@papatyahikayeleri
|
Medya: Ufuk Çalışkan ~ Yeni limanlara... 🌾 *Sen yeni limanlara yelken açarken ben hâlâ sendeydim Rotasını kaybetmiş duygular bak hâlâ sendeydi Mirza'dan: Umutsuzluğun ağırlığıyla aşağı doğru gelen göz kapaklarımı yormayarak, gözlerimi kapattım. Dudaklarımın arasından süzülen iç çekişim karanlık odanın sessizliğine derman olmuştu. Karanlık oda, sessizlik, yaralı gönlüm, karşılıksız sevdam, parmaklarımın arasında odadaki tek ışık kırıntısı olan sigaram. Dudaklarıma yaklaştırdım parmak uçlarımda duran zehri, önce derince çektim içime ardından usulca verdim nefesimi. Dumanın beyazımsı görüntüsünü takip etti gözlerim. Oturduğum koltuğa yaslandım iyice. Yer bulamıyordum kendime. Yere göğe sığamıyordum. Kalbimin tam merkezine çöreklenen ağırlık nefesimin kesilmesine sebep olacak cinstendi. Kalbimin temel taşı kopmuş, kalbim kırılmıştı. Kalbimin temel taşını sahibi koparmıştı hem de. Leyal... Bir nefes daha çekiyorum sigaradan, saniyeler içinde asi dumanlar dudaklarımın arasından çıkarak odaya dağılıyor, benden bağımsız telefonuma ulaşan diğer elim parmaklarımı komutlandırıyor, sanki bunu bekleyen parmaklarım hemen galeri'ye tuşluyor... Ve Leyal... adı gibi gece güzeli...gece yüzlü... "Uzaktan seviyorum seni; İç çekiyorum, tıpkı benim gibi yanarak biten sigaramdan son bir nefes çekiyor, dumanı çöle üflerken sigarayı da küllüğe bastırarak söndürüyorum. Ne de kolay söndü değil mi? Ama benim içimde yıllardır varlığını koruyan yangın asla sönmüyordu. Sönmek bir yana, bu gece hunharca kor ile harmanlanmıştı ateş. Bu gece duyduklarım aslında hiçbir zaman duymayı beklemediklerimdi. Çünkü duymak istemiyordum. Duymaktan korkuyordum. Gözlerimi resimden ayıramadığımda dudaklarım buruk gülümsememin etkisiyle usulca yukarı doğru kalkıyor. Gözlerimin önünde onu ilk kez gördüğüm an beliriyor çünkü. O an ki, her gece başımı yastığa koyduğumda, her sabah gözlerimi açtığımda gözlerimin önünde beliren tek şeydi..... (Flashback~ 6 yıl önce): O gün Gürcistan'dan dönüyordum. Araba galerime yeni arabalar sipariş etmek için gitmiştim oraya. Ama işlerim düşündüğümden erken bittiği için iki gün erken dönmüştüm. Ahsen'le üç yıl önce kaybetmiştik anne ve babamızı, bir trafik kazası sonucu. Toparlanmamız zor olsa da bir şekilde başarmıştık. Babamın araba galerisinde olan işleri omuzlanmış, kardeşim ve kendim için çalışırken, bir yandan da daha üçüncü yılında olduğum işletme bölümünü okuyordum. Arabamdan inerek bahçemizden geçmiş, emektar bahçıvanımız Kemal amcayla selamlaşarak cebimdeki anahtarı almıştım. Kapının kilidini çevirerek açtıktan sonra içeri süzülen bedenimle yüzümde engelleyemediğim gülümseme oluşmuştu. Ahsen kesinlikle çok sevinecekti erken geldiğime. Sessiz olmaya çalışarak içeri girdiğimde mutfaktan duyduğum seslerle Ahsen'in mutfakta olduğunu anlayarak adımlarımın rotasını mutfağa çevirmiştim. Yüzü mutfak tezgahına taraf çevrilmiş, tahtanın üzerinde bir şeyler doğruyordu. "Ulan Ahsen, bir kremşanti alacağım diye gittin, tüm işler bana kaldı. Bunu bilerek yapmadıysan ben de Leyal değilim..." narin cıvıltısının kulaklarıma dolduğu ilk anda tutulmuştu kalbim ona. Leyal demiştim içimden binlerce kez...Leyal.... ismi de kendisi gibi güzeldi. "Pasta hazır, süslerini yapıyorum, Ahsen hanım hâlâ ortalıklarda yok, sözde birlikte yapacaktık," diye söylenerek dirseğiyle yüzüne doğru gelen sarı saçlarını iteklediğinde bembeyaz teninin sarmaladığı suratını görmüştü gözlerim. Kendi kendine konuştukça değişen mimikleri dudaklarımın kıvrılmasına neden olurken kalbimde bir şeylerin hareketlendiğini hissediyordum. Yirmi iki yıllık hayatımda asla hissetmediğim bir şeydi bu. "Gerçekten nerede kaldı bu kız acaba..." diye söylenmeye devam ettiğinde muz doğramayı bırakmayarak başını kaldırmış, mutfak girişine bakmıştı. İşte ela gözlerinin gözlerime ilk kenetlenmesi gerçekleşmişti ki, ben sonrasında o gözlerden kopamamıştım bir türlü. "Ayyyy" diye bağırarak yerinde sıçradığında gözleri şokla açılmış, elinde varlığını koruyan bıçak, diğer elinin parmakları arasında tuttuğu muz yerine parmağını kesmişti. "Ahhh" parmağının acısı yüzünden yüzünü buruşturarak bıçağı hızla tezgaha gelişi güzel fırlattığında ok gibi yerimden fırlayarak soluğu yanında almıştım. Doğrudan parmağını kavrayarak dikkatlice baktığımda içimden sıkı bir küfür savurmuştum. Derin kesmişti ve çok kanıyordu parmağı. "Derin kesilmiş," diyerek bakışlarımı elalarına çevirdiğimde şaşkınlıktan kirpiklerini kırpıştıran kız sesimi duyunca irkilerek parmağını elimden hızla kurtarmıştı. Ama bunu yaparken canı yanmış olacak ki, ufak bir inilti dökülmüştü pembemsi ve dolgun dudaklarından. "Se-seen de kimsin?" yaşadığı aksiyondan dolayı hızlanan nefeslerini düzene sokmaya çalışan kız kekelemişti. Şu an bana tatlı niyetine bir manzara sunduğundan kesinlikle bir haberdi. "Sakin ol, gel hadi parmağına bakalım, çok kanıyor," aklım komplo kanayan parmağında olduğu için sorusunu es geçmiştim. "Sen kimsin dedim" başını şiddetle iki yana salladığında sesi de biraz yüksek çıkmıştı. Bu ise bana kendime ikinci sıkı küfrü savunmama neden olmuştu. Salak kafam, kızı korkuttuğum hâlde, hâlâ kim olduğumu söylemiyordum. "Ahsen'in abisiyim ben, Mirza." dediğimde gözlerini kısarak bana bakmıştı. Allah'ım bu kız neden bu kadar tatlıydı ki? "Ahsen'in abisi yurt dışında, burada değil ki, yalan söylüyorsun," diyerek iki adım gerilediğinde sesi de titremişti. Hadi ama, benden korkmuş muydu? Gerçi tanımadığı için normaldi ama, ben kabullenmek istememiştim. "Yalan söylemiyorum, inan bana Ahsen'in abisiyim. İşlerim erken bittiği için çabuk döndüm," dediğimde ellerimi teslim olur gibi havaya kaldırmıştım. Gözlerimse hâlâ parmağındaydı, kanı hafif azalsa da, yere bile damlamıştı. "Hadi, parmağın kanıyor, pansuman yapmamız gerek," güven vermek ister gibi maviliklerimi elalarına kenetlemiş, yavaş yavaş attığım üç adım sonrası tam karşısında durmuştum. "Önce yıkamamız gerek," diyerek usulca elini kavradığımda o hafif aralık dudaklarıyla bana şaşkın bakışlar atıyordu. Tutuşumu sıklaştırarak onu musluğa taraf ilerlettiğimde bana ayak uydurmasıyla şaşırsam da, bunu belli etmemeyi başarmıştım. Hiç vakit kaybetmeden suyun altına tuttuğum parmağını yıkadığımda bakışlarımı ona çevirdim, o ise parmağına bakarak yüzünü buruşturuyordu. Elimde parmağı, karşımda güzel ve bebeksi yüzü. Cennete mi düştüm acaba diye düşünmeden edemiyordum. Bu nasıl bir güzellikti böyle? Dünyanın birkaç ülkesinde olmama rağmen böyle aklımı başımdan alan duru bir güzellik ilk kez görüyordum. Su gibi deyimi bu kız için biçilmiş gibiydi. "Durdu kanı," incecik sesi kulaklarıma dolarak beni daldığım düşüncelerden hızla çekip çıkarırken, o parmağını elimden kurtarmıştı. "Haklısın, yara bandı da yapıştıralım," dediğim gibi olası durumlara karşı mutfakta bulunan çekmeceyi açmış, ilk yardım çantasından yara bandı almıştım bir tane. "Kendim yaparım, zahmet etmeyin siz," elimdeki yara bandına ulaşmak isteyen elini havada kavrayarak elimin içine hapsetmiştim. "Şşht, hiçbir zahmeti yok," dediğimde o kısa bir süre gözlerimin içine bakmış, ardından boğazını temizleyerek gözlerini kaçırmıştı. Tabii ki elimdeki elini de çekmesi kaçınılmaz son olmuştu. Bense gülümsememe engel olamayarak yara bandını çözmüş, dikkatlice kesilen parmağına yapıştırmıştım. "Teşekkür ederim Mirza," nahif sesi kulaklarıma dolduğunda adımın ağzına nasıl da güzel yakıştığını ilk kez o zaman anlamıştım. "Teşekküre gerek yok Leyal, asıl benim özür dilemem gerek, korkuttum seni," dediğimde gözlerini kaçırmıştı. Fakat kısa sürede toparlanarak bir şey demek istediğinde ortama aniden damlayan kardeşim buna izin vermemişti. "Abiii," diye bağırarak elindeki poşeti gelişi güzel masaya bırakan kardeşim soluğu yanımda aldığında birbirimize sarılmıştık. İnce kollarını belime doladığında, göğüsüme yaslanan tepesine dudaklarımı bastırmıştım. "Abisinin çiçeği," diyerek saçlarını sevdiğimde memnun mırıltılar dökülmüştü dudakları arasından. "Bir dakika yaa, hani iki gün sonra gelecektin?" Kollarını belimden çözdüğü gibi geri çekilmiş, çatılı kaşlarının altından attığı ters bakışlarından nasibimi almamı sağlamıştı. "Çiçeğime sürpriz yapmak istedim, sevinmedin mi yoksa?" Şirince sırıttığımda gözlerini devirse de gülümsemişti. "Sevindim tabii ki," diyerek o da güldüğünde bu kez dikkatimi yanımıza doğru iki adım atıp, mesafeyi azaltan Leyal çekmişti. "Abin sürpriz yapmak istemiş anladık da, sen niye geciktin onu söyle bakalım Ahsen hanım," elinin birini beline yerleştirerek tek kaşını sorgular biçimde havaya kaldıran kızın mimikleri beni benden almıştı. "Bizim evin yanındaki markette muzlu kremşanti bitmiş, ben de diğer markete gittim. Sen muzlu seviyorsun yaa," Ahsen şirince sırıttığında Leyal ikna olmayarak başını olumsuz anlamda iki yana sallamıştı. "İşleri bana yaptırmak için değildi yani?" Hâlâ taviz vermeyen haliyle Ahsen omuzlarını düşürmüştü. Tabii ki işten kaytarmak için yaptığını biliyordum. Tanımaz mıyım kaç yıllık kardeşimi ben? "Tamam o da bir sebep olabilir ama en çok sen muzluyu seviyorsun diye," dediği gibi Leyal'ın yanağına sulu bir öpücük kondurduğunda Leyal dayanamamış gülümsemişti. Ama o gülüş kesinlikle beni kendine hayran etmişti. Çok güzel gülüyordu, fazla güzel... hele güldüğünde dudaklarıyla yanaklarının kavuştuğu çizgilerde oluşan iki nokta kadar olan delik beni benden almıştı. "Ay tamamm, yine kandırdın beni," diye cevapladığında Ahsen zafer kazanmışlıkla sırıtmıştı... (Flashback bitti) Sağ gözümde biriken suya rağmen dudaklarımda buruk bir tebessüm hüküm sürüyordu. Onu ilk gördüğüm andaydı tüm zihnim. Üzerindeki toz pembe gömleği, siyah kot pantolonu, pantolonunun arka cebine kadar uzanan altın sarısı saçları... öyle nahif, öyle güzel gözüküyordu ki, bu dünya için fazla olduğunu bile düşünüyordum. Tutuklu kalmıştı kalbim ona daha ilk gördüğü anda gözlerim gözlerini... Saçları beni benden almıştı, güneş gibi ışık saçmıştı kalbime. Uzun, sarı, mis kokulu saçları... Beni çağırmıştı o gün de sahil kenarına, aynı bugün olduğu gibi. Saçlarına kıydığı gün. Asla unutmadığım günlerden birisiydi benim için. Yağmur yağıyordu, yağmurun damlaları Leyal'in gözyaşlarına eşlik etmek istermiş gibiydi sanki... Deniz o gün de dalgalıydı, aynı bugün beni bitiren kelimelerini söylediğinde olduğu gibi.... (Flashback ~ 2 yıl önce): Müsait misin? Diye mesaj atmıştı o gün bana. İlk kez böyle kısa ve öz mesaj yazmıştı. İyice meraklanırken cevap yazdığımda, sahil kenarına çağırmıştı. Fakat şaşkınlığım git gide artmıştı. Çünkü kasım soğuğu hakimdi, saatin akşam dokuzuydu ve yağmur yağıyordu epey şiddetli. Ama elbette ki geri çevirmemiştim onu. Nasıl çevirirdim ki zaten? Ona nasıl hayır diyebilirdim ki? Yağmura aldırmayarak arabadan indiğimde yağmurdan dolayı neredeyse bomboş olan sahil kenarında bankın üzerinde oturmuş Leyal'i gördüm. Üzerinde sadece mavi gömleği vardı ve ben bile ceketime rağmen üşüyorduysam, onu düşünmek bile istemiyordum. Adımlarımı hızlandırarak banka ulaştım, o bank ki sonradan çok derdimize, çok acımıza ortak olacaktı. "Leyal?" yanına vardığım gibi bedenimi boşluğa bırakmış, bakışlarımı ona taraf çevirmiştim. Fakat gördüğüm manzarayla gözlerim yuvalarından fırlayacak kadar geniş açılmıştı. Leyal, çok sevdiği saçlarını kestirmişti. "Ne oldu güzelim?" benden bağımsız dökülmüştü kelimeler dudaklarımın arasından. Yağmursa acımadan tepemizden dökülüyor, sırılsıklam olmamıza neden oluyordu. Ama o bunu umursamıyordu, benimse zaten aklım komplo ondaydı. Soruma karşılık bakışlarını ağır ağır bana çevirdiğinde, göz çukurlarının kıpkırmızı olduğunu görmüştüm. Dudaklarıysa titriyordu. Ağlamıştı çok ve üşüyordu çok... "Ne oldu? Anlat hadi," dediğimde içim gidiyordu bu hallerini gördükçe. Yakışmıyordu ki elalarına gözyaşı. "Mirza," diye titrekçe iç çekmişti. Mirza kurban olsun sana be güzelim, ne üzdü seni bu kadar? "Söyle güzelim " ikinci kez demiştim ona güzelim. Güzeldi çünkü. Güzelimdi çünkü. "Babam ölüyor Mirza, tıpkı annem gibi babam da ölüyor," diyerek başını kaldırdığında duyduğum haberden dolayı içime çöreklenen ağırlık kendini belli etmişti. "Nasıl yani?" zar zor kendimi toparladığımda, yağmur daha da şiddetlenmişti. Sanki yağmur içimizdeki yangını söndürmeye gücünün yetmeyeceğini bildiği için durmaksızın şiddetleniyor, damlalarını derdimize derman olsun diye esirgemiyordu. "Tıpkı annem gibi hastalanmış, annem gibi beni yapayalnız bırakacak," diyerek hıçkırdığında ellerimi kaldırarak yanaklarını kavramıştım. "Leyal, gel arabaya geçelim hadi, orada detaylı konuşuruz," bir umut belki kabul eder diye düşünmüştüm. Dişleri birbirine çarpıyordu üşüdüğü için, biraz daha kalırsa hastalanması muhtemel olacaktı. "İstemiyorum," diye bağırarak yayından fırlayan ok misali ayağa kalktığında yerinde sendelemişti. "Ben de hastalanırım belki onlar gibi. O zaman beni de götürürler gittikleri yere." diye bağırarak saçlarına asıldığında bir nevi sinir krizi geçirdiğini anlıyordum. "Konuşma böyle Leyal, baban hasta diye seni yalnız bırakmayacak. Tıp çok ilerledi güzelim, illa buluruz bir yolunu. Allah büyük," kesinlikle hastalık neydi? Doktor ne söylemişti? Hiçbirini bilmiyordum. Bildiğim tek şey onu böyle görmek istemediğim gerçeğiydi. "Yok çaresi, gidecek babam da. Bırakacak beni, saçlarımı okşayamayacak bir daha. Annemin saçlarına benzeterek çok seviyordu saçlarımı. Kıydım saçlarıma, babam olmayacaksa saçlarım da olmasın..." solukları iyice hızlandığında sesi kesik kesik gelmeye başlamıştı. Gözleriyse baygın bakıyordu. "Leyal,". diye başladığımda devam edememiştim çünkü ayakları boşalınca yere doğru düşmesine izin vermemiş, elimin birini beline, diğerine bacaklarının altına geçirerek kucağıma almıştım narin bedenini. Üşümesine engel olmak için onu iyice sarmaladığımda arabaya doğru ilerlemeye başlamıştım. O ise usulca başını omuzuma yaslamış, gözyaşlarını akıtmıştı... (Flashback bitti) Az önce sağ gözümde biriken su damlası bu kez yanağıma ulaşmış, oradan da çenemden geçerek açık olan telefonumdaki Leyal'in resmi üzerine damlamıştı. Benden bağımsız doluyordu gözlerimin önüne anılar, yaşanmışlıklar, gülüşü, bakışı, saçları, mimikleri... her şeyi, onu o yapan her şey...aşık olduğum her zerresi...saç tellerinden parmak uçlarına kadar... Oturduğum kanepeden ayağa kaldığımda bakışlarımı odamdaki cama çevirmiştim. Güneş ilk şafaklarını saçmaya başlamıştı. Saat beş buçuğa doğru emin adımlarla ilerlemişti. Ben yaklaşık yedi, belki de daha fazla saattir burada öylece oturmuş, sigara ateşine sigara yakmıştım. Aslında çok sigara içmiyordum, yalnız böyle çaresiz hissettiğim zamanlarda... Kendimi tükenmiş ve çaresiz hissediyordum. Ne yapmalıydım bilmiyordum. Göz göre göre kendisini yakmasına izin veremezdim. Onun başka biriyle evlenmesine, başka birinin karısı olmasına dayanamazdım ben... İtiraf da edemezdim, korkuyordum çünkü. Beni sevmemesinden, içimden geçirdiğim, altı yıldır belki o da beni seviyordur diye hayata tutunduğum umudun solmasından korkuyordum. Benimle olan arkadaşlığını da bitirerek, uzaklaşmasından korkuyordum. Üzgün olduğunda, sorunları olduğunda arayacağı kişi olamamaktan korkuyordum. Korkuyordum işte, Allah beni kahretmesin ki korkuyordum... Elimi saçlarım arasına daldırarak sertçe çekiştirdiğimde bağırmak, ortalığı yakıp yıkmak istiyordum. Onu üzen, böyle bir duruma sokan hayatı yakıp yıkasım vardı... Odada ileri geri çaresizce volta attığımda, kanepede duran telefonumun titreme sesi dikkatimi dağıtmıştı. Belki Leyal aramıştır diye soluğu telefonun yanında aldığımda, arayanın Ahsen olduğunu görmek omuzlarımın çökmesine neden olmuştu. Ama çoktan telefonu kavramıştım bile. Sabahın ilk ışıklarında aradığına göre kesinlikle önemli bir şey olmuş olmalıydı. "Efendim Ahsen," diyerek telefonu sağ kulağıma tuttuğumda duyduğum hıçkırık sesleriyle eş zamanda kaşlarım çatılmıştı. "Ahsen ne oldu? Neden ağlıyorsun çiçeğim?" Endişesini gizleyemediğim ses tonumu duyduğunda, iç çekmişti. "Abi, Leyal..." diyerek gerisini getiremediğinde kalbimin üzerine sert bir tekme yemişim gibi irkilmiştim. "Ne olmuş Leyal'a?" Can havliyle sormuştum sorumu. Ne olmuştu ki benim güzelime? "Abii, Leyal merdivenlerden düşmüş, durumu çok kötüymüş..." Ahsen'in gözyaşları arasından zar zor dedikleri bende deprem etkisi yaratmıştı. Leyal merdivenlerden düşmüş, durumu çok kötüymüş... Leyal merdivenlerden düşmüş, durumu çok kötüymüş... Leyal merdivenlerden düşmüş, durumu çok kötüymüş... Beynimin içinde yalnız bu cümle yankılanırken, elim çoktan sıkışan kalbimle buluşmuştu. Allah'ım, henüz kavuşamadan alamazsın onu benden. Lütfen... 🌾 Evet güzellerim alışık olduğunuz bir çok hikayeden farklı olarak, nahifliği ve merhametiyle kalbimizi fethedecek bir karakter okuyacağız🤗🤗🤗 İkinci bölümümüzü bitirdik. 23.05.2021. Nasıl buldunuz bölümü? Mirza ve duyguları ile ilgili fikirleriniz neler? Oy ve yorumlarınızı bekliyorum, özellikle bölüm ve Mirza ile ilgili olanları...🌼🌼🌼🌼🌼 Üçüncü bölümde görüşmek üzere hoşça kalın😘😘😘😘😘 |
0% |