Yeni Üyelik
2.
Bölüm

Bölüm İki

@panysoo

 

 

Hayatta hep mutlu olursam hayalini kuracak neyim kalır?

 

"Açın şu kapıyı!" dedim sinirden uyuşmaya başlayan burun kemiğimi sıkarken. "Sakin olmaya çalışıyorum ama büyük bir azimle sinirlerimi arşa çıkarmayı başarıyorsunuz." Elimi burnumdan çekip bakışlarımı karşımda kapıyı açmamak için direnen iki askere diktim. Nöbet yerlerinde görevlerini yapmaya çalışan iki asker de bana yılmışlıkla bakıyor ve olabildiğince makul şekilde dertlerini anlatmaya çalışıyorlardı. Kapıya dikildiğimden beri olan zaman dilimini hesaplarsak yaklaşık yarım saattir birbirimize dert yanıyorduk. Ben yeni üsteğmen olduğumu,onların da bir bilgisi olmadığı bu yüzden de içeri alamayacak oldukları repliğini oldukça güzel ezberlemiştik.

Bu arada ben Asena Demir. 15 yaşında tek varlığı babasını terör örgütünün elinde heba olmuş halde bulup 16 yaşında kadın olmak zorunda kalan Asena Demir. O günden sonraki tek gayesi babasını heba edenleri heba etme hırsıyla yanıp tutuşan Asenaydım. 10 yaşımda diğer yarımı annemi ve Barla'yı,15 yaşımda da babasını kaybedip bomboş kalmış Asenaydım. Buydum işte,kısa ve net Üsteğmen Asena Demir'dim.

Rütbemle hareket etmeyi gerekmediği takdirde zinhar öne sürmeyi sevmezdim hatta nefret ederdim. Gösteriş yapıp yüceltmek gibi bir aptallık olarak görünürdü gözüme. Ama şu an kesinlikle öne sürmeliydim,zira biraz daha birbirirmize dert yanmaya devam edecek olursak ailevi konulara da girecek ve maksimum on dakika içinde akrabalık ilişkisi kuracaktık. Pantolonumun arka cebinde olan cüzdanı çıkartıp askeri kimliğimi ve özel hareket armamı gösterdim,belki biraz da gözlerine sokmuş olabilirdim. "Bak!" dedim laf anlatmaya çalışmaktan dolayı kuruyan boğazımla. "Bak,bak çekinme. Hadi şimdi açma da göreyim." deyip cüzdanı kapatarak tekrardan cebime koydum. İnsanları zorda bırakıp tehditvari şekilde konuşmayı da sevmezdim ama bazen yerinde tehditvari konuşma cuk diye otururdu,sanki eksik parça oymuş gibi. "Kusura bakmayın Üsteğmenim." diye mahcupca konuşan askere cevap vermeyip açtığı kapıdan bir hışımla içeri girdim. Daha karargaha adım atamadan sinirlerim tepeme çıkmıştı,bir de içinde bulunduğum tim de bunlar gibiyse yanan kişi ben olacaktım şüphesiz. Aynı adımlarla ilerlerken adımlarımı bir anda durdurdum ve arksmı döndüm. "İsminiz neydi sizin?"

"Bedirhan Balca,İzmir komutanım." dedi buğday tenli olan. Daha esmerimsiye kaçan da, "Seyfi Gümüşsoy,Ankara komutanım." dedi. Kırmızı görmüş boğaya benzediğine emin olduğum bakışlarımı onlardan çekmeden başımı salladım. Kaldırdığım işaret parmağımla yüzümü hayali bir daire içine aldım ve "Bu yüzü unutmayın,yarım saatin hesabını sorarım." dedikten sonra önüme dönüp karargahın binasına ilerlemeye başladım. Bahçenin bir tarafında talim yapanlar,diğer tarafında ise başıboş ve nöbette olanlar vardı. Ha bir de sağda solda tüneyip bahçeye adım attığım andan beri İngiltere Prensesiymişim gibi 'bunun burada ne işi var?' diye bakış atanlar vardı. Olduğum yerde durup tam tur etrafa bakarak döndüm. Tahminimden de çoğu tam da düşüncemi doğrulayacak şekilde bakıyorlardı. Ve kara listeme yazacağım olayların en başında bir kadını dikizlemek vardı,her nerede olursa olsun. Arkamdan nereden geldiğini anlayamadığım ve benim duyacağımı hesaba katamayan askerlerden biri yanındakine, "Yeni Albay mı bu? TSK'da ağzının tadını biliyormuş ha." diyerek güldü. Gözlerimi kapatarak derin bir nefes eşliğinde sabır çektikten sonra sakin sakin arkama döndüm. "Hanginizdi o ?" Görüş açımda yaklaşık on beşe yakın asker vardı fakat hiç birinden tek bir ses bile çıkmamıştı,çünkü duyacağımı gerçekten hesaba katamayacak kadar aptaldı. "Tekrar soruyorum hanginizdi o hadsiz?" diye bağrınırken arkamdan gelen sert ve baskın ses tüm sorularımı tek celsede yutturdu. "Ne oluyor burada?" Bir hışımla sesin geldiği yere dönüp çatık kaşlarıyla kamuflaj içerisinde bana doğru ilerleyen adama baktım. Bahçede -talim yapanlar dahil- kim var kim yoksa dönmüş buraya bakıyordu. "Ne mi oluyor?" dedim şaşkınlığın karıştırdığı sinirle.

"Hemen açıklayayım. Bu askerlere silah eğitimi beraberinde terbiye etmesi ve üstleriyle nasıl konuşmaları gerektiğini öğretecek olan da sizsiniz. Şimdi özellikle belirtmek istiyorum ki 'sözde' terbiyeli askerlerinizden biri çıkıp diyor ki 'TSK ağzının tadını biliyormuş',kapıdan daha içeriye giremeden yeni Üsteğmen olduğumu söylememe rağmen içeriye alınmıyorum. Bu nasıl bir sorumsuzluktur,siz söyler misiniz bana?" Sinir gözlerimden bile fışkıracak durumdaydı. Karşımda duran komutan olduğunu tahmin ettiğim adam gözlerini kapatıp derin bir nefes çekti içine. "Onu söyleyen her kim ise yarım saat sonra odamda olacak. Gelmezse de ben bulurum ve o zaman daha kötü olur." deyip gözlerini açtı ve az önce içine çektiği sıcak nefesi geri vermesiyle dudaklarıma çarpması bir oldu. "Dağılın!" Tek bir kelimesi ile etrafımız bomboş olmuştu. Bakışlarını gözlerimden çekmeden elini uzatıp, " Kıdemli Üsteğmen Barlas Şahin. Barın Timinin komutanıyım."dedi. Huzursuzluk kanıma işlemeye başlamıştı. Bu benim Barlas'ım olabilir miydi,var mıydı öyle bir ihtimal? Fark ettirmemeye çalışarak uzattığı elini sıktım. "Asena Demir." Tüm duygu ve düşüncelerim sekteye uğramıştı hatta error vermişti. Bu dağ gibi adam o olabilir miydi? Kesinlikle hayır. Ama olabilirdi de. Küçükken en sevdiği oyuncakları silahlardı. En sevdiği oyun asker komutandı. İnsan büyüdükçe sevdiği her şey değişebilirdi de ama. Ayrıca silahtan korkan ben Üsteğmen olmuşsam o hayli hayli olurdu benimki de düşünce işte. En büyük hayaliydi komutan olmak. Burnuma gelen hafif parfüm kokusu bile aynıydı sanki. Ama tek Barlas Şahin de o değildi ki,bir sürü vardı. Düşünce yetimi durduran düşünceleri en ücra köşelere savurup zorla da olsa gülümsemeye çalıştım. Benim yaptığım kendimi avutmaktı,başka bir açıklaması yoktu bunun. Geri geleceğini,gene aynı,eskisi gibi olacağımızı düşünmekle yaşıyor olmak arasındaki ince çizgiyi kaçırıyordum ben. Ne bu adam benim Barlas'ımdı,ne de eski günler geri gelecekti. Sıcak bir mazinin geri geleceğini düşünerek o düşüncelere göre hareket eden soğuk buz kütlesiydim ben. Eritirdim,yok ederdim.

Boğazımda oluşan kocaman yumruyu biraz olsun eksiltmek için yutkundum. "Nuri Albay sizin yardımcı olabileceğinizi söylemişti. Lojmandaki evim de hazır ama hangi lojman olduğunu bilmiyorum." dedim tek nefeste. O olabileceği düşüncesi içimi yakıp kavuruyordu. Küçük bir kurt,bin parçayı huylandırıyordu. Bir ara araştırmıştım belki bulabilirim düşüncesiyle. Bulmuştum da ama arayıp uzun zaman 'Nasılsın Barlas ?' demek bile çok zordu,o yüzden yapamamıştım. Sonra da dosyayı kapatıp en arkalardaki tozlu anıların olduğu kutuya kaldırmıştım. "Ben yardımcı olacağım sana,benim de bilgim var. Lojmanın da benim oturduğum lojmanın karşısı sadece hangi kat olduğunu bilmiyorum. Önce timle tanış, sonra alanı göstereyim sana, Nuri Albay'a haber verdikten sonra da çıkarız." diye aheste aheste konuştu. Başımı sallayıp onu onayladıktan sonra yan yana karargah binasının içerisine doğru adımlamaya başladık. Rüzgarın her hareketinde çok öncesinden de aşinası olduğum o tanıdık koku çalınıyordu burnuma. Barla'nın kokusu bu dedi en derinlerdeki tozların altında bulunan ses. Sormakla sormamak arasında kalıp çekinerek de olsa,"Bir şey sorabilir miyim yanlış anlamazsanız?" dedim. Adımlarını durdurmadan yanından geçen askerlerin selamını alırken,"Çekinmeden soracaksan sor.Halinden belli,sahi o kadar korkutucu biri miyim de ilk dakikadan çekinmeye başladın?" diyerek işi şakasına vurdu. Rahat görünmeye çalışarak güldüm. "Estağfurullah,korkutucu demeyelim de sert diyelim biraz. Ayrıca mizacınızdan çekinmiyorum sadece soracağım şeyi yanlış anlamanızı istemem." diye kendimi açıklayarak konuştum. Gerçekten de ilk dakikasından bana sulanıyor diye yorumlamasını istemezdim,o yüzden gayet net olacak şekilde bir açıklama yapmam gerekliydi ve gerekli olanı yaptım.

"Ne soracaksan sorabilirsin,rahat ol."

"Parfümünüzün içeriği misk ve limon mu?" dedim. Sorduğum soruyu duyduğu anda adımları duraksadı ve az önce az da olsa belli olan dudaklarının iki yanında bulunan kıvrılmalar tamamen yok olmuştu. Durdurduğu adımları beraberinde bedenini bana çevirdiğinde yüzündeki rahatsızlık ifadesini açıkça yakalamıştım. "Yanlış anlamayın lütfen,sadece öğrenmek istemiştim. Çocukluk arkadaşımın da adı Barlas'tı ve o da aynı sizin gibi kokuyordu,yani parfümünde misk ve limon vardı. Sadece doğru mu duyumsamışım diye öğrenmek istemiştim." diye tekrar bir açıklama yaptım. Ne dersem batıyormuşum gibi geliyordu ve acilen bir çözüm bulmalıydım. Başını usulca aşağı yukarı salladı. Anlamlandıramadığı şeyler var gibiydi lakin ifadesini hemen toparladı. "Doğru,misk ve limon. Koku duyun iyi anlaşılan." dedi rahatsızlığın tınısını taşıyan sesiyle. Ama ben verdiği cevaptan çok çok öte yerlerdeydim. Çenesindeki gamze ve kaş bitimindeki ardı ardına sıralı benlerdeydim. Aklıma zamandan bağımsız bir anı düştü bu görüntü üzerine.

Barlas'la birbirimize su püskürttüğümüz için üstümüz başımız sırılsıklam olmuş. Annesi Semra Teyze benim üstüme 5 beden büyük gelen Barlas'ın uzun kollu üstlüklerinden birini giydirmiş,yan yana koltukta oturmuş tom ve jerry izliyoruz. Çizgi film reklama girince her zamanki boş zaman aktivitemi yapmak için Barlas'ın yanından kalkıp kucağına atlıyorum. Harfleri daha doğru düzgün telaffuz edemediğim için kelimeler ağzımda yuvarlanıyor ama düzeltmek için çaba göstermiyorum. Çünkü onun beni anlayacağına adım gibi eminim. "Bayla." diyorum içli içli. Küçük parmaklarımı yüzüne çıkarıyorum,"Benleri sayim mi?" diyorum. Düşmemem için belimin iki yanına koyduğu ellerinden birini yüzüme çıkartıp gözlerime gelen saçları kenara çekiyor. Sonra iki eliyle de kollarıma uzun gelen kazağın kollarını kıvırıyor. "Say bakalım Ase." diyor ve ekliyor. "Ama hiç birini kaçırma sakın." Küçücük işaret parmağımı çenesindeki gamzeye değdiriyorum ilk önce ardından da gamzenin az ilerisindeki bene değdiriyorum. "Bir." diyorum 'i' harfini uzatarak. Sonra gözü ve burun kemerinin arasında olana koyuyorum. "İki." Kaşının hemen bitiminde olan benlere ilerliyorum. "Üç." Altındakine dokunuyorum. "Dört ve beş." diyorum anlamsız bir sevinçle. Ellerimi yüzünden çekip çocuksu bir ritimle alkışlıyorum. "Bayla bak,bak beş tane saydım." diyorum heyecanla. Barlas ise bu tepkilerimi gülerek hayran hayran izliyor. Sonra dudağımı büzüp ağlama moduna geçiyorum. "Ama bende sen yok ki." diyorum böyle nazlı nazlı. O ise kıkırdayarak gülüyor. "Bende sen var yetmez mi Ase." diyor.Omuz silkiyorum, "Ama bende senden olsun istiyorum." diyerek mızmızlanıyorum. O ise avucunu kalbime koyuyor. "Sende ben var. Bak hemde brada. Her atışını hissettiğinde beni hatırlatacak sana. Burada olan her zaman burada kalır,yerini kimseler alamaz." Elini çekip," Bende olan senler ise asla kaybolmayacak olanlar. Yerine yeni sen eklenir ama başka birisi asla eklenmez. Onlar sadece sensin çünkü." diyor. Sözlerinin hoşuma gittiği belli olan bir mırıldanma çıkartıp başımı onun göğsüne yaslıyorum ve hızlanan kalp atışlarını elimde tutuyormuşcasına hissediyorum. "Ben hep burada kal'ıcam." diyorum. Gülerek, "Sen hep burada kalacaksın Ase'm." diyor. Başımı koyduğum yerde,onın sıcak gövdesinde meftunu olduğum kokusu eşliğinde uyuyaklıyorum.

"Sadece misk ve limon ikilisine karşı. O da arkadaşımdan dolayıydı zaten." dedim aklıma gelen anıyı bir anda uzak diyarlara göndererek ve sessizliğimizin ilk saniyesini de bu şekilde başlatmış oldum. Tekrardan birlikte ilerlemeye başladık. Aslında dışarıda yaşanan olaydan dolayı özür dilemem gerekiyordu ama dilemezdim. Haklıydım çünkü. Onun da bir açıklamasını yapmalıydım. Bu ara da ne açıklama yapmıştım be aga,üh yani. Bu açıklamalarıma haber spikerleri yetişemezdi,o derece olmasına az kalmıştı. Bir köşeyi döndükten sonra hangi odadan geldiğini anlayamadığım,binayı yerinden sökecek tarzda bağrışma ve gülme sesleri geliyordu. "Sesi duyuyor musun?" dedi halen daha yan yana yürümekte olduğum ifadesizliğin başyapıtı. Oradan akınca sağır gibi mi duruyordum acaba? Göz devirip, "Duyma problemi olan bir insan bile çok net duyabilir." dedim. İğneleyici cevabıma karşın sanki ona dememişim gibi rahattı. Bana bu şekilde kafa tutsalar ensesine tokadı yapıştırır,'hayırdır be kamçık ağızlı.' derdim ama o dememişti. Sabrına hayranlık loading. "Ha işte o bizim tim." dedi rahat rahat. O bizim tim mi demişti? Allah'ım düşman başına vermeliydi,daha yarım saat önce normal bir tim olmasını dilemiştim ama ya. Elimi başıma atıp menapozlular gibi sallamama son bir! Bir de başımda kırmızı güpürlü yazmam olacaktı var ya,tam olurdum yani. Düşüncelerim şu an Deliha'nın pastayla kendini boğmaya çalışması gibiydi. Bahaneyle tatlı yiyorum ama kendimi boğacağım az kaldı demekti bu.

Sesin geldiği odanın önünde durduğumuzda kapıyı açmak için elini uzattı fakat sözlerimle beraber eli havada kalıp kaşları şaşkınlıkla havalandı. "Bu arada bahçede olan olaydan dolayı sizden özür dileyeceğimi bekliyorsanız düşüncelerinizi suya düşürüyorum çünkü haklı olduğum konuda orgeneralden dahi özür dilemem." Kesin tavırla konuşmam şaşkına uğratmış olmalıydı ki bir süre söylediğim cümleye karşılık bir şey demedi. "Yeni gelen bir asker için fazla iddialı cümleler." dedi yüzünde oluşan alaycı sırıtmayla. Ama altta kalmazdım ki. O yüzden, "Silah eğitimi beraberinde saygı ve terbiye öğretmesi gereken bir komutan için de fazla gurursuz söylemler." dedim. Kaşları şaşkınlığın verdiği havalanmayla indi ardından çatıldı. Onun cevap vermesini beklemeden kapıyı açıp önce onun girmesini bekledim. Barlas Komutan odaya girdikten sonra sesler kesildi. İçeriden bir asker, "Naber komutanım?" dedi gevşekçe. "Bizde elinizi Yüce Rabbim'in nasıl özene bezene yarattığını konuşuyorduk." Ardından timden gülme sesi yükseldi. Barlas'tan herhangi bir cevap gelmedi. Sonra ise, "Elimin yüzünde de nasıl bir şaheser yaratacağını merak ediyorsan konuşmaya devam et." dedi ve ekledi. "Yeni gelen Üsteğmeninizle tanışacaksınız." Sesi sert ama bir o kadar da zarif çıkan bir kız," Sabah gelen Ege Üsteğmen mi komutanım?" dedi. Barlas'ın cevap vermesine müsaade etmeden içeri girip baskınca ve tane tane," Asena Üsteğmen." dedim. Yeni üsteğmenleri kadın olmaları onları epey bir şaşırtmıştı anlaşılan ama asıl sürpriz bana olmuştu. Çünkü şu an karşımda yatan,yüzü gözü morarmış ve yara içinde olan adam da benim kadar bir hayli şaşkındı.

 

Keyifli okumalar

 

Loading...
0%