Yeni Üyelik
2.
Bölüm

1.Bölüm

@panysoo

"Sevgili günlük... Çok klişe oldu bu giriş,sence de öyle değil mi? Olsun,her şey değişse bile değer verdiğim saçma şeyler arasındaki sen,her zaman aynı kal. Konumuza gelelim,normalde seninle uzun uzun konuşmayı çok seviyorum ama bugün anlatacak pek bir şeyim yok. Tarihimiz 30 Temmuz,yani 20.yaş alışım. Bir sene daha yaşlanışım ve tecrübe kazanışım. Sana bahsettiğim mektup 20.yaşıma ithaf ediyordu,bakalım neler olacak. Sanırım ben çok anlam yükledim o bilinmeyen mektuba,ama görüp anlayacağız. PDR bölümü son sınıftayım,bitmesine çok az bir zaman kaldı. Kendi psikolojimi bozduğum gibi diğer insanların da psikolojisini bozmayı hedefliyorum. Şaka şaka,terzi kendi söküğünü dikemezmiş. Benimki de o hesap olacak. Biliyorum konuşamıyorsun ama ben duymuyor olsam bile bana çok şans dile olur mu?"

 

30 Temmuz 2024

Günlük olarak kullandığım defterin kapağını kapatıp diğer kitaplarımın arasına yerleştirdim. Bugün o üniversiteye ders için son kez adım atacaktım,tam bir hafta sonra mezuniyet partisi var ve o zamana kadar dersler boş geçecekti muhtemelen. Günlük dar paça bir kot pantolon ve beyaz v yaka bir tişört ile adı üstünde 'günlük' kombin yaptım,doğum günüm olsa bile pek önemsediğim bir şey değildi. Yaz ayının ortası,kavurucu sıcağın en dibi derken çok fazla terlememek için saçımı topuz yaparak,dudak kalemi ve rimel ile hazırlanma aşamamı kazasız belasız tamamladım. Kelime sonrası gelen 'başa bela' cümlesini ben sakarlık ile tamamlıyordum çünkü sakarlık gerçekten de başa belaydı. Aynadan son kez kendime baktıktan sonra telefonum ve çantamı alıp kapının önüne gidip ayakkabılarımı giymek için yere oturduğum sırada çalan kapıyla hiç kalkmadan uzanıp kapıyı açtım. Her gün yaşadığım Efil Cilvesi günümü başlatan olayların en başındaki faktördü. Kız cilvelerin feriştahıydı.

Ona bakıp sırıtırken giydiğim ayakkabılarımdan sonra yerden kalktım,gözüme gelen güneş içinse en yegane çözümümüz olan elimi gözüme siper ettim. "Sabah şerifleriniz hayr olsun Efnan Sultan. Parlıyorsunuz yine." Sıcacık gülüşü ve samimi ses tonuyla söylediklerinden sonra üzerime giydiklerimi baştana aşağıya süzdüm. Yaslandığı duvardan o da benim gibi üstümü süzüp ıslık çaldı. Daha evden çıkmadan bozulan topuzum ve alnımda oluşan boncuk boncuk terleri işaret parmağımla gösterip arkamı döndüm. "Çok sağol canım,bu havalarda yaşamaya alışıyorum işte." Kapıyı kapatıp kilitledikten sonra anahtarı gelişigüzel çantama attım. Duvardan ayrılıp koluma yapışmasıyla eksilmeyen tebessümümle ona baktım. "Bu havalarda yaşlanmaya çalışıyorum işte,diyecektin sanırım Efnancığım." Diyerek söylediğim cümleyi kendi mahkemesi üzerine düzelttikten sonra heyecanın doruklarında yaşayan ses tonuyla konuşmaya başladı. "Ya kızım bugün doğum günün. 20 yaşına girdin artık,sana ablalık taslayamayacağım çünkü benimle aynı yaşta oldun." Parmaklarını gözlerine koyup ağlıyormuş görüntüsü verdi. Ben ona kahkahalar içinde gülerken rolünden çıkıp bana eşlik etti. Efil benden 3 ay büyüktü ve ay büyüklüğüne rağmen ablalık görevi,cilvesi,sorumluluğu ve neyi varsa sonuna kadar tüm hakkıyla yapıyordu. Burun kıvırıp,"Ben sıcaktan kavuruluyorum diyorum,kız bana doğum günün diyor ya." dememe anında cevap verdi. Kendisi altta kalmayı da sevmezdi. "Hiç heyecanlı değil misin ya?"

"Yoo." dedim rahat rahat. Çünkü gerçekten de heyecanlı falan değildim. Hatta ders olmasa bütün gün yataktan çıkmazdım. "Ruhsuz aptal." Gömmeye çalışırken seviyordu aslında. Alıştığıma koymuyordu artık. Kendisinin bir diğer özelliği de gömerken sevmesiydi. "Sensin o." Sesimi incelterek konuştum. Bana attığı iğrençsin bakışını görünce sırıttım. Yapmacık hareketler ve kısık sesle bağrınıp söylenilmesinden hoşlanmıyorduk. Gerektiğinde o bu özelliğimizi kullanıp beni sinir etmeye çalışıyordu gerektiğinde de ben aynısını yapıyordum. Klasik kardeş kavgalarının başlangıç evresiydi bu hareket. Biz öze kardeş olmasak da öz kardeş gibiydik. Birbirimize dalaşa dalaşa otobüs durağına vardık. Gelen otobüs kalabalığını görünce gözlerim sonuna kadar açıldı,hani mecazi anlamda falan değil gerçekten sonuna kadar açıldı. Değil bu sıcakta o kalabalığa girmek,otobüse bile binmezdim ama Efil'in 'Ben yürüyemem,ayakalrım ağrıyor,romatizmam tutacak.' gibi söylemlerini duymamak için ya otobüse ya da taksiye binmemiz şarttı. Ehliyetim vardı ama altımda arabam olmayınca ehliyete binip de gidemiyorduk malum.

Telefonunda izlediği videoya dalmış,gelen otobüsü bile görmemişti. Kolunu aniden sallamamla irkildi ve çattığı kaşlarının odağına girmiş bulundum. Lafı gevelemeden içimdekini dilime döktüm. "Beni öldür,binmem o otobüse." Bir yanaşan otobüse bir de benim yüzüme bakıp bıkkın bir nefes verdi. Ben her ne kadar onun yürümek istemeyişine laf ediyorsam o da benim itiraz ve ani vazgeçişlerime laf ediyordu. Kafasını aşağı yukarı sallayıp dediğimi onayladı. Olumsuz cevaplarına başlamadan onaylamasına şaşırsam da söyleyeceği şeyi bildiğim için onun söylemesini beklemeden lafa atladım. "Taksi de çağırma boşuna,o daha sıcak oluyor." Bakışlarımı henüz nasıl yaptığımı çözemediğim bir hale bürüyüp,kendi tanımımca masumca baktım gözlerine. Ne istediğimi bakışlarımdan anlayıp hemen geri çevirdi. "Hayır Efil,hayatta yürümem bu sıcakta." Ama ben Efnan İzel isem o üniversiteye kadar yürüyerek götürtmesini de bilirdim.

Geçen beş dakikanın ardından birazdan daha da fazla dil dökmelerim sonucu ikna edebilmiştim. Sonucumuz ise yürüyerek gidiyorduk. Tabi Efil'in söylenmelerini de yok sayamıyordum. Malum güzelliğinin yanındabir dili vardı,düşman başına bile gelmesin dedirtecek türdendi. "Sana karşı koymanın bir yolu kesinlikle olmalı ya. Tamam,günahlarım boyumu aşkın biliyorum ama bu şekilde cezalandırılmamalıyım. Sen acı bana Ya Rabbel Alemin. Ben kendime acımadan yaptım da sen acı bari bu kuluna. Ay Allahım,romatizmam tutacak artık,lütfen yeter!" Duymamazlığa veriyordum,alışmıştım artık. Güle oynaya,halimden memnun oluşumun yüzüme yansımış haliyle yürüyordum. "Sende bir şey desene be kırkayak. İnsan yorulur biraz,sende yorulma namına tık yok. İnsan dışı varık!" Bana çatmaya başlamıştı,problem değildi. İçimden mırıldandığım şarkı Efil'in sesini bastırmaya yetiyordu. "Allah seni bildiği gibi yapsın Efnan. Senin yüzünden erken yaşta öleceğim. Canım çekilmeye başladı sanki. Ayaklarımdaki hissiyatı kaybediyorum." Usanmıştım,çenesi bezdiriyordu. Bıkkınca derin bir nefes verdim. "Amin Efilciğim. Allah beni bildiği gibi yapsın kuzucuğum ama yeter ki sen sus. Şarkıma odaklanamıyorum,e bir de yanında çenen olunca ikisi birbirine karışıyor." Koyun can derdinde kasap et derdindeydi. Yoksa bu yol geçmezdi. En mantıklı ve değerli olan yol bundan geçiyordu. O kendi kendine söylenmeye devam ederken biz çoktan üniversitenin bahçesine girmiştik. Dersin başlamasına daha 10 dakika vardı,bu da bir kahve içimlik vaktimiz olduğunun nişanesiydi.

Yandan yandan Efil'e bakıp gülümsedim. "Bir kahve?" Gülümseyerek başını sallayarak onayladı. Kahve içmeyi ikimizde çok severdik. Okulun olmadığı zamanalrdaki tek aktivitemiz sadece kahve içmekti. Millet çay demlerdi,biz ise kahve demlemeyi planlıyorduk. O derece bir bağımlılıktı bizimkisi. Batarsak eğer ki kahveye harcadığımız paralardan dolayı batardık. Kol kola yerleşkenin kantinine indikten sonra bir müddet kahvelerimizi bekledik,kantinciyle de aramız iyi olduğuna bizim siparişleri araya sıkıştırıp hsüreci hızlandırdı. Aldığımız kahvelerden sonra dersliğe doğru ilerlerken konuşmaya devam etttik,daha doğrusu Efil anlatıp sordu,ben cevaplayıp dinledim. "Efnan,baban nasıl oldu be yavrum? Ben onu sormayı unuttum bak,şimdi aklıma geldi."

"Dün konuştum,iyiydi. Bugün arayamadım daha,bir ders boşluk var ya o zaman ararım." Babam kalp hastasıydı. Verilen zamanlara uygun hastaeneye gitmesi ve düzenli şekilde ilaçlarını alması gerekiyordu. Fakat huysuzluğu tuttu mu inat ediyor,hiçbir şey yapmamakta da oldukça ısrarcı oluyordu. Kendisiyle bir bebek misali ilgilenmemiz gerekiyordu. Dersliğe girene kadar sohbet ettik,girdiğimizde ise ikimizde telefonlara gömülüp aramıza sessizliği soktuk. Ben Efil'in abisinin,Efil ise benim ortaokul arkadaşım olan Miran'ın hesabına bakıyordu. Tek farkla;ben alıcı gözle bakmıyordum. Efil ise oldukça alıcı gözle bakıyordu. Dillendirmese bile emindim hatta kalıbımı bile basardım. Abisini ise o kadar dillendire dillendire anlatıyordu ki insan merak ediyordu abisi kim bu kadar diye. Benim bakmamın tek sebebi buydu,meraktan kaynaklı yani. Sayfasında bulunan fotoğrafları incelerken dibime giren arkadaşım dediğim manyak mahlukatı fark etmemiştim bile,yüzüne baktığımda ise farklı imalar içeren dudak kıvrımlarına 'hayır ya' bakışı atmakta geç kalmamıştım.

Doğruya yönlendiren biri kız olduğu kadar yanlış anlamaya da bir o kadar müsait bir hanımefendiydi kendileri. Şeytan diyor,çak suratının ortasına bir tane düzlüğe ersin o kıvrımları. Ama ben şeytanı dinlemeyecek kadar aklı mantığı yerinde biri olarak sadece Rabbim'den sabır dilemekle yetindim. "Görümcem,hayatımın en güzel ve özel görümcesi. Bir tane görümcem benim,eşsiz görümcem. Göreyim ömrümce olan görümcem." Diye saçmalamaya devam ederken kollarını sıkı sıkı doladı boynuma. İki kolum da şu anda tamamen işlevsizdi,Efil tarafından sıkıştırıldığı için hücreler arası kan dolaşımı durmuştu. Başımı arkaya atıp ofladım,kaldırmadan önce de,"Saçmalamayı bırakıp kollarımı rahat bırakır mısın? Anlamıyorum,kırmak mı istiyorsun,öyleyse biraz daha baskı uygula." diye sızlandım. Omuz silkip kollarımı bıraktı,bıraktıktan sonra ise otrduğu yerde bağdaş kurup bedenini tamamen bana çevirdi. "Saçmalamıyorum,abime ne kadar daldıysan seslendiğimi duymadın bile."
İmkansızdı böyle bir şeyin olması. Ama olmuş da olabilirdi. Bilmiyordum,emin değildim. Çok yakışıklı ama,orası bir gerçek ve kaçınılmazdı. Gene de inkar ederek elimi 'ya he he' anlamında iki yana salladım. Gözlerini kırpıştırdı,tam ağzını açıp saydırmaya başlıyordu ki çalan zil kurtarıcım oldu. Bana göre sevimli sevimli,ona göre ise uyuz uyuz gülümseyip önüme döndüm...

 

Bir fantastik klasiği ile selaamm. Olay akışımız bu bölümden sonra başlayacak. Keyifli okumalaar..

Loading...
0%