Yeni Üyelik
1.
Bölüm

Tanıtım

@panysoo

"Sen." dedi yarasının acısına katlanamadığının emaresini taşıyan yüz ifadesiyle. Gözlerini açık tutmakta zorlanıyor,yutkunmakta güçlük çekiyordu. "Bu evrenin lanetini kıracak, masumluğun simgesini taşıyan kız,bul kendini en derininden,kurtar bu evreni kasvetten." Ne evreni,ne kasveti hiçbir şey anlayamıyordum. Gözlerini açık tutmak için çaba sarf ettiği direnci,sonu gördü. Kızıl ve bakımlı saçları dizlerime iyice yer edinip her bir teli dizlerime dağıldı. Tek tük evlerin bulunduğu bu izbelik alanda,çamurların içinde kucağımda benim için kendini feda etmiş bir beden vardı. Belki hayalleri,geleceği ve ailesi var olup da benim için ölmüş bir kız vardı. Nerede olduğumu dahi bilmediğim bu yerde,kim olduğunu bilmediğim biri,anlam veremediğim cümlelerinden sonra kucağımda can vermişti. Nefes almak ciğerlerimi yakarak köz etti. Aklıma gelen gerçekler vardı. Tek dileğim onlar olmamasıydı. 18 Yaşımda gelen bilinmez mektubun saçmalığının getirisi olmamalıydı. Lütfen olmasındı..!

Bir heybetli beden seçti harelerim,karanlığın yırtık poşetinden sıyrılıp kaçmış olan ağaçların arasından gelen. Kuş dahi uçmayan bu izbe alanda bana doğru ilerliyordu. Bedenim uyuşmuş gibiydi,her hareketim aheste aheste gerçekleşiyordu elimde olmadan. Bakışlarım,karşımdaki adamdan kucağımdaki kıza düştü. Yüzü bembeyaz olmuş,dudakları morarmaya başlamıştı. Heybetli adam yanıma geldiği ilk andan itibaren uzun boyundan ötürü başını eğmiş,kirpiklerinin çevrelediği yeşil gözlerinin altından yüzümü inceliyordu. Kısa bir süre sonra kirpiklerinin çevrelediği gözlerine bir de çatılan kaşlarının getirdiği kısılmalar eklendi. O an idrak edebildim ki kucağımdaki kızı sorguluyordu kendi muhasebesiyle.

Yanlış düşünmemeliydi. O kimdi bilmiyordum,nerede olduğumu bilmiyordum,en önemlisi de stresten kendi ismimi dahi hatırlayamıyordum. Kurumuş boğaımı yutkunarak bir nebze de olsa yumuşatmaya çalıştım ama faydasızlıkla sonuçlanmıştı. "Ben ne olduğunu anlayamadım,yardım edin lütfen. Arkamda ses duydum,o sese döndüğümde kucağıma düştü. Ben gerç-" Cümlemi tamamlamama izin vermedi. "Ne olduğunu gördüm,anlatmana gerek yok." Tok ve sert çıkan sesi oturduğum soğuk toprağa sinmemi sağlıyordu.

Tek dizini kırıp önümde diz çöktü. Yutkunduktan sonra deniz mavisi gözlerime dikaktlice baktı. "Gözlerini kapatır mısın?" Sakin bir piyano tınısı gibi çıkan sesine karşı koymak imkansızdı. Başımla onaylayıp sıkı sıkı kapattım gözlerimi. Kirpiklerim iç içe geçmişti,gözpınarlarımda biriken yaşlar kirpiklerime bulaşmıştı. İlk önce yoğun bir toprak kokusu doluştu burnuma,ardından kucağımdaki ağırlık yok oldu. Gene ve gene ne olduğuna anlam veremezken çok yakından gelen bir boğaz temizlemesiyle sıkı sıkı kapattığım gözlerimi usulca araladım. Karşımdaki adamın kucağında bir beden görmek istedim,lakin ne onun kucağında bir bedene rastladım ne de kendi dizlerimde yatan kızıl saçlara. Yok olmuştu. Nasılını bilmesem bile yoktu,hiç olmamış gibi.

Beni daha da yakınımdan inceleyen yeşiller,bir şey arıyormuşcasına özenle bakıyordu yüzümün her detayına. Zihnimdeki türlü türlü sesler her geçen saniye daha da artarak başıma baskı uyguluyordu. Bu adam kimdi,o kız nasıl yok olmuştu,ben neredeydim,tüm bu yaşananların o mektupla ilgisi var mıydı ve daha bin bir çeşidi mevcuttu beynimde.

Sabahtan beri yaşananlar ağır geliyordu. Kaldıramıyordum. Ağlama noktasına varmıştım,sadece biraz daha uzatmaları oynamaya çalışıyordum. Üstelik eğdiğim başıma rağmen karşımdaki adamın pür dikkat bana bakmakta olduğunun da farkındaydım. Başımı kaldırdığımda tahmin ettiğim gibi beni izliyordu,hem de verdiğim tepkiden mimiklerime kadar. İsmim dahilinde bir şey hatırlamıyordum,bildiklerim ve bilgilerim sıfırlanmıştan farksızdı. Canımı yakmaya başlayan boğaz kuruluğuma rağmen yutkunup göz temasımızı kesmeden öğrenmek istediklerimi ona sordum. "Burası neresi?"

Kısa bir süre daha yüzümü inceleyip,"Şarlen Şehri." dedi. Benim yaşadığım ülkede böyle bir şehir yoktu. Gerçekleşeceğine dair inancımın sıfırların da altında olan her detay tam da şu an yüzüme bir tokat misali çarpıyordu. "Peki ya ben kimim?" Sorduğum soru çok anlamsızdı,farkındaydım. Ama hatırlamıyordum.

Dudakları kıvrılır gibi oldu veyahutta ben sabahtan beri yaşadıklarımın yan etkisiyle halüsinasyon görmeye başlamıştım. "Kraliçe İzel Aktan." Demesiyle büyük bir şok dalgası korunmak için üzerime kalkan yaptığım zırhların hepsini delip bedenime çarptı. Doğruymuş. Bilinmeyen mektupta yazanların hepsi doğruymuş. Ama ya hepsi bir senaryodan ibaret olup da şaka ise,bir de bu ihtimal vardı. Fakat hepsinden önce takıldığım bir nokta daha vardı,ben ismimi söylememiştim ve bu karşımdaki yabancı benim soy ismime kadar biliyordu. "İsmimi söylememiştim."

"Biliyorum ama es geçtiğin bir nokta var ki seni burada herkes tanır. Kraliçesini tanımayan bir eyalet gördün mü daha önce?" Ben burası neresi bilmiyorken,karşımdaki yabancı gelmiş bana eyalet diyordu. "Eyalet görmedim daha önce lakin ben nerede olduğumu,buraya neden ve nasıl geldiğimi bile bilmiyorum,yabancı." Gözlerimdeki endişe,tereddüt,korku veyahut gerginlik,her ne haltsa onu görmüş gibi temkinli ve yatıştırıcı davranmaya çalışıyordu. Titrek bir nefes alıp verdim. "Bana yabancı demeyi bırakmalısın,şayet bunu krallığımızdan biri duysa gülünç duruma düşmemiz kaçınılmaz olur."

Her şey daha da karışıyordu. Her cümlesi,ağzından çıkan her kelimesi kafamı daha da allak bullak yapmıştı. "Krallığımız derken?" Aklıma gelen başıma gelmesin diye içten içe dua ederken alacağım cevaba yöneltilmiş soruyu sesli halde dile getirdim. "Sen kimsin ki?"

"Aran." Baş parmağı ile dudağının sus noktasını kaşıdıktan sonra kendinden daha da emin şekilde cevap verdi. "Kral Aran Merdan."

Loading...
0%