Yeni Üyelik
8.
Bölüm

Namütenahi Sevgi

@panysoo

Sen,bir balığın bile ezberinde kalırsın...

 

Kapım alacaklı gibi çalınıyordu. Hani kirayı 5 aydır vermeyip ev sahibinden köşe bucak kaçanlar olur ya,sonra da ev sahibi kiracıyı evdeyken yakalayıp kapıya tüm gücüyle vurur. Ha işte aynı onun gibi vuruluyordu kapıma. İlk başta üst katımdaki çocukların hoplayıp zıpladığını düşünmüştüm uyku haliyle ama öyle olmadığını anlamam kısa sürmüştü tabi. Daha gözümü bile doğru düzgün açamamışken baş ucumda duran saate baktım,epey erkendi. İşe gitmeme daha 2 saat var olacak kadar erkendi. Uykumdan eksilecek 2 saat olması kadar erkendi! Yataktan kalkıp bir elimle gözlerimi ovuştururken paytak paytak kapıya ilerledim. Kapının deliğinden baktığımda gördüğüm kadarıyla dişlerini sıkmaktan çene kemiklerinin belirginleştiği bir adet Barlas vardı.

Neye sinirlendiğini ise düşünmedim. Sürekli sinirliydi. Kendisinin bünyesi yemeklerle değil sinir duygusuyla besleniyordu. Kapı hız kesmeden vurulmaya hatta yumruklanmaya devam ediyordu onun tarafından. Anlık gelen esneme ile elimle ağzımı kapatıp kapıyı açtım. Eli ağzında,üstünde ayıcıklı pijamaları,saçı başı yolunmuşlar gibi birbirine girmiş eşittir yeni uyanmış bir kadın. Çarpı,karşısında son derece karizmatik duran sevgilisi. Sinirli olsa bile gayet yakışıklıydı benim aslan parçam. Erkek olsam yumruğunu geçireceğinden şüphem olmasa da öyleydi. Elimi indirip baygın gözlerle karşımdaki sinirden köpürmüş adama baktım. "Barlas." Ağzımı yaya yaya konuştum. Açamıyorudm kendimi. Çok uykum vardı. 'Niye buradasın?' der gibi çıkmıştı sesim.

Büyük ihtimalle kapıya vurması için kaldırdığı eli de benim kapıyı açmamla havada kalmıştı. Elini indirdi. Kafasını yana eğdi,dışından demese de içinden sabır çektiğini anladım. Ayakkabılarını çıkartıp yüzüme tip tip bakarak içeri girdi. O nereye gireceğim diye beklerken benim tek istikametim az önce ayrıldığım canım,sıcacık yatağımdı. Aynı uyuşuk adımlarla dış kapıyı kapatıp odama girdim,yatağa kendimi bırakmadım adeta üzerine devrildim. Arkamdan gelip kendimi yatağa attığımı görünce sesli bir nefes verdi. "Nerede o telefonun?" Sert çıkan sesine eş,onun aksine sessiz bir nefes verdim. Pozisyonumu hiç bozmadan gözlerimi kapalı tutmaya devam ettim. Yorganı da kafama kadar çektim,sesi boğuk gelsin de uykum açılmasın diye. Ta ki bir dizini kırıp bedenimin bir yanına,diğer dizini de bir yanına bırakıp yorganı kafamdan çektikten sonra kollarımı kıskacı altına alana kadar.

Bu hareketinden sonra gözlerim fal taşı gibi açıldı. "Kalk lan üzerimden,ayı. Ben seni nasıl taşıyayım?" dedim abarta abarta. Aslında ağırlığını vermemişti. Sadece iki yandan da sıkıp hareket etmemi kısıtlıyordu. Ama ben abartılar sultanı Asena olarak görevimi layığıyla yerine getirmek durumundaydım. "Ağırlığımı bile vermedim. Abartarak konuyu değiştiremezsin." Mala anlatır gibi tek tek söyledi uyarısını. Ağzını kırdığımın salağı. "Nefesim başka yerlerimden çıkacak." deyip nefes alamıyormuş gibi yaptım. Oysaki o kadar güzel nefes alabiliyordum ki her nefes çekişimde misk ve limon yükleniyordu bahar bahçeme. "O nefesin keşke telefonunu kapatmadan önce de başka yerlerinden çıksaydı." dedi benim düşüncelerime inat dik dik. Gözlerinden ateş püskürtmesine ramak kalmıştı. Benim sevgilim bir ejderha! Düşününce de komik oldu. Gülemedim ama. Hani bu robot arabalar olur ya,robot halindeyken ikiye katlayınca arabaya dönüşür. Barlas'ın da insandan ejderhaya dönüşmesine az kalmıştı işte. Kuyruğu nerelerinden çıkardı acaba,insan düşünmeden de edemiyordu. Acayip halde suratına suratına anırarak gülesim vardı. Ama bunu yaparsam beni balkondan aşağı atması çok yüksek olasılıktı. Dün kucağında taşırken yere fırlatmamıştı ama şu an yapmakta ikileme girmezdi.

"Hak ettin,sana az bile yaptım. Bırak şimdi şu ellerimi." diyerek bende dik kafalılığımı ortaya koydum. O söyleyecek söyleyecek ben eksik mi kalacaktım? Damarlarımdan akan kanda bile yoktu böyle bir ihtimal. Olamazdı da çünkü ben bana söylenen bire bin ile cevap verirdim. Kaşları dalga geçermiş gibi havalandı,dudağının kenarı alayla yukarı doğru havalandı. "Allah Allah,öyle mi oluyormuş ya?" Dudağına kafa atmakla öpmek arasında gidip geliyordum. Kıyamıyordum ama kafa atsam da fena olmazdı tabi. Hemde böyle okkalı okkalı oturtacaktım da dudağı patlasındı. Düzelene kadar da öpemesindi beni. Adi herif! "Öyle oluyormuş canım ya." Samamiyetten uzak bir gülümseme kondurdum dudaklarıma. Lakin o gülüş bile bir iki saniye falan sürmüştü. Sonra gene aynı ifadesizliğe büründüm. Aslında ifadesizlik de değildi bu. Duygu durumum sürekli değişen türdendi,bu kadar. "Kalk lan. Kollarım uyuştu,kangren olacaklar artık,hayvan." diye suratına suratına söylendim. Ama beklediğim karşılık en azından bir yükselme falandı. Böyle sırıtmalı mırıtmalı dalga geçiş değildi yani. "İltifatların gözlerimi yaşartıyor." Göz devirip başımı komodine çevirdim.

Çevirmemle kafama böyle 'zınk' diye bir hinlik düştü. Bu hayvan benim iki yanımı da kısıtlamışken ondan bağımsız hareket etmem imkansızdı. Komodinin arka tarafında gardolabım kalıyordu ve gardolabın altı yerden yüksekti. Bir şey görmüş gibi yapıp gözlerimi büyüttüm sonra da yapabildiğimin de fazlası,ustalık eseri gibi korku çığlığını bastım. Kollarıma baskı yapan eller gevşeyince onu fırsat bilip bacaklarımı dizlerinin arasından kurtararak beline sardım ve sırt üstü yatmasını sağladım. Şimdi ise o sırt üstü yatıyor,ben ona baskı uyguluyordum. Dizlerimi karnının iki yanına sabitlemiş,ellerini ise iki elimle başının üzerine sabitleyerek onun yaptığı gibi hareketlerini kısıtlamıştım. Fakat unuttuğum ve yapmakta zorlanacağım bir nokta vardı. Onun gücüyle benim gücüm aynı değildi. O,benim ellerimi tek eliyle sabitleyebiliyorken ben onun ellerini iki elimle bile doğru düzgün sabitleyememiştim. Yani tek,ufak bir hareketiyle ellerini benden kurtarabilirdi. Sesli sesli gülmeye başlayınca ben her şeyden kopup gittim,gülüşüne soyutlandım. Ne olduğunu idrak edemedim. Ben gülüşüne takıldım,o adi ise beni üzerinden atıp az önceki konumuna geçti. Tamamen dikkatimi dağıtması için kurduğu adice komplolarından biriydi ve ben kanmıştım. Ben,ben. O gülüşüne yandığımın komplosuna kanmıştım! Harala gürele derken yatağın anasını ağlatıp yastıkları yere düşürmüş,birbirimizi de nefes nefese bırakmıştık. Sonuç olarak koskoca Kıdemli Üsteğmeni üzerinden atarak onun üzerine geçip kısıtlamak,en azından yapmaya çalışmak kolay olmuyordu.

"Ne oldu,pes etmiş gibisin?" dedi pis pis gülüp sinir çanlarımı çaldırırken. Şu anki konumumuz ise,ben yatakta o benim üstümde tamamen bedenimi kilitlemiş halindeydi. Kollarıma uyguladığı baskıyla parmaklarımı daihi hareket ettiremiyordum. Sıkıştırdığı dizlerim zaten tamamen kilitlenmişti. Onun izni olmadan kalkmam imkansızdı,mahkumu olup kalmıştım altında. Ama benim aklıma düşen konu apayrıydı. Uykum tamamen açılmıştı. Gram uykum yoktu,kalmamıştı. Uçup gitmişti. Yatsam gene uyuyamazdım. "Uykumun anasını belledin." Uykumun tamamen açıldığı yeni yeni düşmüştü beynime. Benim yeni fark edişimin emaresini taşıyan tonlamayla söylediğim sözlere tebessüm etmişti. Ben yeni fark ettiğim acı gerçeğin şokunu yaşarken de o 'biliyorum' dercesine baş sallayıp kahkaha attı,az önce tebessümde bulunan dudakları şimdi kahkahalarla şenleniyordu. Bilerek yapmıştı. Bu kadar sıkıştırmasının başka açıklaması da olsaydı şaşardım ya zaten."Kalk lan üzerimden,adi. Ben ne güzel uyuyordum,daha karga bokunu yemeden kapıma dayanıp uykumun içine sıçtın."

"Karga bokunu yemedi de ben kafayı yedim. O hiç umrunda oluyor mu Ase Hanım?"diye bilmiş bilmiş konuşurken çok tatlı gelmişti gözüme. Böyle sık iki yanağından da,büz dudaklarını doya doya öp sonra. Ama yapmayacaktım,inadım inat değil mi? Kesinlikle inattı. Hatta inadın da beteriydi. "Senin beni sinir ettikten sonra başıma giran ağrılar umrunda oluyor mu Barlas Bey?"

"Ufak bir çığlığın içimde her yeri birbirine katıyor. Başındaki ufak bir sızı yüreimi altüst ediyor. Sen söyle şimdi bana..." Nefesini dudaklarıma üfleyip gözlerimin en derinine baktı. "...Umrumda oluyor mu sence?" Nutkum tutulmuştu. Dilim,çıkaracağı tüm kelimeleri yutup öylece kalmış,kalp atışlarım bir ara atmayı unutup birden yerinden çıkacakmış gibi atmaya başlamıştı. Yatağa dağılan saçlarıma çıkardı gözlerini,sonra yanaklarıma. Gördüğü manzarayla dudaklarındaki sırıtma,içli tebessüme dönüşmüştü. Onun tebessümünü gördüğümde ben ne olduğunu anladım zaten. Gene de teyit etmek gayesiyle, "Kızardım değil mi?" dedim umutsuzca. Yanaklarıma bakıp tebessüm ettiyse kesin kızarmışım demekti. Ama insanın içindeki o küçük ihtimaller bile bazen hayat kurtarıcı olabiliyordu. "Kızardın yavrum." dedi izlediği yüzüm en yegane hazinesiymiş gibi. Barlas böyle izledikçe ben daha da utanıyordum. Her şeye utanıp kızaran biri değildim ama konu Barlas'a gelince işler değişiyordu. Komodinin üstündeki saat titremeye başladığında anın efsunundan çıkıp titreyen saate baktım,saatten aldığım gözlerimi de saçlarımı izleyen Barlas'ın yüzüne kaydırdım. "Kalkar mısın artık üzerimden? Hazırlanayım bende. Sen maşallah giyinip gelmişsin ama ben malum ayıcıklı pijamalarlayım falan." deyip alttan alttan gönderme yapmaya çalıştım ama anladı mı orası meçhul tabi.

"Telefonun neden kapalıydı onu söyle kalkayım."

"Karargaha geç kalırız,anca hazırlanırım."

"O telefon neden kapalıydı?"

"Nuri Albay sorarsa 'neden geç kaldınız?' diye ne diyeceğiz?"

"Ase o telefon neden kapalıydı?"

"Saçların mı beyazlamış senin?" diyerek dikkatli dikkatli bakmaya başladım. Oysa tek bir teli bile beyaz değildi. Mis gibi kokuyordu kömür saçları,tıpkı bir bebeğin masumiyeti gibi. Yumuşacıktı her bir teli,tıpkı bir bebeğin saçları gibi.

"Asena,yavrum ağzımı bozdurma benim,bebeğim. Son kez soruyorum,neden kapalıydı?" Sakin sakin konuşuyordu ama bu sakin konuşmanın alt tabakası öfke kazanıydı. Pes etmem gerekiyordu artık. Son sınırdaydık,dahası nükleerdi bizim için. "Biraz sinir edeyim dedim. Nereden bilebilirdim ki kapıya geleceğini?" deyip masum rolüne geçiş yaptım saniyesinde. Kolumdaki gevşeyen ellerinin fırsatıyla kollarımı çekip yakasıyla oynamaya başladım. Onun da elleri belimdeki yerini aldı. Kaşlarımı gözlerimin üstüne indirdim,dudaklarımı büzülmeye hazır hale getirdim. Bence gayet makul bir taktikti. Hilesiz, sıfır harcamayla müthişti. Asıl daha şimdi başlıyordu. Gör sen Barlas Efendi. Bakalım dik kafalılık nasıl oluyormuş eğitimlisinden öğren...

"Hasbinallah ya." deyip belimdeki ellerini ayırıp yüzünü sıvazladı."Geceden beri kaç kere aradım,açan yok. Işıklarına bakıyorum,kapalı. Hayır,anlamıyorum ki amacın delirtmek mi yani? Öyleyse söyle açık açık bilelim." deyip bir anda yükseldi. Aslında hemen çirkefleşebilirdim ama şu anlık lüzumu yoktu,sonraya saklayabilirdim. Yüzümü onun yüzüne yaklaştırıp dudaklarına bakmaya başladım. Bir gözlerine bir dudaklarına taktiği en çok benimkinde işe yarıyordu. Barlas anında mecnun oldu zaten. Ellerini başımın iki yanına sabitleyip öpmek için yavaş yavaş yaklaşıyordu ki, "Hiih! Kalk Barlas,çabuk,çabuk,çabuk!" diye aceleyle üstümden itmemle yan tarafıma düştü. Yataktan alelacele kalkıp banyoya ilerlerken,"Gene ne oldu anasını satayım ya?" deyişini duydum. "Saçlarımı yıkamam lazım,saçlarım yağlanmış. Böyle gidemem." diye saçma bir bahane sundum. Dün akşam duş almıştım aslında. Şimdi saç yıkama işi ufak bir tökezletme kısmının parçasıydı. "Lan yağlı değildi ki. Halüsinasyon falan mı görmeye başladın?" Duymaya devam ettiğim sözlerine banyodan bağırarak karşılık vermeye başladım.

"Ruh hastası mı diyorsun lan sen bana,hödük?"

"Onu mu diyorum salak? Kendi kendine kuruyorsun,onu söylüyorum."

"Yağlı,kötü duruyor. Bana ne. Gidemem böyle."

"Tamam Ase,sensin yavrum. Yıka gel." deyip pes etmesiyle zafer bayrağımı kuşandım. Ama delirtmeden de olmazdı açıkçası. Onun böyle sinirlenmes,söylenmek için kıvranıp söyleyememesi falan o kadar haz veriyordu ki. "Sende söylüyorsun işte yağlı diye. Madem kötüydü geldiğin gibi neden demedin yağlanmış,kötü duruyor diye? Sende kötü görünmemi istiyorsun,anladım ben." Sınırları zorluyordum. Anca rahatlardım. Nefes veriş sesini duydum. Ardından da yatağın gıcırdamasını. Bu da yataktan kalktığına işaretti yani. Çaresizliğinden yere göğe sığamadı herhalde. Ay kıyamadım yavrum,evladıma(!)

"Yeni uyanmış halin bile bu kadar güzelken kilo da alsan,başka bir şey de olsa benim en güzelim sen olacaksın. Bu gözler bir seni güzel görüp,dışarıya zifiri olacak. Bu yürek bir seni aşk bilip,her halinin güzelliğine yanıp tutuşacak." dedi. Banyo aynasından sırıtan yüzümün nasıl tebessüme dönüştüğüne,gülerken bile gözlerimin kısıldığına birebir şahit oldum. Bunu bir tek o yapabilirdi. Nabzımı bir tek o böyle hızlandırır,nefesimi her hali ve sözüyle bir tek o kesebilirdi. Cevap vermedim. Sadece güldüm,en içten ve çocuksu duygularımla güldüm. Duşakabine eğilip suyu açtım,sadece saç kremi sürüp yaydırdığım saçımı durularken Barlas'ın,"Bakıyorum da sustun." diyerek eğlenirken aynı zamanda gülümsediğini, ses tonundan bile anladığım cümlesi doldu kulağıma. Aynı tebessümümü ve kalp çarpıntımı bozup eksiltmeden cevap verdim.

"Hoşuma gitti,ondandır."

Loading...
0%