Yeni Üyelik
11.
Bölüm

🍂Bölüm~10🍂

@papatyahikayeleri

🌾
••••

Hissedilen her şeye cümle kurulamıyor...

(Paulo Coelho)

••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

Leyal'den:
••••••••••••••

Yüzüme batan sert sakalları, burnuma ve yanaklarıma çarpan düzenli solukları hissetsem de bilincim uykunun tatlı kollarından tamamen sıyrılamıyordu.

Burnuma dolan Mirza'ya has, erkeksi koku tüm benliğimin huzurla kaplanmasına neden oluyordu. Yavaş yavaş bilincim yerine gelmeye başladığında dün gece olanlar tek tek aklıma doluvermişti. Beynimin içinden film şeridi misali akıp giden anıların etkisiyle yanaklarımın ısısının arttığını hissediyordum.

Hafifçe kıpırdandığımda sırt üstü uzandığımı, başımınsa sağa-Mirza'ya- taraf dönük olduğunu ve onun göğsüne yaslı olduğumu anlamıştım. Sağ elinin sıcaklığını karnımda hissediyordum.

Ağrım baya azalmıştı düne göre. Hem içtiğim ağır ağrıkesicinin, hem de Mirza'nın dokunuşları ve sıcaklığının etkisiyle şimdi çok daha iyi hissediyordum kendimi. Zaten normalde de regl dönemim üç en fazla dört gün sürer, ilk yirmi dört saate kadar olan kısım çok ama çok çekilmez olurdu. Tıpkı dün olduğu gibi.

İçimi kaplayan çocuksu isteğe karşı koyamayarak sol elimi kaldırdım ve hislerimin gücüne güvenerek Mirza'nın yanağıyla kavuşturdum. Anında elimin içini karıncalandırmıştı yanağını sarmalayan kirli kızıl-kahve sakalları. Parmak uçlarımı usulca teninde gezdirdiğimde içimi tarifsiz huzur parçacıkları kaplamıştı. Yanımda uyuyan bu adama karşı tarifsiz hisler yaşıyordum her ne kadar itiraf etmekte zorluk çeksem de.

Parmak uçlarımı kıpırdattıkça elimin altında da gerilen yüz hatlarından yavaş yavaş uyandığını anlamam uzun sürmemişti. Genzinden gelen hırıltılı seslerle tamamen uyanan adam elini kaldırarak yanağında varlığını koruyan elimi kavramış, fakat ellerimizin yanağıyla olan temasını kesmemişti.

"Güzelim." Uyku mahmurluğu sesinden bile belli oluyordu. Şu an yüzünün her milimini, vücudunun her kıpırdanışını görmeyi çok isterdim. Fakat hapsolduğum karanlık dünyamda sadece iç çekebilmiştim.

"Efendim," dedim sakince.

"Nasıl oldun? Ağrın var mı hâlâ?" Diye sormuştu uykudan arındığı sesiyle, elimi kavrayarak yanağından indirdiğinde gelen hışırtılardan yatakta doğrulduğunu anlamıştım.

"İyiyim, ağrım var ama dünkü gibi dayanılmaz değil." Tek tek sıraladım kelimelerimi, nefesinin esefli solukları kulaklarımı doldurmuştu.

"İyi ol zaten." Diye mırıltısını zar zor duymuştum. Avuç içinde hâlâ varlığını koruyan elimi kaldırarak avuç içime bastırmıştı dudaklarını. Önce kokumu solumuş, ardından derin bir öpücük kondurmuştu.

"Günaydın." Dedim onun mırıltısına karşılık olarak, aslında ilk yapmamız gereken şeydi bu ve biz atlamıştık.

"Günaydın güzelim." Diye yanıtlamıştı beni. Hafif güldüğünü belli eden ses tonuyla.

"Saat kaç? Bugün doktora gidecektik. Geç kalmayalım?" Aklıma bi anda gelen detayla hızlıca doğrulmuştum yataktan. Hemen ardındansa sorularımı sıralamıştım.

"Sakin ol. Saat yedi buçuk daha. Ayrıca doktora gitmeyelim bugün, ağrıların var. Konuşurum Suat beyle dönemin bitince gideriz." Dediklerinden hoşnut olduğum söylenemezdi pek. Zira tedavimin bir an önce başlamasını ve olabildiğince erken sürede şu kapkaranlık dünyadan kurtulmak istiyordum.

"Ben iyiyim Mirza, bugün gidelim doktora. Tedaviye bir an önce başlamak istiyorum." Dedim sesimin üzgün çıkmamasına özen göstererek. Tedaviyle ilgili düşünmek bile içimde tarifi olmayan duyguların yeşermesine sebebiyat vermişti; umut ve keder. Kaderin her insanın yazgısına yazdığı bu duyguların ikisini aynı anda yaşıyordum.

"Emin misin?" diye sordu tedirginliğini belli eden ses tonuyla.

"Eminim" dedim gerçekten de kendimden emin çıkan sesimle.

"Tamam o zaman, randevuyu on buçuk için söylemişti doktor zaten. Daha zamanımız var. Bugün gidelim madem." Duyduğum her kelimeyle içimdeki umut kederi üstelemeye başlamıştı. Tedavi sürecimin düzgün gitmesi, içine hapsolduğum bu durumdan kurtulmak için elimden gelen her şeyi yapmalıydım.

Mirza'nın dediklerine karşılık vermeye hazırlanıyordum ki iki kere tıklatılan kapı ve duyulan tanıdık ses bu eylemime izin vermemişti.

"Leyal, uyandın mı güzel kızım?" Halime teyze aramızdaki bağın derinliğine rağmen, yıllardan kalma alışkanlıkla kapımı tıklatmadan asla odama girmiyordu.

"Mirza, Halime teyze birlikte uyuduğumuzu anlayacak." Dedim kısık çıkan sesimle. Utançtan şu an başımı devekuşu misali toprağa gömmek istiyordum. Allah'ım biz şimdi basılmış mı sayılacaktık? Düşüncesi bile kan basıncımı yanaklarımda topluyordu.

"Güzelim, Halime teyze anlayışlı biri ve böyle şeyleri sorun etmez. Kendini sıkmanı gerektirecek hiçbir durum yok. Kısaca dünkü olayları anlatırsın, olur biter. Lütfen sakin ol." Tek tek sıralamıştı Mirza kelimelerini. Ama dediği her şey de haklıydı. Hatta bizim aramızdaki gelişen bu yakınlık Halime teyzeyi, Ahsen'i, kısaca herkesi mutlu ederdi. Çünkü herkes ikimizin de mutluluğunu istiyordu.

"Haklısın..." diye mırıldandım konuyu çok uzatmadan. Sonuç olarak kadın kapıda kalmıştı.

"Uyandım Sultanım, gelebilirsin." Dedim her ne kadar sesimdeki heyecanı saklayamasam da.

Saniyeler sonra kapının açılma sesi ve adım sesleri duyulmuş, Halime Sultan varlığıyla odayı doldurmuştu.

"Mirza oğlum, sen de mi buradaydın?" diye sordu şoktan arındıramadığı sesiyle. Muhtemelen boncuk boncuk bakan siyah gözleri far görmüş tavşan gibiydi şu an. Bu düşünce istemsizce yüzümde ufacık tebessüm oluşturdu.

"Evet Halime Sultan. Ben gideyim artık. Leyal sizinle konuşur." demişti Mirza. " Bugün doktor randevumuz var, zaten biliyorsunuzdur. Leyal'in hazırlanmasında yardım ederken bunu unutmayalım lütfen" diye de eklemişti ardından.

"Merak etme oğlum, aklımdaydı zaten. O yüzden bu kadar erken geldim buraya." Halime teyzenin dediklerinin üstüne bir şey demeyen Mirza saniyeler sonra odadan çıkmıştı. Belki de onu onaylamak adına bir şeyler yapmıştı ama ben ve karanlık dünyam, bunu görememiştik.

"Dün gece bir şey mi oldu güzel kızım? Anladığım kadarıyla Mirza oğlum burada kalmış geceyi" Halime teyzenin hâlâ şaşkınlık kırıntılarıyla dolu sesi doldurmuştu kulaklarımı.

"Şey, dün gece benim period başladı. Biliyorsun nasıl geçirdiğimi. Gece üç falandı seni çağırmak için gelirken koridorda karşılaştık Mirza'yla. Sabaha kadar ilgilendi benimle." Kısaca durumu izah ettiğimde Halime teyzenin tiz sesiyle verdiği tepkilerle yüzümü buruşturmuştum.

"Oyyyy, doğru yaa şu günlerde olması gerekiyordu. O kadar çok şeyle uğraştık ki son günlerde, bunu atlamışım ben." Yanıma oturduğunu hissettiğimde o hâlâ konuşuyordu.

"Yok sultanım, senin suçun değil ki. Mirza da ısrar etti ben ilgileneceğim diye. Utançtan ölüyordum neredeyse dün gece." diye sona doğru serzenişte bulunduğumda Halime teyze gülmüştü.

"Mirza oğlum sana sevdalı. Bunu önceden hissediyordum, ama emin olamıyordum, sonuçta çok iyi iki arkadaştınız siz. Fakat son yaşanan olaylardan sonra emin oldum." Halime teyzenin dedikleriyle sertçe yutkunmadan edememiştim.
Zira ben erteledikçe hayat sanki önüme önüme itekliyordu bu konuyu.

"Sen ne düşünüyorsun güzel kızım bu konuyla ilgili? Bir de Yekta denilen çocuk vardı. Baban söylemişti, görüşmüşsünüz." Dediğinde seslice nefesimi üfledim. Yekta bozuntusu defterini açılmamak üzere kapatarak tarihin tozlu raflarına göndermiştim.

"Yekta konusunu kapatalım teyzem, zaten belli ki o da kapatmış. Mirza'ya gelince, kafam çok karışık. Ama ona karşı boş olmadığımın farkına vardım ben de. Sadece son yaşadığım olaylardan sonra henüz bir şeylere hazır hissetmiyorum kendimi. O yüzden şimdilik saklı bir kutuda kalması gerekiyor düşüncelerimin." Demiştim gerçek düşüncelerimi annem gibi sevdiğim bu kadından saklamayarak.

"Anlıyorum güzel kuzum benim, rabbim hakkında en hayırlısını kısmet etsin." dediğinde içimden Amin demeyi ihmal etmemiştim.

"Artık hazırlanalım mı? Bir de bana kahvaltıda papatya çayı demler misin? Hem dönemden dolayı, hem de heyecanımı alır biraz, sakinleşirim." Dediğimde anaç tavrıyla saçlarımı okşamıştı Halime teyzem.

"Tabii ki yaparım yavrum. Hadi gel bakalım, başlayalım hazırlıklara." Dediği gibi önce kendi kalkmış, hemen sonrasındaysa benim kalkmama yardımcı olmuştu. Böylelikle de hazırlıklara başlamıştık...

Yaklaşık kırk, kırk beş dakikanın sonunda Halime teyzenin yardımlarıyla hazırdım. Önce banyo işlerimi halletmiştik. Ardından daha merdivenlerden düşmezden birkaç gün önce yaptığım alışveriş zamanı kombinlediğim takımı giyinmiştim. Beyaz gömlek, en sevdiğim renk olan yeşilin çok güzel tonlarından birinde olan kazak ve yine yeşil-gri karışımı tonlarda olan jeanstan oluşan kombinimi çok hoşuma giderek seçmiştim zamanında. Altına beyaz spor ayakkabılarımı giyinmiş, saçlarımıysa sadece taramıştık.

Odadan dışarı çıktığımızda birkaç adım sesleri duymam ve tanıdık kokuyu solumamla Mirza'nın da geldiğini anlamam uzun sürmemişti.

"Hazırsan çıkalım?" Diye soran adamın sesiyle başımı olumlu anlamda sallamıştım.

"Kahvaltı etmeden çıkacaksınız?" Diye soran Halime teyze olmuştu.

"Sultanım kan tahlili falan alacaklar Leyal'den. Hastane çıkışı ben kahvaltı ısmarlarım kızına, merak etme sen." diye muzip sesiyle konuşmuştu Mirza. Benim atladığım detaydı tahil konusu. Benim için kızın tabirini kullanması burnumun direğini sızlatmıştı. Ah babacım, çok özledim bana en içten şekilde kızım demesini.

"Öyle olsun bakalım. Hadi su gibi gidip su gibi gelin. İyi haberler bekliyoruz İnşallah." derken elimden tutarak elimi sıkmıştı Halime teyze.

"İyi olacak her şey." Bana doğru gelip tam karşımda duran Mirza'nın fısıltıdan farksız çıkan sesiyle dedikleriyle içimden kocaman bir amin çekmiştim.

"Gel güzelim, vakit kaybetmeyelim daha fazla." Diyen adam gerçekten de hiç vakit kaybetmeden bir elini belimden diğerini bacaklarımdan geçirerek artık alıştığı pratiklikle beni kucağına aldığında bu durumu artık defalarca yaşamama rağmen hâlâ tiz bir çığlığın dudaklarımın arasından çıkmasına engel olamamıştım.

"Mirzaaa, hiç vazgeçmeyecek misin şundan?" Kollarımı boynuna dolarken dediklerimle Halime teyzenin de kısık gülüşü doldurmuştu kulaklarımı.

"Hiç vazgeçmeyeceğim güzelim." demesiyle başımı iki yana sallayarak omuz silkmekle yetinmiştim.

İşime gelirdi zaten. Kaç kere düşme tehlikesi yaşayarak merdivenlerden inmektense Mirza'nın güvenli, bir o kadar da huzurlu kollarının arasında iniyordum aşağı.
Zaten gözlerim böyle olduktan ve ben bu eve taşındıktan sonra Mirza, işe bile neredeyse gitmiyor. Evden hallediyordu işlerini. İşin yoğunluğu Serhat ve çalışanların üstüne düşmesin diye gününün çoğu süresini çalışma odasında geçiriyordu.

"Güzelim..." Mirza'nın kendine has sesiyle düşüncelerimin arasından hızla çıktığımda hafifçe irkilmiştim.

"Kemerini bile taktım fark etmedin. Nereye dalıp gittin öyle sen?" soru ve endişe karışık çıkan sesiyle dediklerinden sonra şaşırmadan edememiştim. Ne ara gelmiştik arabaya kadar? Nasıl daldıysam artık...

"Hiçç doktora gideceğiz ya, gerginim biraz." Aslında yalan söylememiştim. Ya gözlerim tedaviye yanıt vermese de süreç uzarsa diye ödüm kopuyordu her an.

"Endişelenme gül yüzlüm." demişti Mirza, bolca şefkat barındıran ses tonuyla. Gül yüzlüm...çok hoşuma gidiyordu onun dudakları arasından böyle şeyler duymak.

"Her şey yolunda gidecek. Güven bana." Derken dudaklarının baskısını saçlarımın arasında hissetmiştim.

"Her şey yolunda gidecek." tekrarladım ben de uysalca onu. Zira her şeyin yolunda gitmesine çok ama çok ihtiyacım vardı.

Benden duyduğu tek cümle üstüne bir şey demeyen Mirza arabanın kapısı kapatmış, hemen sonrasında sürücü koltuğuna kurularak arabayı çalıştırmıştı.

Araba yolculuğumuz yarım saat bilemedin kırk dakika kadar sürmüştü. Mirza'nın evi gittiğimiz hastaneye çok uzakta olmadığından dolayı şanslıydık. Yolculuk birkaç kısa konuşmanın dışında sessiz geçmişti. Bense Mirza'nın telkinlerine rağmen gerginlikten kurtulamamıştım.

Araba hastanenin park alanında durduğunda önce Mirza inmiş, ardından da ben inmiştim. Mirza hemen yanıma geldiğinde elinin birini belime atarak beni kendine taraf çekmiş, yürümem de yardımcı olmaya başlamıştı.

On dakikanın ardından hastaneye girdiğimizde kayıt alanında oturan görevliye yaklaşmıştık.

"Oftalmoloji uzmanı Suat beyle randevumuz vardı. Müsait mi acaba?" Diye sormuştu Mirza sakince.

"Evet, şu an boş. Buyurun şöyle geçelim." Diyen görevli kadınla, Mirza'nın güvenli kollarına bir kez daha sığınarak beni yönlendirmesine izin vermiştim, tüm gerginliğimle.

Birkaç dakika sonra görevli kadın bizi Suat beyin odasının önünde koyarak geri döndüğünde derince iç çekmiştim. Zaman daraldıkça heyecanım katbekat artıyordu.

İçerden duyduğumuz 'gir' komutuyla Mirza kapıyı açarak ikimizi de içeri sokmuştu.

"Hoş geldiniz" diyen doktorumun sevecen sesi beni rahatlatmaya yetmemişti. Zira aklım biraz sonra olacaklarla doluydu.

"Hoş bulduk Suat bey." diye yanıtlamıştı neredeyse tüm ağrılığımı sırtalanan adam. Zira bedenimin pelte kıvamında olduğunu hissediyordum. Mirza'nın tutuşu olmasa bacaklarım beni bırakarak vücudumu yerle bütünleştirirdi.

"Sen şöyle otur Mirza. Leyal kızımı da şu tarafa alayım, kontroller için." Gerginlikle iç çektiğimde ellerimi birbirine sürtüp duruyordum. Heyecandan tüm vücudum yaprak misali titriyordu.

"Heyecanlıyız galiba?" doktorumun şaka karışık sesiyle gülümsemeye çalışmıştım.

"Biraz" diye gerginlikle mırıldandığımda Suat beyin gülüşü doldurmuştu kulaklarımı.

"Heyecanlanman çok normal ama seni kötü etkileyecek. O yüzden sakin olmanı öneriyorum." Doktorun tane tane söylediklerine karşılık olarak sadece başımı belli belirsiz sallayarak cevap vermiştim.

"Şimdi önce bi bakalım gözlerimiz sargıdan tamamen kurtulmaya hazır mı?" diyen doktor hemen sonrasında sargılarımla uğraşmaya başlamıştı.

Birkaç küçük el aletiyle birkaç dakika bir şeyler yaptıktan sonra biraz geri adımlamıştı doktor.

"Nasıl durumlar doktor bey?" Mirza'nın sabırsızlığını ele veren ses tonuyla dudaklarımı ısırmıştım koparmak istermiş gibi sertçe.

"Durumlar gayet iyi. Tedaviye yanıt olumlu. Sağ gözün etrafını çevreleyen yaralar tamamen iyileşmiş. Yani sağ göz sargıdan kurtulacak. Sol göz etrafının birkaç gün kadar pansumanlara ve sargıya ihtiyacı var. O yüzden küçük bir sargı sol gözüne yapmamız gerekecek." dediğinde doktor iç çektim. Çok şükürler olsun ki tedaviye olumlu yanıt veriyordu vücudum.

"Peki ameliyat ne zaman olacak? Sağ gözüne yani?" Sıkmaktan dolayı kamaşan dişlerimle birlikte doktora odaklanmaya çalışmıştım ben de Mirza'nın sorduğu soruyla.

"Bu konuyla ilgili net bir şey diyebilmek için önce gerekli birkaç tahlil yapmalıyız. O yüzden şöyle yapalım Leyal hanımı kan alma bölümüne gönderelim tahliller için. Tahliller birkaç aşamada değerlendirileceği için ben size bir hafta sonrası için tekrar randevu yazacağım. Bir hafta sonra hem sol gözün sargısına bakarız hem de tahliller üstüne konuşuruz." Doktorun söyledikleri bana da mantıklı gelmişti.

"Ama sol göz çevresi için ilaç değişiklikliği yapmamız gerekiyor. Şimdi vereceğim merhemi sargıları değişirken göz etrafına dikkatlice sürmeniz gerekmekte." bu tedaviden kurtulacağım ve tekrar ışığa kavuşacağım günlere bir an önce ulaşmak için doktorun dediklerini harfiyen yapacaktım.

"Tabii ki doktor bey, her şeyi dediğiniz gibi yapacağımızdan emin olabilirsiz." Mirza'nın dedikleriyle ne kadar süredir tuttuğumu bile bilmediğim nefesimi bırakmıştım...

Doktorun odasından çıktıktan sonra tahliller için kan alma bölümüne gitmiş, yarım saat kadar süre içinde kan alma işlemlerini tamamlamıştık.

"Eve gitmeden önce kahvaltı yapalım. Halime Sultan'a da söz verdim, şimdi kızını aç götürsem eve bozuşacak benimle." Mirza'nın alay karışık sevecen sesi kulaklarıma dolduğunda istemsiz olarak gülümsedim.

"Olur, yapalım." Sabahtan açtım zaten. Ayrıca kan almanın da etkisiyle halsizleşmiştim. Bir şeyler yemek iyi gelecekti.

"O zaman burada hemen hastanenin karşısında güzel bir kahvaltılık mekan var, oraya geçelim." Mirza'nın daha çok kendi kendine konuşur gibi dedikleriyle ben de belli belirsiz başımı sallamakla yetinmiştim.

Mirza'nın yönlendirmesiyle hastaneden çıkarak dediği kafeye gelmemiz on dakika bile sürmemişti. Gerçekten de çok yakınmış kafe. Kafeden içeri girdiğimizde gelen hafif denmeyecek seslerle içerinin kalabalık olduğunu anlamıştım.

Boş masalardan birinin yanına vardığımızda Mirza önce benim oturmama yardımcı olmuş, ardından kendisi oturmuştu.

"Ekstra bir isteğin yoksa, kahvaltı setlerinden iki kişilik olanlardan birini seçiyorum." Diye sormuştu Mirza.

"Seç, sadece portakal suyu isterim ekstra." Zaten kahvaltıda ne olsa yiyen bir insandım ben. Kahvaltılıkları seçmezdim, peynir, zeytin, reçel hepsini ayrı seviyordum. Sadece portakal suyunu çok severdim kahvaltıda, özellikle taze sıkılmış olanını.

"Tamamdır o zaman." Mirza'nın onayından sonra siparişlerimizi vermiştik. Biraz sonraysa masamız dolmaya başlamıştı.

"Afiyet olsun." Diye mırıldanan Mirza çıkan seslerden anladığım kadarıyla benim tabağımı doldurmakla meşguldü.

"Çok teşekkür ederim, sana da afiyet olsun. " demiştim ben de gülümseyerek.

"Teşekkür etme, gül yeter bana." yüreğimi nahifliğiyle bir kez daha fetheden adamın sözlerine karşılık olarak bir şey diyemediğimde başımı aşağı salmakla yetinmiştim. Çünkü yanaklarımın ısısı hafiften artmaya başlamıştı...

 

 

🌾

21.11.2022

Huh! Bir bölümü daha bitirdik.

Oy ve yorumlarınızı merakla bekliyorum ve keyifli okumalar diliyorum.

Sağlıcakla kalın 🧡🧡🧡🧡🧡🧡🧡🧡🧡🧡🧡🧡

Loading...
0%