@pamuklale
|
Selamünaleykümm🌸 On birinci bölümümüze geldikkkk. Bölümiçi tepkilerinizi aşırı merak ediyorumm mutlaka yazın olur muuu🐣? Oy ve yorumlarınızı da okurken lütfen eksik etmeyiniz.🌟🌙. İyi okumalarr🪻🕊 _______________________________________________ 11
Yanaklarıma doğru bakan Nurten teyzeyle anlamaması için içimden binlerce kez dualar etmiştim fakat böyle bir kadının anlamaması mümkün değildi. Bakışlarının Göktuğ’a dönüp sonra tekrar bana dönmesiyle, mahcubiyetini belli eder bir tonda konuşmaya başlamıştı. “Ah yavrum kusura bakmayın böyle de gelmek istemezdik bir anda ama işte yemek yaptınız mı bilemedim. Yeni de evlisiniz diye yardımcı olurum gelelim dedim. Gerçi Kasım yol boyu çok konuştu ama olsun..” Eşine karşı triple bitirdiği konuşmasıyla kollarını da göğsü hizasında birleştirnişti. Kasım enişte göz ucuyla eşinin tepkisine bakmıştı fakat Nurten teyzenin ciddi olduğunu anladığında yüzünde ve gözlerinde oluşan şefkati görmek aralarındaki sevgi bağının ne kadar güçlü olduğunun da göstergesiydi. Eşinin fazla içerlediğini anlamış olmalı ki elleriyle Nurten teyzenin kollarına yavaşça dokunarak ona bakmasını sağlamıştı. “Nur tanem ben gençleri rahatsız etmeyelim diye demiştim. Sana kızmadım ben. Sen bana mı kırıldın acaba..!?” Nurten teyzenin cilveli bir edayla Kasım enişteye dönmesiyle gelen gülme isteğimi güçlükle bastırmıştım. “Öyle mi Kasım’ım..” Kasım enişte de gözlerini Nurten teyzeden ayırmadan başını sallamıştı. Bizim burada olduğumuzu unutmuşlardı.. Göktuğ’a bakma isteğiyle bakışlarımı ona çevirdiğimde başını sağa eğmiş bir şekilde yüzündeki huzurlu tebessümünün gülüşüne bulaşmış haliyle karşılaşmıştım. Üstelik bana baktığını yaklaşık dört saniye boyunca anlamamıştım. Anladığımda ise aklıma dolan özel anlarımızla yüzümün adeta kırmızıya boyandığına emindim. Nurten teyzelerin yanında böyle olmak istemezdim çünkü Nurten teyze kesinlikle anlayacak bir kadındı. Hatta daha yanlış şeyler de anlayabilirdi ve bu beni daha da korkuturdu. Üstelik normal şartlarda Göktuğ ile aramızda geçmesi gereken şeyler ikimizin çekingenliğinden kaynaklı yaşanmıyordu bile. Boğaz temizleme sesiyle , “Ay Kasım, kapı önünde ne yapıyorsun sen!?” diyerek elindeki poşetlerle içeri girmeye çalışan Nurten teyzeyle yerdeki bakışlarımı Nurten teyzeye çıkarmış ve gelen farkındalıkla elindeki poşetlere uzanmıştım. Ellerinden hızla alarak mutfağa gitmiştim. Yol yorgunu olduklarını düşünecek olursam şuan çay koymalıydım. Kahvaltıdan sonra yıkamış olduğum çaydanlığı tezgahtan alarak alt kısmına su koymak için musluk tarafına doğru ilerlemiştim. Mutfağın yapısı amerikan mutfak tarzına benzerdi fakat tasarımı lojmanın mimarisine göre ayarlandığı için dışarıdan değişik görünüyordu. Musluktan akan suyun yeterli olduğunu düşündüm ve musluğu kapatarak ocağa ilerleyeceğim sırada arkamı dönmemle gördüğüm iri bedenle adeta yerimden sıçramıştım. Elimden kayan çaydanlığı tutarak arkamdaki tezgaha koymasıyla aramızdaki boşluğa sert bir nefes bırakmıştım. Başımı kaldırdığımda mahcubiyetle bana doğru başını eğmiş bir Göktuğ vardı. Ama o böyle yapınca ben kızamıyorum da. Off! “Korktum Göktuğ!?” Sızlanarak kurduğum cümle kesinlikle yanından hızla uzaklaşmak için değildi!.. Ona fazla yakın olmak içimde değişik hisler uyandırıyordu ve ben bu hislerden sonuna kadar korkuyordum.. yine içimde kıpırtılar oluşturduğu için kaçma çabası içerisine girmiştim. Fakat onda pek de etki etmemiş olmalı ki üstüme doğru ilerlemeye başlamıştı. “Rana.. ben seni rahatsız mı ediyorum. Az önce..” Cümlenin devamını getirmemesi için elimden geleni yapardım yoksa domatesi geçtim, vişne olma yolunda son hız ilerlemekteydim. “Az önce aramızda geçenlerden rahatsız olmadın değil mi? Bunu senden duymam gerektiğini düşünüyorum. Eğer öyleyse-” Hızla sözünü kesmiştim. Sorması da bir gelişmeydi bence.. “Olmadım.” Yüzüne bakmak için başımı yavaşça kaldırdım. Bir de gözlerinin içine bakarak söylemek istemiştim. Fısıltıyla çıkan sesimi çıkmaya zorlayarak konuşmaya başladım. “Y-yani rahatsız olmadım ben..” Cümlemin bitmesiyle gözlerinde oluşan bir parıltı gördüm. Oluşan bir yıldızın göz önüne çıkarak parladığını sergilemesi gibiydi. Kayan bir yıldız parçası gibi.. belki bir insanın hayatında deprem etkisine neden olacak bir göktaşı gibi… “Çocuklar! Ay yanlış zamanda mı geldim ben yine?” Gelen sesle hızla uzaklaşmış olsak da yine rezil olmuştuk.. Göktuğ gözlerini hafif sitemli bir şekilde teyzesine bakmıştı. “Şey diyecektim.. ne diyecektim ki. Heh! Göktuğ enişten çağırıyor evladım.” Odadan kovulmuş çocuk misali boynunu eğerek yavaş adımlarla, gitmek istemediğini belli edercesine ilerlemişti. Mutfaktan çıkmasıyla Nurten teyze hızla mutfağın kapısını kapatmış ve kapının ardında daha önce görmediğim kilidi çevirmişti. Şaşkınca ona bakarken yüz ifademde ne gördüyse dudaklarından adeta bir kahkaha peydahlanmıştı mutfak duvarlarından kulaklarıma doğru. “Korkma kız bir şey yapmayacağım. Konuşmak istiyorum sadece seninle.. daha önce böyle konuları birisiyle konuştun mu hiç bilmiyorum ama bana sormak istediğin özel olan şeyler varsa sormanı istiyorum kızım.” Söylediği sözler ve bana ‘kızım’ kelimesini bana hitaben söylemesi içime ılık hisler aktığını hissettirmişti. Bana annemmiş gibi davranması.. iç çektim. Öyle bir iç çektim ki, içime doğru akan son damla, dolup taşan bardağıma akın etmemiş de gözlerime akın etmiş gibi hissettim. Göz pınarlarımdan, bir suyun kaynağından üzerine örtülü toprağı aşarak yeryüzüne fışkırması misali göz çukuruma dolduğunu ve hatta taşacağını hissettim. Kendimi dizginlemeye çalışsam da dudaklarımdan firar eden hıçkırığa engel olamamıştım. Neden böyle güçsüzdüm ki ben.. “Ne oldu Rana..? Oy, gel buraya güzel kızım benim..” demesiyle son damla da gözümdeki su damlalarına katılmış ve artık yanaklarıma doğru yavaş bir yol çizmişlerdi art arda.. Nurten teyze yanıma yavaş adımlarla gelmiş sımsıkı sarmalamıştı kollarıyla. Uzun zamandır bu anı bekliyormuşçasına akan yaşlarımı içten içe şaşkınlıkla izliyordum.. Ben de sarılışına karşılık vermek için iki yanımda duran kollarımı yavaşça kaldırarak beni kendi kızıymış gibi sarmalayan kadının beline doğru ellerimi birbirine kavuşturmuştum. “Ne oldu güzel yavrum benim. Neden ağlıyorsun. Yanlış bir şey mi söyledim ben kızım? Söyle bileyim bir daha söylemeyeyim.” Söyledikleriyle daha da artan ağlama isteğim hırçın denizin kayalıklara sillesini vurması misali dudaklarımdan bir hıçkırık sesi peydah olmuş ve mutfağın tüm duvarlarına nüksetmişti. Ne kadar o şekilde durduk bilmiyordum fakat hıçkırıklarım sakin ve derin nefeslere dönüştüğünde ayrılabilmiştik. Fakat ben yüzümü kaldıramıyordum. Bir anda kadın bana ‘kızım’ dedi diye sarılmıştım. Neden ağladığımı anlatsam nasıl saçma bulurdu kim bilir..? Nurten teyzenin elini çenemde hissettiğimde yavaşça yüzümü kaldırdım ve göz ucuyla yüzüne baktım. Bana şefkatle bakan gözleriyle rahatlamış ve derince bir nefeslenmiştim. “Aynısınız.” Duyduğum cümleyle kaşlarım anlam veremememden kaynaklı çatılmış öylece bakmıştım. “Kimle aynıyız Nurten teyze?” “Göktuğla aynısınız. Kırıldığınız yerler, duyduğunuzda belki en ufak ama zihninizdeki o ince sızıya dokunan şeylerde verdiğiniz tepkiler, konuşmakta çekindiğiniz konular.. aynısınız Rana. Birbirinize bakarken ki utangaç, çekingen ama hayran bakışlarınızı ben görüyorum kızım. Evlilikte olur böyle. Utanırsın ama istersin de.. sevmek istersin, sevilmek istersin, anlasın istersin, onu anlamak istersin. O yüzden nikahta keramet vardır derler ya. Mesela on gün önce tanımadığın adamın şimdi tek bir bakışı.. ses tonu kalp atışını hızlandırır. Farkında bile olmazsın.” Söyledikleri o kadar bizdik ki, gözlerim kocaman açılmış anlattığı şeylerin zihnimin en ön sırlarına dolan son on günüm, film şeridi gibi gözümün önünden geçmişti. Gerçekten de normalde tanımadığım o insanla bugün aynı yatakta uyumuş, kokusunu solumuş, ona sarılmış hatta ve hatta.. o kişi beni.. beni öpmüştü. Ben de izin vermiştim!? Böyle düşününce ne kadar garip göründüğünü farkederek kendime gelmeye çalıştım. Fakat bedenim hiç de öyle tepkiler vermiyordu. Birbirinden uzak olan kirpiklerim birbirinden daha da uzaklaşmış ve üzerindeki farkındalığı hala atamamıştı. Zorlukla yutkunarak kendime gelmeye çalıştım ve Nurten teyzeye bakarak konuşmaya başladım. “Ö-öyle.. neden böyle ki ama! Hem ben ona hala çok kızgınım ki. Ona kapılmamam lazımdı ama ona ne yaparsa izin veriyorum neden böyle oluyor!? Off!” Zihnimde dolaşan düşüncelerimin dudaklarımdan ses bulmuş haliyle pervasızca çıktığını yeni farketmişsem de önüne çoktan geçememiştim. Yanaklarım, yaptığımın yanlışlığı düşüncesiyle ısınmış ve kendimi tekrar toparlamaya çalışmıştım. Sakin olmalıydım evet! Nurten teyzenin kahkahasıyla oturduğum sandalyeye daha da sinmiştim.“Ay kızım çok güldürdün beni. Güzel yavrum benim. Biz de Kasımla evlendiğimizde ben de senin gibiydim. Ama ben utancımı sinirimle gizliyordum. Hemen dönüp bir şey buluyor sonra ona kızıp olayı benden uzaklaştırıyordum. Gerçekten sinirlendiğimde ise.. ondan büsbütün kaçıyordum. Yüzüne bakmıyordum. Çileden çıkarıyordum onu. Mecbur benim peşimden gelmek zorunda kalınca da tripli bir şekilde anlatıp cilveleniyordum tabii. Olayı ben tatlıya bağlıyordum yine ama o da hatasını anlıyordu yani. Ben de Kasım’a kıyamıyordum da işte.” İç çekerek tekrar bana döndü. “Böyle yani kızım eğer seni sinir ediyorsa şah damarından yaklaşacaksın ki o damarın aslında seninle attığını öğrensin.” Şok içerisinde dinlemiştim Nurten teyzeyi. Benim neye ihtiyacım olduğunu, hangi öğüdü vermesi gerektiğini iyi bilen bir kadın olduğu kesindi. Yalnızca başımı sallayarak onaylayabilmiştim çünkü içeriden bir şeyin yere düşme sesi gelmişti. Başım hızla kapıya dönerken, endişe duygumun da önüne geçememiştim. “Ne oldu orada!?” Telaşla çıkan sesime karşılık tehlikeli bakışları kapıda olan Nurten teyzeye pek anlam verememiştim. “Dur ben bakayım kızım.” diyerek önden ilerlemiş ve kapıyı açmıştı. Ben de ardından ilerleyerek onu takip etmiştim. Salona doğru ilerlediğini farkettiğimde Göktuğların orada olma ihtimalleriyle kendimi toparlamış ve merakla ne göreceğimi düşünerek adımlarımı atmaya başlamıştı. Nurten teyze benim ardından geldiğimi farketmemiş olmalı ki hışımla ilerliyordu. İçerden gelen seslere kulak verdim. “Aklına sahip çık o zaman Göktuğ ne demek ben o kızı aklımdan çıkaramıyorum. Rana var hayatında. Çocukken gördüğün birini kalbinden çıkaramıyorsan başında neden söylemedin bize!?” Duyduklarımla kulağım çınlamaya başlamıştı. Ne demek istiyorlardı şimdi! Az sonra Göktuğ’un sesi duyulmuştu. “Öyle değil işte enişte. O gibi hissediyorum ben. Rana o kız gibi.. ya da o bilmiyorum ama-” “Göktuğ! Ne demek bu şimdi oğlum! Başka birisini sevdiğini mi söylüyorsun ben mi yanlış anlıyorum.” “Hayır. Öyle bir şey demedim. Ben Rana’yı.. yani Rana.. Rana’dan etkileniyorum. Demek istediğimi eniştem yanlış anladı. Ben sadece olabilir dedim. Başka bir şey demedim. Hem ben o kızı..” İç çektiğini duydum. “O kızı unuttum ki ben. Çocuktuk o zaman daha. Ben şuan evliyim ve sevmem gereken kişi eşim, ben bunun bilincindeyim zaten. Neden üstüme geliyorsunuz ki..” Duyduklarımla hayal kırıklığına uğramıştım. Fakat asıl uğradığım şey tamamen hayat kırıklığıydı. Bunu ise sadece ben bilecektim… Sertçe yutkundum ve gözlerime akın eden gözyaşlarımı geriye göndererek kendimi toparladım. Hiçbir şey duymamışım gibi içeriye girerek şaşkın bakışlar attım salona. “Bir şey mi oldu!?” Göktuğ’a baktığımda bakışlarını kaçırdığını görmemle kalbimin üstünde yürüyen kirpinin dengesini kaybederek kalbimin üstüne sırt üstü düştüğünü hissettim.. kirpinin her bir bıçağının kalbime saplandığını da. Bozuntuya vermemeye çalışarak gülümsedim. Acı bir gülümsemeydi. Acılarımın aynama yansımasıydı belki de. Aynam hayatım mıydı hayalim mi bilemedim.. zaten ben neyi bilebilmiştim ki. “Bir şey olmamış kızım. Şuradaki süs düşmüş o yüzden ses çıkmış.” Gösterdiği süse baktım fakat hala yüzümdeki tebessümüm yerindeydi. Burnumdan sertçe verdiğim nefes bile gülüşümün eseriydi.. “Ben izninizle kardeşimin evine uğrayabilir miyim? Ona bakmam lazımdı da hiç yanına gidemedim. Çağırmış beni şimdi.” Söylediklerimin yalan olduğunu bir ben bir Allah biliyordu. Zaten karşımdaki insanların çok da yalanı dolanı taktığını söyleyemezdim bence. “Ah tabii kızım çağırdıysa git hatta Göktuğ da gels-” “Gerek yok. Yani gelmesine gerek yok ben gidip gelirim zaten.” Diyerek açıklama yapmıştım. Göktuğ’a baktığımda şaşkınlıkla beni izliyordu. Onun gelmesini istemiyor oluşum onu bozguna uğratmış olmalıydı. “Peki kızım sen nasıl istersen.” Diyen Nurten teyzeyle hızla bulunduğumuz odadan çıkarak yatak odasına gittim. Gözlerime dolan yaşları oldukları yerde bekletmeye çalışarak komidinin üzerindeki çantamı alarak yatak odasından da hızlıca çıktım. Başımı hiçbir şekilde oynatmadan ifadesiz bir şekilde kapıya doğru ilerledim ve kapının koluna asılmamla elimin üstüne büyükçe bir el kapanmıştı. O tarafa doğru başımı çevirdiğimde Göktuğ olduğunu görmemle durdurmakta zorlandığım gözyaşlarım kapısını çalmaya başlamıştı göz pınarlarımın. Hafif bir gülümseme sunarak kapının kolunu indirdim, kapıyı açtım ve ayakkabımı giyinerek ardımdan kapıyı kapatıp kapatmamasını umursamadan Oğuz’un dairesine doğru ilerledim. Her bir adımımda daha da düşen omuzlarım ve göz pınarlarımın onu arkamda bırakmamı bekliyormuşçasına gözüme akın etmesiyle daha da bitkinleşmişti ruhum. Kalbimin her atışında, sanki göğüs kafesimin baskısını daha da arttırdığı hissine kapıldığını düşündüm. Fazla acıyordu. Niye ki? Oğuz’un dairesine geldiğimi farkettiğimde kapıyı üç kez tıklattım. Adım seslerinin kapıya yaklaştığını duymamla daha da düşüyordu omuzlarım. Güvenli alanıma kavuştuğunu hissediyordu ruhum. Kapı açıldı. “Ne oldu la-” Beni görmesiyle cümlesi yarıda kesilmişti Oğuz’un.. Önce gülümsemiş sonra gözlerime bakmasıyla onun da gözleri yavaşça dolmuştu.. görebiliyordum. Başıyla içeriyi işaret ederek beni içeri davet etmişti. Ayakkabılarımı çıkarıp içeri girmemle kapıyı kapatmış ve sımsıkı sarılmıştı. Kollarımı ona sımsıkı dolayarak yalnız olmadığımı hissetmek istedim. Belki de mental olarak güç almak istedim. Üzülmemem gerekiyordu. Sonuçta çocukluktan tanıdığı birisine karşı bir şey hissetmiş olabilirdi. Bu normaldi. Normal miydi..? Artık hiçbir şey bilmiyordum. Oğuz’un sesini çok sonradan işitmiştim. Benden ayrılarak söylediğini tekrarlamıştı. “Abla, komutanım bir şey mi yaptı seni üzecek?” Dişlerini sıkarak kurduğu cümleden ‘komutanım’ sözcüğünün geçmesiyle daha da üzülmüş hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamıştım. Sesli bir hale gelen ağlamamla beni kucağına almıştı ve ben buna bile tepki verememiştim. Beni yumuşak bir yere bırakmasıyla ağlamama rahat bir şekilde devam ettim. Çalan zil sesiyle ağlamam hızla kesilmişti. Gözüm kocaman açılarak Oğuz’a baktığımda bana bakarak kahkaha atmaya başlamıştı. Kaşlarımı çatarak ona baktığımda, “Şuan kozalağı yere düşmüş sincaba benziyorsun abla.” diyerek kahkahasına devam etmişti. Şuan bu söylediğine bile ağlayabilirdim fakat tekrar çalan zil sesiyle ayaklandım. “Niye bu kadar fazla çalıyor bu zil ya?” diyerek arkamdan gelen Oğuzla birlikte kapıya doğru ilerledim. Kapıyı açtığımda karşımda masmavi gözleriyle bana bakan bir kadın vardı. “Şey kusura bakmayın yanlış yere geldim galiba. Ben Göktuğ Altan’a gelmiştim ama..” demesiyle öylece kalakalmıştım. Bu kadın.. bu kadın o kadın mıydı? Bedenime yayılan sinir ve hüzünle çapraz dairenin kapalı kapısına bakmıştım. Yine aynı şey olmuştu. Benim ev sandığım herşey bana evden başka herşey olmuştu.
_______________________________________________ Bölüm sizce nasıldıııı?🐣 Tepkilerinizi merak ediyorumm🪷 Bana kızmazsınız değil miii🪻🦫? Ben de sizi seviyorummmm dhndksmsös🌷🩶 Allah'a emanet olunuuuz🌿🕊 |
0% |