Yeni Üyelik
3.
Bölüm

1.Bölüm

@panysoo

 

...Bir cesedi sırtlanmış ufacık bir ruhsun sen... (Epiktetos)...

Işıkların birdenbire kapanmasıyla telefonumdan okuduğum haberden,yerini kaybedeceğimi umursamadan başımı kaldırıp zifiri harici bir şey görünmeyen oturma odasında öylece göz gezdirmeye başladım. Ben ne olduğuna anlam veremeden bakarken,annem ara holden sıcacık gülümsemesiyle," İyi ki doğdun Nare. İyi ki doğdun,iyi ki doğdun,mutlu yıllar sana!" diyerek elinde mumları ve maytabı yanan pasta ile oturma odasına girip ayaklandığım koltuğun önüne doğru yavaş ve temkinli adımlarla gelmeye başladı. Bana her yaklaştığında mumların yansımasından görünen çilekli ve çikolatalı pastanın üzerine koydukları karttaki yazı daha da netleşiyordu. Abim de annemin ardı sıra telefonunun flaşını açmış ve kamerayı bize tutup hem video çekiyor hem de yüzümüzdeki derin tebessümü,kendi dudaklarındaki her daim sıcacık olan tebessümü ile izliyordu. Annemin yavaş yavaş gelip mumların sönmemesi için çaba gösterişi,babamın yanıma gelip sarılarak beklemesi,abimin tebessümü ve Emre'nin yani erkek kardeşimin kılını dahi kıpırdatmayıp deve gibi aynı şekilde koltukta uzanıyor oluşu hiç bir neden olmadan bile insanın dudaklarının kıvrılmasına sebep olacak görüntülerdi. Annem yavaş adımlarıyla karşıma geçtiğinde karttaki yazı,artık tüm açıklığıyla gözlerimin odağındaydı. "Yavaş gideceksin ama hızlı geleceksin ATT'nin en güzel ballısı. İyi ki doğdun." Başımı sağa eğerek hemen yanımda,beni her zaman olduğu gibi gene huzur kalkanına almış olan babamın omzuna yasladım. Annemin gözlerinin dolu dolu bakışı,abimin yanından ayırmak istemeyip her dakikasını yanımda geçirmek istemesi ve babamın sürekli omzuna yaslaması çok yakın bir zamanda gidecek olmamdı. Emre'nin ise bir yerlerinde değil her yerlerinde pireler uçuşuyordu,gidecek olmam umurunda bile değildi paşamın. Evden gidiyordum,odam ona kalacaktı ya bu yeterdi ona. İnsafsız hiç demiyordu ablam gidecek,özlerim diye. Anca konforunu düşünüyordu.

14 yaşımda yaptığım hatadan kaynaklı ailemin güvenini oldukça fazla sarsmış olsam bile,güvenlerini tekrar nasıl kazanırım diyerek bir sonuca ulaşamamış ve zamana bırakarak tek hedefimi kariyerim yapmıştım. Büyük çabalarım sonucu ise İstanbul Medipol Üniversitesi,iki senelik İlk ve Acil Yardım bölümünü kazanmıştım. Dört gün sonra da yola çıkıp İstanbul'a gidecek ve tuttuğumuz eve yerleşmeye başlayacaktım. Üniversite başlamadan düzenimi kurmam benim için daha sağlıklı ve iyi olacağı için erkenden gidip temizliği olsun eksiği gidiği olsun hepsini tamamlayacaktık. Hem erken gitmemle mahallenin krokisini az da olsa kafamda çizerek iyice kavrar ve insanlarıyla zaman kapsamından daha iyi iletişim kurarak tanışabilirdim. Üniversite başladığında bu pek mümkün olamayacaktı çünkü. Eğitimi,stajı,dersi,sınavı derken zaman akıp gidecek ve tanışma faslına zamanım kalmayacaktı. Ne de olsa komşunun komşusunun külüne muhtaç olacağı zamanlar da gelebilirdi,mahalleye gittikten sonra bir anda yerleşip yabaniler gibi evime kapanarak bir şey elde edemeyecektim. Bu sebeplerden ötürü ailece mahalleye üç hafta erken gidip hem eski aile dostlarımızı görecek hem de evime yerleşmeye başlayacaktım.

"Dilek tutarak üfle tamam mı annem? Allah'ın nasibine karışılmaz ama sen gene de dileğini tut." Başımı sallayarak onayladıktan sonra biraz eğilip gözlerimi kapattım. Kariyerimde bir sıkıntı çıkmasın. Nasibimin beni bulacağını ben,yerini ve zamanını sen biliyorsun Allah'ım. Hayırlısını,sağlıklısını ve kolayını nasip eyle. Gözlerimi sakince açarak tek nefeste,babamın her zaman öğütleyip öğrettiği gibi hepsini birden söndürdüm. Babamın yanına gidip göğüsüne her sığınışımda bana,'İplerini sen belirleyeceksin. Ya hepsini birden söküp atacak kadar güçlü olacaksın ya da yavaş yavaş söküp atacak kadar kırılgan.' cümlesini kurmasıyla bazı şeyleri aşıp hayata tekrardan düzgün ve perdesiz bir gözle bakmamı sağlamıştı. Ben ailenin saf kızıydım aslında. İlk kızı olduğum gibi saf imajım da mevcuttu. Herkesi kendim gibi sanıyordum,kendim gibi iyi kalpli ve içi neyse dışı da o olur şeklinde. Ama olmadığını hayat bana güçlü darbeleriyle öğretmişti. Ve aldığım o güçlü darbeler beni tekrardan ayağa kaldırmıştı,canımı alıyormuş gibi ateşe verip yakmasına rağmen. Aşamadığım,günlük yaşantımda da halen daha karşıma çıkan çok şey vardı ama halledebiliyordum. Halledebilmeyi öğrenmiştim,başa çıkabilmeyi ve gerekirse karşı koyabilmeyi de.

Üflediğim pastanın benden uzaklaşıp masaya konmasıyla ilk önce dönüp babama sarıldım. İçime derin derin soluyup gönderdim kokusunu. Çok uyumuşluğum vardı kokusunu alamadan,belki de kokusunu bulduğum yerde içime çektiğim her derin soluklar,alamadığım zamanların acısıydı. Bilmiyordum,kendime bile itiraf edememiştim. "Babacığım." dedim sırtına koyduğum elimle sıvazlarken. "Kızım." diye içli içli söylemesini beklemiyordum. Babam her zaman 'kızım' diye seslenirdi fakat içli içli söylediği zaman çok sınırlı olurdu. Bugün de o sınırları aşma vaktiydi galiba. "Her ne yaşamış olursak olalım sen bizim biricik yavrumuzsun. Ben sizin kılınıza zarar gelsin istemem,siz de kendinize zarar gelecek şeyler yapmayın,özen gösterin." Yüzüme gelen saçlarımı avucunun içine alıp avuçlarını da yanaklarıma koydu. "İyi ki doğdun Ahu Nare'm." Ağlamayıp gülmek için kendimi her ne kadar içten içe sakinleştirmeye çalışsam da şu illet gözyaşlarım bir babamın yanındayken gözpınarlarımda duramıyorlardı. Babamın yanında gardım,zırhım hiç bir şeyim kalmıyor,hepsi yerle bir oluyordu. Karşısında her şeyi aşmış bir Ahu Nare gibi değil,her şeyi daha yeni yaşamış ve tesiri üzerinden geçmemiş Ahu Nare gibi oluyordum. Dolan gözlerimi saklamak için babama tekrar,sıkı sıkı sarıldım. Kolumun üzerine koyulan bir el ile babamdan ayrılıp elin sahibine baktım. Abim gözlerini ışıl ışıl parlatan handesi ile bana ve dolan gözlerime bakıyordu. Abim,her zamanki abimdi işte. Her zaman arkamda olup yıkılmayan güçlü dağım,benimle benden çok gurur duyup baş üstünde taşıyan abimdi. Bir isteğimi ikiletmeyen,gerek kendinden ödün verip beni tamamlayan diğer yarımdı. Kolumdan kendisine çekerek bedenimi ve kalbimi,gülümsemesi gibi sıcacık edecek biçimde sardı. Benim avuç içim onun atan kalbine giderken onun bir eli sırtımı diğeri saçımı okşuyordu. Her bir teması kırmaktan korktuğu yegane bir elmas parçasıymışım gibi olurdu,gene öyleydi. Küçükken düştüğümde abim kaldırırdı,dizim kanasa abim merhem olurdu. Kavgam olsa kalkanım,düşmanım olsa ardımda durduğunu görmesem de hissettiğim güvenli limanım olurdu. "Ahu'm. Güzel kızım benim,biriciğim. İyi ki benim minik kızım oldun,birlikte musmutlu yıllarımız olsun daima can parçam benim." Yanağıma sert bir öpücük bıraktı. Bu abimin içten öpücüğüydü. Normalde acıtmaktan ve sakallarının batmasından korktuğu için varla yok arası bir öpücük bırakırdı,o da içten olurdu. Ama bu başka bir boyuttu. "Birlikte upuzun yıllarımız olsun abiciğim." diye kulağına doğru kısık sesle konuştuktan sonra ondan ayrılıp bizim sarılma faslımızı gözünden aktı akacak yaşlarla izleyen valideme döndüm.

"Sultanım,siz bana sarılmayacak mısınız yoksa? Öyleyse çok alınırım." Annemin sarılmasını beklemeden ben sardım onun bedenine kollarımı. Ben güle güle sarılmıştım ama annem iç çeke çeke ağlıyordu. Anlatılanı anlama yaşına geldikten sonra annemle anlaşamaz olmuştuk. Benim doğrum ona yanlış,onun doğrusu bana yanlış geliyordu. Gene o şekilde olan diyaloglarımız oluyordu lakin kavgasız gürültüsüz çözümlemeyi öğrenip faaliyete geçirmiştik. Belirli bir yaşa kadar babaannem tarafından büyütülmüştüm zaten,malum o zamanki kaynanalar topluluğu gelinini çalıştırıp torununa kendisi bakıyormuş. Bende o olaya kurban giden evlatlar arasındayım. Oysaki bir çocuğu annesi büyütmeli. İlk adımını,kelimesini hatta emekleyişini bile annesi görmeli bana göre,ilk harf okuyuşunu,okulda ağlayışını ve daha nicelerini de. Ama öyle olmamış,abim doğduğunda babaannemler memleketimiz Giresun'da yaşadıkları için ona müdahale edememişler fakat annemin bana hamile kaldığını duyduklarında pılıyı pırtıyı toplayıp Balıkesir'e gelmişler. Kırkım çıktığında ise annemi ertesi gün işe vermişler. Babam da cahillik dönemine denk geldiği için ağzını açıp,'anne sen ne yapıyorsun?' dememiş. Babaannemle de pek anlaşamazdım küçükken,ona göre zıpkının tekiydim. Durdurak bilmeyen,her gün bir yerine yara alıp morartan küçük fırlamaydım.

Biraz büyüyüp aklım ermeye başladıktan sonra anlaşmaya başlamıştık,ondan sonra da zaten annem işten ayrıldığı için babaannemle dedem tekrardan Giresun'a dönmüşlerdi. O yüzden annemle zıt düşerdik işte,büyütülme şeklinden dolayı. Gün içindeki onlarca saçma olan kavgamıza kimse yetişemiyordu. Annem beterdi,ben annemden de beterdim. Dilimle döver,elimi sürmezdim ojelerim zarar görür diye. Babaannem,anneme göre kıyafet konusunda da oldukça rahattı. Bu yüzden de çok zıt düşerdik mesela. Babaannem,"Kendine dikkat ettikten sonra giyebilirsin' diyordu ama annem,kendi annesinin ona gösterdiği şekilde tesettürlü olmadığı halde kapalı ve geniş giyinerek bana da aynısını yaptırmaya çalışıyordu o zamanlar. Bende 'onlar benim zevkim değil,çok beğendiysen sen alıp giyebilirsin.' diyerek anneme laf yetiştiriyordum. Akşamında da kaçınılmaz sona erişiyorduk,babam işten gelince söylediğim bir lafa bin katarak anlatıyordu. Babam da haliyle sen annene nasıl terbiyesizlik yaparsın diyerek bir ton laf edip birkaç yerimde parmak izlerini bırakıyordu. Tabi onun da bir süresi olmuştu,o aptal hatayı yapana dek devam etmişti. Ondan sonra babamla yüz yüze gelmeye bile utandığım için birçok şeyden kaçınır olmuştum,hatta bir ara tesettüre girmeyi düşünüp sonradan yapamayacağım kanaatine varınca vazgeçmiştim.

"Ağlama boşuna,evlenmiyorum ya. Kariyerimi elime alıp geleceğim." diyerek kollarının hapsinden çıktım. Başımla yerinden gram kıpırdamamış olan kardeşimi işaret edip,"Bak bu hayırsıza,ne bir iyi ki doğdun diyor ne gideceğim için üzülüyor. Vasıfsız insan her zaman vasıfsız işte. Ne kendini paralayıp duruyorsun? Ayrıca merak etme temizliğini yapmaları için sana yardımcı göndereceğim ben,onun için de göz yaşı mı dökülür kız." deyip konuyu dalgaya bağlayınca o da yaşlı gözlerinin arasından gülmeye başlamıştı. Annemin yaşlı gözlerinin ardından gülmesi ise hepimizin yüzünde güller açmasına neden olmuştu. Herkesin yüzündeki tebessüm,sıcak ama buruktu. Biz her zorluğa rağmen ayrı kalmamıştık hiç. Bu ilk olacaktı ve her ne kadar olmasa da boşlukta hissediyorduk.

Pasta üflemesi,sohbet muhabbeti,kahkahası ve gene hüzünlenmesi derken koca geceyi kahkahalarımızla devirmiş ve odalarımıza çekilmiştik. Koltuktan kalkmaya tenezzül etmeyen kardeşim dahi kalkıp sırnaşmış ve sürekli sarılmıştı. Unutamayacağım günler arasına bugün de eklenmişti. Bu gece babamın sevgisini daha net,annemin sıcaklığını daha derinden,kardeşliğimizin oluşturduğu bağı daha iyi hissetmiştim. Bugün bazı şeylerin sonu olduğu kadar başlangıcı da olmuştu. Şimdi ise yapmam gereken şey,kalan bu dört günü ailemle doyasıya geçirmekti. Uzun bir ayrılık ve güzel bir kariyerin rotası bu sefer net belirlenmişti. Hepsinin tek yolu bana çıkıyordu. Ve ben artık emindim ki her kötü sonuçlanan olay iyinin doğuş aşamasıydı. Her yaşanılan olumsuz durum,güzelinin belirticisiydi. En azından bana öyleydi,zamanında her ne kadar kan kusturmuş olsa bile...

Loading...
0%