@pandoraa
|
“Alfea Yolu’na hoş geldiniz!” Efsun ve Efil’in şaşkınlığı ve büyülenmiş gözleri karşısında sırıttılar. Campbell Ailesi’nin evinin önünde yaşanan o mistik olayı hızla kapatmışlar ve Alfea Yoluna gelmişlerdi. En yakın dükkânın önündeki kazanlar gün ışığında pırıl pırıl parlıyordu. Üstlerindeki tabelada Kazanlar -Her Boy – Bakır, Pirinç, Kalay, Gümüş – Otomatik Karıştırmak Katlanır yazılıydı. “İhtiyacın olan her şeyi Alfea Yolunda bulabilirsin,” dedi Steel. “Ama önce parayı almamız gerek.” Keşke iki kafam ve her kafamda sekiz gözüm daha olsaydı diye düşünüyordu Efsun ve Efil. Sokakta yürürken başlarını her yana çeviriyor, bir anda her şeyi görmeye çalışıyordular: dükkânları, önlerindeki eşyaları, alışveriş eden insanları. Tombul bir kadının yanından geçtiler; kadın aktarın önünde başını iki yana sallayarak söyleniyordu: “Kaplan ciğeri, gramı on yedi Crisk, çıldırmış bunlar...” Üstünde Bin Bir Çeşit Kedi Dükkânı – Yırtıcı, Uysal, Boz, Kahverengi, Kar beyazı, Kara Kediler ve Evcil Hayvanlar yazan karanlık bir dükkândan belli belirsiz kedi miyavlamaları ile kuş ötüşleri geliyordu. “Hughes!” diye bir anda heyecanla cırlayan Efil ile koca adam korkuyla irkildi. “Ben şimdi evcil hayvan olarak küçük minnacık bir hemster alsam ve senden ona küçücük bir büyü yapmanı istesem olur mu?” “Nasıl küçücük bir büyü?..” diye gözlerini kısan Hughes küçük kızın yüzünde ki masum ve istek dolu ifadeye sevgiyle baktı. “Küçük hemsterı aynı bir insan gibi konuştura bileceğin ufak bir büyü.” “Oha!” diyen Efsun şaşkınlıkla kardeşine bakıyordu. “Düşündüğüm şeyi mi yapacaksın?” “Evet! Sonunda benimde bir Rufus’ım olacak.” diye heyecanla konuşan Efil ile Hughes neyden bahsettiklerini anlamasa da kızın istediği büyüyü yapmayı kabul etmişti. Kızlar heyecanla dükkâna girdiler. İçeride ki uzun boylu zayıf adama Efil bir hemster istediğini söylerken Efsun etrafına bakınıyordu. “Ah, çok kullanışlı olmalarıyla birlikte,” diyen Hughes hemen karşısında ki beyaz renkli baykuşa bakan Hayley’e baktı. “...postacı baykuşlar bir büyücü veya cadının en sadık yol arkadaşları da olabilirler.” Ah, sadık bir arkadaş ha! Eh, bir insan olmadığına göre fazlasıyla kullanışlı olabilirdi bu durum. Hayley kar beyazı renginde ki baykuşu görevliye göstererek almak istediğini söyledi. Dükkândan çıkarken Efsun’un kırmızı ve siyah tüyleri bulunan bir pandası, Efil’in küçük bir hemsterı ve Hayley’in de kar beyazı bir baykuşu olmuştu. Efil ve Steel, Gilgard’a gitmek için diğerlerinden ayrılırken öbürleri de asa almak için yola koyulmuşlardı. En iyi asaların bulunduğu Bayan Lúthien’un Asaları dükkânına gittiler. İçeri girerlerken dükkânın derinliklerinde bir çıngırak çaldı. Ufacık bir yerdi burası; bomboştu, ince bacaklı bir iskemleden başka bir şey yoktu. Hughes da ona oturup beklemeye koyuldu. Efsun, çok katı kuralları olan bir kitaplığa girmiş gibi bir duyguya kapıldı; aklına yeni gelen bazı soruları sormak yerine tavana kadar dizilmiş dar kutulara bakmayı yeğledi. Her nedense, ensesi kaşınıyordu. Buradaki toz ve sessizlik gizli bir büyüye karışmış gibiydi. “İyi günler,” dedi yumuşak bir ses. Hayley ve Efsun sıçradı. Hughes da sıçramıştı herhalde, büyük bir çatırtı kopmuştu çünkü o da ince bacaklı iskemleden hemen kalkmıştı. Dükkânın loşluğunda ay gibi parıldayan kocaman, soluk gözleriyle kısa boylu yaşlı bir adam duruyordu karşılarında. Hayley, çekinerek, “Merhaba,” dedi. “Evet,” dedi adam. “Evet, evet. Sizi yakında göreceğimi biliyordum, Efsun Kara ve Hayley Campbell.” Soru değildi bu. Bayan Lúthien daha da yaklaştı Efsun ve Hayley’e. Keşke gözlerini kırpsa diye düşündü Hayley. O kızıl rengi gözler insanı ürpertiyordu. “Oh, elemental kanına sahip bir büyücü ve bizim dünyamıza ait olmayan ama gücünü buraya kadar hissettirmeyi başarmış yeni yetme bir büyücü daha.” “Bayan Lúthien,” diyen Hughes ile Bayan Lúthien’un arasında küçük bir bakışma geçti. Bayan Lúthien, Hughes’a dik dik bakarak, “Hmmm,” dedi. “Eh, Bayan Campbell ve Bayan Kara bir bakalım.” Üstü gümüş çizgili uzun bir mezura çıkardı cebinden. “Asa kolunuz hangisi?” “Şey, ben sağ elimi kullanırım,” dedi Hayley. “Bende sol,” diyerek sol elini sallayan Efsun ile Bayan Lúthien güldü. “Lütfen, uzatın kolunuzu, tamam.” Hayley ve Efsun’un omuzundan parmağına, bileğinden dirseğine, omuzundan ayakucuna, dizinden koltuk altına ölçüsünü aldı. Sonra da kafasının çevresini ölçtü. Ölçü alırken, “Her Lúthien asasında güçlü bir büyü özü vardır, bayanlar,” dedi. “Biz tek boynuzlu at kulan, anka telekleri, ejderha yüreği tellerini kullanırız. Lúthien asaları hiç birbirine benzemez, tek boynuzlu atların, ejderhaların, ankaların birbirlerine benzemedikleri gibi. Tabii başka büyücü asalarından aynı sonucu alamazsınız.” Efsun şaşkın bir ördek yavrusu gibi etrafına bakarken Hayley birdenbire fark etti: Burun deliklerinin arasını ölçen mezura bu işi kendi kendine yapıyordu. Bayan Lúthien rafları karıştırıyor, kutular indiriyordu. “Yeter,” dedi, mezura da gevşeyerek yere yığılıverdi. “Peki, öyleyse, Bayan Campbell, şunu deneyin. Kayınağacı ve ejderha yüreği tellerinden. Yirmi üç santim. Güzel ve esnek. Tutup şöyle bir sallayın.” Hayley asayı aldı ve bu işi aptalca bularak, havada salladı, ama raflarda büyük bir patlama meydana geldi. “Pekâlâ, Bayan Kara. Lütfen sizde bunu deneyin.” Diyerek Efsun’un önüne başka bir asa koyarken Hayley’in elindeki asayı aldı. “Akçaağaç ve anka teleği. On sekiz santim. Vızıldar. Deneyin-“ Raflarda bir başka patlama daha meydana gelirken Bayan Lúthien o asayı da aldı. “Zeytin ağacı ve karga tüyü,” diyerek elindeki asayı Efsun’a verdi. “Ve meşe ağacı ile peri yumurtası tozu.” Kızlar ellerine aldıkları diğer asaları da Bayan Lúthien yara izlerini fark etti. Tıpa tıp aynı olan yara izlerini. Raflarda meydana gelen bir patlama daha ile Bayan Lúthien kıstığı kızıl rengi gözleriyle asaları çekip aldı ve rafların arasına karıştı. “Hımmm, evet,” diye mırıldanan Bayan Lúthien düşünceli bir şekilde eline iki asa kutusu aldı. “Evet, evet, böyle bir şey olabilir miydi? Ama hiçbir şey tesadüf değildir.” “Ah, evet, işte bu. Otuz iki santim, ladin ağacı ve özü testral kemiği, oldukça esnektir.” diyen Bayan Lúthien asayı Hayley’e uzattı ve hemen ardından diğer asayı da Efsun’a verdi. “Ve yirmi sekiz santim, dikenli defne ağacı ve özü unicorn kuyruk kılıdır.” Kızlar bir patlamanın daha olmasından çekinerek asaları yavaşça ellerine aldılar ve bu sefer herhangi bir patlama gerçekleşmedi. Yara izlerinde meydana gelen o mistik olay şimdi ellerindeki asalar ile gerçekleşmişti. Asaları tuttukları ellerinden bütün uzuvlarına doğru yayılan güç dalgası ile ikisi de istemsizce gülümsedi. Bayan Lúthien kızlara bakarak gülümsedi ve yavaşça fısıldadı. “Ve asalar sahiplerini seçtiler. Umarım asaların ikizleri gibi büyük işler başarırlar. Kötücül olmayan büyük işler.” Efil ve Steel, Gilgard’ta ki işlerini kısa sürede hallederek diğerlerinin yanına döndüler. Alışverişin geri kalanında görebilecekleri her yeri gördüler; Cübbe satılan, teleskop satılan, ikizlerin daha önce hiç görmediği garip gümüş gereçler satılan dükkânlar, yarasa dalaklarıyla, yılanbalığı gözleriyle dolu fıçıların, cilt cilt kitap yığınlarının, tüy kalemlerin, parşömen rulolarının, iksir şişelerinin, ay kürelerinin sergilendiği vitrinler... |
0% |