Yeni Üyelik
6.
Bölüm

🍂Bölüm~5🍂

@papatyahikayeleri

🌾🌾🌾

Dünyaya geldiğiniz gün, bir yandan yaşamaya, bir yandan da ölmeye başlarsınız. (Montaigne)

 

Leyal'dan: ( 3 gün sonra )
•••••••••••••••••••••••••••••••••

Sağanak yağmurunun gökten sanki hortumla üstüme döküldüğü bir yeşilliğin ortasında bembeyaz elbisemle titreyerek duruyordum. Elbisemin üstü dantel, kolları geniş, boyuysa topuklarıma kadar uzundu. Böylesi garip elibseyle gür yağmurun altında ne işim vardı? Ayrıca dört bir tarafı yemyeşil olan bu arazi nereseydi? Kafamı meşgül eden sorulanın tek bir cevabı vardı. Bilmiyorum.

"Kimse var mı?" Bir umut karşıma biri çıkar da, buranın neresi olduğunu sorardım diye düşünerek yüksek sesle bağırdığımda, üşümekten dolayı kastığım bedenim zorlanmıştı. Ufak ufak adımlar atarak ilerlerken bir yandan da etrafımı tarıyordum. "Kimse var mı?" Tekrarladığımda hâlâ yanıt alamamıştım. Zira sesim yankı yapmaktan başka bir işe yaramamıştı.

İlerlemeye devam ettiğimde uzaktan bir beyaz at ve üstünde bir adam silüeti gördüm. Adamı mesafe uzak olduğu için net göremiyordum fakat bana doğru geldiğini anlamıştım. Ben de adımlarımı atla gelen adama doğru hızlandırmaya başladım.

Belirli bir süre sonra adamın yüzünü görmeye başladığımda gülümseyerek yükses sesle bağırdım. "Baba" diye atın üstündeki babama seslendiğimde o da gülümsedi ve at tam ayak ucuma vardığında durdurarak atik bir hareketle atdan indi. Sanki 60'lı yaşlarında değil de 30'lu yaşlarındaymış gibi hareketler sergilemesiyle şaşırmadım desem yalan olurdu.

"Baba ben bir şeyleri mi kaçırdım? Neden buradayız? Bu kıyafetler ve at nereden çıktı?" Babam da tıpkı benim gibi beyaz olan bir pantolon ve uzunkollu gömlek giyinmişti. Etrafın çamur olmasına rağmen, bembeyaz ayakkabıları hâlâ parlıyordu. Sanki yağmurun ortasında değilmişiz gibiydi. Islanmamıştı, üstü başı kirlenmemişti.

"Burası benim artık yaşadığım yer" dediğinde şaşkınlıktan ağzım açık kalmıştı. Bizim böyle bir arazimiz ve de atlarımız olduğundan habersizdim çünkü.
"Nasıl yani? Burada mı kalacağız artık?" Sesime eklenen heyecana engel olamadığımda, babam gülümseyerek sağ elini kaldırdı ve yağmurdan dolayı ıpıslak olan sarı saçlarımı okşadı.

"Kalacağız değil, ben kalacağım. Senin dönmen gerek. Yapacak daha çok şeyin, atlatman gerek imtihanların, biriktirmen gerek anıların var güzel kızım." dediklerinden hiçbir şey anlamadığım için kaşlarım en derine doğru hızla çatılmıştı.

"Babacım niye böyle şeyler söylüyorsun. Ben sensiz naparım? Senin olmadığın hayat, anılar gerek değil ki bana. Ben de kalayım burada seninle" dediğimde saçlarımı okşayan elini geri çekerek arkasını döndü ve tekrar atına bindi. Bense heyecandan çarpan kalbimle hareketlerine bakıyordum şaşkın şaşkın.

"Hayır meleğim, benimle kalamazsın. Beni sakın merak etme. Ben burada çok iyiyim. Daha da iyi olmamı istiyorsan eğer, her koşulda, her zorlukta güçlü ol. Baban için hayata tutun ve gülümse" diyerek atını hareket ettirerek ilerlemeğe başladığında yanımdan uzaklaşmaya başlamıştı.

"Hayır," diye bağırdım can havliyle. "Gitme baba" diye ekledim bağırışlarımın arasına. "Ben sensiz naparım?" Bir kez daha bağırdığımda yere çökmüştüm. Babam ise öyle hızlı uzaklaşmıştı yanımdan koşarak ona yetişmeye fırsatım bile kalmamıştı.

"Baba...baba...babaaaa..." diyerek ağlamaya devam ettiğimde, babam iyice gözden kaybolmuştu...

🌾

"Bir şeyler oluyor. Doktorlar, hemşireler," tanıdık bir bağırış duysam da kim olduğunu kavrayamıyordum. Sesin bir erkeğe ait olduğunu anlamıştım o kadar.

"Hocam kalp atışları normalin iki katı üstünde, nefes almakta zorlanıyor" şimdiyse bir kadın sesi. Gerçekten ama nefes alamıyordum. Göğüs kafesim yırtılacakmış gibiydi.

"Solunum makinesine bağlayalım nefesleri düzene girene kadar, Aylin sen de kalp ritmleri için bir iğne yap hemen" şimdiyse farklı bir erkeğin sesi uğultu misali dolduruyordu kulaklarımı. Neredeydim? Ne yapıyorlardı bana? Neler oluyordu? Hiçbir fikrim yoktu. En son babam yanımdaydı. Ama beni bırakarak gitmişti.

Dakikaların ardından nefesimin düzene girdiğini, sakinleştiğini hissediyordum. Belirli bir süre sonraysa bir el burnum ve ağzımı kaplayan makineyi çıkarmıştı. Sonraysa yorgunluktan dolayı bilincimi kaybetmiştim.

Başımda oluşan ağrı yüzümü buruşturmama neden olacak cinstendi. Tüm vücudumda bir ağırlık hissediyordum. Sanki tüm organlarım, tüm hücrelerim ölmüş gibiydi. Göz kapaklarımda olan ağırlık ise çok daha beterdi. Göz kapaklarımı yukarı doğru kaldırmaya çalışsam da yapamıyordum. Sanki bir şeylerle sarılı gibiydi. Tamamen uyanmıştım uykudan ama etraf kapkaranlıktı.

"Neredeyim ben" sanki günlerdir konuşmuyormuşum gibi sesim pürüzlüydü. Boğazımsa kupkuru ve acıyordu.

"Leyal, uyandın sonunda" kulaklarıma dolan ses, yıllardır aşinası olduğum o sesti. O yüzden tanıdık birilerinin sesini duyduğum için mutlu olmuştum.

"Mirza, neresi burası? Ne yaptılar bana? Her şey çok karanlık, gözlerimi açamıyorum" zar zor da olsa konuşmayı başardığımda, aklımı istila eden sorularımı tek tek sıralamıştım.

"Sakin ol güzelim, hastanedeyiz. Ben şimdi doktorlara uyandığını haber vereceğim, sonra ne istersen sorarsın, cevaplarım" dediklerinden sonra dudaklarının baskısını alnımda hissetmiştim. Derince bir öpücük kondurarak hızla uzaklaştığında dedikleri şeyler gözlerimin önünde bazı şeylerin film misali canlanmasına neden olmuştu.

Hastanedeydik. Evet, ben son sabaha karşı elimde sürahi yatağımdan kalkarak su almak için evimizin birinci katında konumlanan mutfağa gitmek istemiştim. Fakat o kadar dalgın ilerlemiştim ki en son ayağımın takılarak yere doğru yuvarlandığımı hatırlıyordum. Gerisi yoktu. Bölük pörçük babamın, Halime teyzenin bağırışlarını hatırlıyor gibiydim sadece. Nasıl buraya gelmiştim. Nerem hasar görmüştü hiç ama hiç bilmiyordum. Sadece başım ağrıyordu feci denecek kadar çok.

Bir süre sonra doktorların ve hemşirelerin sesi odayı doldurmuş, üzerimde bir şeyler yaptıklarını hissetmiştim. Kendi aralarında konuşuyor, bazı kontrolleri yapıyorlardı. Serumumu çıkardılar, tansiyonumu ölçtüler. Tansiyonum biraz düşük olunca bir iğne yaptılar koluma. Tabii bunları yapmazdan önce ilk iş olarak Mirza'yı odadan çıkarmıştılar. En kötü yanıysa her şey hala kapkaranlıktı ve ben bu yaşadıklarımı konuşmalardan ve hissiyattan anlıyordum.

🌾🌾🌾🌾🌾🌾

Mirza'dan:
•••••••••••••••

Dopdolu olan gözlerimi hastanenin tavanından ayıramıyordum. İçim duygu patlamasıyla dolup taşmıştı. Sonunda güzel gözlüm uyanmıştı. Allahıma çok şükürler olsundu. Çok şükürler olsun ki onun dilinden ismimi duymanın mutluluğunu tekrar yaşadım ben. O nahif, ince, içimi titreden ses tonuyla doldu yine kulaklarım.

Çok mutlu olsam da, bir yanım buruktu. Çünkü Salih amcanın ölümünden üç gün geçmişti bugün. Adana'da yaşayan ablası Asiye hanıma ve ailesine haber etmiş, mezarlık vs işlemleri için cenazeyi oraya göndermiştik.

Ahsen'in eşi Serhat da gitmişti Adana'ya. Biz Leyal'i burada böyle bırakıp gidemedik. Halime teyze çok perişandı. Bir yanı gitmek istese de bir yanı kalmak istiyordu. En son Leyal için kalmıştı. Çünkü Asiye hanıma Leyal'in durumundan üstü kapalı da olsa bahsetmiş, gelemeyeceğimizi söylemiştik. O da duruma çok üzülmüştü. Fakat eşi Hasan bey oğlu Burak, kızı Ceren ve kızının eşi Savaş'la birlikte burada her şeyi halledeceklerini söylemişti. Tabii onun da durumları hazmetmesi kolay olmamıştı. İlk telefonla aradığımızda fenalaşarak tansiyonu düştüğü için gelini Esma ile konuşmak konuşmak zorunda kalmıştım Asiye hanım biraz kendine gelince.

Ben düşüncelerimin daracık sokaklarında sıkışıp kalırken Leyal'in olduğu odanın kapısı açılınca ve Suat bey odadan çıkınca hemen ayağa kalkmıştım. Ahsen ve Halime teyze de yanıma gelince soru dolu bakışlarımızı doktora çevirmiştik.

"Leyal hanımın durumu iyiye doğru gidiyor. Bilinci tamamen kendine geldi. Hatta kaza anını hatırladığını söyledi. Gerekli tüm işleri, kontrolleri yaptık. Böyle devam ederse bir iki güne taburcu yapar, belirli süre sonraysa gözleri için olacak ana tedavisine başlayabiliriz." Bu haberi duymakla hepimiz derin bir oh çekmiştik. Salih amca için 3 gündür ağlamaktan gözleri kıpkırmızı olan Halime teyze bile 3 gün sonra ilk kez az da olsa rahatlamış gözüküyordu.

"Fakat önemli bi durum var" diyerek duraksayan doktorla sertçe yutkunmuştum. Zira az çok neyi kastettiğini anlamıştım. Leyal'la konuşmanın ağırlığı.

"Nedir o?" Ben düşüncelerimle cebelleşirken Ahsen sorulması muhtemel olan o soruyu sormuştu.

"Leyal hanıma durumu, tedavisi ve babası ila ilgili gerçekleri söylemek. Kontrolleri yaparken bile birkaç soru sordu. Sizi içeri girdiğiniz an muhtemelen düşüncelerini istila eden belirsizliklere cevap arayacak." Doktorun dedikleriyle yutkunamadım. Boğazımda anında bir şeyler düğümlendi. Ah Leyal'im kim bilir nasıl tepkiler verecek, nasıl üzülecekti?

"Daha kolay atlatması için bir şey yapamaz mıyız?" Ahsen'in üzgün çıkan ses tonuyla sorduğu soru düşüncelerimin tercümanı olmuştu.

"Elbette yapılabilir. Psikoloğumuz Gülin hanımla konuştum ben. Birazdan onu alıp geleceğim Leyal hanımla konuşması için. Öncesinde siz odaya girip, biraz onunla sohbet edin. Ama hiçbir şey anlatmayın, böylesi bir durumu mesleki tecrübesi olan biri açıklasa daha iyi olur. Gülin hanımla konuşma boyunca Leyal hanıma destek için siz de odada olun lütfen." Doktorun dediklerini hepimiz tek tek onaylarken doktor da başıyla selam vererek yanımızdan uzaklaştı.

Bense titrek bir iç çekerek elimi kapının kulbuna uzattım ve az sonra neler yaşanacağının bilinmezliğinden doğan endişe kırıntılarıyla içeri geçtim, benden hemen sonraysa kardeşim ve Halime teyze de geldi...

🌾🌾🌾🌾🌾🌾🌾🌾

Leyal'dan devam
•••••••••••••••••••••••

Yaklaşık bir saat sonra ben artık normal hissetmeye başlamıştım kendimi. Baş ağrısı azalmıştı, halsiz hissetmiyordum artık. Sadece gözlerim hala sargıdaydı ve bunun nedenini bilmiyordum. Gözüm mü zarar görmüştü? Etrafı mı? Başımdan dolayı mı yapmışlardı onu? Hiçbir fikrim yoktu.

"Canım iyi misin? Nasıl hissediyorsun?" Ahsen'in tanıdık sesini ve birkaç daha adım sesleri duymamla dikkat kesilmiştim.

"Kınalı Leyal'im, güzel yavrum çok şükür uyandın" bunları söyleyen ses ise Halime teyzeden başkası değildi. Hepsini o kadar özlemiştim ki sanki yıllardır uyuyordum da onları görmüyordum. Oysa en fazla birkaç gündür burada kaldığımı doktorların dedikleri şeylerden anlamıştım.

"Hepinizi çok özlemişim. Sanki yıllardır uyuyordum ve hiçbirinizi görmüyordum, sesinizi duymuyordum" dediğimde Ahsen'in kolları vücudumu bulmuş bana sımsıkı sarılmıştı.

"Ama aklımı kurcalayan sorularım var," dediğimde Halime teyzenin derin bir ah çektiğini duymuştum. Bu beni endişelendirse de bir şey dememiştim. Nasılsa birazdan kafamı kurcalayan sorulara cevap bulacaktım.

"Öncelikle benim gözlerim niye böyle sargıda, doktorlar onca şey yaptı kaç saat, ama bunu çıkarmadılar" dedim kafamı kurcalayan ilk soruyu sorarak. Hiçkimseden ses çıkmayınca devam etmek zorunda kaldım. "Bir de hepiniz buradasınız ama babam yok, onu da çağırsanıza çok özledim" dedim en çok merak ettiğim şeyi sorarak. Zira ben uyanmıştım, ağır bir kazadan sağ çıkmış, bir haftaya yakın yoğun bakımda kalmıştım. Ve bu durumda babamın yanıma gelmemesi çok ama çok garipti.

"Niye cevap vermiyorsunuz? Babam nerede? Gözlerimdeki sargı niye çıkmadı? Ne zaman çıkaracaklar onu?" Odaya ölüm sessizliği çökmüş gibi kimseden çıt çıkmayınca sorularımı yinelemek zorunda kalmıştım. Bu kez daha gergin çıkıyordu ses tonum. Zira bir şeylerin yolunda gitmediğini anlamıştım artık.

"Leyal anlatacağız sana her şeyi ama sakin kalacağına söz ver önce" Ahsen'in dedikleriyle içimi korku kaplamıştı. Sakin kalacağımı gerektirecek kadar ne olmuş olabilirdi ki? Babamın hastalığı mı ağırlaşmıştı acaba? Düşüncelerimle boğuşurken elim gergince boğazımı bulmuştu.

"Ahsen korkutma beni lütfen de, ne olduysa anlat" dedim gergince.

Ahsen'in yanıt vermesini beklerken kapının açılması sesiyle dikkatim dağılmıştı.

"Nasılsın Leyal?" Adının Suat olduğunu öğrendiğim doktorumun sesini duyunca derin bir nefes koyverdim.

"İyiyim doktor bey" diye yanıtlamıştım sabırsızca. Artık nelerin döndüğünü öğrenmek istiyordum.

"Seni psikolog-doktorumuz Gülin hanımla tanıştırmak istiyorum. Merak ettiğin her şeyi o anlatacaktır sana" dediğinde içimi kasvet kapladı. Psikologla konuşmamı gerektirecek kadar ne olmuştu? Neler yaşanmıştı.

"Memnun oldum, konuşalım" dediğimde Suat bey onay vermişti. Ahsen'lerin de odada kalması beni az da olsa rahatlatmıştı. Nedense ailem, arkadaşlarım burada olursa duyacaklarımı daha kolay sindirecekmişim gibi bir hisse kapılmıştım. Oysa daha neler olmuştu onu bile bilmiyordum.

"Merhaba Leyal, nasılsın?" Diye soran kadının sesi sevecendi. Yüzünü göremesem de sesinden tahmin ettiği kadarıyla 30'lu yaşlarında olması gerekiyordu. "İyiyim, teşekkür ederim Gülin hanım, siz nasılsınız?" Diye sordum ben de karşılığında.

"Ben de iyiyim, teşekkür ederim " dediğinde gerginlikle anlatacaklarını bekliyordum. Aslında ödüm kopuyordu kötü bir şeyler duyacağım için. Gözlerimin sargıda olması neyse de, babam yoktu ortalıkta. Bana en ufak bir şey bile olduğu zaman hastalığına aldırmayarak yanımdan asla ayrılmayan adam, yaklaşık 2 saattir uyanmama rağmen hiç yanıma gelmemişti. Ve ben en çok onu özlemiştim. En çok onu görmek istiyordum.

"Öncelikle üzülerek söylüyorum ki sana anlatacağım şeyler hoşuna gidecek şeyler olmayacak. O yüzden sakinliğini korumanı rica ediyorum. Ağır bir kazayı yeni atlattın, bunun bilincinde hareket edelim" dediklerine bir şey diyemeyerek sadece başımı olumlu anlamda sallamakla yetinmiştim. Ama çoktan ağlama isteğiyle dolup taşmıştım. Artık iyi hiçbir şey duymayacağımdan emin olmuştum. Fakat korktuğum şeyi de duymak istemiyordum. Lütfen Allahım, beni şu halimde babamla imtihan etme. Lütfen...

"Geçirdiğin kaza çok ağır bir kazaydı. Hem başını çarpmıştın, hem de cam sürahi parça parça bölünerek vücudunun farklı bölümlerine zarar vermişti" dedi ve duraksadı. Bense duraksamasını hiç istemiyorum. Tek calsede her şey bitsin istiyordum. Zira dayanacak gücüm ve sabrım yoktu artık.

"Evet?" Dedim sadece, başka da bir şey diyemezdim zaten.

"Hasar gören kısımlardan biri de gözlerin. Göz retinanın yırtılması ve birkaç başka sorundan dolayı gözlerin şu an sargıda ve bir süre daha böyle kalması gerekecek." dediğinde ellerim titremeye başlamıştı. Ben bir süre daha mı hiçbir şey göremeyecektim? Ne kadar bir süre?

"Ne kadar bir süre?" Dedim cavabından çok korkmama rağmen. Fakat korkunun ecele faydası yoktu. Bunu yıllardır çok net öğrenmiştim.

"Bu sana uygulanacak tedaviye bağlı olarak bir ay da olabilir, bir yıl da. Geçici görme bozukluğu dediğimiz teşhis koyuldu sana ve bu yönde tedavi uygulanacak" dudaklarımın arasından hıçkırığa engel olamadım. Bir yıl mı? Koskocaman bir yıl mı?

"Hayır, ahhhh, hayır" diye yakardığımda Gülin hanım Ahsen'e seslenmiş, Ahsen hemen yanıma gelerek ellerimi kavrayarak sakinleşmem için başımı bedenine yaslamıştı.

"Sakin ol Leyalcim. Tedavinin sonunda eskisi gibi göreceksin. Sadece biraz gayret ederek direktifleri doğru uygulaman gerekecek ki bu süreci en kısa sürede aşalım" dedi teselli etmek amacıyla, ama asla işe yaramadı. Zaten yarayamaz da. Ben belirsiz bir süre karanlığa mahkum yaşayacaktım?

"Babamı istiyorum, babam nerede?" Dedim hıçkırıklarımın arasından. Babam gelsin, huzurlu kollarına sığınayım. Acım dinerdi belki biraz.

"Leyalcım sakin olmanı rica ediyorum. Anlatacaklarım daha bitmedi." Dediğinde başımla onaylamak zorunda kaldım onu. Çünkü küçük bir çocuk gibi sorun çıkarmak istememiştim.

"Baban bildiğin üzere hastaydı. Fakat dün gece durumu ağırlaştı. Gerekli tüm işlemler yapılsa da maalesef hasta ve yorgun vücudu uyguladığımız tedaviye olumlu yanıt vermedi." Doktor anlattı, ben bittim. Dünyam başıma yıkıldı. İçimdeki çocuk öldü. Gömdü karşımdaki kadın içimdeki çocuğu kara toprağa sadece 3-4 cümle ile.

"Babam öldü mü yoksa?" Diye döküldü kelimeler benden bağımsız dudaklarımın arasından. Ama hiçkimseden çıt çıkmadı. Kimse hayır demedi. Baban yaşıyor, gelecek yanına demediler bana. Yine öpecek alnından, sevecek saçlarını, sarılacaksın güven veren kollarına demediler.

"Babaaaaaa" diye tüm gücümle bağırdım. Yıkılsındı dünya, yansındı cihan. Çocuk ruhum ölmüştü benim. Babamı kaybetmiştim ben. Kahramanımı, hayatımın temel taşını, yaşama sebebimi kaybetmiştim. Hem de son kez göremeden, kokusunu soluyamadan.
Bırakmıştı babam beni. Seni asla bırakmam demesine rağmen bırakmıştı. Minik ellerimi bırakarak gitmişti. Temelli gitmişti. Bir daha asla dönmeyecekti. Bir daha asla göremeyecektim onu.

"Babaaaaa" diye ikinci kez bağırdığımda tüm odayı inletmişti sesim. Yerimde debeleniyordum. Kolumda takılı olan serum çıkmış, Ahsen ve Gülin hanım zapt edememişlerdi beni.

"Babaaaa" diye bir kez daha bağırdım görmeyen gözlerimden süzülen yaşlarla. Neye ağlayayım? Ne yapayım ben bile şaşırmıştım. Çok ağır yerden savurmuştu bu kez hayat beni. Yine aynı şeyi yapmıştı. Önce annem, şimdi de babam.

"Sakinleştirici yapalım hemen, gözlerine zarar böyle efor harcaması" diye bağıran Suat beyin sesiyle hemşireler beni tutmaya çalışıyordu. Fakat kendimi sağa sola atıyordum.

Bir süre sonraysa kolumda hissettiğim iğneyle bilincim yavaş yavaş kapanmaya başlamıştı. Gözlerimin önünde olan son şey ise rüyamda gördüğüm babamın beyaz atın üstündeki haliydi. Sakince durmuş, gülümsüyordu bana. Güçlü ol, her şey güzel olacak demek istiyormuş gibi gülümsüyordu.

 

 

 

🌾🌾🌾🌾🌾🌾🌾🌾🌾🌾🌾🌾🌾🌾🌾🌾

02.10.2022

Merhabalar, yepyeni bir bölümde yepyeni olaylar ve duygularla geldim.

Bol bol yorumlarınızı ve oylamalarınızı bekliyorum.

Son olarak bölüm ile ilgili düşüncelerinizi buraya bırakmanızı rica ederek keyifli okumalar diliyorum.

Sağlıkla ve sevgiyle kalın 🙏🥰

 

Loading...
0%