Yeni Üyelik
16.
Bölüm

Bölüm On İki

@panysoo

 

 

 

Aklınızda olanları,hayata geçirecek kadar yüreğiniz yoksa,ömrünüz

cesaretli insanların dedikodularını yapmakla geçer.

 

 

 

Operasyondan sonra karargaha dönüp evlere dağılmamız akşamüstü beşi bulmuştu. Herkes yorgun argın evlere dağılırken Barlas karargahta kalıp operasyon detaylarını Nuri Albaya aktarmak için Nuri Albay'ı gelmesini bekleyecekti. Yarın saat 13.00'e kadar da izinliydik. Eve daha yeni gelmiş,üstümü başımı değiştirmeden koltukta uzanıyordum ki karnımın üzerine bıraktığım telefonumun titremesiyle elime alıp kilidini açtım. Gelen titreşim,Barın grubundan Barlas'ın attığı mesajdı ve ne yazık ki çok müjdeli bir haber vermişti.

Barla Komutancığım: İki gün sonraya yeni operasyon var. Detayları yarın nizamiyede konuşacağız. İyi istirahatlar.

Mesajını görmemle kafamı yastığa çok bir işe yarayacakmış gibi ardı ardına vurdum. Ya yeni operasyondan gelmişiz, tehlike çanları başımızda çalarken malum yerlerimizden terler süzülmüş daha onun tesirini atlatamamışız. Bir bekleseydiniz de onu bir atlatsaydık be. Ne işsiz mallarsınız da vatanıma el koymaya çalışıyorsunuz gerizekalılar. Diye içimden söylensem de bir kafasızı daha yok etmek işime gelirdi. Bende bu iki operasyon yüzünden sinir stres diye bir şey kalmayacaktı zaten. Birini öldürdükçe böyle tek tek uçup gidiyordu bendeki her şey. İçten ve derin bir ofuldanmayla yerimden kalkıp odaya girdim. Yatak,gece yarısı nasıl bıraktıysak öyle kalmıştı. O anki düşünce ve içimi kemiren kurtlarla yatak dağınıklığını düşünecek modda bile değildim. Yatağı 'nasıl olsa birazdan gene yatacağım ve dağılacak' düşüncesiyle ellemeyip üzerimi değiştirdikten sonra mutfağa giriştim. Mutfak konusunda her ne kadar başarılı olamasam da vardı illaki yapabildiğim bir şeyler. Gerçi neyi denersem deneyeyim elimin lezzeti yemeğe de işliyordu sanki ama şu anda o kadar yorgundum ki karnım aç olmasa üstümü bile değiştirmeyip yatıp uyurdum. Karnımdan ufak ufak sesler yükselmeye başladığında daha da vakit kaybetmeyip alternatif bir şeyler hazırlayıp karnımı doyurduktan sonra masayı da toparlayıp banyoya girdim. Bedenimin de istediği buymuş gibi kendimi sıcak suyun rahatlatıcı kollarına bıraktım. Aldığım duş bedenimi bir güzel rahatlatınca uyku bastırmıştı. Zaten zihinsel yorgunluk,bedensel yorgunluk derken iyice yorulmuş ve oldukça rahat bir uykuyu da hak etmiştim. Yani en azından buna izinleri vardır diye düşünüyordum. Üzerimi giyindikten sonra örtünme gereği bile duymadan yastığıma,Barlas'ın kokusunun sindiği yastığa sarılıp uykunun beni de girdabına kaptırmasına izin verdim.

*****
Bir yerlerden boğuk bir ses geliyordu. Şarkı gibi tınısı ama oldukça boğuk. Duyulması zor bir melodi gibiydi. Telefonumun melodisiyle aynıydı. Hatta bu benim telefonumun melodisiydi fakat gözümü açıp telefonu yanıtlayacak dermanım olduğunu düşünmüyordum. Çalar çalar açmadım mı kapanır düşüncesiyle yerimden kalkmaya tenezzül bile etmedim fakat arayan cinsine tükürdüğüm her kimse oldukça ısrarcıydı. Arama kapandı tekrar başladı. Kapandı,tam uykunun kollarına tekrar çekildiğim zamanda tekrar başladı. "Hay yapacağınız işe sıçayım ya." diye söylene söylene gözümü bile açmadan telefonuma uzanıp şarjdan çıkardım ve açıp kulağıma götürdüm. " Kardeşim bu saatte aranılır mı ya?" diye başladım cümleme,saatin kaç olduğunu bile bilmeden. "Belki ben uyuyorum,ne bu ısrarcılık. 5 aylık falan mı doğdun?" diyerek bitirdim yarı baygın çıkan sesimle. Hattın diğer cundan içli bir gülme sesi geldi. Tanıdıktı bu gülme sesi. "7 aylık doğmuşum Aseciğim,küvezde kalmışım bir süre. Tam tutturamadın ama yakınladın." deyip tekrardan güldü. "Ayrıca uyuduğuna dair olan düşüncelerimi şu an daha da tescilledin. Fakat bu saatle başlayan cümleni gözden geçirmeni öneririm saat 14.30 çünkü." deyince bana bir algılama kıtlığı eldi. Anlayamadım ne dediğini ilk başta ama sonra tokmağın davula vurması gibi bir anda ve kuvvetli şekilde idrak ettim. Bizim izin 13.00'e kadardı ve ben dün saat 18.00'den beri hayvan gibi uyuyordum. Bir Allah'ın kulu da arayıp 'uyan artık çok geç oldu' dememişti. Barlas'ın dediğini algılamamla,"Hasiktir ya,yemin et." diyerek zar zor gözümü açıp yataktan fırlamam bir oldu. Hatta eklemek de istiyorum ki kalkarken dizimi komodine vurdum ama telefonda beni dinleyen esmer balı sevgilim olduğu için sesimi çıkaramayıp yüz buruşturmakla yetindim. Dizim sızlıyordu lan! Hemde öyle böyle değil,kırılmış gibi sızlıyordu. Allah beni kahrı bela!

"Lan mal beni niye uyandırmadınız? Geç kaldım ya. Kendiniz gittiniz tabi Asena ne bok yerse yesin deyip bıraktınız değil mi? Adiler sizi." Telefon,kulağım ve omzum arasında,yatak darmadağın,saçım başım ondan hallice, ben daha da geç kalmamak için kamuflaj giymeye çalışıyorum. Müthiş görsel. Adamın biri,başka kadınla birlikteyken kendi karısının ikisini yakalayıp da saç baş girmesinden de beterdi saçlarımın hali.Yani olacak iş mi bu ama ya? Şansıma küfür etsem kaderimde varmış diyordum. Kaderime sövsem sol omzumdaki melek tüm bildiği kötü cümleleri sıralardı,biliyorum. İki ucu boklu değnek anasını satayım. Ben giyinmeye çalışırkenBarlas'ın,"İltifat için sağol canım. Nuri Albay daha gelmedi,nereden baksan 20 dakikan var. Yerinde olsam çene çalmak yerine giyinip bir an önce gelmeye bakardım." demesiyle,"Çene yerine beyin çalalım sana daha çok lazım ya,işine yarar." diye cevap vermiştim. O ise her zamanki gibi sadece adi adi kahkaha atmıştı. Eğlendiği attığı kahkahadan beri belli oluyordu. Hiç gizleme gereğinde de değildi paşam. Helal olsun vallahi,rahatlığı fevkaladenin de fevkaladesiydi yani. Kahkahası durulunca gene konuşmaya başladı. Bu sefer de,"Ağzın da iyice bozulmuş senin ha." demesiyle çileden çıkmama ramak kala olan yer bile bitmişti. Daha afyonum patlamamıştı,bu mal dalga derdindeydi. İçimden bir sabır çektim. "Yapacağın işe açık açık söverim Barlas. Ağzımı daha da bozdurma sabah sabah. Kapat lan." deyip cevaplamasını bile beklemeden yüzüne kapattım. Ben anın verdiği şokla saate bile bakmayıp kendime çeki düzen vererek hızlıca lojmandan ayrılıp karargahın yolunu tuttum. Adımlarım,geç kalmış birine göre oldukça sakindi ama problem değildi. Zaten geç kalmıştım biraz daha kalsam ne değişebilirdi ki yani. Acelenin anlamı neydi ki,salla gitsin havasındaydım yani. Dün akşam da üşenmeyip elimi yüzümü yıkadığım için kendime ne kadar teşekkür etsem azdı.Şayet bu hızla kalkıp yüzümü yıkamaya vakit bile bulamamışken çıkmış olsam pandaya döneceğim kesindi. İlk defa üşenmediğim bir konu gayet işime yaramıştı. Verdiğim bir sadaka işime yaramış gibiydi. Hangi sadakam tuttuysa Allah razı olsundu...

Yavaş yavaş gitmekten canım sıkılmıştı. Hava da öğlen saati olmasına rağmen serindi. Telefonumu cebimden çıkarttım,bir fırça lafı Serdar da yemeliydi. Dün mal mal yapınmayı biliyordu ama bugün hiç umrunda olmamıştım. Kilit tuşuna basıp ekranı aydınlattığımda gördüğüm saatle zaten yavaş olan adımlarım daha da yavaşladı hatta durdu. Alacağın olsun yani Barlas,Allah seni davul etsin tokmağını da benim elime versin vurup vurup sıkılamayayım inşallah! Saatin 14.30 olduğu falan yoktu. Daha sabahın 07.28'iydi. Hayretlik ve sinir,homojen olarak birbirine karışmadan her bir hücreme bir anda dağıldı. Sakinleşmem gerekiyordu,yol ortasındaydım ve en önemli nokta sabahın körüydü. Derin derin nefesler alıp vererek gözlerimi kapatıp açtım. Hayır ne garezin var yani bana,reva mı bu şimdi? Ben kendi halinde yaşayan çıtı pıtı bir kadınım. Bir nefes daha verip Barlas'ı aradım. Ama mendebur ne yaptığını bildiği için telefonu açmayıp meşgule attı. Ben aradım o meşgule attı. Bu döngü iki üç kez daha tekrarladıktan sonra telefonu kilitleyip az önceki yavaş adımlarımın aksine hızlı hızlı yürümeye başladım. Normalde 15 dakika süren yolu 8 dakikada tamamladım. Bahçe kapısından daha girmeden Barlas'ı sorgulamaya başladım. Ama kime sorsam en son bahçede gördüğünü,bir daha da görmediğini söyledi. Bahçeye bakındım,yoktu hiç bir yerde. Köpek gibi saklanırdı böyle,ne yaptığını biliyor ya. Salak herif. Sanki ben bulamayacağım seni. Tekrar aradım. Telefon kulağımda,telefonu tutan parmaklarım telefonla iç içe geçmiş şekilde ben açmasını bekliyorum. Hat meşgule düşünce,"Ebenin şeyine sok o telefonu,gerizekalı." diye hiddetli ve sesli sesli düşününce arkamdan gelen kıkırtılarla kafamı çevirip baktım. Ne dediğimi duyan askerler kendi aralarında gülüşürken onlara bakmamla gülüşlerini durdurmaya çalışıp arkamdan olabildiğinden hızlı şekilde uzaklaştılar. Telefonu elimde sıka sıka karargah binasının giriş kapısına ilerledim. Nasıl olsa yeni operasyon detaylarını anlatmak için bir araya toplanacaktık,o zaman paşa paşa gelecekti. Ama asıl sıkıntı da o zaman hiç bir şey yapamayacaktım,o yüzden toplanmadan önce yapmalıydım. "Öküz işte. Malın önde gideni. Semra teyze sana nasıl katlanmış Allah bilir. Salak." söylene söylene geldiğim kapıda susmak zorunda kaldım. Klası sarsmamak lazımdı. Sessiz ama pimi çekilmiş bomba gibiydim. Barlas'ı gördüğüm anda patlamaya hazırdım kısacası.

Yanımdan geçen her askere onu sordum,aldığım her cevap ise,"Görmedim Üsteğmenim." oldu. Az önce sövmek için arayacak olduğum Serdar'ı bu sefer bana yardım etmesi için arayacaktım. Sorgu odasının duvarına yaslanıp telefonu cebimden çıkartıp Serdar'ı aradım. Üçüncü çalıştan sonra telefon açıldı,Serdar'ın ağzını yaya yaya "Aliyoo." demesi kulağıma doldu. Telefonu açış şekline güldüm. "Serdar,neredesin ablası?"

"Karargah."

"Neresinde?"

"Kantin."

"Şimdi kantinden çıkıyorsun,sorgu odasının önüne geliyorsun."

"Sebep?"

"Benim istiyor oluşum. Sorgulama."

"Ha istesen adamı nikahına da alırsın yani." diye bir genelleme yapınca o görmese de göz devirdim.

"Ya he aynen gülüm. Hızlı ol bekliyorum."

"Sana inat yavaş geleceğim."

"Topuklarına sıkmamı istemiyorsan hızlı olursun."

"Mermilerini çalarım."

"Yedeklerinden her yerde var. Saçmalayı bırak hızlı ol."

"Yedeklerini yerim."

"Yumruklaya yumruklaya o olmayan beynini yerine getireceğim en sonunda. Sana bir şey diyo-" Cümlemi bitiremedim çünkü merdivenleri bitirip dediğim yere adımlayan Serdar'ı görünce,"Kapat telefonu bana yazıyor." deyip suratına kapattım. Çarpık gülümsemesiyle telefonu kulağından indirip cebine koydu. Karşıma geçtiğinde,"Dökül bakalım." dedi. Bazı huylarımı unutmamış olması o kadar hoşuma gidiyordu ki ama dillendirsem götü kalkardı airbagli herifin. Barlas'ı arayış sebebimi kısaca özet geçince yüzüme yüzüme kahkahalara boğuldu. Artık nasıl baktım bilmiyorum ama kahkahasını durdurmaya çalışıp,"Çöpmüşüm gibi bakmayı kes." demesiyle kafamı yan tarafa çevirdim. Çenemden tutup kendisine çevirince,"Tamam o zaman şöyle yapıyoruz. Ben onu arıyorum,bir bahaneyle sorgu odasına gönderiyorum. Artık gerisi sana kalmış,sever misin sayar mısın beni ilgilendirmez." dedi. Başımı sallayıp onu aramasını ve aralarında geçen konuşmayı dinledim. Telefonu kapatıp,"Sen geç. O da gelir şimdilerde." deyip göz kırparak yanımdan ayrıldı. Serdar'ın gitmesiyle sorgu odasına girip kapı arkasındaki duvara yaslanıp beklemeye başladım. Gelen adım seslerinin ardından kapı açıldı ve Barlas'ın geniş omuzları göz hizama girdi. Telefondan kafasını kaldırıp etrafa baktı. "E burada kimse yok ki." deyip geri dönmesiyle kapıyı kapatıp ifadesiz bakışlarını yüzünde gezdirmem bir oldu. Bakışlarını bariz bir şok ve az bir şey bile olsa görünen bir endişe kaplamıştı. Ne de olsa bizim oralarda karısından korkmayana gavur derlerdi. Asıl şimdi zurnanın zart dediği yere gelmiştin Barlascığım. Uyarmıştım ama,uykumdayken şaka yapmayın fitil fitil getiririm bir yerlerinizden diye. Ne demiş büyüklerimiz;Düşüne düşüne görmeli işi,sonra pişman olmamalı kişi. Ama sen bile bile yapan bir enayi olduğun için şimdi de sonuçlarına katlanmalısın bebeğim. Kusura bakma sonuçlarına katlanacaksın,nasıl olsa sonuca katlanmak bile her yiğidin harcında yoktu...

 

Keyifli okumalar.

Loading...
0%