Yeni Üyelik
3.
Bölüm

Büyük Hasret

@panysoo

Feleğin cilvesine,hayatın sillesine, dertlerin cümlesine itirazım var

Şaşkınlık duygusu,insan bedenini tamamen hükmü altına alan baskın duygulardan birisiydi hatırladığım kadarıyla. Ama yanlış da hatırlamıyormuşum,gerçekten de öyleymiş. Tabiri caizse şaşkınlığın verdiği malımsı tonlamayla birbirimize bakakalmıştık. Nutkum tutulmuştu adeta. Serdar'ın bu hali içimi sızlatmaya yetip artmıştı,o morluklar oluşmadan önce de çektiği acının aynısını yaşamış gibi olmuştum. Yüzü gözü dağılmış,'beni kurtar' dercesine masum masum bakıyordu suratıma. Bir tarafım anırmak istese de diğer tarafıım üzüldüğümü ve bu yüzden de sessiz kalmam gerektiğini hatırlatıyordu. Yüzünü incelemeyi bırakıp gözlerine odaklandım. "Serdar." dedim mırıldanarak. Canlanan tebessümüyle, "Demir kız." diye cevap verdi. Unutmamıştı. Harp okulundayken birbirimize gıcık olduğumuz zamanlar lakap takardık,onunki Şevket'ti. Her şeye heves edip isterdi,kodlamasını da şevk et olarak yaptığımız için lakabı Şevket olarak kalmıştı. Çok kızıyordu bu lakaba ama gene de bir şey demeyip susardı. Benim lakabımı hatırlıyor olması ise gülmeme sebep olmuştu fakat gözleri yan tarafıma kayınca boğazını temizleyip,"Asena Üsteğmenim." diyerek düzeltti. Serdar benim harp okulundaki tek dostumdu,kendimden sakladığım gerçekleri bilen tek insandı. Kardeşim,ailem,sırdaşımdı.

Yüzündeki morluklara bakarak sırıttım. Asıl mizah buradaydı. Ben asıl konuyu onu gördüğüme şaşırdığım için tüm gün hatta bir hafta sonrasına kadar dalga konusu yapabileceğim konuyu atlamıştım. Olayın şaşkınlığını yeni atlatmış ve asıl konuya geçtim. Kaşlarımla yüzünün halini işaret ederek, "Hayırdır,karılar ters mi tepti?" deyince timdekilerden tekrar bir gülme sesi yükseldi,Serdar'da ise acı dolu ifade oluştu. "Barlas Komutanım tepti Üsteğmenim." dedi. Henüz ismini öğrenemediğim kız içinin yağları erimişcesine büyük bir sevinçle elini göğsüne getirip yukarıdan aşağıya doğru sıvazladı. "Oh,iyi oldu sana. Az bile..." dedi ve ekledi. "Dağ ayısı." Serdar cevap vermeyip ters ters kıza bakmakla yetindi.

Yanında iki komutan bulunuyordu ve laf söylerse bingoyu yiyecek olması ihtimaldi. Hatta belki bir posta daha dayak bile olabilirdi. Ah be Serdar'ım,hangi patavatsızlığı yaptın da yüzün a noktasından z noktasına kadar binbir çeşite sokulmuştu ? Diye soramadım tabi. Çok sormak istesem de onun yerine," Ne yaptın Serdar?" diyebildim. Harp okulunda da böyleydi,illaki üç dört günde bir komutanlardan ya azar işitiyor ya da ufak çaplı şiddetler görüyordu. Dangalak sonra da hiç bir şey olmamış gibi gülüp eğleniyordu. Bu haline de en çok gülen bendim. İlk önce dayak yerdi,az ötede ağlar sonra gelir astsubayın elinin güzelliğinden bahsederdi. Öyle de bir kafasızdı yani. Gerçi kafasız olsa asker olmazdı ama orası başka konu. Bana göre her zaman kafasızdı.

"Suçsuzum Üsteğmenim." dedi kendini mazlum rolüne sokarken. Barlas Komutan,aramızdaki muhabbeti dinlerken sessizdi ama Serdar'ın son söylediği 'suçsuzum.' lafı onu patlatmaya yetmişti. Birdenbire, "Ha ben ruh hastasıyım yani,o yüzden bu haldesin zaten." diye yükseldi. Gergince ellerini saçlarının içinden sertçe geçirdi ve işaret parmağını ona kaldırdı. "Sen var ya iki üç yumrukla kurtulduğuna dua etmelisin. Yat kalk dua et ki Serdar,hastanelik etmedim seni." Serdar'ın ifadesiz yüzü aniden canlandı,dudakları daha da delirtmek istiyormuşcasına iki yana kıvrıldı. "Ah be komutanım,keşke hastanelik etseydiniz. Bedavadan izin de alırdım. Hem çok hayır dua alırdınız,sayenizde çıtır hemşireleri görürdüm." deyince Barlas Komutanda kayışlar koptu. Dizginleyemedik koca adamı! Serdar,her ne yaptıysa az buz bir şey olmadığı belliydi ama bu şekilde dalgaya vuruyor olması gerçekten de delirtiyordu insanı. Barlas Komutan,Serdar'a doğru "Lan senin..." diyerek atılıyordu ki elimin tersini göğsüne yaslamamla tüm sözcükleri havada uçuştu,elimin altında olan bedeni taş kesildi. Belki temas etmem doğru değildi ama yapabileceği bir şey yoktu. Yüzü haddinden fazla morarmıştı,dahasının olmasına lüzum yoktu. Bu acı onun aklını başına getirmiştir zaten.

"Timle tanışmaya geldim,goygoy dinlemeye değil." Elimi indirip sakince arkamda birleştirdim. "Serdar,rütben ne?" diyerek konuyu dağıtmaya çalıştım. Dağıtmazsam Barlas Komutanın bir posta daha gazabına uğrayacağı belliydi. Serdar da ne yapmaya çalıştığımı anlamıştı. Birinin görmesini takmadan rahatladığının göstergesi olan bir nefes verdi. Verdiği nefesten sonra gözlerini kapatıp açarak sözsüz teşekkürünü ulaştırdı. Küçük bir göz kırpmayla karşılık verdiimde ise başını yastığa geri bırakmıştı. O,her hareketimden anlardı ne yapmaya çalıştığımı. Uzun süre sonra,farklı hayatların başındayken,yine götünü kurtarmıştım aslında bir nevi,farkındaydı ve rövanşını alacağımı da gayet iyi biliyordu.

Yastığa koyduğu başını yavaş yavaş kaldırıp sorumu cevapladı. "Teğmen,Üsteğmenim." Gözlerine bakıp bir süre sessiz kaldım. Çatık kaşlarım ve kararan gözlerimle bakıyor olmam insanlardaki en büyük rahatsızlık nedeni olabiliyordu. Bunu kullanmaktan da asla çekinmiyordum. Serdar'a kullanacak değildim lakin inandırıcı olmam da gerekiyordu. Yoksa geldiğim gibi psikolojik rahatsız damgası yiyebilirdim. Yutkunup,"Bundan sonra ben ve Barlas Komutanın dahil herhangi bir komutanınla karı kız muhabbeti yaparsan geçmişimiz var,kardeşim yerine koyuyorum demem gebertirim seni. Yattığın ranzada demir yerine kemiklerin olur,umarım anlatabilmişimdir Serdarcığım. Tehdit etmiyorum yanlış anlama,ufak bir ikaz sadece." deyip tatlı tatlı gülümsedim. Ama Serdar,o tatlı gülümsemenin altında yatan imayı çok rahatlıkla anlamıştı. İşin şakası bir yana,dediğimi yapacağımı da bilirdi. Omuzlarımı dik tutarak timin hepsinde göz gezdirdim. "Ben Asena Demir. Üsteğmen Asena Demir." Az önce zarif ama sert dediğim kız," Alin Erdağlı,Başçavuş Üsteğmenim." diyerek tanışma faslını başlatmış oldu. Anladığımı ifade eder gibi başımı salladım. Ondan sonrası da çorap söküğü gibi geldi zaten. Hepsiyle tanışmış ve anlaşmış,odadan çıkmadan önce de akşam bir yerde buluşup gelişimi kutlama kararı ortaya atılmıştı. Her ne kadar istemeyip gereksiz bulsam bile yüzlerindeki o çocuksu heyecan ve mutluluğa olumsuz cevap vermek,kendi çocuk yanımı kırmakla eş değer gibi bir şeydi. Yüreğim burkuldu ama güleryüzle onaylayıp,yüreğimin buruk olan kısmını tamamen göz ardı ettim. Nasıl olsa her zaman istediğimiz gibi eğlenme şansımız olmuyordu. Bir al kırmızı ve hilal her şeyden önce geliyordu. Küçük bahanelerle eğlenmeye yer aranırdı,bu da onlardan birisiydi. Numaralarımızı alıp kaydettik,hatta Barın'a ait olan gruba dahi dakikasında eklendim.

Sohbet,muhabbet ve başkasına bile bulaştıran o gülücükleri ile ısınmıştım onlara. Isınacağımı düşünmüyordum daha doğrusu beklemiyordum. Ama öyle olmadı. Geldiğim ilk andan itibaren görünmez olan güçlü bağ hissedilir olmuştu,hislerimde de yanılmazdım. Soğuk ifadelerle bilindiğim için kimse selam sabah harici bir muhabbete girmezlerdi. Yakın olan ve olmak isteyen çok insan da olmazdı. İş içerisindeki ilişki yeterli olurdu. Ama Barın'la öyle değildi,olmamıştı. Zihnimin derinlerde saklı olan o koku ve hiçlikten sonraki tek bağımın da burada olması etkenler arasında zirvedeydi.

Barlas Komutan,odadan çıktıktan sonra bahçenin genel alan ve talim yerlerini gösterdi. Nuri Albay'a haber verdikten sonra da karargahtan ayrılıp lojmanlarımıza gittik. Biz karargahtan çıkana kadar da akşamüstü olmuştu zaten. Barlas Komutan sayesinde kendi lojmanımı da öğrenmiştim. Gösterdiği lojmanla karşı karşıya oturduğumuzu da birlikte öğrenmiş olmuştuk. Yani adam karargahta komutanımken iş dışında da komşum olacaktı. 'Bu güzel bir şey' dedi içimdeki biri. Benim kaybettiğim mi yoksa değil mi öğrenmek daha kolay olacaktı. Aslında istihbarat sayesinde öğrenebilirdim ama alacağım cevaptan korkuyordum. Hazmedemeyeceğim gerçeklerle karşı karşıya kalırsam omzuna yaslanacağım biri yoktu. Serdar'a gitsem dilinden kurtulamazdım,kendi kendime halletmeye çalışsam delirirdim,Barlas'a gitsem -eğer ki oysa- istediğim gibi ağlayamazdım. Kısacası o değilse hüsrana uğrayan ben olacaktım. Ama eğer ki oysa da ne yapacağını bilemeyen ip üstündeki cambazdım. Gene de her ihtimale karşı hazır kalmak en iyisiydi.

Lojmanların önüne geldiğimizde bana dönüp,"Burası da son rota." dedi. Parmağıyla karşımda kalan lojmanı gösterdi. "Bu lojmandayım. Bir şey olursa yapman gerekeni biliyorsun." diye belki de yüzüncü kez bildirmiş oldu. Tek kaşımı kaldırıp başımı dikerek,"Kendi başımın çaresine bakıyorum." dedim. Bıkkınca bir nefes verdi. Yardımcı olduğu süre zarfında sürekli 'bir şeye ihtiyacın olursa saati fark etmeksizin beni ara.' diye tembihlemişti. Ve bende her seferinde geri çevirmiştim ama kendisi oldukça dikkafalı biri olduğu için fayda etmemişti. "Küçükken de sürekli böyle..." Ne diyeceğini bilemez şekilde sustu ve "...dik kafalı mıydın?" diyerek düşüncelerinin tümünün sığdığı en saygılı kelimeyle tamamladı. 'Ne hikmetse bende sizin için aynısını düşünüyorum' diye içimden geçirsem de söyleyemedim. Dudaklarıma anıların tebessümü oturdu. Dilimi damağıma vurarak cıkladım. "Sadece Barla'ya öyleydim,yani çocukluk arkadaşıma." diye bir anda aklımdan ne geçiyorsa söyledim. Burukluğun ağırlığı yerleşti yüreğime.

Uzun süre sonra dillendirmek garip hissettirmişti. Dil kelimelere dökmeyince afallardı,bende o durumu yaşadım sanırım. "Barla mı?" diye mırıldanıp gözlerimden başlayıp tüm bedenimi yavaş ve özenle süzmesi bir anda kötü hissettirmişti. Oyuncağını kaybetmiş olan çocuğun bulmak için her yere dikkatli bakması gibi inceliyordu. Gözlerinde endişe,merak ve korku üçlüsü oluştu,gizlemeden de benimle paylaştı. "Çocukken Gebze'de mi yaşıyordun Asena?" dedi sesinden belli olan umut kırıntılarıyla. Her ne kadar açığa çıkarmamak için çabalasa bile anlamak zor değildi. En azından benim için zor değildi. Sorusunu anlamlandıramamış olsam da,"Evet." dedim. Babamı heba olmuş şekilde bulduğum o şehirde. Tüm acılarımın ve anılarımın öylece kaldığı o şehirde yaşıyordum. Annemin vefatından sonra da Edirne'ye gitmiştik babamla. Asker olduğumda ise gitmem daha da zor olmuştu. Bir daha kafam estiği gibi gidememiştim. Sadece annemle babamın evlilik yıldönümlerinde giderdim,o da fırsatım olduğu zamanlarda. "Siz nereden biliyorsunuz?"

Sorumu duymazdan gelip buruk bir tebessümle konuşmaya başladı. "İnsanlar değişir sanıyordum,seni uzun süreden sonra ilk kez görene kadar. Kokusu değişir,bakışı,huyu,davranışları,belki ağızından çıkan o kelime ve cümle kuruş tarzı bile değişir sanıyordum." Yutkundu. "Ama sandıklarım yanılttı beni Asena. Ben seni ilk gördüğümde bile o asi halinle benim çocukluğum olduğunu anladım. Kapağını açamadığım o dosyanın asıl halinin karşımda durduğunu fark ettim. O dik duruşun,tenine birebir yakışan kokun,sert bakan gözlerinin altındaki kırılgan kız çocuğunu tanıdım. Sadece imkan veremedim,gerçekten sen olabileceğine yani. Oyuncak silahtan bile korkarken karşımda güçlü bir Üsteğmen olarak durmana inanamadım." O muydu? Olmalıydı. Onun olmasına çok ihtiyacım vardı,onun varlığına çok ihtiyacım vardı. Ama soracağı sorulara verecek birçok cevabım,dile getirip sözcük halinde çıkartacak bir cesarete sahip değildim.

Dilim lal olmuştu,konuşamıyor bir cevap bile veremiyordum. Korku ve şaşkınlık tüm bedenimi kilitlemişti. Tek korkum yanılgıydı. Ya yanılıyorsa ve o olduğunu sanıp sığınmak istedikten sonra o olmadığını anlayıp,bir yanlış anlamaya kurban gitmemizdi. Şaşkınlığım ise söylediklerinden ötürüydü. Doğru söylüyordu çünkü,oyuncak silahlardan bile korkuyordum. Bunu bilen kişiler de ailemden olan ve saydıklarımdı sadece. Gözyaşım yanağıma süzülene dek gözlerimin dolup akmaya hazır hale geldiğini dahi fark edememiştim. Sabahında o olmasından korktuğum adamla şimdi karşı karşıyaydım.

Ne olur o olsundu,çok özlemiştim. Ne olur o olmasındı yüzleşecek,geçmişin kapılarını açacak cesaretim yoktu.

OPERASYONDAN SONRA LOJMANINA GELDİĞİNDE BARLAS / YAZAR ANLATIMINDAN

Nuri Albay'ın yanından çıkıp lojmana geldikten sonra ilk işi kapağını açmaya korktuğu dosyayı kaldırdığı yerden geri indirmek olmuştu Barlas'ın. O dosya bir fermandı aslında. Hasret fermanı,kayıp fermanı,yaşanmışlıklar fermanı ve daha nicesi. O dosyada kaybettiği kalbi vardı. Her gün hasretinle yandığı,Yaradan'ının ona tekrardan bağışlaması için dualar ettiği ruhu vardı. Küçük Barla'nın küçük Ase'si vardı o dosyada. Gönlünün darlanmasını yok sayarak tozlanan kapağı elinin tersiyle sildirdi. Açıp açmamak arasında gidip geliyordu. Ya o Asena,onun küçüğüyse? O zaman ne yapacaktı. Saklı kapı ardındakilerin kapısını açıp,karşısına çıkıp konuşacak mıydı yoksa ürkek biri gibi susup uzaktan mı seyredecekti ruhunu? O da bilmiyordu. Korkuyordu açıkçası,kendine bile itiraf edemediği bir korkuydu bu. Derin bir nefes aldı ve Asena'nın küçükken ona bakışlarını göz önüne getirdi. Öyle masum bakıyordu ki,dalından koparılmaya kıyılamayacak bir çiçek gibi adeta. Mutfağa geçip masaya oturdu. Sigarasını soluna dosyasını sağına koydu. Karar veremedi,ilk önce sigara mı yaksa yoksa dosyayı mı açsa? "Asıl ruhunu tekrar bir felakete sürüklersen yakarsın sigaranı Barlas,yüzleş artık şu dosyayla da kapansın şu mevzu." dedi kendi kendine. Dosyanın kapağını açtı,büyümüş olan Asena'nın bir vesikalık fotoğrafı ile göz göze geldi. Altında da büyük ve kalın harflerle noktalanmış 'ASENA DEMİR' yazısıyla karşı karşıya kaldı. Besmelesini çekip diğer sayfasını çevirdi ve biyografisini okumaya başladı.

ASENA DEMİR
20.04.1999
BABA ADI:SELİM
ANNE ADI:MELEK
DOĞUM YERİ:GEBZE/KOCAELİ
MEDENİ HALİ:BEKAR

Medeni haline bakmaya korkarken içine bir öküz oturmuştu ama nihayetinde de öküz oturacak bir durum olmadığının farkına varmışlıkla dosyada yazan yazıya dudakları ondan izinsiz kıvrılmıştı. Ama gülüşü bile anlık olarak sürmüştü çünkü sonrasında okudukları felaket eşiği,küçük Ase'nin kaldıramayacağı şeylerdi.

ANNE VEFAT NEDENİ VE TARİHİ :MİDE KANSERİ 16.12.2008
BABA VEFAT NEDENİ VE TARİHİ:BİLİNMİYOR 14.12.2013

Annesinin vefatını biliyordu ama babasının vefatı Barlas'ı da hüsrana uğratmıştı. Kafasından yaptığı hesapla babası vefat ettiği dönemde Asena, 11-12 yaşlarında oluyordu. Kaldıramazdı. Çok korkardı babasının yokluğundan,tek ailem diyebileceği insan babasıydı çünkü. Babasının vefat nedeni yazmıyordu,ne olmuştu da saklanmıştı? Kafasında dolu olan sorularla diğer sayfalarına baktı. Gittiği okullar,aldığı cezalara kadar her şey vardı. 2 yaş aralıklarla çekilen vesikalık fotoğrafları da bir kağıt parçasından tebessüm etmekteydiler. Dosyayı kapatıp aldığı yerine yani sağına koydu tekrardan. Artık emindi. Gelen Üsteğmen onun Ase'siydi. Çocukken aşık olduğu,büyümüşken unutamadığı kahve gözlü kızdı.Paketine uzanıp bir sigara çıkardı aheste hareketlerle. Bu sefer yaktığı sigarası Selim Amcasınaydı. Kızdığı ama haklı bulduğu amcasına. İçine çektiği zehir,acısı. Verdiği duman,hasretiydi.

ŞİMDİKİ ZAMAN

Ellerini dirseklerime koydu,sıcaklığı tenimle bir oldu. "Ben seni çok aradım Asena. Buldum da. Sadece karşına çıkmaya korktum. Araştırdım ama kapağını açmaya korktuğum bir dosyanın içinde kaldı her şeyin. Her zaman aklımdaydın,kalbimdeydin." Yaşlı gözlerime bakarak gülümsedi. "En çok da yüzümde ben gördüğüm yerdeydin. Benler sendi çünkü." Elinin birini kalbime koydu. "Tıpkı atan kalbinde halen daha beni unutmadığın,beni bildiğin gibi." Ellerimi anlamsızca göğüs hizama kaldırdım. "Ben..." dedim ama sonrasını getiremedim. Boğazım düğüm düğümden de beter haldeydi. Sabah düşüncesiyle boğuştuğum,şimdi gerçekleri haykırıyor gibiydi. Hatırlıyordu muhabbetlerimizi. Yüzündeki benler hakkında konuştuğumuz konuyu bile. "Çok korktum Barlas." diye devam ettim. "Seni unutmaktan çok korktum,kalbimden kaybetmekten çok korktum,yaşatamamaktan çok korktum." dedim titreyen sesimle. "Ama en çok da karşına çıkmaktan çok korktum. Veremeyeceğim cevaplar vermek zorunda kalmaktan korktum,seni yanıtsız bırakıp hayal kırıklığına uğratmaktan çok korktum. Ben sensiz çok korktum Barlas. Küçükken kaybettiğim seni büyüdükten sonra bulmaktan çok korktum. Sen en güçlü korkum,en kırık yanım kaldın. Yaşattım seni,o yaşımdan bu yaşıma kadar nokta tanesi kadar eksilmedin sen. Ama ben bittim Barlas. Ben hiç olmamış gibi bittim, bedenim var yanınızda,ruhum değil. Öldürdüler ruhumu,gelip sığınamadım sana." Artık hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamıştım. Ensemden tutup göğsüne çekti geçmişini ağlayarak kapatmaya çalışan yanımı. Her nefes çekişimde içimdeydi kokusu. Sıcaklığını her hissettiğimde etrafımdaydı bedeni. Ama kırıktım,buruktum,değişmiştik. Yapamazdık. Sabahında umutlar beslediğim düşünceler yüreğimi yiyip bitiriyordu. Bu şekilde devam etmeye çalışırsak olmazdı ki. O olduğunu bile bile gidip sığınamazdım ona.

Bilinmeyenler vardı aramızda. Bizden çalınmış birer çocukluk,çektirilen büyük bir hasret vardı.

Göğsünden istemeye istemeye de olsa zorlukla ayrılıp yanan gözlerimle eskiden aşinası olduğum kahvelere baktım. "Özür dilerim,çok özür dilerim." diyebildim sadece,onca söylenmesi gereken söz varken. Göğsünden ayrılıp arkamı döndüm ve lojmana girdim,bir kere dahi dönüp ona bakamadan. Cesaretim yoktu. Güçlü Üsteğmen yoktu. Yüreği hançerlenmiş ve kanamaya devam eden Ase vardı. Bakarsam tüm zincirlerimi kırardım. Kırmamalıydım. Varlığına alışana kadar en azından...

Loading...
0%