Yeni Üyelik
5.
Bölüm
@pamuklale

Selamünaleykümm nasılsınız🌷🪽? Üçüncü bölümümüze geldikk🪶🌠 Oy ve yorumlarınızı da okurken lütfen eksik etmeyiniz.🌟🌙 Neyse tutmayayım sizi buyrunuuuz iyi okumalarr🪻

_______________________________________________

0.3

Gündoğumu her zaman aynı olmuştu benim için.. ya kötü olurdu ya da daha kötü. Huzuru bulmak benim için hep çok zor olmuştu. Annemi, ben küçükken ya her namaz kıldığında yüzündeki huzurlu ifadesiyle hatırlardım.. ya da babamın yanındaykenki ona bakışlarından...

Korkuyordum. Deli gibi korkuyordum fakat bu korkumu anlatacak kimsem de yoktu. 'O beyefendiye kendimi anlatsam anlar mıydı beni acaba?' diye düşünürken buldum kendimi bir anda. Belki anlardı.. belki...

Daldığım düşünceleri bir kenara bırakmaya çalışarak gece boyu uyuyamadığım yatağımdan kalktım. Birazdan sabah ezanı da okunurdu zaten. Dün, yengem bana görüşmeye gitmek zorunda olduğumu söyledikten sonra 'Komşuya gideceğim.' diyerek gitmiş ve akşam ezanıyla dönmüştü. Ben ise evi toparlayıp temizledikten sonra vakit namazlarımı kılarak Kur'anımı okumuş ve ardından onlara çay koymuştum. Yanlarına gittiğimdeyse yengem, 'Sen yarın görüşmeye gideceksin yat bakayım.' demiş ardından beni odama sürüklemişti. Ama ben hiç de uyuyamamıştım ki.

Abdestimi alarak odaya geri döndüm ve seccademi sererek ezanı beklemeye başladım. İçimde huzursuz bir his yoktu nedense.. halbuki hiç tanımadığım birisiyle buluşacaktım. Üstelik bu kişi bir erkekti. Çok utanıyordum.. daha öncesinde başımı kaldırıp hiçbir erkeğe o gözle bakmamıştım. Bakmak bir kenara sadece kim olduğuna bakıp bakışlarımı çekerdim.

Şuan neden ona, daha tanımadığın insana hep bakacakmışsın gibi hissediyorsun...

Hiç de kim demiş!

Sen dedin ya az önce.

Demedim sen yanlış anlamışsın!?

Kandır bakalım kendini.. bugün de kandırabilecek misin..?

Ya ne alaka ki-

Ezan sesiyle kendimle savaşıma bir son verdim. Hem hayırlıysa olurdu.. belki... ellerimle yanaklarımı kapatarak sakinleşmeye çalıştım. Daha adamı görmemiştim bile. Tövbe estağfirullah!..

Ezanın bittiğini farkettiğimde namazımı kılıp aynı dualarımı ederek seccademi toplayacaktım ki.. aklıma bugün görüşeceğim beyefendi geldi. Off neden gelmişti ki. Çok kafama takmıştım herhalde ondan. Dua etmeye karar vererek ona ve bana da dua ettim.. "Allah'ım eğer hayırlıysa.. hayırlısıyla olsun. Amin." Aksi yönde bir şey olmasını istemiyormuşum gibi bir his vardı içimde.. Ama o hissi görmezden gelmek isteyerek seccademi kaldırdım.

Kahvaltı hazırlığı için odamdan çıkarak mutfağa doğru ilerlemeye başladım. Mutfaktan gelen garip garip seslerle kaşlarım çatıldı. 'Acaba hırsız mı-..' İçimdeki korku hissini ve kötü düşüncelerimi bir kenara bırakarak mutfak kapısını yavaşça araladım.

Yengem?!

Derin bir nefes alarak gözlerimi ona diktim. 'Korkmuştum ama ben!'

"Yenge? Sen-" sözümü keserek bana döndü.

"Ne var kız A-a!? Kendi evimde kahvaltı hazırlayamaz mıyım ben? Hiç mi hazırlamadım sanki?" Şaşkınlıkla ağzım aralandı ve kendimi, "Evet." derken buldum.. yengemin gözlerinin büyümesiyle kendimi toparlayarak..

"Y-yani hayır. Hazırlarsın sen yenge. Herkeslerden güzelini hazırlarsın. Neden hazırlayamayacakmışsın ki zaten.."

Aferin kız iyi toparladın!

Pek emin değilim sevgili iç sesim..

Söylediklerimden sonra yengemin yüzünde haylaz bir gülümseme oluşunca hafiften bir korkmadım değildi. "E yani sonuçta bugün görüşmen var yarın da istemeye gelirler tabii.. en nihayetinde evin işi bana kalmış olacak." Hafif gözleri daldı fakat sonrasında kaşları çatılarak bana döndü. "Sakın adamı kendinden uzaklaştıracak şeyler söyleme." derken elindeki doğramaya devam ettiği salatalığı bana doğru sallamaya başladı. Gözlerim bana salladığı yarım salatalığa takılırken gülmemi tutmaya çalışarak başımı salladım. Sesli bir onay beklediğini farkedince ise "Tamam yenge, tamam.." diyerek onu sakinleştirmeye çalıştım. Ancak anladığım şeyle gözlerim ardına kadar açıldı..

"Ne?!"

"Ne ne? Hem sen ne bağırıyorsun kulağımın dibinde?"

"Y-yani şaşırdım görmeden nasıl kabul-"

"Ne görmemesi kız, ben senin fotoğrafını verdim Nurten'e göstermiştir o oğlana."

"Sen ne yaptın yenge.." diye sessizce sızlandım.. ama ben adamı tanımıyordum...

Ardımdan gelen sesle utancımı tekrar içime gömdüm.. nasıl bakacaktım ben şimdi adamın yüzüne off.

"Oo hanımlar bugün pek bir mutlu görünüyorsunuz?"

'Ya ne demezsin amcacım..'

İlk defa doğru bir savunma yaptın iç sesim tebrik ederim..

Ne demek.. ne demek.

Düşüncelerimi bir kenara koyup hiçbir tepki vermeden buzdolabından kahvaltılıkları çıkartarak tepsiye dizdim. Yengemin kırk yılda bir yaptığı ve ev işi olarak gördüğü yamuk-yumuk doğradığı domates, salatalıkları da aynı şekilde tepsiye koyarak mutfaktan ayrıldım. Şimdi ben, buluşmada bu durum aklıma geldikçe yerin dibine girecektim öyle mi..?

 

|Göktuğ|

Salonda yaşanan anlardan sonra odasına geçmiş ama hiçbir şekilde uyuyamamıştı.. nedenini anlamadığı bir şekilde içinde heyecan vardı.. yatakta uyumak için bir sağa dönüp gözünü kaptıyordu bir sola dönüp.. ama hiç bir şekilde uyku tutmuyordu. Bir süre sonra yorgunluktan kapanan gözleriyle tam uykuya dalacağı sırada tıklatılan kapıyla tekrar açılmıştı.

"Göktuğ! Oğlum görüşmene iki saat var kalk bir şeyler ye de hazırlan evladım. Hadi!" diyerek ona seslenen teyzesinin sesinin yakından geldiğini farkettiğinde kapıyı tıklatanın da teyzesi olduğunu anladı. Kapıdan uzaklaşan ayak sesleriyle hızlıca yerinden kalktı. Eğer kalkmazsa birazdan olacaklar hiç hayra alamet olmayacaktı.

Tam da tahmin ettiği gibi olmuş ve teyzesi birazdan 'Kalkmadı mı acaba?' diye mutfağa gitmiş, elinde oklavayla geri dönmüştü. İşte bu yüzden hızlıca kalkmıştı.. Odasına gelen teyzesine tebessümle karşılık vererek yavaş yavaş kapıya yaklaştı ve koşarak banyoya gitti. Timi onu bu halde görse kim bilir nasıl gülerlerdi? Alay konusu olurdu kırk yıl!.. Teyzesinin bu hallerini her gördüğünde 'Acaba harbiye eğitimi almış olabilir mi?' diye düşünmeden edememişti küçükken bile.. Hızlıca abdestini alarak mutfağa doğru geçti.

"1 dakika 37 saniye hamlamışsın evlat." diyen eniştesiyle mutfak masasını da görüş açısına almış oldu. Eniştesi emekli Albaydı.. teyzesiyle eniştesi, babası sayesinde tanışmış ve birbirlerini sevmişlerdi. Babasıyla çok iyi arkadaşlardı. Eniştesinin dediğine ufak bir tebessümle karşılık vererek, "Komutanlarımız bizi böyle yermiyordı be enişte." diyerek takıldı. Tabiki de yeriyorlardı.. hem de en âlâsından. Yemek masasına oturarak teyzesinin yaptığı, ismini bilmediği yemekten bir tabak yiyerek tekrar kalktı. Odasına geçerken "Ellerine sağlık teyze!" demeyi de ihmal etmemişti tabii.

Hızlıca hazırlandı ve son olarak saate baktı. Buluşmaya daha yarım saat vardı. 'Daha mı?' diye geçirdi içinden. Az kalmıştı ama o daha öğlen namazını kılmamıştı. Seccadesini sererek namazını kılmaya başladı..

 

|Rana|

Buluşma saatine iki saat kala tüm işlerimi hallederek hazır bir şekilde de bekliyor ve yengemi dinliyordum.. gerginlikten ve -ne kadar ihtimal vermek istemesem de- heyecandan neredeyse titremeye başlayacaktım.

"Kız bu kadar heyecan yapma! A-a heh ne diyordum ben. Çocuğun adı Göktuğ tamam mı? Kız karıştırma sonra iyi dinle beni! Kafeye girdiğinde cam kenarı sağdan ikinci masa anladın değil mi beni?!"

"Anladım yenge neden anlamayayım ki.. hem Oğuz öğrenmeyecek mi?" diye sormadan da edememiştim. Oğuz'a en başında söylemeliydim.. Kardeşimdi o benim, can yarımdı...

"O çoktan öğrendi amcan söyledi ona. Hem evlenecek olan sensin ona ne söz düşermiş ki. Bu akşam gelebilirmiş. Malum yarın da isteme olur.." Oğuz'un benden duymasını isterdim. Duyunca ne düşünmüş, ne hissetmişti kim bilir..?

"Belki olmayacak yenge.. abartmasak mı? Belki o kabul etmeyecek."

"Kız! Sen hiç aynaya bakmıyor musun maşallahın var senin. Bir bakan dönüp bir daha bakıyor, farkında değilsin. Sen içini ferah tut.." işte son dediği cümleye göz devirmiştim.. hayır sanki aşırı istekliymişim gibi.

Öylesin

Ya öyle bir şey yok sen bir sussan mı?Zaten gerginim!

Ay tamam sana da bir şey söylenmiyor.

Söyleme..

Sıkıntıyla iç çektim sakin olmalıydım. Saate baktım. Kırk beş dakika vardı.. Hızlıca yerimden fırladım. 'Ya geç kalırsam' düşüncesi beni daha da strese sokmuştu şimdi. "Yenge ben çıkıyorum hadi Allah'a emanet!" diyerek potmantodan kabanımı ve çantamı aldım. Yengemin arkamdan dediklerine kulak vermeden evden çıktım.

Hızlanarak görüşeceğimiz kafeye doğru yola çıktım. O kadar fazla gergindim ki bu his ağlama isteği bile uyandıyordu bende.. Kafeye geldiğimde hemen yengemin tarif ettiği cam tarafından sağdan ikinci masaya oturdum. Kafe çok fazla dolu değildi. Elimde sıkı sıkıya tuttuğum telefonumdan saate baktım. Buluşma saatimize 5 dakika vardı, ben erken gelmiş olmalıydım.. sonuçta adam askerdi değil mi?! Biraz daha beklemeye karar verdim.

Gergin olduğumdan elimle oynuyor, nefesimi düzene sokmaya çalışarak arada kapıya bakıyordum.. Telefonumdan saate bakmak için elimi masaya koydum fakat telefonum yoktu. Etrafa ve çantama bakayım derken yerde karınca gördüm. Karıncadan korkardım da ben.. Anlık bir refleksle ayağa kalkmıştım ki bir şeyin yere düşme sesi geldi ve onunla eş zamanlı benim gözlerim kapandı. Tek gözümü açarak yere baktığımdaysa telefonum yerdeydi. Hızlıca eğilip yerden almayı düşünürken, bir el benden önce uzandı ve telefonumu bana doğru uzattı. Sessiz bir şekilde teşekkür ederek tekrar yerime oturdum. Fakat bana telefonumu veren kişi de karşıma oturmuştu. Kaşlarımın istemsizce çatıldığını hissettim. Kafamı hafifçe kaldırarak karşımdaki adamın yüzüne bakmadan,

"Beyefendi ben bu masada birisini bekliyorum da acaba siz başka masaya geçseniz..?" diye bir öneride bulunarak açıklama yaptım. Görüşeceğim kişi eğer beni başkasıyla görürse yanlış anlayabilirdi.. yanlış anlaşılmaksa en son istediğim şeydi. Karşımdaki adamsa derin bir nefes alarak,

"Ben de bu masada beni bekleyen kişi için gelmiştim. Yanlış mı geldim ki?!" dedi. Sesinde bir gülümseme var gibiydi.. Fakat ben söylerken imâ ettiği şeyi anlayamamıştım.

"Nasıl yani? Ben.. anlayamadım." Bu dediğimin üzerine karşımdaki adamın tebessüm ettiğine şahit oldum. "Görüşeceğiniz kişi benim diyorum." dedi. Fakat ben o sırada tebessümüne kayan gözlerimle beraber, 'Tebessümü böyleyse gülüşü kim bilir ne kadar güzeldir.' diye düşünmekteydim.. sonrasında 'Neler düşünüyorum ben!' diyerek kendime kızdım ve gözlerimi hemen dudaklarından çektim. Az önce söylediği şeyi yeni idrak etmemle gözlerim ardına kadar açıldı. Aklıma gelen şeylerden ve şuanda aklıma gelmiş olan beni önceden gördüğü düşüncesiyle kesinlikle kızarmış olmalıydım..

Başımı kaldırarak yüzüne baktım ki.. manzaraya eş değer bir yüzle karşı karşıyaydım. Oldukça güzel bir yüzü ve biçimli bir burnu vardı.. asker olmasına rağmen ten rengi fazlasıyla beyazdı. Son olarak gözlerine bakmaya karar verdim ve.. yemyeşil gözlerle kalakaldım. Oldukça derinliği olan gözlerine yavaş yavaş çekildiğimi hissetmiştim. Gözlerini incelerken onunda benim gözlerimin en içine baktığını farkettiğimde ise utandım ve bir anda ne yaptığımı farkederek gözlerimi çektim. Aramızda yaklaşık yarım dakikalık anlamsız bir sessizlik olduğundaysa, "Galiba anladım." diyerek sessizliği bozdum.

O ise boğazını temizleyerek, "Teyzemin söylediğine göre görüşmelerde göz-göze gelinebilir ve kişiler birbirlerini inceleyebilirmiş." diye bir açıklama yaparak başladı. Onun yanında rahat olmamı istiyordu galiba. Derince bir nefes aldım ve,

"Açıkçası benim için, ilk görüşme olduğu için tam olarak ne sorulur ne konuşulur bilmiyorum.. böyle olunca da kendimi gergin hissettim. Bu durumdan rahatsız ettiysem kusuruma bakmayın." diyerek kendimi açıklama gereği hissettim. Çünkü bu durumda onu kötü hissettirmek istemezdim.

"Yok estağfirullah rahatsız hissetmedim. Ben de 1 dakika 7 saniye geç kaldım kusuruma bakmayın lütfen. Benim için de ilk görüşme olduğu için farkettirmiyor olsamda açıkçası gerginim. Dün gece operasyondan döndükten sonra direkt uçağa binerek sabaha doğru buraya geldim. Haliyle biraz dinleneyim dedim fakat öğlen namazımı kılmamıştım. Kılıp öyle geldim. Sizi bekletmiş oldum." Söylediği hassasiyeti içime işlemişti. Tamam.. evet, beklemiştim ama o namazını kılarak gelmişti. Hem onun da ilk görüşmesi olması nedense kalbimde bir kıpırtı hissi uyandırmıştı. Bu durum karşısında tebessüm ettim.

"Önemli değil hassasiyetiniz hoşuma gitti." diye bir cümle kurdum. Kurduğum cümleyi farkettiğimde gözlerim ardına kadar açıldı. 'Ne demiştim ben!'

"Y-yani hoşuma gitti derken sevindim! Namazınızı kılarak gelmişsiniz sonuçta." diyerek toparlamaya çalıştım. O ise,

"Ben sizi anlıyorum sakin olun lütfen." dedi fakat gülmesini tuttuğu sesinden bile belliydi. Küskün bir tavra bürünerek,

"Peki nerde görev yapıyorsunuz?" diye bir soru sordum. Makul bir soruydu bence. Fakat onun yüzünün düştüğünü hissettim.

"Hakkari.."

"Peki orada nerede kalıyorsunuz?" Sorduğum sorularla yüzünün yavaş yavaş düşüyor gibi olduğunu hissetmem normal miydi..?

"Askeri lojmanda." dedi, fakat gözleri masadaki bir noktaya dalmıştı. Kısa cevaplar vermesi, sanki onun morali bozuk olduğunda o ortamdan yada sorulardan kurtulmak için yaptığı bir savunma kalkanı gibiydi..

"Peki çay mı kahve mi?" diye alakasız bir soru sormayı tercih ettim bu sefer. Yüzünde varla yok arası bir tebessüm belirdi.

"Çay. Kahveyi her zaman tüketmem ama tüketeceğim zaman yalnızca türk kahvesi içerim. Siz?" Soruyu bana yöneltmesiyle yüzümde bir tebessüm belirdi.

"Tercihim kesinlikle çay olur." diyerek sorduğu sorudan sıyrılıdım. Fakat onun da soru sormasını beklemeye başladım. Ve beklediğim oldu.. Gergin duran bedeni daha da gerilebilirmiş gibi gerilmiş ve sert bir nefes vererek dudaklarını aralamıştı.

"Evlenmeyi gerçekten düşünüyor musunuz? Ya da şöyle sormalıyım bir askerle evlenmeyi 'gerçekten' düşünüyor musunuz?" Baskı yaptığı kelimeyle ve asker olmasını sorun edeceğimi düşünmüş olmasıyla rahatsızca yerimde kıpırdandım.

Bu hareketimi yanlış anlamış olmalı ki, "Peki, ben cevabımı aldım." diyerek kalkmaya yeltendi. Ben ise sessizce, "Ama ben cevabımı vermemiştim." diyerek sızlandım.. gerçekten de dinlemeyecek miydi..? Beni duyup duymadığına emin değildim fakat bir an duraksadığını hissetmiştim. Ellerimi masanın altından dizlerimin üstüne koydum ve kendimden destek almaya çalışarak, duraksamasından aldığım cesaretle konuşmaya karar verdim. Başımı kaldırarak gözlerine baktım ve içimden sorduğum soruyu dışımdan yineledim.

"Beni dinlemeyecek misiniz?" Bu sorumun üzerine 'Yüzünde ve gözlerinde şefkati hissetmem neye işaretti acaba?' diye düşünmeden edemedim. Gözlerimi çekerek kucağımda birleştirdiğim ellerime baktım. O sırada onun da masaya tekrar oturduğunu hissettim. Gergin bir sesle, "Dinliyorum." dedi.

Boğazımı hafifçe temizleyerek gözlerimi onun simsiyah saçlarına diktim, "Öncelikle benim kardeşim de bir asker ve ben hiçbir askerimize karşı oluşulan önyargıya karşıyım. Yani seven bekleyebilmeli diye düşünüyorum. Az önce ilk sorduğum sorulardan dolayı böyle bir soru sorduğunuzu düşünüyorum. Ben sadece gideceğim ve gittiğimde de kalacağım yeri merak ettim. Namaz kıldığınızı ve dini hassasiyetlerinizi, yeterince ve elinizden geldiğince yerine getirmeye çalıştığınızı anladım. Bunlar benim için yeterliydi. Ben sizi yargılamak için veyahut sorgulamak için sormadım o soruları bunu söylemeliyim. Eğer bu sorumluluğu alıp alamayacağımı merak ediyorsanız ve bu yüzden gerginseniz, ben beş yaşımdayken kardeşimin sorumluluğunu vefat eden annemden alarak belki de hayattaki en büyük sorumluluğu aldım. Sizi beklemek benim için zor olabilir.. belki çok üzülebilirim. Ama normal olan da bu değil mi..?" Son cümlemi söyleyip yüzüne baktığımdaysa, hayranlık ve başka bir duygu daha geçti gözlerinden.. aklıma gelen şeyle bu konuyu söylemem gerektiğini düşündüm.

"Şey.. bir konu hakkında söylemem gerektiğini düşündüğüm bir şey var. Aslında ben evlilik düşünmüyordum açıkçası.. yengemin ısrarı sonucu kabul ettim." dedim. Fakat yanlış anlaması düşüncesiyle gözlerim aralandı ve ellerimi de eş zamanlı iki yana sallayarak açıklama yaptım. "Fakat şuan burda hala oturuyor olma nedenim tamamen sizsiniz." Böyle deyince de değişik olmuştu sanki. Off!

"Şuan sizin olumlu olduğunuz sonucunu çıkarıyor olmam yanlış mı?" Kurduğu cümleyi biraz düşündüm, çünkü sanki bilerek tersinden kurmuş gibiydi.. ve utancımı iliklerime kadar hissedecek o cevabımı verdim. Başımı hafif öne eğrek kısık bir sesle.."Doğru..." dedim. Ama sorma gereği hissettiğim bilmem kaçıncı soruyu da sordum. "Peki siz? Yani, siz teyzeniz yüzünden mi kendi isteğinizle mi burdasınız?"

Oldukça geniş gülümsemesi ve kırmızı yanaklarıyla çok tatlı görünüyordu şuan.. kırmızı yanakları? Hafif bir tebessüm oluştu dudaklarımda. Eminim benim de ondan bir farkım yoktu.

"Ben bu cevabı belki ileride vermek isterim." dedi..

"Şuan sizin olumlu olduğunuzu çıkarıyor olmam yanlış mı?" diyerek onun sorusuyla ondan cevap bekledim. Ufak bir kahkaha atarak soruma cevap verdi.

"Doğrudur."

O an düşündüğüm tek şeyse.. 'Gülüşünü geçtim, kahkahası.. gerçekten güzelmiş...'

 

_______________________________________________

Evetttt bölüm sizce nasıl?? Son ana kadar heyecanlandım ben düzenlerkennn🪷

Yazarınız dün ölüm döşeğindeydi shsbhsbsjsns ama yaşıyorum merak etmeyin diye söyleyeyimm🪻🕊

Sizleri seviyorumm Allah'a emanet olunn🌷🛸

Loading...
0%