Yeni Üyelik
1.
Bölüm

Karanlık ve İsimsizler

@panysoo

Yaralanmış temiz alnından, uzanmış yatıyor;
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.

" Barın 1, Aydın." dedi elindeki telsizine doğru.

"Aydın dinlemede."

"Alan temiz. Rehineler güvende. Hedefler imha edildi." Duraksadı ve çatık kaşlarının altından etrafındaki sessizliği tekrar inceledi. "Depoda saklanılan ekipmanlar da bizim yanımızda. "

"Anlaşıldı Barın 1. Bulunduğunuz konuma yakın koordinatlara araçlar yönlendiriliyor."

"Anlaşıldı Aydın." Telsizini kapatıp büyük bir sakinlikle kamuflajının ön cebine koydu . Toprakta sürünmekten yamulan palaskasını düzeltip, yaklaşık yarım saat önce kan ter içinde kendi topraklarından bir grup pisliği temizleyen herbir askerinde tek tek göz gezdirdi. Operasyonu o kadar titiz ve temiz şekilde başarıyla sonuçlandırmıştılar ki,timinin başarısına kendisi dahi imrendi. Aralarında kan bağı yoktu ama her zaman birbirlerini de destekleyip gaz verirlerdi. Onlarda yanında olmak yoktu,gaz vermek vardı. Barın'a göre gaz vermek,yanında olmanın simgesiydi. Onlarda her operasyonda gaz verirlerdi birbirlerine. Hepsi yorulmuş,bir adım daha atacak halleri yok gibiydi. Zira haklıydılar. 2 gündür bu görev için belirli bir plan içinde koşuşturuyordu,şimdi ise başarılı sonuç elde etmenin yorgunluğunu taşıyorlardı bedenlerinde. Zaten her zorluk,yorgunluk ile başarılanmaz mıydı? Kesinlikle öyle olurdu. Emeksiz yemek olmazdı nasıl olsa. Onlara göre de yorgunluk olmadan başarı olmazdı. Çimenlerin üzerine sere serpe uzanmış yorgunluğunu biraz da olsun yok etmeye çalışan timine,dudaklarında nadir görülen derin bir tebessüm ile baktı.

"Barın!" dedi yükses sesle. Timindeki herkesin dikkatini kendine çekti. Tebessümünü bozmadan konuşmaya başladı. "Elleriniz dert görmesin. Bir grup daha bitti,eminim ki yerine de bir grup gelecektir." Dudaklarındaki tebessümü bıçak kesmiş gibi sildi. "Amma velakin o yerine gelen grupla da aynı bu şekilde canla başla savaşacaksınız. Özellikle de..." Serdar'a baktı. "Sorumsuzca davranan olursa size yemin olsun celladınız olurum." Derin bir nefes alıp verdi. Dudakları uyuz bir şekilde usulca iki yana kıvrıldı. Ellerini arkasında bağlayarak Serdar'ın oturduğu yere doğru yavaş ama baskın adımlarla ilerledi. Kendisine ilerleyen komutanıyla birlikte Serdar'da oturduğu yerden kalkıp ayaklandı. Karşısında dikilen askerine karşı dudaklarına bir kıvrılma peydahlandı. Lakin tamamen sıcaklık ve içtenlikten uzak,sahtelik kokan bir kıvrılmaydı bu. "Ayrıca Serdarcığım,komutanının emrinden çıkılır mı hiç hayatım,ayıp değil mi ?" dedi gülümsediği dudaklarının ardındaki dişlerini sıkarak. Serdar içinden kendine saydırmaya devam etse de komutanına gayet rahat bir tavırla cevap verdi. " Öylesine müstahak be komutanım."Bu kadar patavatsız olamazdı bir insan. Ama oluyordu Fakat cümlesi biter bitmez etrafı görünür bir sinirle çevrelendi. Timin ve Serdar'ın bizzat koyduğu teşhis de Şahin siniriydi. "Ne müstahakı lan,hangi kafayla ortaya atlıyorsun oğlum sen? Ben şehit verecek miyim diye düşünürken sen nasıl pervasızca davranırsın lan it herif?" Her cümle sonu bir yumrukla şekilleniyordu.

Ama yumruk yemeseydi de hali çok müşküldü. Zira Barlas Komutanı onun burnundan fitil fitil getirirdi. Esir aldıkları bir kadını depo arkasına götürmeye çalışan teröristin dibinde bitip,boynunu kesmişti. "Sen o aptallığı yaparken hiç düşünmedin mi karargaha döndükten sonra Komutanım benim anamdan emdiğim sütü burnumdan getirmez mi diye?" Serdar'ı yumruklamayı bırakıp derin derin nefes alıp vermeye başladı ardından da yakalarını tutan elini omzuna ilerletip tehditkar şekilde sıktı. Kısık sesle sadece onun duyabileceği şekilde konuştu. "Bir daha benim emrimden çıkıp kafana göre hareket edersen zürriyetini sikerim senin Serdar. Anlaşıldı mı?" dedi. "Anlaşıldı Komutanım." diye mırıldandı Serdar. Operasyon farklı aralarındaki bağ farklıydı. Serdar bunu bilmeden hareket ediyordu. Ve kendisi de biliyordu ki komutanı haklıydı. Kendine sahip çıkamamıştı. Doğru söze söylenecek laf yoktu.

Barlas memnuniyetle başını sallayıp Serdar'dan gözlerini çekti ve her birinin gözlerine teker teker baktı. Timin geri kalanı,ikili arasındaki soğuk rüzgarları tereddütle izlerken,sadece Alperen sırıta sırıta izliyordu. Timin acılarından besleniyordu adam. Başka bir açıklaması olamazdı. Ne zaman birisi Barlas tarafından azarlansa,tam da o anda Alperen'in anlam verilemeyen mutluluğunun beden diline yansımış haliyle karşılaşıyorlardı. Barlas,Serdar'dan çektiği öldürücü bakışların hafiflemiş hali ile diğerlerini süzdü. Alperen'in gülen yüzünde oyalansa da,istifini dahi bozmayan askerine sabır çekip onu da geçti. "Anlaşıldı mı Barın?" Dağlarda yankı yapacak kadar güçlü bir sesle bağırdı. Aldığı cevap ise en az kendisininki kadar baskın ve tatmin edecek türdendi.

"Anlaşıldı Komutanım!" Başını aşağı yukarı sallayarak yavaş hareketlerle arkasını döndü ve içinden Rabb'ine dua etmeye başladı. Her ne kadar rütbe olarak onlardan yüksek olsa da hepsi canıydı. Hepsi kardeşi,dostuydu. Birbirlerinin götünü kurtarmayı da bildikleri,açıklarını da kapattıkları,gerekirse şikayet bile ettikleri kardeşiydi. Bazen onlarla bir olup her şeyin dalgasını geçtiği,bazen ise ağırlığını da koyması gerektiği için onlardan uzak da kaldığı timiydi. Birinin canı yansa hepsinin perişan olduğu,birinin eksiği olsa hepsinin toparlayıp da pay ettiği dostuydu onlar. Yaradan'ına hiç birini ondan almadığı için binlerce kez dua etti. Karşısındaki dağların her bir renk detayını ezberlemek istercesine baktı.

Vatanı,eviydi onun. Yurdu,sevdası,kalbiydi. Her bir yeşilliği bahçesi,her bir toprağı yükselen oksijeniydi. Her bir insanı ailesi,her bir şehidinden sonraki ifadesizliği sessiz feryadıydı.

Onların lugatında gerekmedikçe görünmek yoktu. Onlar bilinmeyen karanlıktılar. Karanlık ve yok olanlar,isimleri bile geçmeyenlerdi. Onlar Barın Timiydi.

Kıdemli Üsteğmen Barlas Şahin.

Teğmen Serdar Açıkgöz.

Başçavuş Alin Erdağlı.

Başçavuş Alperen Ayan.

Kıdemli Çavuş Erdem Çelik.

Uzman Çavuş Orhan Kara.

Onlar dağların kuvvetli sesi,toprağın yeryüzündeki koruyucularıydı. El sürmek isteyeni gömen,el üstünde tutanı benimseyenlerdi. Vatan;evleri,yurdu,sevdasıydı. Engin dağlar sığınakları,soğuk ama bir o kadar da sıcacık sobalarıydı. Her bir zerresi için bu toprağın,her bir zerrelerini düşünmeden feda edecek gönlü büyük yiğitleriydi.

ℂ⋆

Yaklaşık on beş dakika sonra gelen askeri araca binip karargaha doğru yola çıktılar. Başında inanılmaz bir ağrı vardı Barlas'ın. Genelde çok kafaya taktığı bir durum olduğunda ortaya çıkardı ve anlaşılan Serdar'ın bugünkü hareketine kendisinin de fark edemdiği kadar yüksek şekilde takılıp sinir olmuştu. İlk yardım çantasında ağrı kesici bulunmalıydı fakat ağzını açıp onu istemek bile zor gelmişti. İlk önce rehineleri güvenle köylerine bırakacak,sonra karargaha geçeceklerdi. Karargaha geçtiği zaman odasından alıp içebilirdi. Elindeki silahını bırakmadan bakışlarını aracın içindeki elemanlara çevirdi. Bazısı sessizliği ile kafa dinlemeye çalışıyor,bazısı görevleri eğlence oyunuymuş gibi her vurdukları biri üzerinden goygoy geçiyorlardı. Barlas ise HK416'yı temizlemekle meşguldu. Bazen time ayak uydurup sohbete dahil oluyor bazen ise sohbetten kopup kendi işine odaklanıyordu.

Geçen bir saatin ardından karargaha ulaştılar. Tim,yatakhanelerine geçerken Barlas,Nuri Albay'ın odasına ilerledi. Ona malumatını verip öyle ayrılmalıydı karargahtan. Kapısının üzerindeki ihtişamlı 'NURİ DERİN' yazısına her daim imrenirdi. Yalan da yok yani adam albaylığının da hakkını veriyordu. Kapısını çalıp cevap gelmesini bekledi ve beklediği 'gir' talimatının ardından kapısını açıp içeri girdi. Kapıyı tekrar kapattıktan sonra selam verdi. "Komutanım." Nuri Albay askerinin verdiği selamı başını hafif eğmekle aldı. Her zamanki hareketiydi,çok konuşmayıp hareketlerle cevap verirdi. "Nedir Barlas?" dedi yaşının getirdiği hafif ağırlıkla. "Komutanım,rehineleri güvenliğinden emin olup köylerine geri bıraktık. Her köyde de jandarma mevcut. Bölge temiz ama depoyu tekrar kullanmak gibi bir gaflete düşerlerse diye iki günde bir gözetim yapılacak." Nuri Albay onayladığı anlamına gelen baş eğme hareketini tekrar yaptı. Ellerini birleştirip çenesinin altına sabitledi. "Peki ya ekipmanlar Şahin?" Barlas,soruyu cevaplamadan önce yutkundu. "Ekipmanlar burada komutanım. İncelemek isterseniz hangara ayrı olarak yerleştirildi. Hepsi tam donanımlı."

"Sen baktın mı ?"

"Henüz fırsatım olmadı komutanım. Az önce iniş yaptık. Ben sizin yanınıza gelirken ekipmanlar yerleştiriliyordu."

"Sen bakacaksan benim bakmama gerek kalmaz." dedi netlikle Nuri Albay. Askeriyede en güvendiği ve akıllı olan askerlerinden biriydi Barlas Komutan. Ona ve kendisine ait olan prensiplerine güvendiği kadar kimseye tam olarak güven beslemiyordu kendisi. Bir de önceden Barlas'ı bilmişliğine bağlıyordu bu güveni. Dostunun ağzından her zaman duyduğu bu çocuğun,şimdi karşısında Kıdemli Üsteğmen olarak durduğuna hiçbir zaman inanamıyordu. Sanırım bir süre daha da inanamayacaktı. Barlas başarılıydı. Planlı ve programlı hareket eden,bir durumun en ince ayrıntısına kadar düşünüp konuşan askerlerinden birisiydi. Askerinden de çok ona edilmiş bir emanetti. Sadece Nuri Albay'ın adı gibi bildiği bir emanet. Şimdi ise kaderine yön verecek kadını onunh karşısına çıkartmak için en doğru zamandı. İkisi de çocukken birbirine bağlı olan,sonra da ayrılmak durumunda kalan,sadece çocuklardı. Şimdi ise biri Kıdemli Üsteğmen iken,diğeri de Üsteğmen'di. Herkese kök söktürüp,dimdik edecek iki güçlü askerdi onlar. Asena ve Barlas. Hayatın olumsuzluklarına karşı göğüs gerip ayakta duracak olan,canları yansa kendilerini unutup yanındakine koşacak,iki vefalı ve hasretten yüreği yaralanan asker. Viran olmuş kalpleri saracak iki yarım kalmış çocuk..."Sana bir haberim var unutmadan onu da söyleyeyim."

"Dinliyorum komutanım." diyerek yerinde dikleşti Barlas. Nuri Albay ona kişisel olarak kolay kolay konu açan bir insan değildi. Timle alakalı ise ulu orta yerde söylerdi. Şimdikisi timle alakalı değildi ve Barlas bunun bilincinde olarak yerinde dikleşmişti. "Time yeni bir asker geliyor. Asena Demir. Batman'da görev yapıyormuş ama emre itaatsizlik suçu yüzünden buraya tayin edilmiş. Bugün yarın gelmiş olur. Onu senin karşılamanı istiyorum." Duyduğu isim çok tanıdıktı. Birini çağırıştırıyordu. Ama o olmasını da asla istemiyordu. Duyduğu ismin doğruluğunu teyit etmek için Albayına "İsmi ne demiştiniz komutanım?" diye sordu.

Nuri Albay ters ters askerine baktı. Lafının ikilenmesini sevmezdi. Bunu da açık açık belli ederdi. Adamın zaten bir bakışı olurdu,böyle iğrenircesine bakardı lafını ikiletenlere. "İyi misin evladım ? Daha şimdi söyledim ya. Asena Demir." Bu ismi biliyordu. Adı gibi hemde. Sadece o olmamasını diliyordu. Yüz yüze gelecek ne cesareti ne de yüreği vardı. Herkese inatlığıyla kök söktüren Şahin,bir onda diz çöküyordu çocukken. Şimdi yanında olsa,gene aynı olacaktı. Ama bunu düşünmemeliydi. Bu düşünceler zihnini esir almadan kurtulmalıydı. Şimdi daha önemli işleri vardı,onlara odaklanmalıydı. "Emredersiniz Komutanım. İzninizle." deyip selam verdi ve arkasını dönüp kafasının doluluğu ile odadan çıktı.
Lojmanına geçip önce bir müddet koltukta uzandı. Hali kalmamıştı onun da,duş alıp öyle yatmalıydı. Kamuflajını çıkartıp makineye attı ardından kendisinin de temizlenmesi için banyoya girdi. Sıcak su tüm kaslarını gevşetmişti ama yorgunluğunun tamamını almış değildi. Güzel bir uykuydu o yorgunluğu alacak olan. Bedenini temizleyip banyodan çıktı ve üzerine sadece bir eşofman giydi. Soğuk işlemiyordu vücuduna,o yüzden bir tişört giyip giymemesi pek sorun olmuyordu onun için. Telefonunu şarja takıp yatağına uzandı. Yattığı soğuk yatağında,huzurun huzursuzluğuyla gözlerini kapatıp kendisini uykuya teslim etti.

Bir kız çocuğu vardı. Tahmini 6-7 yaşlarında. Kumral saçları omzunda kesilmiş,kahverengi gözleri ağlamaktan kızarmış ve şişmişti. Onun boyuna gelebilmek için tek dizini kırıp yere çömeldi. Gözlerine gelen saçlarını kulağının arkasına sıkıştırıp tebessümle gözlerine baktı. "Neden ağlıyorsun?" Sorusunun üzerine ağlamanın getirdiği iç çekmelerinden bir tane daha çekti. "B-beni unuttu. Hatırlamadı. Ben unutmadım, her gün g-gitmek istedim babam götürmedi." dedi iç çeke çeke. Gözünden akan yaşı işaret parmağının eklemi ile sildi. "Kim unuttu seni? Böyle bir güzellik unutulur mu hiç!" Küçük kız,Barlas'a yaklaşıp başını göğsüme koydu. İç çekişleri devam ediyordu hala. Kıyamazdı Barlas. "Bak bakayım bana." Başını kaldırıp kahve gözlerini aralarında ton farkı olan Barlas'ın kahvelerine dikti. Ağlasa bile başı dikti. Eğilmiyordu asla. "Kim seni unutan?" dedi ılımlı sesle. "Barla." dedi harfler ağzında yuvarlanırken. Anlıyordu ama ne dediğini. Hatırlamadığı biri tarafından tecrübe kazanmıştı bu konuda. " O kim peki?"

Telefonun melodisiyle ani bir şekilde uyandı. Rüya görmüştü. Gerçi rüya mı gerçek mi anlayamamıştı onu da. Daha önce hiç bu kadar gerçekçi bir rüya görmemişti. Kendisini en çok şaşırtan da buydu zaten. En son soru sormuştu ama cevabını hatırlayamıyordu .Çünkü lanet olası telefon yüzünden uyanmıştı. Belki 5 saniye daha geç çalsaydı eğer ki cevabını da almış olacaktı. Nadir rüya görürdü ve her gördüğü rüyadan sonra illaki o rüyayla bağlantılı bir şey yaşanırdı çalkantılı yaşamında. Allah hayırlara çıkarsındı! Komodinin üstünde duran telefonu şarjdan çıkartıp arayana baktı. ' Nuri Albay ' yazısı ile uykulu gözlerini tedirgince kırpıştırdı. "Komutanım daha az önce birlikteydik ya." diye duymayacağını bilerek kendi kendine mırıldandı ve derin bir nefes aldıktan sonra boğazını temizleyip telefonu açtı.

"Komutanım."

"Barlas, Asena Üsteğmen karargaha giriş yapmış. Yardımcı olursun."

"Tabi komutanım." Kapanan aramadan sonra saate baktı. Uyuyalı daha 3 saat bile olmamıştı,'biraz dinlenseydim bari.Günahım neydi be Albayım! Hem yarın geleceğini söylemiştiniz,ne bu acele yani' diye yataktan söylene söylene kalkıp üstünkörü yatağını toparladı. Hızlı olmaya çalışarak yedek kamuflajını giyip telefonunu da aldıktan sonra lojmanından ayrıldı,onun neyi beklediğini bilmeden...

Loading...
0%