11. Bölüm

Bölüm 10: Düello.

Farya B. Yılmaz
pandoraa

“Ah, Tanr’ım,” diye sızlanan Diana düşürdüğü omuzları ile Element Tarihi dersinin sınıfına girdi. “Profesör Lee’den nefret ediyorum. Adamın dersinde içim dışım birbirine giriyor.”

“Emin ol, hepimiz aynı kaderi yaşıyoruz kızıl.” diyen John ile Philip kızın bu haline sırıttı.

“Ölü taklidi yapsam bu dersten kurutulur muyum acaba?” diyerek arkalarından gelen Efil ile güldüler. “Ya da hastane kanadına gidip hasta olduğumu söylesem, belki dersten kaytarırım.”

“Sadece bugün için mi yapacaksın bunu?” diye soran Philip ile gözlerini devirdi; aha, çokbilmiş beyefendi konuşuyordu! “Eninde sonunda bu derse katlanmak zorunda kalacaksınız, o yüzden sızlanmayı kesin.”

“Yalvarıyorum, biri şunu Allah razısı için pencereden aşağıya atsın be!” diye çemkiren Efil ile Diana kikirdedi. “Bu ne arkadaş, çocukta hiç öğrencilik ruhu muhu yok! Yav güzel kardeşim, öğrenci dediğin derslerden kaytarmanın bin bir çeşit yolunu bulur, ince okuyup sıkı dokur ve onların hepsini eğlenerek eyleme geçirir.”

Philip, John ve Diana aynı anda, “Cık, cık!” dediler. “Öğrenci dediğin bütün derslerde olabildiğince en iyi olan, profesörlerin anlatıklarını ve öğretiklerini pür dikkat dinleyen ve öğrenen, akademi hayatı boyunca düşünebileceği tek şeyin dersleri ve sınavları olan kişidir.”

Üçlünün senkronize edilmiş bir şekilde birbiri ardına sıraladıkları kelimeler ile öcü görmüş gibi onlara baktı Efil.

Yarım dakika boyunca onlara aynı şekilde bakması ile Diana yavaşça Efil’e yaklaştı.

“Hey, iyi misin?”

“Bir de soruyor musun?!” diye bir anda çemkiren Rufus ile üçlü korkuyla irkildiler. “Sizi lanet olasıcalar! Onun psikolojisini bozdunuz. Ruhunda hiçbir zaman kapanmayacak bir yara açtınız!”

John, “Ne?..” diye kekeleyerek konuştu. “Biz bir şey yapmadık.”

“Ha! Seni muşmula suratlı seni,” diyen Rufus küçük ellerini beline yerleştirip minik burnunu havaya dikti. “Bir de inkâr mı ediyorsun?”

“Rufus,” dedi Efil, her an ağlayabilirmiş gibi çıkan sesiyle. “Ah, bu ruhları çalınan çocukların yanından götür beni.”

Yıkık bir şekilde boş bir sıraya geçen Efil ve Rufus ile ne olduğunu anlamayan üçlü birbirine şaşkınca baktı. O sırada sınıfa bir rüzgâr gibi aniden giren hava elementinden Edward Wosley coşkuyla konuştu.

“Hey, millet! Arthur Rowley, giriş salonunda Jackson Campbell’ı düelloya davet ediyor.”

Ateş elementinden Clara, “Bir dakika, şu kardeşi büyücü olan Campbell’dan mı bahsediyorsun?” dedi.

“Rowley, umarım o kanı bozuk Campbell’a haddini bildirir.” dedi su elementinden bir oğlan.

“Kesinlikle! Tanrı’m, benim kardeşim bir büyücü olsaydı ben onu hem öldürür hem de kendim de insan içine çıkamazdım.” diyen Edward Wosley kapıya doğru ilerledi. “Hadi, gidip Rowley’in, Campbell’ı ezip geçtiğini izleyelim!”

Edward, Clara ve ötekiler sınıf kapısına doğru yol almışken, esen şiddetli bir rüzgâr ile kapı sertçe kapandı. Sınıf camları ve duvarlarda ki panolar şiddetle sarsılırken, Efil yavaşça oturduğu sıradan kalktı.

“Hey, ne yaptığını sanıyorsun sen?” diyen Clara ile kafasını sağ omzuna doğru düşürüp sırıttı.

Öfke gözünü kör ederken, elini onlara doğru savurması ile gelen şiddetli hava akımıyla duvara çarptılar.

“Hayley Campbell benim arkadaşımdır.” diyerek onlara yaklaştı.

Bakışlarını tüm sınıfta gezdirip tekrardan karşındaki kişilere döndü.

“Ve ben arkadaşlarım hakkında ileri geri konuşturmam. Ayrıca benim yanımda büyücüler hakkında düzgün konuşmaya baksanız iyi edersiniz; çünkü benim sevgili ikizim de bir büyücü.”

Durdu ve söylediklerini sindirmeleri için onlara birkaç saniye verdi. Bakışları sınıfın içinde dolaşırken herkesin ona şok olmuş bir şekilde baktığını gördü.

Sınıfın kapısına doğru ilerledi ve sınıfı terk edip gitmeden önce omzunun üzerinden onlara bakıp son sözlerini alayla söyledi.

“Ha, bu arada, Rowley, Campbell’dan önce beni ezip geçmesi gerekiyor. Tabii başarabilirse.”

Efil kaykayına binerek sınıfı terk ettiğinde ne Philip’in öfkeyle sırayı devirdiğini, ne John’un dolu dolu olan gözlerini ne de Diana’nın öfkeyle sıktığı yumruklarını gördü.

Görüş açısına giren kalabalık topluluk ile “Açın yolu!” diye bağırarak kaykayın hızını daha da arttırdı.

Öğrenciler üstlerine doğru hızla gelen Efil ile küçük çığlıklar eşliğinde kenara çekildiler.

Efil kaykayını Jackson ile Arthur’un tam ortasında durdurdu. Ucuna bastığı kaykay havalanırken onu çevik bir el hareketi ile tuttu.

“Hey, maymun götüne benzeyen çocuk!” diyerek bakışlarını Arthur Rowley’e dikti. “Duyduğuma göre kardeşi büyücü olanlarla sorunun varmış gardaş. Sen hayırdır?”

Kavgaya hazırlanan dayılar misali hazırlanan Efil ile Rowley alayla kaşlarını kaldırdı.

“Sizin gibi kanı bozuk olanları aramızda istemiyoruz.” diyen Rowley ile kalabalıktan onaylayan mırıltılar yükseldi.

Efil alayla güldü ve elini Rowley’e doğru uzatıp çocuğun ciğerlerine çektiği havaya odaklandı. Parmaklarını yavaşça içe doğru bükmesiyle Rowley ellerini boğazına yapıştırdı.

“Duymadım, tekrar söyle.” dedi nefes almaya çalışan Rowley’e kulağını uzatarak.

Nefessizlikten yüzü kızarmış olan Rowley ile kalabalık korkuyla bir adım geri çekildi. Birinci sınıf bir hava elementali dördüncü sınıf ateş elementalini nasıl olurda tek bir el hareketi ile etkisiz hale getirebilirdi?

“Ah, tamda tahmin ettiğim gibi, hiçbir şey dememişsin.” diyerek yumruğunu açtı ve öksürükler içerisinde yerde kıvranan Rowley’e baktı. “Sağlığın için aynen bu şekilde devam et Rowley.”

Arkasında kalan Jackson’a doğru döndü. Jackson tam konuşmak için dudaklarını aralamıştı ki işaret parmağını onun dudaklarına bastırdı.

“Şşiitt, hiçbir şey söyleme. Biliyorum, Allah’ım yine muhteşemim!” diyerek yüzüne kondurduğu gülüşü ile saçlarını savurdu Efil.

Jackson dudağının üzerindeki parmağı çekip, “Delisin sen.” dedi şaşkınlıkla kırpıştırdığı kirpikleri ardından Efil’e bakar.

Ecmel kikirdedi.

“Biliyorum, tatlım, teveccühünüz.” diyen Efil, Jackson’ın sağ kaşından akan kanı fark etti. “Hastane kanadına gidip şu yaraya baktıralım.”

İkili hastane kanadına gittiklerinde Madam Rothney Efil’i içeriye almamıştı. Kapıda bekleyen Efil duyduğu sesle başını kaldırdı.

“İstediğin zaman teke tek karşılaşabilirim seninle,” dedi Rowley.

“Cidden mi? Kimin kazanacağını bilmene rağmen bana meydan mı okuyorsun Rowley?”

“İstersen bu gece. Elemental düellosu. Daha önce elemental düellosu diye bir şey duymadın mı yoksa?”

Hemen arkasından, “Duymaz olur mu,” dedi Alex. “Ben onun yedeğiyim; senin yedeğin kim?”

Rowley, hemen yanındaki yandaşçısı Nokes’e şöyle bir tarttı.

“Nokes,” dedi. “Gece yarısı olur mu? Kupa salonunda buluşuruz, orası hiç kilitlenmiyor.”

Rowley gidince Efil ve Alex bakıştılar.

“Bir şeyler planlıyor.”

Kaşları hafifçe çatılan Alex, “Düello daveti bir tuzak mı diyorsun?” dedi.

“Demiyorum, biliyorum.”

“Ne yapacaksın?”

Merakla ona bakan Alex ile derin bir nefes aldı.

“Gidip derdi neymiş öğreneceğim.” diyerek sırıttı. “Gece yarısı hazır ol sevgili yedeğim, çünkü aksiyon bizi bekler. ”

Bölüm : 03.12.2024 03:26 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...