Yeni Üyelik
10.
Bölüm

Bölüm Dokuz

@panysoo

 

 

 

 

 

Ve çok geçten daha kötüsü yoktur hayatta…

 

"Komutanım bu operasyonun tam olarak tehlike orantısı kaçtır sizce?" Erdem'in sorduğu sorunun mantıklı olup olmadığını bile düşünemeyecek haldeydim şu anda. Hayat,3 saat önce mutluluktan kalbini durduracakken,3 saat sonra kalbini karanlık sıkıntılara sokabilen güçlü bir yazgıydı. Karargaha adım attığımızdan beri belirli bir koşuşturma hakimdi. Yeni bir operasyon gelmişti ve badire oranı yüksek olduğundan fazlasıyla teferruatına inilerek en ince ayrıntısına kadar plan yapılıyordu. Herkesin tehlike açısından tek korkusu da şehit vermesinden ibaretti. Kimse kendi canını düşünmüyor,herkes sadece yanındaki askerini ebediyete uğurlamasından huzursuzdu. Nuri Albay'ın operasyon detaylarını sadece Barlas'a anlatması bile aslında en başından huzursuzluk çanlarını çaldırıyordu. Çünkü Nuri Albay, operasyon detayları hakkında Barlas'la uzun uzun konuştuysa konu mühim demekti. Barlas'a önden kendisi anlatıp,Barlas'ın da kendi timine uygun dille ifade edeceğini biliyor ve ona göre ifade ediyordu. "Yarı yarıya desek daha doğru olur Malatyalı. Detaylar her şeyiyle önünüzde. Gece yarısı 4 gibi yola çıkacağız. Sınırdan adam kaçıracaklar ama asıl önemli olan sınırdan geçmek için Türk kadınlarını kullanacaklar ve düzenekleri çok sağlam. Arabaların altına bombalar takılmış ve bombayı sadece bir düğmeye basma üzerine kurmuşlar. Tahmin edeceğiniz üzere de bomba pimleri kendi ellerinin altındaki düğmede. Bombalar ise hem arabaların altında hem de kadınların bazılarının üzerine dizili. Bizim de yapacağımız önemli nokta bunların başı olan Nassr malını almak olacak." deyip projeksiyondan sakallı makallı bir adamın fotoğrafını açmıştı. Gerçi adam demeye de bin şahit lazımdı ya. Barlas'ın cümlelerini duyduğumda istemsizce elimi yumruk yapıp sıkmıştım. Kendi çıkarları doğrultusunda bir kadını kullanmak ne kadar da acizce bir davranıştı. Oysa Kur'an'da bile kadınların öneminden o kadar çok vurgu yapılıyordu ki anlayamayacak olanda problem olduğu düşünülürdü. Zaten bu kanı bozuklarda da zeka niyetine nohut tanesi bile yoktu. O kadar alçaklardı. Barlas duvara vuran projeksiyondan gözlerini çekip karşısında oturan Barın timine dikkatli dikkatli baktı.

"Hepinizden,kendim de dahil tek bir isteğim var. Canınız pahasına savaşın. Vatanınız için,vatanınızın yavruları için gerekirse kendinizden ödün verin ama onları yaşatmak için savaşın Barın." Durup içine dert olam bir nefes aldı. "Hakkınızı helal edin." Patlama noktam buydu. Kısık sesine rağmen derin nefesiyle helallik istemesi kendimi sıkma çabalarımı boşa çıkaran eylemdi. Sol gözümden tek bir damla yaş süzüldü,sıkıntılı sesiyle helallik istediğinde. Gözümden düşen yaşı görüp rahatlatmak istercesine kahvelerini kırpıp açmıştı.Tek korkum diğerlerinin de olduğu gibi şehit vermemdi. Yeni kavuştuğumun,yeni kardeşim yaptığımın tabutunu taşımaktı en büyük sıkıntım. Allah'ımın izniyle sağ salim atlatıp gelecektik bu operasyonu da.

Boğazını temizleyip gözlerini tekrardan herkes üzerinde gezdirmeye başladı. "Şimdi güzelce dinlenin. Gece saat 03.00'da herkes hazır olacak. Son kontrolleri de yapıp yola çıkacağız. İyi istirahatlar." dedikten sonra projeksiyonu kapatıp yerine düzgün olacak şekilde yerleştirdi. Herkes tek tek ayaklanıp odadan ayrılırken ben yerimden dahi kıpırdamadım. Hiçbir operasyonumda ne kadar tehlikeli olursa olsun korkmamıştım. Çünkü kaybedecek hiçbir şeyim,kazandıracak çok şeyim vardı. Ama şimdi öyle değildi. Kaybedecek bir nefesim ve beş kardeşim vardı. Onları kaybetme korkum tüm hücrelerimi yakıp yok ediyordu. Yüzüme düşen ışığın önünü bir karartı alınca kafamı kaldırıp karartıyı oluşturan kişiye baktım. Gerçi bakmasam da kim olduğunu bilirdim ya. Öyle işlemişti ki ruhuma,aldığım her koku onun kokusu baktığım her yüz onun yüzü oluyordu gözümde. Kendi kendimi telkin etmeye çalışsam bile boş bir uğraş olarak duruyordu. Çünkü işe yarar bir yanı olmamıştı. Konuşmadan sadece başımda dikilmeye devam etti. Bir elini erkeksi bir edayla beline koyup diğerini masaya yasladı. "İçini kemiren düşünceler ne?" dedi. Tebessüm ettim zar zor. O beni bilirdi çünkü. İçimi kemiren bir şeyler olduğunu da,neye üzülüp durduğumu da. Ama kendi ağzımla ona söylememi bekliyordu. "Söylersem ağlarım." dedim dolan gözlerime inat gülmeye çalışırken. Başını yana çevirip güldükten sonra bileğimden tutup oturduğum yerden kaldırdı. "Gel buraya." Göğsüne çektiği başım,kokusunu yakından almama sebep oldu. Kokusu ciğerlerime düşüp içimi ısıttıktan sonra içli içli ağlamama neden oldu. Ben içimi çeke çeke göğsünde ağlamaya başlamışken o saçlarımı okşayıp sakinleştirmeye çalışıyordu. "Şu yaşıma dek aldığım en güzel hediyesin sen. Bir kere hayatın akışında kaybolduk,ikincisine izin vermeyiz merak etme. Kalplerimiz birlikte var oldu,birlikte de yok olacak. Şimdi dök içini,ağla kalbimin atışına eş. Çünkü bir daha gözünden akan tek yaş bebeğimiz olacağını öğrendiğinde mutluluktan akan yaş olacak."

Kafamı kaldırmadan anladığımı ifade edercesine başımı sallayıp kendimi,onun sözleriyle sakinleştirmeye çalıştım. İşe yaradı da. Onun tek bir sözüne yanan ateşi söndürürdüm,içimde olan karartı mı geçmeyecekti sanki. Biraz daha sakinleyip nefeslerim düzene girdiğimde göğsünden ayrılıp gözlerine baktım sadece. "İnsan bazen sırtını yaslayacak bir duvar arıyor..." diye mırıldandım çatallı çıkmasını engelleyemediğim sesimle. "Sen benim sırtımı yaslayacabileceğim istinatımsın. Yüreğimden kopup kayanları sırtlayan,çöken ruhumu ayakta tutan tek varlıksın." deyip alnımı alnına yasladım. Verdiği her nefesi kaybetmemek için içime çektim. Yüzündeki ezbere bildiğim her bir ayrıntıyı kaçırmamak için tekrar tekrar izledim. En sonunda,"Hadi bizde dinlenmeye gidelim Zor bir gece olacak." diyerek birbirimizden ayrıldık.

Nuri Albay'a çıkacağımız haberini verdikten sonra karargahtan ayrılıp el ele lojmanlarımıza yürüdük. Bir daha tutamayacağım korkusuyla daha karargahtan çıkmadan yapışmıştım eline. Bir kurt içimi kemirip kemirip vesvese veriyordu adeta. Kim görürse görsün,umrumda hiç değildi. Karargah içinde elini tutmama hayretle bakan Barlas da,durumu kavradıktan sonra birleşik olan ellerimizi ayırmadan kolunu omzuma dolamıştı. Üstümüze dönen kimi hayran kimi fesat bakışları umursamadan kararghatan çıkmıştık. Barlas,yol boyu keyfimi yükseltmek maksadıyla sohbet açmaya çalışsa da kısa cevaplar vermem karşısında pes edip susmuştu. Lojmanların önüne geldiğimiz zaman da kendi lojmanına girmek için elimi bırakıyordu ki daha sıkı tutup kendi ardımdan onu da sürüklemeye çalışmamdan kaynaklı şaşırmıştı. "Ne yapıyorsun?" dedi anlam veremediği açıkça belli haliyle. "Kokuna alıştırdın. Sıcaklığın olmadan uyuyabileceğimi mi düşünüyorsun şimdi?"

"O zaman kendi lojmanımdan ayrılıp sana taşınabilirim."

"Oldu. Bir de komşunun çocuğunu evlatlık alalım tam olsun." diyerek ardımdan onu da çekiyordum ama bir anlık durmasıyla bende durmak zorunda kaldım. Ne yapmaya çalıştığını anlayamamışken tuttuğum elini kendine çekmesiyle bedenim ona doğru sürüklendi. Elini elimden çekmezken diğerini belime çıkarıp kamuflaj üzerinden belimi usul usul okşamaya başladı. "Cık. Başkasının çocuğunu istemem lakin bizden bir parça olacaksa kabulümdür." dedi. Eğilip başımın üstüne bir öpücük bıraktıktan sonra kaldığım lojmana kendisi adımlayıp beni de arkasından ilerletti. Anahtarı çıkartıp açması için ona verdiğim sırada telefonumun çalmasıyla bakışları bana döndü. Cebimden çıkardığım telefonda yazan ismi ona da gösterdikten sonra açıp kulağıma koydum. "Efendim abi?"

"Asena neredesin güzelim?"

"Eve daha yeni girdik Sero,hayır olsun?" dedim sorgular tonda. Normalde bana iltifat edici cümleler kullanmazdı çünkü.

"Ya kızım işim düştü sana lan." Sıkıntısı büyükmüş gibi konuşması yok muydu bir de,insanı delirtirdi. Aslında sıkıntısı da belliydi. O yüzden nefes verir gibi güldüm.

"Fark ettim onu. Söyle bakayım?"

"Gülme lan. Alin'le konuşman lazım." Kulağımdan çektiğim telefonun hopörlerini açıp tezgahın üzerine koydum. Söylediği cümleyi tam ellerimi yıkarken söylediği için ne dediğini tam anlamamıştım o yüzden tekrar söylemesini istedikten sonra az önce söylediği cümleyi tekrarladı. Sesim ona gitsin diye hafif bağırarak konuşurken Barlas mutfağa girdi. "Ben niye konuşuyorum,ben mi aşığım ona sanki?"

"Barlas'la sevgiliysen benim de etkim büyük mal kafalı. Yardıma ihtiyacım var diyorum. Ya öl-" Barlas'ın araya girmesiyle cümlesi yarıda kesildi.

"O cümleni tamamlarsan ben keserim senin nefesini Serdar." dedi tehditkar şekilde. Ne diyeceğini ben ilk başta anlayamamıştım ama o gayet güzel anlamıştı. Ölümle ilgili bir şey söyleyecekti kesin. Alttan alta onunla işleyip öyle gazı verecekti ama benim biricik sevgilim izin vermemişti buna. "Komutanım. Siz yardım edin bari." Serzeniş üstüne serzeniş kattı. Barlas bana bakıp 'adam olmaz bu' dercesine iki yana kafa salladıktan sonra Serdar'a,"Gece helikopterde daha iyi olur. Orada bir kere ağzını yoklarım. Bir dahası olmaz,ona göre."

"Sağol abi vallahi ya. Yanındaki hayırsızdan bir sonuç çıkmayacaktı zaten." diye beni iki dakikada sattı hayvan.

"Duyuyorum ama ben,işin düşer gene görürüm seni." diye ses verdikten sonra yutkundum. "Başka bir şey yoksa da kapatıyorum. Uyuyacağım,ararsan kafanda parçalarım o telefonu." Uyarımı yaptıktan sonra telefonu kapattım. "Üstüne rahat edeceğin bir şeyler vereyim mi?" dedim Barlas'a. Kamuflajla duruyordu ve bu şekilde uyuması imkansız ötesiydi.

"Ayıcıklı,peluşlu falansa almayayım." diye kendince mizah yaptı yavrum benim.

"Ha ha ve ha,ne komik. Serdar için aldığım eşofmanlar vardı. Olur sana da." deyip odaya girdim. Ama onun takıldığı yer çok başkaydı. Kaşlarını çatmış öyle bakıyordu irislerime. "Serdar için derken?"

"Geceleri boşluk bulduğumuzda oturur sabaha kadar dert yanıp sohbet ederdik önceden. Belki gene tekrarlarız diye almıştım. Sürpriz gibi olur düşüncesiyle de. Uygun zaman olmadı." diyerek gayet makul bir açıklama yaptım. Söylediklerim ona da mantıklı gelmiş olacaktı ki susup bir şey demedi. Gardolabımın arka tarafına koyduğum eşofman ve tişörtü alıp ona uzattım. Knedim için de bir kat düz siyah pijama takımı aldıktan sonra,"Sen burada giyin bende banyoda giyineyim. Sonra da yatıp uyuruz." deyip odadan çıktım. Kapısını da kapattıktan sonra hızlı olmaya çalışarak banyoya girip üzerimi değiştirdim ve saçlarımı tarayıp banyodan çıktım. Odanın kapısına geldiğimde kapıyı tıklatıp Barlas'ın sesini duyduktan sonra girdim. Giydiği eşofman tam ona göre olmuştu,seçip almışım gibi. "Yakışmış ha." deyip alarmı ayarladıktan sonra yatağın sol tarafına geçtim. "Eyvallah yeğen." diye bir cevap verdikten sonra o da yan tarafıma yatıp göğsüne çekmişti beni. Dediği hiçbir şeye kızmıyordum. Zoruma bile gitmiyordu,çünkü böyle anlaşıyorduk. Her şeyimiz olarak,gerek sevgili,gerek arkadaş,gerek ailemiz olarak. Sınırımızı bilip anlaşıyorduk kısacası. Önemli olan da buydu,kırıp dökmeden anlaşmak. Gözlerim kokusuna esir düşüp yavaş yavaş kapanmaya başlamışken,"İyi geceler Ömrüm." diye uykumun izin verdiği kadarıyla mırıldandım. Saçlarımdan bir nefes çekip,"İyi uykular ruhum." dedi. Sonrası bende iptal. Bedenim yorgunluğa ve Barlas'ın kokusuna dayanamayıp huzurlu bir uykuya çekilmişti.

 

Keyifli okumalarr

Loading...
0%