Yeni Üyelik
17.
Bölüm

Bölüm On Üç

@panysoo

 

 

 

Gözlerim ressam oldu senin güzelliğine,

Kalbimin levhasına nakşetti görüntünü

Bedenim de çerçeve oldu senin resmine

Derinlikle güçlendi sanatın en üstünü.

 

 

"Ne haber Barlascığım?" dedim ayrıldığım duvardan ona adımlarken. Yüzümdeki uyuz uyuz gülümsemeye bakıp içinden bir şeyler dedi,onu da dudaklarını oynatmasından anladım. Ama tabi ne dediği meçhuldu. Her yavaş adımımda benimle beraber bir adım geriye adımlıyordu. Aslında tam tersi olması gerekmiyor muydu ya? Hani o bana adımlayacak ben onun adımıyla geriye gideceğim falan. Bizde tam tersi şeklinde işliyordu galiba. "Çok zor olmadı mı sence de?" Başımı yana eğip sesimi nefeslerimle ayarlayıp biraz daha kadınsı çıkarmaya çalıştım. Oldu mu bilmiyordum ama tek temennim istediğim gibi olup istediğim noktaya gelebilmesiydi. Söylemek istediğim şeyi anlayamamış olduğunu gözlerindeki belirsizlik duygusundan görebiliyordum fakat susup sormasını bekledim. Gözlerimi kısıp bakmaya başlayınca,"Ne çok zor olmadı mı Ase?" diye sordu zar zor. Gözlerim,sözlerinden sonra hareket eden adem elmasına kaysa da bilinci açık tutmayı başardım. İyice dibine yaklaşıp alttan alttan gözlerine baktım. Bir dudaklarına,bir gözlerine kayan bakışlarımı görünce tekrar yutkunup kahvelerini gözlerimde tutmayı başardı. Başımı boynuna götürüp bir nefes çektim içime. Sıcak nefesimi de olduğu gibi onun boynuna mühürlercesine bıraktım. Boynuna nahif bir buse bırakıp oradan çene gamzesini öptüm,en sonda ise dudak çizgisini öpüp,dudaklarına doğru,"Bütün gün köşe kapmaca oynamak." deyip dizkapağımla kasıklarına güçlü bir darbe indirdim. Hareketimle iki büklüm olurken ondan uzaklaşıp ortada bulunan masaya kalçamı yaslayarak iki büüklüm olmuş halini ve ağzının içinden mırıldanmalarını dinledim. "Ne dedin,anlayamıyorum?" dedim daha da sinir etmek istercesine. "Salak,ilerideki evlatlarımı öldürmeye mi çalışıyorsun,alık karı?" diye mırıldandı nefeslerini düzene koymaya çalışırken. Ama biraz imkansız gibiydi,malum hızı ayarlayamamıştım. Hatta dediği gibi ilerideki kızanlarını bile hakkın rahmetine kavuşturmuş olabilirdim.

Derin bir oflama ile doğrulup nefes nefese,kollarımı bağlamış şekilde onun düzelmesini bekleyen biricik sevgilisine,yani bana bakmaya başladı. Ben ona gerçeklikten oldukça uzak şekilde gülümsüyorken yavaş ve aksak adımlarla kalçamı yasladığım masanın önüne,bacaklarımı iki bacağının arasına alacak gibi gelip durdu. Gibisi fazla,bacaklarımı iki bacağının arasına alıp kendi bacaklarıyla sıkmaya başladı. Yüzüne küçümser bir tebessüm gönderip,"Acıtacağını falan mı düşünüyorsun?" dedim,imkansızdan bahsediyormuş gibi.
"Canını acıtmak istesem bunu bir nizamiyenin sorgu odasında yapmam,yatağımızı tercih ederim güzel sevgilim." diyerek elini çeneme uzatıp baş parmağıyla okşamaya başladı. Yüzüne olan bakışlarımda zerre değişme olmayınca meydan okurcasına diğer elini de belime atıp,elinin baskısını hissettirecek gibi sıkmaya başladı. Hırsımı daha alamamıştım. Az elmacık kemiğine falan vurup iz bıraksaydım,o izi gördükçe hırsım da sinirim de yavaş yavaş geçer gibiydi. "Ayrıca bütün gün köşe kapmaca oynuyor oluşumuz çok eğlenceliydi,sadece Serdar sana kıyak geçti." deyip dudaklarıma,benim bırakmadığım öpücüğünü bıraktı. Durdu,verdiğim nefesi içine çekip tekrardan öptü. Ama benim aklım atmak istediğim yumruktaydı. Bunu da insanlıkla yapacaktım. Kendimi biraz geri çekip gözlerine nazlı nazlı bakmaya başladım. Kendimi geri çekmemle kaşlarını çattı,nazlı bakışlarımı da görünce çatık olan kaşlar düzelip yerine kıvrılan bir dudak bıraktı. Başını sağa çevirip nefes verdi,tekrardan gözlerime bakıp,"Önce köpek yavrusu bakışlarını çek üstümden sonra da ne istediğini söyle yavrum." dedi. "Barlas." dedim son hecesini uzatıp içli içli. "Efendim ruhum?" diye cevap alınca benim bütün yumruk planları buhar olup uçtu. Ciddi ciddi uçtu yani. Yumruk atmak için 'bir kere vurayım mı?' diyecektim,ruhum deyince o isteğin üzerini bolca aşk kapladı. "Bir tanecik öpeyim mi?" Küçük çocuk gibi isteyişime gözleri kısılana dek güldü. Yanağını yaklaştırdı,"Öp bakalım." dedi. Öptüğüm yanağını yana çevirip diğerini uzatı. Onu da öpünce belimdeki eline diğerini de ekleyip, kalçalarımdan tutarak iyice masaya oturmamı sağladı. Bacaklarımın arasına girip,elleri yanaklarımı bulmadan hemen önce söylediği son sözü,"Seni her şeyinle çok seviyorum Demir. Tüm benliğimle ölesiye ve sonsuzluğa." olmuştu. Sonrasında tüm kelimeleri dudaklarımızın birleşmesi ruhumuza aktarmıştı.

Dudaklarıma kapanan dudakları,her seferinde onu ilk öpüşümmüş gibi heyecana kapılmamı sağlıyordu. Hızlı mı gidiyorduk her şeye bilmiyorum ama tek sebebimiz kaçırdığımız onlarca yılımızdı. Yıllar bizden yavaş yavaş aldı bizi,biz ise hızlı hızlı kazanmak istiyorduk.Ensesine attığım elimle saçlarını çekiştirmeye başladım. Hem ensesinden kendime bastırıyor,hem de saçlarını çekiştiriyordum. Nefessiz kalsam da onun nefesi yetiyordu bana. Belimdeki elleri tenimle iç içe geçmiş durumdaydı fakat sesimi bile çıkarmıyordum. Onun olduğu her şey dermandı bana. Ne tenimle iç içe geçen parmakları yakardı canımı,ne de dudaklarımı esir almış olan sıcak dudakları. Sadece o devaydı her bir yarama. Yanan canıma merhem olur,yeni yaralar açmazdı ruhumda. İnsan bedeninde açılan yara ruhunda da açılır derlerdi hep. O ise ne bedenime bir zarar gelsin isterdi,ne de ruhuma yeni yaralar eklemek isterdi. İyileştirirdi sadece. Belimde olan elinin birini yanağıma çıkardı. Dudakları ise kendine hapsettiği dudaklarımı yavaş yavaş serbest bıraktı,alnını alnıma yaslayıp verdiğim nefesleri hapsetti bu kez de içine. Ben nefeslerimi düzenlemeye çalışırken,çekiştirerek bozduğum saçlarını düzeltiyodum. Kendimi kaybetmiş gibiydim. Canını yaktım düşüncesi içimi yangın yerine çevirirken gözlerimi açmadan burnumu burnuna sürttüm,"Özür dilerim." dedim onun duyabileceği kısıklıkta. Başını hafif açıyla yana çevirip yanağını yanağıma yasladı. "Ne için?" Az da olsa düzene koyabildiğim nefeslerim,konuşmamı daha da sağlamlaştıracak etmendi. Elimin biri hala ensesindeyken diğer avucumu yanağına koydum. Çekiştirdiğim yeri ovalarken,"Canını yaktıysam." diyebildim sadece. O anlardı ne demek istediğimi. Açık konuşmasam da anlardı her daim. Başını iki yana salladı sakin sakin. "Senin dokunduğun her yerde kırmızı güller açar. Sen gelmiş canını acıttıysam özür dilerim diyorsun." diye mırıldandı kulağıma doğru. Boynuma vuran sıcak nefesi hiç olmayacak şeylerin gözümün önüne gelmesine neden oluyordu. Nükseden görüntüler,devasa bir utanç dalgasının yüklenmesine sebep olmuştu. Yanağını yanağımdan uzaklaştırıp gözlerime baktı,bakışları sonra yanaklarıma kayınca ise çene gamzesi çıkana kadar tebessüm etti. "Utandın mı gerçekten?" dedi bir de,dalga geçer gibi.

"Hayır tabi ki,neden utanacakmışım? Çok sıcak sadece."

"Eminim öyledir."

"Öyle zaten."

"Bir kere de inkar etmesen olmuyor değil mi? 'Evet utandım' demek zor değil."

"Olmuyor bebeğim,çok zor." Göz devirip başını yana çevirip nefes verdikten sonra tekrar bana döndü. "Ya kızım koca nizamiyede Kıdemli Üsteğmenim ben. Sen gelmişsin bebeğim diye seviyorsun,hak mı bu?" diye sızlandı. Kaşlarımı kaldırıp sert bir ifadeye büründüm. "Ha istemiyorsun yani."

"İstemiyorum demeyelim çiçeğim de,başka iltifatlar da var hatırlatmak istedim sadece." deyince şöyle bir düşündüm ne diyebilirim diye. Aklıma gelen düşünceleri de açık açık ifade ettim. "Kara gözlüm,sırma saçlım nasıl?" Derin nefes vermesinden olmayacağını anladım. "Esmerim?" diye düşük bir ihtimal de olsa sordum. Onda da gözlerini kapatınca onu da eledim. Düşünüyordum aklıma başka da bir şey gelmiyor."Ne diyeyim lan ben sana? Öyle diyorum hayır,böyle diyorum hayır. Ne istiyorsun,en sonunda canım evladım diye seveceğim tam olacak ya." diye bir anda patlayınca, "Bu saydıklarına göre adi herif ve salak demeni tercih ederim Ase." dedi köpürmekle sakin kalmak arasında. Ellerimi ensesinden çekip onu önümden ittim. Normalde iki elimle itemezdim ama boşluğuna gelmişti. "Yürü git. Bir şey demeye de gelmiyor artık sana. İyice huysuz ve aksi olmuşsun. Eltilerden betersin." deyip çıkmaya yeltendim,bileğimden tutulunca da durmak zorunda kaldım. Sinirli bakışlarımın odağı yüzü olunca,"Neyden beterim,neyden?" dedi 'ne olur yanlış duymuş olayım' tınısı ile. "Buna mı takıldın yani Barlas?" dedim inanamazca. Bileğimi çekmeye çalıştım ama çekemedim. Bıkkınca debelenmeyi kesip ona döndüm. "Ya bileğimi bırakırsın ya da ikinci bir tekme yersin." diye tehditvari konuşmamla kaşlarını kaldırıp başını yana eğdi. "Bırakmadım diyelim,ne yapacaksın?" diye baş kaldırışına bende kaşlarımı kaldırdım. "Emin misin bırakmamakta?" Soruma başını olumluca salladı. 'Peki' amlamında kafa eğip az önce yapamadığımı yaptım. Sol elimle elmacık kemiğine yumruk attım. Refleksle bileğimi bırakırken,parmağımı ona doğru kaldırıp salladım. "Yapmayacaktım,ama kendin kaşındın. Şimdi karizman mı çizilir,klasın mı bozulur otur düşün." deyip kapıyı açtım,tam çıkacakken vicdanım el vermeyince,"O yanağına da buz koy,morarmasın." deyip öyle çıktım. Kapıyı kapatıp iki üç adım ilerledikten sonra vicdanım sızlamaya başladı,neden yaptın diye. Ama haksız da sayılmazdım,gerçekten kendisi kaşındı. Yoksa ben daha bana 'ruhum' dediği anda yumruktan vazgeçmiştim. Şimdi kendisi çeksin acısını,ben uyardım o dinlemedi. Benim sorunum değil yani. Boş olduğunu düşündüğüm diğer sorgu odasının yolunu tutmuşken telefonumu çıkarıp Serdar'ı aradım. "Gene ne var?" diye açmasıyla cırladım desem yeridir.

"Canım aramak istedi aradı,sana ne lan. Keyfim misin kahyası mısın mal?"

"Sakin ol Üsteğmenim,ne bu sinir?"

"Sorgu odasına acil bir tane buz götür. Koyun o salağın yanağına."

"Ne yaptın lan adama?" diye endişeli ve şaşkınca konuşmasıyla nefes verdim.

"Yumruk attım."

"Salak mısın sen?"

"Kendisi kaşındı bana ne. Neyse,buz götür ona. Morarmasın."

"Tamam Asenacığım,ona da tamam kardeşim." Telefonu kapatıp tahmin ettiğim gibi boş olan sorgu odasına girip masaya oturdum. Biraz kestirsem fena olmazdı aslında. Oturduğum yer öyle rahat geldi ki,gözlerim kapanmaya başladı. Kolumu masaya koyup,başımı da koluma yasladım. Tamamen gözlerimi kapatmadan önce Alin'e nerede olduğumu mesaj atıp telefonumu yanıma bırakıp,gözlerimi biraz da dinlenmeyi umarak kapattım.

Keyifli okumalar.

Loading...
0%