksin ona. Senin bavuluna koyduğum şeyi giyinirsen yüksek ihtimal iliklerine kadar hisseder fakat senin de kendini tutup ona tepki vermemen gerekiyor. Yüksek ihtimal birkaç gün sürer, fazla dayanamaz senin ona kayıtsız kalmana.. ve Göktuğ da ondan 'sorumlu olmazsan ne olurmuş'u görmüş olur güzel kızım benim!" Ne hakkında ne yapmam gerektiğini anlamıştım ama ne giyineceğim konusu beni tedirgin etmişti. İnşallah aklıma gelen şey değildir.. "Rana?! Hadi gitmiyor muyuz teyze?" Bana ve teyzesine sitemli bir sesle seslenmesine neredeyse gülecektim fakat kendimi tuttum. İlgi isteyen çocuklara benzetmiştim bu halini. Nurten teyzeyle aynı anda başımızı sallayarak ilerlemeye başladık. Göktuğ yanıma gelerek aynı arabaya doğru ilerlediğimizi hatırlamama neden olmuştu. Omuzunu hafifçe benim omuzuma yaklaştırarak varlığını hissettirmeye çalışmasıyla kolumu oynatmam bir olmuştu fakat bu sefer elimi eline sürüklemekten başka işe yaramamıştı. Elimi avucunun içine almasıyla parmak uçlarımdan bütün bedenime yayılan bir elektrik dalgası geçmiş gibi hissetmiştim. Avucunda olan elimi sımsıkı tutarak elimin dışını belli belirsiz okşadığını hissetmiştim. Yüzünü merak ederek başımı kaldırmamla, yüzündeki huzurlu tebessümle derin bir nefes bırakmıştı dışarıya.. aldığı nefesi kıskanmadım ne alakası var!? Arabanın yanına geldiğimizde kapımı açmasına izin vermeden kendim açmış ve binmiştim. Mutluluğunun bozguna uğramasını istemesem de istemediğim bir evlilik yaptığımı söyleyerek kendisinden uzaklaştırması yanlıştı. Evet, aklımda böyle bir evlilik ve süreç yoktu ama içim ısınmıştı. Hem.. içimin ısınmadığı biri olsa bile yengemin beni ona vermek için de elinden gelen herşeyi yaparak beni evden kovacağı kesindi. Bana benim bildiğim şeyleri kendi üzerinden örneklendirerek.. beni, ona eşi olarak sorumlu görmememi söylemişti. Bir insan sorumluluğu tek taraflı almaz ve evlilik başlı başına bir sorumluluktur. Bunu düşünmemiş miydi yani..! Açılan radyo sesiyle düşümcelerimden uzaklaşmıştım. Başımı çevirerek ona baktığımda yüzünde küsmüş bir çocuğun huysuz ifadesi vardı. Yukarıya doğru büzdüğü alt dudağıyla ve yüksek ihtimalle az önce dağıttığı saçlarıyla çok tatlı görünüyordu. Gözlerinin şuan baktığı yer olmak, nefes almak istedim fakat bu isteğimin anında gerçekleşmesiyle panikleyerek gözlerimi yüzünden çektim ve cama yönlendirdim bakışlarımı.. bir zaman sonra manzaramın kapanmasıyla birlikte, yüzümdeki dokunuşlarla açmıştım gözlerimi. Karşımda eli yüzüme yakın şaşkın gözlerle bana bakan bir Göktuğ vardı. Gözlerimi hızla açarak ne olduğunu anlamaya çalışırken o açıklama yapmaya çoktan başlamıştı bile. "Sen uyumuştun uyandırmadan başörtünden çıkan saçları düzeltecektim ama uyandın artık.. o zaman sen burada bekle ben bavulu ve Oğuz'u alıp geleyim. Teyzem sana söylemiş Hakkari'ye döneceğimizi.. sana sormak istedim ama-" sözünü keserek kesin tavrımı net bir biçimde ortaya koymuştum. "Benim eşim neredeyse ben de orada olmalıyım. Sen bavulu ve Oğuz'u getir o zaman, gidelim. Uçağı kaçırmayalım sonra.." Yüzünde oluşan keskin ifade ve gözlerinin hafif titreşmesiyle eş zamanlı arabadan inerek apartmanın içine doğru ilerledi. Onu üzecek bir şey mi söylemiştim.. yada fazla sert çıkıştığım için miydi bu gözlerinde gördüğüm hüzün.? Birkaç dakika sonra Oğuz'un koşarak geldiğini belli eden adım sesleriyle dalan gözlerimi cama doğru ilerlettim. Arabanın içinde beni gördüğünde yüzündeki ifadenin aşırı mutlu bir Oğuz'a evrilişine şahit olmamla benim de yüzümde bir tebessüm oluşmuştu. Tam arabadan çıkacağım sırada, "Bekle abla geliyorum!" diye bağırmasıyla durdum ve gelmesini bekledim. Göktuğ bagaja bavulları koyarken Oğuz çoktan arabaya binmiş ve arka koltuktan yanaklarıma dadanmıştı. Elleriyle bir o yana bir bu yana çevire çevire yanaklarımın içinden geçmişti adeta.. "Oğuz, tamam kardeşim ben de seni özledim ama yanaklarıma yazık değil mi sence de!?" Yan kapının açılmasıyla Göktuğ da arabaya binmiş, kapıyı kapatmıştı. Fakat gördüğü manzarayla kaşları derinden çatılmış ve hızla Oğuz'a dönerek, "Bıraksana lan karımın yanaklarını!" diyerek onun ellerini itelemişti. Fakat hala elleri yanaklarımda bir şekilde, bakışları yanaklarıma kilitlenmiş gibi gözlerini oradan ayırmadan hafif hafif okşuyordu. Bu hareketi kalbimi eritse de Oğuz'un yanında yaptığını hatırlayarak elimi elinin üstüne koyarak bakışlarımı gözlerine kaldırdım. Gözlerimde olan gözlerine tepki olarak başımla hafifçe arka tarafı göstererek Oğuz'un varlığını hatırlamasını sağladım. Yüzündeki aydınlanma ibaresiyle eş zamanlı boğazını temizleyerek arabayı çalıştırdı. Havaalanına gelene kadar başta radyoyu açsak da arkadan gelen Oğuz'un sesiyle karışmasıyla, radyoyu kapatarak devam etmiştik yolculuğa.. aslında Göktuğ daha çok Oğuz'un sesini kapatma taraftarıydı ama olsun. Gittiğimizde uçağın kalkmasına daha olduğunu ve uçağa alımın daha başlamadığını gördüğümüzde en azından geç kalmamıştık diye düşünmeden edememiştim. Uçağın kalkış vakti gelene kadar oturma yerlerine oturmaya karar vermiştik. Daha fazla ayakta durabileceğimi sanmıyordum zaten.. ilk defa uçağa bineceğim için korkum da cabasıydı. Oturma yerine geldiğimizde sevinerek hemen oturmuştum.. bir yanıma Göktuğ diğer yanıma Oğuz oturmuştu.. elimin bir el tarafından çekilmesiyle başımı hafif kaldırarak Göktuğ'a baktım. O da bir anda kafasını eğince burnum boynuna hafifçe sürtünmüştü. Göktuğ'un sertçe yutkunduğunu ve hareket edemediğini farkettiğimde intikam duygum harekete geçerek, bir kez daha burnumu boyun bölgesine sürtmemi sağlamıştı.. boynuna doğru sesli bir nefes verdiğimde ateşe değmiş gibi hafifçe uzaklaşarak başımı omzuna yaslamıştı. Hızlı soluklarını duysam da daha fazla ona karışmamıştım. Havaalanından yükselen sesle uçağımıza geçebileceğimizi anlamış ve kontrollerden geçerek uçak koltuklarımıza oturmuştuk. Göktuğ ve ben yan yana Oğuzsa Göktuğ'un tam karşısında oturuyordu. Oğuz direkt olarak uyumuştu. Genelde havada-karada konuşurdu.. operasyon yorgunluğu vardı galib- Omuzuma değen başla başımı o yöne çevirmiştim. Bir yağmur kokusu vardı saçlarında ve bu koku gözlerine baktığımda hissettiğimle eş değer bir his vermişti bana.. burnumu daha da yakınlaştıtdığımda omzumdan düşmeye yaklaşan başını ellerimin arasına alarak kucağıma doğru eğdim. O ise uykulu haliyle yalnızca bu hareketime boyun eğmişti. Uçağa bindiğimde üzerimden çıkardığım kabanımı üzerine örttükten sonra ellerimi saçlarına daldırmıştım. Asker olduğu için subay tıraşı olan saçlarının arasında dolaşan parmaklarımla birlikte içime doğan hisse anlam veremedim. Ona her dokunduğumda.. her baktığımda.. her varlığını hissettiğimde içimde oluşan heyecana.. kanımdan tenime akın eden ateşe anlam veremiyordum. O da bana hiç yardımcı olmuyor tam tersi odun atarak ateşimi harlıyordu. Gerçi dengeler değişecekti orası ayrı. Uzun bir süreden sonra göz kapaklarının hafif hareket ettiğini farkettiğimde elimi hemen çekmiştim saçından.. Gözlerimi de eş zamanlı olarak kapatmıştım. Uçaktan gelen duyuruyla ineceğimizi anlayarak yeni uyanmış gibi yapmak yerine onun uyandırmasını bekleyebilirdim belki, fakat bunu başka bir zamana ertelemeyi seçmiştim. Gözlerimi hafif aralayarak uyandığımı hisettirmeyi tercih ettim. Hızla duruşumu toparlayarak uçağın inişini bekledim. Göktuğ da yanımda toparlanmış saçını düzeltiyordu fakat saçı bir türlü düzelmiyordu. Bu duruma tebessüm ederek elimi hiç düşünmeden saçına attım ve düzelmeyen tarafı önce elimle küçük bir lüle yaptım daha sonrasında parmaklarımın arasından geçirerek mevcut durumda taramış oldum.. sonra ise yapmaya çalıştığı şekilde düzelterek ellerimi saçlarından çekmiştim. Ben onun saçını düzeltirken durup benim yüzümü incelemesi heyecanlanmama yetse de hafifçe boğazımı temizleyerek önüme döndüm. Fakat karşımda bize ters bakışlar atan, uykusundan yeni kalkmışlığın verdiği huysuzlukla bizi izleyen bir Oğuz vardı.. hafif bir tebessümle ona bakıp başımı cam tarafına çevirmiştim. Hakkari'ye gelmiştik artık fakat benim içimi yeni düzenime alışamama, kabul görmeme korkusu sarmıştı. Bavullarımızı alarak havaalanının dışına doğru yürümeye başladık. Göktuğ'a göz ucuyla baktığımda bakışlarının ellerinde olduğunu farkettim.. elleri nasırlı ve sertti ama bunu kafasına takmıyordu öyle değil mi..? Ben de kendim gibi kalbi nahif bir insana denk gelmiş olabilir miydim acaba?.. ellerimi baktığı ellerinin arasına sıkıştırdım. Elleri kocamandı ama orada bir yerde yerim, yurdum var gibiydi.. ormanımın kökleri orada saklanıyor gibiydi. Ellerimi avucuna bıraktığım an sımsıkı tutmasıyla içim huzurla dolmuştu. Onda farklı bir şey vardı ve ben bunu çözemiyordum. Havaalanının çıkışına geldiğimizde bizim çıktığımız kapının önünde Göktuğ'a gülen bir yüz ifadesiyle bakan bir adam ve yanında da bir kadın vardı. Adam başıyla selam verdi ve, "Oo hoşgeldiniz kardeşim. Sen de hoşgeldin yenge-" "Bir dakika artık ama ya kalbim kaldırmıyor. Komutanım, ablama yenge demeseniz olur mu?" Bunu diyen tabiiki de Oğuzdu.. "Sana ne oluyor oğlum karımsa yenge diyecekler. Sen abla demeye devam et. Kimse sana bir şey demiyor." Aralarında geçen diyaloğa gülsem mi ağlasam mı bilememiştim. Az önce konuşan adamın yanındaki kadın bana bir adım yaklaşarak, "Selam, hoşgeldiniz. Ben Gökçe bu da eşim Aslan. Kendisi seninkiyle yakın arkadaştır.. sen kimlerdensin" dedi fakat hemen ardından bir adım daha yaklaştı ve göz kırparak ekledi. "Açıkçası, aramızda kalsın.. bir kişiye dönüp yan gözle bakmamış bir kişiyle evlisin. Göktuğ çok iyi kalplidir sadece ehlini bulmamıştı. Fakat görüyorum ki bulmuş galiba." Dedi ve elini uzattı. Elini tutmamla bana sımsıkı sarılmıştı. Açık kumral saçları ve benden hafif koyu ama beyaz görünen teniyle ve mavi gözleriyle çok güzel bir kadındı. Göktuğ'un seslenmesiyle ancak ayrılabilmiştik Gökçeyle.. fazlasıyla samimi ve aşırı açıksözlü bir kadın olduğu kesindi. "Rana!? Haydi lojmana gidelim çok yoruldun bugün." Söyledikleriyle, bir ev ortamında yalnız başımıza olmak kişisel olarak olmasa da genel açıdan tedirgin hissettirmişti. Onu başımla da onaylayarak, "Tamam." dedim ve arabaya binmiş olduk. Bugünün yoğunluğundan Oğuzla da ilgilenememiştim. Arabanın arka koltuğunda yine muhteşem üçlü gibi oturmuştuk.. yüzümü Oğuz'a dönerek sessiz bir fısıltıyla, "Özür dilerim ablacığım bugün seninle ilgilenemedim. İyisin değil mi?" dememle kaşları çatılmıştı. "Hayır abla böyle düşünmemelisin. Hem iyiyim ben turp gibiyim. Sen kocan iyi mi ona bak bence şuan sessiz sessiz konuşmamızdan rahatsız gibi.." "Kardeşimle konuşuyorum Oğuz.." diyerek önüme döndüm. Aslan Bey'in Göktuğ'a seslenmesiyle toparlanmıştım. "Geldik kardeşim." Sesiyle hepimiz ayaklanarak arabadan indik. "Eyvallah kardeşim görüşürüz." "Görüşürüz. Araban yine aynı yerde. Haydi hayırlı akşamlar." diyerek cevap beklemeden gaza basarak gittiler. Bavullardan birini almaya yeltendiğimde izin vermeyerek ilerlemişti ardından durmuş ve bavulları tek eliyle sürükleyerek elimi tutmuştu.. Oğuz'un bizim arkamızdan homurdandığını duysam da o an çınlıyan kulaklarımla anlam verememiştim. Asansöre binerek altıncı kata bastığını farkettim. Yeni geldiği dünyayı tanımaya çalışan bir insan gibi herşeyi öğrenmek istiyordum.. altıncı kata geldiğimizde hep beraber indik Oğuz'a dönerek bizde kalmak istiyorsa kalabileceğini teklif etmek istesem de onun benden hızlı davranarak, "Allah'a emanet olun. Hayırlı akşamlar.." diyerek çaprazımızda kalan daireye doğru ilerlediğini gördüm. Göktuğsa kapıyı açmış bavulları içeri almış bir şekilde kapı önünde içeri geçmemi bekliyordu. Hızla kendime gelerek evden içeri girdim. 'Allah'ım ne olur hep güzel anılarımız olsun.. amin...' Ayakkabımı ayakkabılığa koyarak ardı sıra ilerledim. Geldiği odanın yatak odası olduğunu anlamam çok da geç olmamıştı. Gergin görünmesini es geçersek.. bana dönerek, "İstersen sen banyoda değiştir üzerini ben başka odada giyinirim. Bavulun hemen şurda." diyerek banyonun yanındaki duvara doğru duran bavulu gördüm. Başımı sallayarak "Tamam. Eğer rahatsız olacağımdan endişeliysen olmam. Burada da giyinebilirsin." diyerek gerginliğine anlam vermeye çalışmıştım fakat o daha da gerilerek yüzünde oluşan hafif bir tebessümle, "Sen rahat ol gerisi önemli değil." diyerek arkasını dönerek odadan çıkmıştı. Kabanımı çıkararak bavuluma yönelmiştim. Bavuldan çıkardığım Nurten teyzenin koyduğuna emin olduğum poşet, bakım malzemelerim ve duş için gerekli olan eşyalarımı da alarak banyoya geçtim. Önce sıcak bir duş alarak rahatlamak istedim. Hem reglim de bittiği için guslümü de almış olmuştum. Saçımı kurutarak saç kremimi saçıma ağır ağır yedirdim. Altın kumralı olan saçlarımı yengeç tokayla hafif yukarıda toplayarak cilt bakımımı da yapmıştım. Yüzüme sürdüğüm serum emilene kadar, bornozumu çıkararak çamaşırlarımı giyinmiş ve Nurten teyzenin Göktuğ'un burnundan getirecek planının bir parçası olan kıyafeti görmek için poşete yönelmiştim. Poşetin içine elimi daldırarak elime gelen kaygan kumaşı çektim. Fakat şuan elimde bir kumaş değil de daha çok kumaş parçası var gibiydi.. içimden bir yerlerden bir ses giymem yönünde beni desteklerken giymeme isteği arasam da bulamamıştım. Utancımdan yerin dibine gireceğime adım kadar emindim. 'En azından deneyeyim.' diyerek başımdan geçirdim ve asılıklarını düzelttim. Diz kapağımın üç karış yukarısında biten bordo bir gecelikti. Hafifçe aşağıya çekiştirirken saçlarımı açmaya karar vererek tokayı saçlarımdan yavaşça uzaklaştırdım. Elimle hafifçe düzelttiğimde oldukça güzel görünüyordu. Kırmızı ruj sürersem yakışacağını dişünerek onu da sürmüştüm fakat tam bir intikam büro başkanı olmuştum.. İçeriden gelen bir şeyin düşme sesiyle irkilerek, Göktuğ'a seslendim fakat ya duymuyordu ya da o değildi. Banyonun kapısını hafif açarak başımı hafifçe içeri doğru uzattım fakat kimse görünmüyordu. Banyodan tam anlamıyla çıkarak seslerin geldiği yere doğru ilerledim. Tekrar bir şeyin düşmesiyle koşarak o yöne doğru ilerledim ve, "Göktuğ!?" diye hafifçe bağırarak yanıma çağıracaktım ki.. şuan tam karşımda ağzı açık bir şekilde, elindeki tavayla bana doğru bakan bir Göktuğ görmek kesinlikle beklemediğim bir şeydi.
_______________________________________________ Nasıldı amaaa shsbhdnsjsj? Bölüm içi tepkilerinizi bekliyoorumm🦭❤️🔥 Sizi seviyorumm🪷. Allah'a emanet olunuuz🪻🛸 |
0% |