@pandoraa
|
“Anne, Avon paketin gelmiş!” Kapının önündeki paketi kaldırınca, altında iki mektup zarfının olduğunu fark etti. Efsun, mektubu aldı ve kimin gönderdiğine bakmak için arkasını çevirdi: “Bayan Efsun Kara Koridorun Sonundaki Oda Yenimahalle, Ankara” Aynı cümle ama tek bir farkla diğer zarfta da yazıyordu. Kaşları şaşkınlık ve merakla havaya kalkarken “Efil!” diye tiz bir sesle çığırdı. Mektuplar, bir tek onun dikkatini çekmemişti. “O ne kız?” diye sordu annesi, meraklı gözlerle mektubu süzerken, o sırada yukarıdan sevgili ikizinin “Ne var be?!” diye çemkirmesi ile gözlerini devirdi. “Çabuk aşağıya gel! İkimize de mektup gelmiş!” Efsun çığırma işlemini büyük bir zevkle hallettikten hemen sonra içindeki merak ile yüksek sesle mektubu okumaya başladı: “Sayın Efsun Kara, Mineraloge Büyü ve Büyücülük Akademisi’nde yerinizin ayrılmış olduğunu size bildirmekten mutluluk duymaktayız. Gerekli kitap ve gereçlerin listesi ilişikte sunulmuştur. Ders yılı 1 Eylül’de başlamaktadır. Kitapları ve gereçleri eksiksiz bir şekilde almanızı dileriz. Sevgilerimizle, Esperanza Gonzalez Müdüre.” “Büyücülük mü? Olmaz kızım öyle şey. Büyü yapmak da yaptırmak da günah. Otur, dört yıl sonra girecek olduğun YGS ile LYS’ye çalış sen.” dedi annesi. “Anne, bu hayatımın fırsatı olabilir! Mahallede işe başlarım. Kısmet açma, eski sevgiliyi geri döndürme derken köşeyi döneriz, düşünsene.” diye heyecanla konuşarak gözlerini irice açan Efsun ile merdivenlerden paldır küldür aşağıya indi Efil. “Hey, neler oluyor?” diyerek kuş yuvasına dönmüş olan saçlarını karıştıran ikizine döndü Efsun. “Efil! İnanmayacaksın ama Mineraloge Büyü ve Büyücülük Akademsi’ne kabul edilmişim!” “Ne?” diye dudaklarının arasından şaşkınlıkla bir nida koparken alayla güldü. “Hehehe! La bebe seni çok fena keklemişler. Hello baby büyü diye bir şey- hassiktir!” Efil’in yüzüne konan şaşkınlık ve merak ile Efsun bilmiş bir edayla kollarını göğsünde birleştirip kardeşine ukala bir gülümseme gönderdi. İki hafta önce aileleri evde yokken arka bahçede yaşadıkları o mistik olayı hatırladığına emindi. Onun aksine Efsun bir an bile o anları unutmamıştı. “Al tatlım, bu sana gelmiş.” Efil kucağına atılan mektubu yırtarcasına açtı. “Sayın Efil Kara, Akvadukte Element ve Element Kullanıcıları Akademisi’nde yerinizin ayrılmış olduğunu size bildirmekten mutluluk duymaktayız. Ders yılı 1 Eylül’de başlamaktadır. Sevgilerimizle, Benjamin O’Sullivian Müdür.” “Aa! Yeter, derhal şunları bırakıp ellerinize sarı bezleri alın ve derhal evi temizlemeye başlayın.” diyerek komutan edasıyla konuşan anneleri ile kızların heyecanı bir balon misali söndü ve kurbanlık koyun edasıyla ev hanımların vazgeçilmezi olan sarı bezleri ellerine aldılar. *** Efil ve Efsun dakikalardır birbirlerine yaptıkları kaş göz işaretleri sonucunda artık daha fazla dayanamayan Mehmet Bey konuşmaya başladı. “Hayırdır, kızlar noluyo?” “Hakket ha,” diyerek ikizlere bakan Serhat kopardığı ekmek parçasını ağzına attı. “Siz niye maymun gibi birbirinize bakarak hareket ediyorsunuz?” “Şey, babacığım...” diye bir gülümseme sunan Efil masanın altından sevgili ikizine sert bir tekme attı. “Efsun’un sana söyleyecekleri var.” Topu ona atan ikizi ile acıyla buruşturduğu yüzüne zoraki bir gülümseme kondurdu ve bakışlarını babasına dikti. “Babacığım ben Mineraloge Büyü ve Büyücülük Akademsi’ne kabul edilmişim. Düşün bi bu benim hayatımın fırsatı olabilir! Mahallede işe başlarım. Kısmet açma, eski sevgiliyi geri döndürme derken köşeyi döneriz.” diye heyecanla konuşan ikizi ile Efil de gaza geldi. “Baba! Bende Akvadukte Element Kullanıcıları Akademisi’ne kabul edilmişim. Düşünsene meteoroloji veya jeoloji alanında master yaptığımı. Zengin oluruz be!” “La bebe biz zaten zenginiz.” diyerek kafasına vuran abisine dil çıkardı Efil. “Uleyn!” diye bağıran babaları ile ikizler ile Serhat oturdukları sandalyede irkildiler. “Saçma sapan konuşmayın hiçbir yere gitmiyorsunuz! Adam akıllı anadolu veyahut sağlık meslek lisesine gitsenize. Onların suyu mu çıktı canım.” Mehmet Bey’in keskin ve itiraz istemeyen tavrı ile kızlar hızla itiraza geçiş yaptılar. Ne olursa olsun babalarını ikna etmeleri gerekiyordu. Onlar bu fantastik maceraya kesinlikle gireceklerdi. İşte o kadar! “Bakarız kızım, hadi yemeğinizi yiyin.” diyerek Mehmet Bey, kızları geçiştirmeye çalışıyordu. Bu geçiştirme çabalarından sıkılan Efsun “Baba, ben seçilmiş kişiyim! Beni durduramazsın!” diye itiraz etti. “Başlarım seçilmişine ha! Ben el âleme ‘Mehmet’in kızı hokkabaz olmuş.’ Dedirtmem! Gitmiyorsunuz hiçbir yere!” Artık annesi olaya müdahale etmeliydi: “Bey, heves etti çocuklar. Bırak gitsinler bereket büyüsü müyüsü varsa öğrensinler, hayırlı işler yapsınlar. Beğenmezsek, Yunus Emre Meslek Lisesine alırız kayıtlarını.” Uzun çabalar sonucu babasını ikna eden ikizler, odalarına koşup mektubu okumaya devam ettiler. “Birinci Sınıf Öğrencileri İçin Gerekli Eşyalar: Okul forması bizzat okul tarafından karşılanır. Bunun dışında öğrencilerin kesinlikle alması gerekenlerden, Üç takım düz iş cübbesi (siyah) Bir çift koruyucu eldiven (ejderha derisi ya da benzeri) Kışlık bir pelerin (siyah, gümüş tokalı) Bir asa Bir kazan (kalaylı, orta boy) Bir takım cam ya da kristal şişe Bir teleskop Bir takım pirinç ölçek Öğrenciler bir tane evcil hayvana sahip olmalılar. Kitaplar...” diye devam eden listeye yüzünü buruşturarak bakan Efsun kardeşine baktı ve onunda en az kendisi kadar umutsuz bir şekilde olduğunu fark etti. “Biz bunları Ankara’da bulabilecek miyiz ya? Ejderha derisi falan...” “Eğer nereye gideceğini biliyorsan...” “Destur! Sen de kimsin?” Bir anda odada beliren tuhaf giyimli iki adımı gördüklerinde ne yapacaklarını şaşırmışlardı. “Üzgünüm, sizi korkutmak istememiştik. Öhöm, kendimi tanıtayım: Benim adım Bobby Hughes. Mineraloge’ta anahtarlar ve etraftan sorumlu kişiyim. Sen de Efsun olmalısın.” dedi, bakışları Efil’in üzerindeyken. Ansızın yüzünde beliren tereddüt ile bakışlarını diğerine çevirdi. “Ya da sen. Ah, her neyse... Büyücü olan hanginiz ise ona akademiye gidene kadar eşlik edecek olan kişiyim.” “Bende James Steel. Akvadukte de anahtarlar ve etraftan sorumlu kişiyim. Elemental olan Efil’e akademiye kadar bizzat ben eşlik edeceğim.” diyen Bobby’e nazaran daha cılız ve esmer olan adam ile ikizler ağızları bir karış açık bir biçimde onları dinliyordu. Onların bir anda odalarında belirmesinden daha çok her an odaya dalabilecek olan babalarının ve abilerinin telaşını yaşadılar. “Aboo!” diye dudaklarının arasından şaşkınlıkla bir nida koparken yüzükoyun yattığı yatağında oturur pozisyonuna geçiş yaptı Efsun. “N’aptığınızı sanıyorsunuz da siz?” “La bebeler siz aklınızı peynir ekmekle mi yediniz?” dedi Efil. “Hele, hele, hunlara bak. Şaşkın ördek yavrusu gibi bakıyorlar.” diyen Efsun ellerini beline yerleştirip devam etti. “Aloo! Güzel abilerim, hadi babam ya da abim gelmeden gideverin da.” Birbirlerine şaşkınca bakan Hughes ile Steel’i the is çemkirme mod on ile geldikleri gibi onları geri gönderdiler. |
0% |