Yeni Üyelik
18.
Bölüm

Bölüm On Dört

@panysoo

 

 

 

 

Bir destan yazar gibi durmadan gündüz gece,

ben hep seni yazmışım yüreğime gizlice.

 

 

YAZAR ANLATIMINDAN...

Barlas,yüzüne yediği yumrukla bir süre ne olduğunu anlayamadı. Hayranı olduğu sevgilisi yüzüne yumruk atmış,çıkmadan önce de,"Buz koy,morarmasın." diyerek gerçekten de onun sevgilisi olduğunu ispatlamıştı. Kendisi gibi dengesiz ve ani çıkışlı,kendisi gibi yufka yürekli ve ince düşünceli. Tam bana layık kadın,diye düşündü içinden. Bir de yumruktan hemen önce elti gibisin demişti ona. Bu söz zihninde bir köşeye takılınca kendi kendine,"Neyim elti lan benim?" diye sordu. Masaya geçip sandalyelerden birine oturdu. Yaklaşık 7 dakika önce burada yaşadıkları da aklının bir köşesine uçuşunca dudakları kıvrıldı boş masaya karşı. Utandığı için kızaran yanakları ve hiçbir şekilde utandığını dillendirmeyişiyle ona kafa tutuşu da cabasıydı. Kendisine elti gibisin diyordu ama Asena'nın bir eltisi olacağından da haberi yoktu. Görse şok olup dımdızlak kalacaktı. O anların kısa bir kesiti gözlerinin önüne gelince dudaklarındaki kıvrılma derin bir tebessüme dönüştü. Annesine Ase'nin geldiğini bile söyleyememişti,konuşamamışlardı kaç gündür. Bizzat annesi şahitti onun arkasından ne kadar ağlayıp,ona gideceğim diye yalvarışlarına ve şu an da ilk önce annesinin hakkıydı Asena'nın ona geldiğini öğrenmek. Bir de yüz yüze getirse onları ne güzel olurdu aslında. Annesi bayılıyordu Asena'nın çok bilmiş hallerine,kızsa bile boyun eğmeyişine. Babası ise baştan aşağı Asena'cıydı,ne zaman Asena ağlasa oğluna döner,'Sen mi ağlattın lan benim asi kızçemi?' diye sorardı. Barlas ise onun bir suçunun olmadığını ve kendisinin ağlatmadığını söyleyince,'Öyle bir hataya düşme zaten,Selim'den önce ben alırım façanı.' diye uyarırdı. Küçük kardeşi,Efnan'la ise tanışmamışlardı henüz,bilhassa varlığını bildiğinden bile şüpheliydi. En yakın zamanda izin alıp götürmeliyim diye aklının bir köşesine yazdı. Zaten Nuri Albay'ın operasyona gidecekleri akşam söyledikleri kafasını epey karıştırmıştı,ama o an sorgulayacak durumda değildi. Aklında olan şey dokunsalar ağlayacak halde olan Asena'ydı. O yüzden onu da sonra düşüneceğim diyerek o an yok etmiş ve timine odalanmıştı. O operasyonda tek korktuğu şey ani hareketler yapılmasıydı,Ase tarafından. Kulaklığını sakın kapatmayacaksın diye de binlerce kez uyarmıştı ve Ase de onu dinleyip hiçbir şekilde kapatmamıştı. Onun tanıdığı Ase,kimseyi dinlemez kendi kafasına estiğini yapardı,ama değişiyordu. Barlas için,onlar için...

Onun tanıdığı bir diğer Asena,kendisinin boş vereceğini bilerek birini arayıp buz göndertmişti.Ve kendisine 10 dakika verdi. Eğer ki 10 dakika içinde kimse gelmezse odadan çıkıp gidecekti. Telefonunu eline alıp dakikaya baktı ve üzerine 10 ekleyip gelecek olan zamana kadar telefonla oyalanmaya başladı. Altıncı dakikaya girmiş,tam dikkatini çeken bir haberi okuyordu ki kapının açılma sesiyle telefonundan kafasını kaldırmadan dudağının tek kenarı havalandı, işte benim kızım dercesine. "Komutanım." diye kulağın gelen sese kadar haberi okumaya devam etti. Kafasını kaldırıp gördüğü yüz,elinde tuttuğu buzla ona ilerledi. "Asena,getirmemi istemişti. Geçmiş olsun mu demeliyim kolay gelsin mi demeliyim,orasını bilemiyorum." diyerek buzu masanın üstüne bırakıp 'izin var mı' der gibi Barlas'ın yüzüne baktı. Başını eğip onaylamasıyla Serdar,karşısındaki sandalyeyi çekip oturdu. Barlas,önüne bırakılan buzu alırken Serdar'ın az önce söylediğine ithafen,"O niye koçum?" dedi. Serdar ise hafif bir gülümsemeyle,"Delirtecek ne yaptınız da o yumruğu attı acaba? Size kıyamaz o normalde. Yumruk attığına göre de bir yumrukla sıyrılacak gibi durmuyorsunuz pek,naziklik olsun diye hangisini demeliyim bilmiyorum dedim. Kendi tercihim kolay gelsinden yana yani. Burnunuzdan getirmeden bırakmaz." cevabını verdi. Barlas,karşısındaki adamın sözlerine o kadar hak verdi ki,bundan daha haklı bir cümle kurulamazdı şu olaya ilişkin. "O olsun da burnumdan getirsin be Serdar'ım." diyerek içinden geçeni açık açık dillendirdi. Karşısındaki adam,Asena'nın en özel destekçisiydi. Abisi,kardeşi,her şeyiydi. Barlas bunu bilip ona göre hareket edecek kadar da derin düşünceli bir insandı. Onun yokluğunda Serdar sahip çıkmıştı ona. O koruyup kollamış,omzunda ağlamasına izin verdiği gibi güldürmesini de bilmişti. Anlatmasalar bile tahmin edebiliyordu.

Allah, sanki ona ilk önce Serdar'ı gönderip,'Merak etme kulum,ardından değerlini de göndereceğim sana' demişti. Bu yüzden daima şükrederdi rabbine. Verdiğindeki hayra,vermediğindeki şerre bile şükür ederdi o. Çünkü bilirdi ki Ay ve Güneş'i düzene koyan,onu hayra ve şerre göre yönlendirirdi.

Serdar aldığı yanıta derin tebessüm etti. Barlas komutanının sorduğu soru ise o derin tebessümü kesin bıçak gibi kesti. "Bana Asena'nın aklındakini anlatır mısın Serdar? Sürekli uyarmanı,operasyondaki dik kafalılığını falan,neden yani?" Serdar ne diyeceğini bilemedi. Üste tükürse sakal aşağı tükürse bıyıktı. Komutanına anlatsa Asena rahatsız olabilirdi. Komutanından saklayıp anlatmasa,komutanı farklı şeyler var sanıp işkillenebilirdi. O yüzden en makul cevabı verdi. "Bunu benim anlatmam doğru olmaz komutanım. Emin olun sizden hiçbir şey saklamam fakat söz konusu kız kardeşim. Kendisine sorun bunu,en uygun şekilde anlatır size. Sadece söyleyebileceğim tek şey ona dikkatli olun,emin olabilirsiniz ki sizin sözleriniz benimkilerden daha etkili." Barlas,Serdar'a bir kere daha minnet etti. Serdar'dan rütbe olarak üstündü ve Serdar,sorduğu şeye olumsuz cevap veremeyeceğini düşünüp olan biteni anlatabilirdi. Ama yapmamıştı. En makul cevabı verip işi Asena'ya bırakmıştı. Olması gerektiği gibi. Serdar,ellerini dizlerine sürüp komutanından müsaadesini istedi. "Bana müsaade komutanım,izninizle. Malum bir Asena'mız var,odada sevgilime ne yaptın,ne konuştunuz diye kafamın dimağını sevmesini istemem." Barlas gülümsedi. Buzu hafifçe kaldırıp teşekkür ettikten sonra,Serdar'ın kapıya ilerleyişini izledi. Kapıyı açmış tam çıkacakken onu durdurup,bu sefer de her şey için teşekkür etti. Buzla sınırlandırmadan,tüm her şey için. Asena'yı koruduğu için,ona abisi gibi yaklaşıp kollarının altına aldığı için,ve daha nicesi için. Hepsini tek bir teşekküre sığdırdı. Lakin Serdar da anladı onun ne için teşekkür ettiğini. Yüzündeki o ifadeden bile anlaşılırdı her şey. Başını sallayıp odadan çıktı ve Barlas'ı tek başına bıraktı.

Odadan çıktığını gören Erdem ise aceleci tavırla Serdar komutanının yanına yaklaştı. Onun bu telaşlı ve aceleci halini fark eden Serdar'ın yüzündeki gülümseme 'gene mi ya' isimli dudak kıvrılmasına yer açtı. Yüz mimikleri de o dudak kıvrımlarından farksızdı. Yanına ulaşan Erdem'in söze girmesine müsaade etmeden,"Dur bir tahminde bulunayım,gene bir sorun var değil mi?" Erdem başını aşağı yukarı sallayarak Serdar'ın düşüncesini doğruladı. Erkeksi bir edayla ellerini beline koyan Serdar,gelecek cümlenin bünyesinde oluşturacağı etkiyi önceden geçirmek için derin derin nefesler alıp,kendini önden sakinleştirmeye başladı. "Söyle şimdi Erdemciğim,gayet sakinim. Sorun ne?" dedi uysal bir sesle. Erdem,söze nasıl gireceğini bilemeyerek ağzında bir şeyler gevelemeye başlayınca Serdar da devreler yanmaya başlamıştı. "Oğlum söyle lan artık." deyince Erdem de bir anda,"Asena Üsteğmen yok." diye söyledi. Serdar,duyduğu cümleyi idrak edemedi ilk önce. Çünkü yaklaşık 15 dakika önce konuşmuşlardı,15 dakikada gidebileceği pek yer yoktu. Bu yüzden yanlış duymuş olabileceğini düşünerek,"Bir dakika,ne dedin sen?" diyerek Erdem'in cümlesini tekrarlamasını istedi. "Asena Üsteğmen yok. Alperen komutanım da Orhan komutanım da nizamiyenin her yerine baktılar,şimdi de bahçeye bakınıyorlar ama hiçbir yerde yok. Mesaj attık bakmadı,aradık açmadı."

"15 dakika önce beni aradı,biz konuştuk. Emin misiniz olmadığına?"

"Hiç kimse ulaşamıyor komutanım." Başını sallayıp Erdem'in omzunu sıktı. "Haber alırsanız mutlaka arayın beni." diyerek az önce çıktığı odaya geri döndü. Kapıyı destursuz açarak saygısızlık etmiş olabilirdi ama şu an canı ortalıkta yoktu,bundan daha önemli bir şey olamazdı. Kapının ani açılmasıyla yerinden sıçramış olan Barlas'ın sorgulayıcı bakışları da az önce yanından ayrılan Serdar'ın üzerindeydi. Lafı hiç eveleyip gevelemeye lüzum yok diyerek pattadanak,"Asena yokmuş ortalıkta." deyiverdi ona bakan komutanına. Barlas'ın bakışlarındaki sorgulayıcılık bir anda tuzla buz oldu. Sandalyeden kalkmasıyla sandalye gerisingeri devrildi. "Ne demek yokmuş Serdar? Çok olmadı,olsa olsa yarım saat önce buradaydı." Serdar,odanın içerisinde bir ileri iki geri gidip gelmeye başladı. "Bilmiyorum,bilmiyorum. Yanından çıktıktan sonra kapı önünde Erdem geldi,Alperen de Orhan da arıyormuş,karargahta da hiçbir yerde yokmuş. Telefonunu da açmıyormuş." Barlas sakin ve soğukkanlı durmaya çalıştı. Ama imkansızdan da öteydi. Kanı kavruluyor,damarlarını yakıyordu bu düşünce. Nerede olabilir diye düşündü. Ne yapabilirim diye düşündü. Tek yapması gereken en mantıklı adımı uygulamaktı lakin şu an aklına en mantıklıyı bıraksın hiçbir düşünce gelmiyordu. Sadece Serdar'ın cümlelerinin tekrarları oynuyordu zihninde. Oldukça güç ile yüzünü sıvazladı,ardından şakaklarını bastırdı. "Kamera kayıtları." diye mırıldandı kendi kendine. Bir hiddetle Serdar'ı durdurup,"Kamera kayıtlarına bakalım." dedi. Başka seçenek olmadığı için hızlı adımlarla sorgu odasından çıkıp kamera odasına indiler. Kapıyı açıp içeri girdiklerinde,kameralardan sorumlu olan askeri çalışana saati ve sorgu odasının kapısını gösteren kamerayı söylediler. Açılan görüntülerden Asena'nın anbean odadan çıkışı,telefonla konuşması ve kapadıktan sonra ise merdivenlere yöneldiği görülüyordu. "Sonrasını aç hemen. O kattaki tüm kamera kayıtlarını görmek istiyorum." Barlas'ın sabırsız hallerine,"O kattaki kameralar arızalı komutanım. Şehirden geleceklerdi bakmak için fakat henüz gelen giden yok." demesiyle kan beynine sıçradı. Kamera görevlisinin yakasına yapıştı. "Oyun parkı mı lan burası? Ne demek gelip bakacaklardı,öylesine bir yerde mi çalışıyorsun sen?"

Serdar,Barlas'ın ellerini görevlinin yakasından ayırıp Barlas'ı kapı önüne çıkardı. Görevli için ise içeriye dönüp,"Kusura bakma kardeşim." deyip kapıyı kapattı. Koridor ortasında volta atan komutanına gülmeden edemedi. Ağlanacak haline gülüyordu. 15 dakika önce yan yana oldukları kız kaçıp gidecek değildi ya. Barlas'ı da anlıyordu,anladığı için onun bu haline gülüyordu ya zaten. Tekrardan ellerinden kayıp gidecek diyeydi bu korkusu. Tekrardan kokusunu alamayacak,yokluunla sınanacak diyeydi bu yüreğindne taşıp akan endişesi. Ama olmayacaktı böyle bir şey. Bu saatten sonra ne ayrılık ne hasret olacaktı onların arasında. Çünkü destekçileri büyük ve görkemliydi. Ne Serdar izin verirdi eski şeyleri tekrardan yaşamalarına ne de Nuri Albay izin verirdi. Serdar,Nuri Albayın her şeyi bildiğinden ve yaptıklarından haberdardı. Hatta bazılarına ortak bile olmuştu. "Abi,Orhan'ları arayayım,2.kattaki tüm odaları bakalım. Ne kadar çok kişi,o kadar çok iyi." demesiyle Barlas volta atmayı bıraktı ve telefonunu çıkartıp Alperen'i aradı. Açılan telefonla uzatmadan ne gördüklerini söyleyip 2.kata gelmelerini söyledikten sonra da kapattı. Onlar Serdar'la birlikte bir kat aşağıya inerken,Orhan,Erdem ve Alperen bahçeden toplanıp iki kat yukarı geliyorlardı. Herkes kata geldiğinde odaları teker teker aramaya başladılar. Alperen'in girdiği bir odadan kafasını uzatıp sıkıntılı sıkıntılı,"Komutanım bir gelir misiniz?" demesiyle olan tüm korkusu sinire dönüşüp bir hava balonu gibi Alperen'e uçtu. "Komutanını siktirtme bana Alperen. Söyle ne söyleyeceksen." diye söver gibi tane tane çıktı ağzından tüm sözcükler.

"Görmeniz gerekiyor." İçinden Alperen'e söve söve onun olduğu odaya ilerledi. Kapıdan içeriye adımladığı anda zihnindeki tüm küfürler susup uyuyan güzelin karşısında reverans yaptıktan sonra sakince yerlerine çekildiler. Asena,sık kullanılmayan sorgu odasında,koluna yasladığı başından dolayı öne çıkan dudaklarıyla güzellik uykusunun dibine vurmaktaydı. Telefonuna bakındığında hemen baş ucunda olduğnu gördü. Alperen'e sessizce,"Serdar'lara haber ver." dedikten sonra Asena'nın yanına ilerledi. İlk önce masanın üstüne,baş ucuna bıraktığı telefonu alıp kendi cebine koydu. Sonra da uyandırmaktan korkarak Asena'nın kollarından tutup ilk önce başını daha sonra da tüm bedenini kucağına aldı. O sırada odanın kapısına Serdar,Orhan,Erdem ve Alperen gelip onları izlemeye başlamıştı bile. Serdar'ın yüzündeki rahatlamış ifadesi,Erdem ve Orhan'ın dudakları ayrılacak gibi olan sırıtışları ve Alperen'in her zamanki ifadesizliğini es geçti. Tam yanlarından sıyrılıp geçecekken boynuna sarılan kollar ve gövdesine sürtünen başın,"Barlas,çocuğu alır mısın?" deyişiyle adımları dondu kaldı. O donup kalmışken ardında insafsızca hönkürerek gülen timini bile duymakta zorlanıyordu.

 

"Çocuk mu dedi o?" diye sordu Erdem.

 

"İkisinin çocuğundan mı bahsetti?" dedi Orhan.

 

"Yok Orhan'ım. Barlas'la benim çocuğumdan bahsetti." Burnundan bir nefes vererek güldü. "Yürüyün lan,bahçeye çıkalım. Çok sıcak oldu dayanamıyorum." diyerek işin esprisiyle onları ite kaka merdivenlere doğru ilerletti Serdar. Koridorun boşalmasıyla sadece Alperen ve kucağında uykusuna devam eden Asena ile Barlas kalmıştı. Alperen,Barlas'ın yanından geçip giderken,"İkinizin çocuğunu rüyasında görecek kadar ne yaşadınız şuncacık günde amına koyayım." diye mırıldandı. Alperen az ama öz konuşurdu. Bu da onun az ama öz konuştuğunun bariz ispatıydı. Kısık sesli mırıldanmasına rağmen Barlas da onun ne söylediğini duymuştu. Alperen'in sözleriyle girdiği transtan çıkıp dudağının kenarı hınzırca havalandı. "Bir bilsen,yüreğin bağrın alev alır be koçum."

 

Keyifli okumalar.

Loading...
0%