@pamuklale
|
Selamünaleykümm🪻 On ikinci bölümümüz sizlerlee🐣 Bölümiçi tepki ve yorumlarınızı esirgemeyiniz lütfen.. Oy ve yorumlarınızı da okurken lütfen eksik etmeyiniz.🌟🌙. İyi okumalarr🪻 _______________________________________________ 12
Karşımdaki kadına öylece bakarken çapraz dairenin yani benim 'kocamla' yaşadığım evin kapısı açılmıştı. Bu mesafeden gördüğüm kadarıyla Göktuğ tam ağzını açacağı sırada, lafa girme kararı alarak konuşmaya başladım. Fazla cürretkarca.. "Kocam'ı soruyorsunuz galiba. Biz şu dairede yaşıyoruz eşimle." Diyerek çapraz daireyi göstermiş ardından kadının başı oraya dönmesin diye sesimin ayarını umursamaksızın seslenmiştim. "-De siz.. neden sormuştunuz..?" Şuan karşıya bakamıyordum çünkü bu cürretkarlığım Göktuğ'un gözlerine bakana kadar sürerdi. Üzerimdeki etkisi muazzam olduğu için kendimi oraya bakmamak için dizginlemeye çalışıyordum. "Kendisiyle konuşmam gerekiyor da ondan.." Konuşurken gözlerini Oğuz'dan koparamamıştı. Bu hareketiyle kuşkulansam da hala anlam veremediğimi açıkça belli eden çatılı kaşlarımla önce arkada burayı izleyen Göktuğ'a sonraysa tekrar bu kadına bakmıştım. Sanki.. benziyorlar mıydı? Biraz. "Bana söyleyin ben iletiyim kendisine-" "Olmaz onunla konuşmam lazım." Hızla sözümü kesmesiyle öfkem tüm vücudumda kol gezmiş gözlerimde yangın alarmları çalmıştı. Gözlerimi yavaşça kapatarak sakinleşmek istedim fakat olmuyordu. Gözlerimi açtığımda Göktuğ'un bizim oturduğumuz daireden Oğuz'un dairesinin kapısına doğru gelmiş olduğunu farketmemle kalbim çatlatmak istercesine baltalıyordu her seferinde ürkekçe kendini savunmaya çalışan göğüs kafesimi. Kızın onu farketmesiyle, yüzüne heyecanla harmanlanmış bir mutluluk yayılmıştı. Fakat benim ilgimi çeken şey Göktuğ olmuşsa da onun da kızdan bir farkı yoktu. Göktuğ'un kapıya doğru gelen adımlarına yaklaşık beş adım kala kız daha fazla dayanamamış olmalı ki koşarak boynuna sımsıkı sarılmıştı! Boynuna? Sarılmıştı? Göktuğ'un boynuna sarılmıştı kız?! İşte şimdi kaçmayı seçtim. Şuan tam anlamıyla yıkılmayı seçtim. Kendim istedim. Bir kere de ben yıkılayım ve kimseyi toparlamayayım istedim. Yaptım da. Önce bir.. sonra iki adım geriledim ve kapıyı kapatarak arkasına yavaşça çöktüm. Durdum. Şuan herşey durmuştu. Hayatım.. hayatıma kattıklarım.. seçimlerim.. değer verdiklerim... Dursun istedim. Durmuştu da. Fakat çalan zil sesi düşüncelerimi yarıda kesmiş ve iki saniye öylece duvara bakmamı sağlamıştı bana. "Abla! Abla ben kapıda kaldım açsana iki saniye gireyim tekrar kapatırsın. Dondum burada." Normal şartlarda açmazdım lakin üşümesi, şartları baştan yazdırmıştı bana ve kapıyı açmak için çömdüğüm yerden yavaşça kalkmıştım. Elimi gümüş rengi kapı koluna atarak yavaşça indirmiştim ki kapı hızla geriye doğru çekilmiş ve ben daha ne olduğunu anlamadan, bacaklarımın altından bir kol geçerek hızla beni sırtına almıştı. Birisinin kaçırdığını varsaymak istemedim, oturur ağlardım çünkü.. Adamın sırtını yumruklayacağım sırada kokusunu solumamla Göktuğ olduğunu anlamıştım. Ama neden böyle bir şey yapmıştı ki!? Gel dese gelmeyecek miydim sanki? Evet? Tamam. Kokusunu solumamla söyledikleri aklıma gelmiş ve gözlerimden akan yaşa akmadan engel olamamıştım. Beni sırtından indirmesiyle burnum boynuna sürtünmüş ve gözümden akan yaşın bir kısmı boynunu ıslatmıştı. Farketmemesini umsam da pek de öyle olmamıştı. Göktuğ'un nefes almadan öylece bir yere baktığını farketmemle ben de aklıma gelenle şuan nerede olduğumuza bakmak istemiştim. Şuan yatak odamızdaydık fakat nereye baktığını anlamaya çalışarak ben de baktığımda nefesim sekteye uğramış, kirpiklerim birbirinden ani bir refleksle uzaklaşmış ve tüm bedenim göremesem bile kıpkırmızı olmuştu. Yatağa bembeyaz bir örtü serilmiş, üzerine serpilmiş gül yaprakları ve benim giyinmem için duran, rengi bordoya çalan bir gecelik.. ama nasıl bir gecelik. Tam olarak aynı renge bürünmüştük onunla. Göktuğ'a tekrar döndüğümde, göz ucuyla tepkilerimi izlediğini farketmemle Nurten teyzenin taktiğini uygulama kararı aldım. "Sen niye beni sırtına atıyorsun Göktuğ!? Ya bir yerine bir şey olsaydı üstelik insanlar var lojmanda ya biri görseydi. Ya bir anda düşseydim başımı vursaydım hafızamı kaybetse-" Belime sarınan elleriyle dengemi kaybetmiş ve ona tutunmuştum. Yüzüme vuran nefesiyle kendimden geçercesine kıvranan kirpiklerimin gözlerime talep ettiği kapanma isteğini sert bir dille reddetmiş ve gözlerimi dik dik Göktuğ'a dikmiştim. Kendine gel Rana! "Rana.. Az önce bana sarılan kişi süt kardeşimdi. Ben hiçbir şekilde harama el sürmedim. Sürmem. Sen benim helalimsin. Ben de bir sana helalim. Biliyorsun değil mi?" Açıklamasıyla rahatlasam da yakınlığından kaynaklı nefesime vuran nefesi ve soluduğum ormanıma yağmış yağmur kokusuyla başım dönmeye başlamıştı. "Başkasına bakmaz mısın da mı?" Kurduğum cümleyle burnundan gülmüş ve başını sallamıştı. Başını salladığında alınlarımız birbirine sürtünmüştü. "Bakmam. Bakmadım.." Kurduğu cümleyle inanamaz gözlerle ona bakmıştım. "Yalan söyleme Göktuğ! Biliyorum ben sen başkasına bakmışsın. Saklamana gerek yok benden. Yani küçükken başkasını sevmiş olabilirsin tabii. Değil mi?" Kurduğum cümleyle kalbim binbir parçaya ayrılmış gibi hissetmiştim. Kalbimse, önce kalbimi sarmalamış sonraysa dikenlerinin varlığını hatırlatmış güle mahzunca bakarken duymuştu bu cümleleri. Ama aramızda sır kalsın istememiş ve dile getirmek istemiştim aklıma takılan konuyu. Tek kaşı havalanmış bana öylece bakakalmıştı. Ne yani ben yanlış mı duymuştum..! "Öyle mi? Küçükken.." Başımı sallarken bir yandan da içten içe kendimi teselli etmeye çalışıyordum. Eğer seni sinir ediyorsa şah damarından yaklaşacaksın ki o damarın aslında seninle attığını öğrensin. Zihnimde yankılanan cümleyle fazlasıyla gerçekliği olan o hikayemi anlatmaya başladım. "Yani.. ö-öyle tabii küçüktün sonuçta. Hem olabilir. Ben de küçükken bir zaman oyun oynadığım çocuğu çok sevmiştim. Gerçi arkadaşça mı aşkla m-" Cümlemi tamamlayamadan belimdeki kolu sıkılaşmış sertçe yutkunmuştu. "Rana..!" "Hı?" "Beni deli ediyorsun güzelim. Yapma." "Ne yapmışım ki ben sanki.. burada seni haklı çıkarmaya çalışıyorum Göktuğ. Fazla nankörsün kocam bey!?" İmayla konuşmamla sert bir nefes bırakmıştı atmosfere. "Ama benim oyun arkadaşımdı o kız sadece.. ben onu sevdiğimi söylemedim ki. Sadece kız bir anda ortadan kaybolduğu için o zamanlar bayağı üzülmüştüm. Enişteme de onu anlatmaya çalışıyordum ama o yanlış anladı. Ben daha önce kimseye aşk duygusu beslemedim. Ama sen bana başkasından bahsed-" "Ne!? Sevmen ya da sevmemen mi konumuz değil Göktuğ! Konu ne biliyor musun? Konu sensin. Konu senin her seferinde her çabamı nasıl yoksaydığın.. her seferinde nasıl gözümün içine baka baka kulaklarını.. algılarını tıkadığın. Sen benim nasıl hissettiğimi biliyor musun? Bilmiyorsun! Ama ben sana söyleyeyim. Ben eşinin istemediği, belki de başkasını severken bile evlendiği, kimsenin onu sevmediğini ve sevmeyeceğini, her seferinde insanlara şans vermesine rağmen verdiği her şansta daha da yıkılan o kızım ben. Senin eşin olanından..." Kalbimin sonbahar topraklarına gelen ayaz, kapısını bile çalmadan esmiş ve ben bu hislerimin üstünü örtemeyen gerçekliğimle yüzleşmiştim. Gözlerine baktığımda gördüğüm kırgınlık benim de gözlerimi doldursa da kor alevler içinde yanan yüreğimi kimse söndürmemişti daha. Ondan adım adım uzaklaşmaya başladım. Arkamı dönerek odadan dışarı çıkacağım sırada. Arkamdan belime dolanan kollarla duraksadım. Sert göğsüne çarpan sırtım, ardımdaki göğüsün ne kadar hızla attığını farketse de zihnim şuan için bunu düşünmenin hiçbir faydası olmadığını dile getirmişti. "Rana.. sen benim karımsın. O kız beni ilgilendirmiyor ki. Ben o kızı sevmiyordum. Sadece küçükken ki ufak bir merak. Bir anda oyun arkadaşımı kaybetme duygusu gibi.. dediğim gibi ben kimseye yoğun duygular beslemedim. Buna zamanım da olmadı. Eğer birisini sevmeliysem veya seveceksem sadece eşimi yani seni sevmek isterim. Sadece sen ol isterim. Ben.. hep hata yapıyorum ama yanımda sen olduğun sürece ben kendimi düzelteceğim. Ben hiçbir şey bilmiyorum Rana. Aile olmak nasıl olur? Bir insan nasıl sevilir? Tek bildiğim asker olmaktı. Ben sevmeyi bilmiyorum belki de. Babam bana hep 'korkarsın' derdi. Gerçekten de korkuyorum. Sana zarar vermekten, incitmekten, üzülmenden.." Bedenimi kendine doğru çevirdi. Yüzüme öyle şefaktle bakıyordu ki.. bir an, sadece bir an ona inanma taraftarı olmuştu gönlüm. Fakat bu sefer ona hüzün ve gözyaşı değmesine izin vermeyecektim. "Ama böyle daha çok inciniyorsun. Kendimi senden sakınmayayım derken yine aynı şeyleri yaşıyoruz. Ben.. özür dilerim. İstersen şey yapayım ben.. gideyim. Evet evden gideyim seni hep üzüyorum ben evden gideyim sen biraz olsu-" Sözünü kesmek istedim çünkü gözleri dolmuş ve çok fazla donuklaşmıştı bakışları. Ne olduğunu anlamaya çalışarak ellerimi kaldırdım yüzünü avucumun içine alarak bana bakmasını sağladım. "Göktuğ! İyi misin?" "Ben sana zarar vermeyeyim derken zarar verdim değil mi?.. Ben gideyim değil mi Rana.." Mahcup ve masum bakan gözlerine aldırış etmek istemeden sadece yüzüne baktım. Affedecektim -herkesi affettiğim gibi- ama öyle kolay olmayacaktı.. ben çok üzülmüştüm. Kimin umrundaydım?! "Hayır gitmeyeceksin benim tribimi de nazımı da çekeceğini söylemiştin çekeceksin.." Gözlerine yayılan ışık huzmesini görmezden gelemezdim. Görmezden gelinemeyecek kadar fazlaydı çünkü. Ona aldırış etmemeye çalışarak konuşmaya başladım. "Süt kardeşin neden gelmişti. Neredeler şuan Nurten teyzeler?" Pencereye doğru baktığımda saatin artık akşam vaktine geldiğini farketmemle gözlerim kocaman açılmıştı. "Onlar yemeğe gittiler. O yüzden şuan evde tekiz. Ama akşam geleceklerini pek sanmıyorum." Son söylediği cümleyle ve fazla muzip çıkan sesiyle gözlerim fal taşı gibi açılmış şaşkınlıkla bakakalmıştım. Ne ima etmişti o?! İfademi toparlamaya çalışarak konuşmaya başladım. "Yani tabi gelseler de bir şey farketmeyeceği için sıkıntı yok." diyerek tavır aldığımı bariz bir şekilde ortaya koymuştum. Aklıma gelenle tekrar Göktuğ'a döndüğümde durgunca yeri izlediğini görmüştüm. Az önce aramızda geçenlerden kaynaklıdır diyerekten beynimin ücra köşelerine doğru bıraktım kötü düşüncelerimi. "Aç mısın?" "Neye?" Gözlerim kocaman açılmış ne düşündüğünü anlamaya çalışıyordum. Gözlerini daldığı noktadan hala çekmemişti. "Neye mi?" "Evet.. neye acıkmışım ben?" "Ben de sana soruyorum ya Göktuğ!?" Gözlerini daldığı yerden çekerek gözlerime doğru çekti bakışlarını. "Efendim. Ben anlamadım galiba Rana tekrar sorar mısın sorunu?" Kaşlarım bu durumu anlamak istercesine çatıldı. "Aç mısın? Yemek pişireyim mi?" Başını iki yana sallayarak verdi cevabımı. "Yok güzelim aç değilim. Sen açsan eşlik edebilirim ama." Söylediği hitabı Kalbimin atışını sekteye uğratsa da aldırmamaya çalışarak konuştum."Yok aç değilim ben de." Cevabını vermemle eş zamanlı kapı zili çalmıştı ben bakacağım sırada ellerini iki omzuma koyarak gözünü kapatıp açmış ardından kapıya bakmaya gitmişti. Yaklaşık iki-üç dakikada gelmiş fakat kabanını almak için kapının yanındaki askılığa doğru yönelmişti. Kabanını alarak bana döndü ve yavaş adımlarla yanıma gelerek tam önümde durdu. Ne olduğunu soracağım sırada ellerini yüzüme yaklaştırmış ve avuç içlerini yanaklarıma yaslamıştı. "Ben beş dakikaya geleceğim tamam mı Rana'm." Daha cevap veremeden alnımda hissettiğim sıcaklıkla neye uğradığımı şaşırmıştım. Yanaklarımdaki elleri de rahat durmuyor baş parmağıyla belli belirsiz okşuyordu. Dudaklarını alnımdan yavaşça çekerek son kez bakmış ardından beş saniye içerisinde kapı sesi duyulmuştu. Ne olduğunu gerçekten anlayamamıştım.
|Göktuğ| Eniştesinin, kapıya gelerek onu çağırmasıyla kabanını almış ve Rana'ya veda ederek dışarı çıkmıştı. Eniştesinin neden onu anlayamadığına anlam veremiyordu. O kızın Rana olduğuna adı kadar emindi fakat eniştesinin karşı çıkmasının nedenini öğrenmek istiyordu. Hemen sormak amacıyla merdivenleri kullanarak sitenin aşağısına inmişti. Asansörü beklemek işkence gibi geliyordu şu saniye. Aşağıya indiğinde lojmandaki iki apartmanın arasındaki bankta oturan eniştesine gördü ve çölde su görmüş bir insan misali tempolu adımlarla yanına doğru ilerledi. Ya ne olduğunu açıklamalıydı ya da bu durumu normal karşılamalıydı.. "Enişte. Ne oldu? Neden böyle tepki verdiğini anlatacak mısın? Ben eminim o kız Rana... benim eşim olanından." Cümlesinin sonuna doğru kısılan sesiyle tamamladı konuşmasını. Çıldırmak üzereydi. "Göktuğ, otur önce evladım. Her şeyi anlatacağım sana." Hızla oturmuştu, eniştesinin yanına oturması için gösterdiği banka. "E hadi enişte anlat." Gergin sesi ve gerginliğini fazlasıyla belli eden salladığı uzun bacakları da cevap beklediğini açıklar nitelikteydi. "Sakin ol evlat." İç çekerek gözlerini, eş zamanlı olarak başını gökyüzüne doğru kaldırmıştı Kasım bey. "Bundan uzun yıllar önce daha baban da yaşıyorken.. Rana'nın babasıyla baban, haliyle ben de dosttuk. Fazlasıyla birbirimize gider gelirdik. Sen de hatırlıyorsun zaten. Ama Rana'nın anne ve babası normal bir mühendis değildi. Devlet istihbaratına çalışan kişilerdi. Biz de o vesileyle tanışmıştık zaten. Fakat bir süre sonra istihbarat, alt tabaka için bazı mühendisleri öldü göstererek sağlam bir zemin hazırlamak istedi alt safhada. Emin değilim ama bir hafta öncesinde, "Bize bir şey olursa Rana'm ve Oğuz size emanet, ağabeyime pek güvenemiyorum." diyerek bize emanet etmek istemezdi gibime geliyor Göktuğ. Rıza kızını bize emanet etti çünkü başına geleceği öngördü." Gözlerini gökyüzünden çekerek soğuk havanın yaydığı ayazı dudaklarında bıraktığı nefesle iliklerine kadar hissettirdi. Karşısındaki ne yapacağını bilemeyen çocuğa bakarak buruk bir tebessüm nakşetti dudaklarına. Göktuğ'un sağ dizine eliyle hafifçe vurarak destek olmaya çalıştı. Zor geliyordu biliyordu.. "Eşinin yanına git ve gönlünü al evlat. Ama bu bildiklerini ona söyleme, bilirim sen tutamazsın içinde söylemek istiyorsun ama söyleme." Kaşları hafiften çatılmıştı Göktuğ'un. Karşısındaki gençliğinden bir şey kaybetmemiş dik duruşlu adama dikti gözlerini. Her şeyi çok fazla ve derin düşünürdü. Yine öyle yaptı ve fikirlerini söylemekten de geri durmadı. "Ben içimde tutamam. Huzursuz olurum aklıma takılan şeyin huzursuzluğu aramızı da bozar.. ne yapıp edip batırırım. Ben bu düşüncelerle boğuştuğum için aramız bozuldu kaç gündür. Ona da soramazdım ki. Olmaz.." Başını iki yana sallarken tekrar konuştu. "Eşimden saklamam huzursuzluk çıkarır. Benim Rana'ya söylemem lazım enişte." Eniştesinin ne dediğine ve ardından söylediklerine aldırmadan dik duruşunu bozmadı ve ayağa kalkarak evine doğru ilerlemeye başladı. İstemiyordu işte. Rana'dan başka kimseyi istemiyordu. O küçük kıza benzettiğini eniştesine söylememeliydi belki de. O sadece eşini istiyordu. Bu sabah koynunda nefeslendiği eşini.. Asansöre basarak zaten katta olan asansörün kapısını açmış ve içine binerek hızla kapatmıştı. Altıncı kata basarak kavuşturduğu kollarıyla ilerleyen asansörü beklemeye başladı. Bir an önce eşinin yanına gitmek ve rahat bir nefes almak istiyordu. Kokusuna ve varlığındaki etkilere direnci olmadığı yegâne kişiydi Rana.. eşi olanından. Kata gelene kadar düşündüğü, hırçın bakışlı ama fazlasıyla utangaç ve içten içe inatçı olan eşine karşı kalp atışlarını dizginleyemediğini de farketmişti. Neden bir anda hızlı atmaya başlamıştı ki. Yavaş adımlarla kaldıkları daireye ilerleyerek zili çaldı.
_______________________________________________ Sizce nasıldıııı??🐣🪻 Yorumlarını bekliyorum efenimmm🪷 ig/:pearl.ight_ Sizleri seviyorum❤️🩹 Allah'a emanet olunuuz🌿🩶 |
0% |