@papatyahikayeleri
|
🌾 Geçer elbet efendim. Mirza'dan: Kenardan durarak babasının mezarındaki toprağı avuçlayarak koklayan kadının feryadını dinliyordum. Gözlerim doluyor, kalbim sıkışıyordu. Canımın içi dediğim kadının perişan hâlini görmek beni bitiriyordu. Aslında bana biraz uzaklaş demişti. Dediklerini duymamı istemiyordu. Fakat iki üç adım dışında uzaklaşamamıştım. Ya kötüleşirse? Ya bir şey olursa diye. "Neden Allah'ım? Neden bana ikinci kez aynı acıyı yaşattın? Önce annem, sonra da babam. Kokularına doyamadan aldın onları benden, güvenli kollarının huzurundan ayırdın beni, özlemleriyle yakıp kavuruyorsun ruhumu, bu dünyada cehennemi yaşattın bana. Neden? Neden? Neden Allah'ım? Nedennnn?" Diye bağırıyor hıçkırarak ağlıyordu. İçimi parça parça ettiğinden habersiz. Çok iyi anlıyordum onu. Ben de yetimdim. Ben de öksüzdüm. Küçüktüm ailemi kaybettiğimde, anasız babasız kaldığımda. Bir anda gördüğüm manzarayla gözlerim şokla açılmış, tüm benliğim endişe kırıntılarıyla sarmalanmıştı. Zira Leyal bir anda bayılarak yere düşmüştü. "Leyallll" diye bağırarak can havliyle öne doğru atıldım. Dizlerimin üstünde yere çökerek yüzüne gelen saçlarını gerisin geri itekledim. "Güzelim," dedim yüzüne hafif tokatlar atarken. Bir elini başının altına koyarak kafasını kaldırmıştım. "Kendine gel ne olur, korkutma beni" dolu dolu olan gözlerimden bir damla yaş kayıvererek sakallarımın arasına karışmıştı. Uyanmayacağını anladığımda bir elimi belinin altından diğerini bacaklarından geçirerek onu kucağıma doğru sabitleyerek ihtiyatla ayağa kalktım. Başı göğsüme doğru düştüğünde duraksamayarak arabaya doğru ilerlemeye başladım. Nihayet arabaya vardığımızda ön koltuğun yanında sağ bacağımı kaldırarak Leyal'in vücudunu bacağıma yaslayarak kapıyı açmış, sonra tekrar onu kucağıma alarak koltuğa oturtmuştum. Kemerini de bağladığımda kendim de sürücü koltuğuna oturarak duraksamadan arabayı çalıştırmıştım. Son hızla mezarlıktan çıkarak şehir merkezine taraf döndüm. Dikkatimse sürekli sağ tarafımda, baygın olan kadındaydı. "Allah kahretsin, Suat beyi mi arasam acaba? Leyal, hadi güzelim kendine gel artık ne olur," kendi kendime konuşurken tüm vücudumun endişeden dolayı titrediğini hissediyordum. Şöyle ki parmak boğumlarım beyazlayacak kadar direksiyonu sıkıyordum. "Baba...baba," diye kısık sesle inleyen kadının ilahi sesi kulaklarıma dolduğunda derin bir oh çekerek, hiç vakit kaybetmeden arabayı sağa çektim. "Güzelim," kemerimi çıkararak odağıma Leyal'i aldığımda elimle yanaklarına dokunuyordum. Yavaş yavaş kendine geliyordu. "Mirza" incecik sesiyle ismimi andığında derince iç çekmiştim. Güzel seslimin sesinden adımı bir başka seviyordum. Mirza kurban olsun senin sesine güzelim benim. "Leyal," dedim tüm düşüncelerimin aksine. Ama o kadar duygu yüklü çıkmıştı ki sesim sanki aklımdan geçenler sesime yansımıştı. İsmini seslenmemle oturuşunu düzeltti. Tamamen kendine gelmişti galiba. "Başım çok kötü, çok ağrıyor," dedi sağ elini başına götürerek ağlamaklı çıkan sesiyle. Ah ama, vücudunun en ufak zerresinde bile olan tüm ağrı, acı bana gelse keşke. "Suat bey ağrın olursa diye ilaç vermişti. Ondan iç. Geçmezse hastaneye gideriz." dediğimde başını olumlu anlamda sallamakla yetinerek iç çekti. "Güzelim," dedim en içten şekilde. İç çekmesine kayıtsız kalamamıştım. Zira çektiği iç, gelmek isteyen gözyaşlarının habercisi gibiydi. "Efendim," demekle yetindi dingin ses tonuyla. "Ağlama daha fazla ne olur. Gözlerinin bir an önce düzelmesi, yaraların iyileşmesi için akıtma inci tanelerini lütfen." Dedim üzgün çıkan sesimle. İlaçların sürüldüğü göz çevreleri ve gözleri gözyaşından kötü etkileniyordu. Sesimi olağanca sakin tutmaya çalışıyordum. İçimde kopan fırtınaları fark etmesin diye. "Tamam, daha dikkatli olacağım" dediğinde derin bir nefes koy verdim. "Söz mü?" Dedim bu kez de. Güler gibi nefesini üfledi. "Söz, Mirza" dedi sesine yansıyan ufacıkta olsa neşe kırıntılarını sezmiştim. Bu ufak kırıntıları duymak bile beni mutlu etmişti. İstediğim cevabı aldıktan sonra arabanın torpidosunu açarak pet şişede bulundurduğum suyu ve doktorun Leyal için verdiği küçük, beyaz ilaçtan bir tane aldım. "İç şunu hadi, ağrılarına iyi gelecek." Diyerek ilacı dudaklarına dokundurduğumda ağzını açarak ilacı kavramıştı. Parmaklarımın dolgun dudaklarına olan teması içimi kıpır kıpır etmeye yetmişti. Ah bu kadın, sonum olacaktı. "Teşekkür ederim," dedi suyu da içmesine yardım ettikten sonra. Sesi çekingen çıkmıştı. "Etme teşekkür," diye yanıtladım ben de onu. Teşekkür etmesinden hoşlanmıyordum. Canım bile kurban olsundu ona. "Benim için yaptıkların çok değerli hissettiriyor Mirza, nasıl teşekkür etmeyeyim?" Sorusu kulaklarımı doldurduğunda gülümsedim. Bende olan konumunu bir bilsen. "Değerlisin Leyal, çok değerlisin" dedim en içten şekilde. Dolgun, pembemsi dudakları şaşkınlıktan olsa gerek hafif aralanmıştı. "Sen de değerlisin Mirza" dedi bir süre sessizliğini koruduktan sonra. Dediği tek cümle kalbimin ortasından bir sürü kuşun kanat açıp uçması gibi bir etki oluşturmuştu benliğimde. Ah senin çekingen çıkan sesinden öperim kadın. "Gidelim mi artık?" bir süre ne konuşacağımızı bilmediğimiz için ikimiz de sessizleşmiştik. Sessizliği bozan şey Leyal'in ilahi ses tonu olmuştu. "Gidelim. Yaklaşık yarım saat kadar yolumuz var daha. Uyu sen istersen, vücudun yorulmuştur." Dedim bir taraftan da tamamen kendi yerime sabitlenerek kemerimi takmıştım. Hemen sonrasındaysa arabayı çalıştırmamla yola koyulmuştuk. Leyal ise bir şey demeyerek başını tekrar koltuğa yaslamakla yetinmişti... 🌾🌾🌾🌾🌾 Leyal'dan: "Leyal," kulaklarıma dolan tanıdık ses tonuyla yüzümü buruşturdum. Zira uykunun derinlerinden çekip almıştı ses beni. Gözlerimde olan sargılar yüzünden uyandığımda bile göz kapaklarımı tamamen kaldıramıyordum yukarı. Ve yeni alışmaya başladığım bu durum beni epey zorluyordu. "Uyan hadi." Mirza'nın tanıdık, erkeksi sesi en şefkatli tonuna bürünmüş halde tekrar kulaklarımı doldurduğunda bu kez tamamen uyanarak başımı da kıpırdattım. "Mirza, ne oldu? Vardık mı?" diye sordum. İlaç etkisini göstermiş olacak ki ağrılarım epey azalmıştı. "Evet, vardık. Sen nasıl oldun? Ağrıların azaldı mı?" Diye sordu merakla. Sanki aklımı okumuş gibiydi. Daha iki saniye önce ben de ağrıların azaldığını düşünüyordum. Bu üst dudağımın hafifçe yukarı doğru kıvrılmasına neden olmuştu. İstemsizce hoşuma gitmişti yaşadığım duygular. "Evet, iyiyim şimdi. Baya azaldı ağrılar." Dediklerimden memnun olduğunu belli eden mırıltılar dökülmüştü dudaklarının arasından. "Güzel, o zaman halanlara geçelim artık." Sadece başımla onu onaylamakla yetindiğimde Mirza önce benim, sonra kendi kemerini çıkarmıştı. İkimiz de kapılarımızı açarak aşağı indiğimizde, ben tutunarak çok dikkatli olmaya çalışmıştım. Olası bir düşme şu an isteyeceğim en son şey bile değildi. "Tutun istiyorsan bana" durumumdan dolayı beni kırmamak için kelimelerini dikkatle seçiyordu. Bu durum iyi hissetmeme yetiyordu. Yanıt vermeyi es geçerek iki elimi de aynı anda sesinin geldiği tarafa götürmüş, birkaç saniyelik aramadan sonra belini bularak sol elimi beline götürmüş, sarılmıştım sırtına. Mirza da yaptığım hareketten cesaretlenerek sağ elini benim belime götürerek vücudumu iyice vücuduna yaslamıştı. Sol eli ile ise boşta kalan elimi kavradığında küçük attığımız adımlarla ilerlemeye başlamıştık. Kapının önüne vardığımızı duraksamamızla anlamıştık. Mirza ellerimizin temasını keserek kapının zilini iki kere sıkmıştı. Birkaç dakika sonra kapı açılmıştı. "Leyalll, hoş geldiniz" Ceren'in sevecen sesini duymamla yüzümde ufacık da olsa gülümseme oluşmuştu. Ceren benimle aynı yaştaydı. O ve abisi Burak'la geçmişti benim çocukluğum. Okul tatil olur olmaz buraya gelir, iki üç hafta kalır, onlarla oyunlar oynardık. "Hoş bulduk canım," dediğimde Mirza'nın yönlendirmesiyle evden içeri girmiştik. "Oy benim bal kızım gelmiş, hoş gelmiş," diyen halam yanıma yaklaştığı gibi elleriyle yanaklarımdan kavrayarak, sulu birer öpücük kondurmuştu. Ardından bana sarılınca ben de vakit kaybetmeden kollarımı onun boynuna doladım. Sımsıkı sarıldım mis gibi çocukluğum kokan bu yaşlı kadına. Çocukluktan kalma alışkanlıkla bana hâlâ 'bal kızım' diyordu. "Hoş bulduk halacığım," diye yanıtladım sevecen çıkması için özen gösterdiğim ses tonumla. "Nasılsın canım?" Bu kez sarılan kişi Esma yengemdi. Burak abimin eşi, yeğenim sayılan üç yaşlı Alya'nın annesi. "İyiyim teşekkür ederim, sizler nasılsınız? Yeğenim nasıl?" diye sordum ben de karşılığında. "İyiyiz biz de çok şükür, Alya'm da iyi. Uyuyor," dediğinde başımı belli belirsiz sallamakla yetinmiştim. Burak ağabey ve Savaş muhtemelen işteydi. "Mirza oğlum, sen nasılsın?" diye soran halamdı. Babamın hastalığını yeni öğrendiğimiz zaman halam bize gelerek, bir hafta kadar kalmış, hastalık ve tedavi süreciyle ilgili yakından ilgilenmişti. O zaman tanışmıştı hem Mirza hem de Ahsen'le. "İyiyim Asiye hala, sağ olasın," diyen adam saygısından ödün vermemişti. Halam daha yıllar önce, ilk tanıdığı anda Mirza'nın saygılı duruşuna, iyi niyetine hayran olmuş, bunu bana ve babama söylemekten çekinmemişti. "Sofra hazır olana kadar Ceren size kalacağınız odaları göstersin, dinlenin. Uzak yoldan geldiniz. Leyal'im de yorulmuştur." Diyen halam aklımdan geçenleri yanıtlamıştı. Vücudumun tek ihtiyacı olan şey uykuydu şu an. Yolculuk boyunca o kadar uyumama rağmen hala çok yorgun hissediyordum. "Çok iyi düşündün hala, Leyal'in de çok yorulmaması gerekiyor." diyen Mirza'yla, Ceren bize seslenmiş ve odalarımıza doğru götürmüştü. Merdivenlerin yanına geldiğimizde sağ elimi kaldırarak merdiven desteğini kavradım. Halamların evleri eski konak tarzı iki katlı evlerden olduğu için, merdivenleri dolambaçlıydı ve haliyle çıkması normal merdivene göre daha zordu. Ben ise bu halimle nasıl çıkacağımı bilmiyordum. "Leyal, kucağıma alıp çıkarayım mı seni?" Kulaklarıma dolan Mirza'nın sesiyle yanaklarımın ısındığını hissetmiştim. Yakın arkadaşım olsa da, halamların evinde beni kucağında taşıması fikri garibime gitmişti. "Yok, kendim çıkarım, zahmet etme," dediğimde bir şey dememişti. Mirza'nın koluna girdiğimde yavaşça ilerlemeye başlamıştık. Ceren birkaç basamak öndeydi, seslerden tahmin etmiştim. Birkaç basamak çıktıktan sonra aniden ayağım boşluğa gelince "Aaaaah" diye bağırarak arkaya doğru sendelemiştim. Tam ikinci merdiven vakamı yaşayacağımı düşündüğümde "Leyall," diye bağırarak bir eliyle belimi diğer eliyle kolumu kavrayan adam düşmeme engel olmuştu. "Leyal, Aman Allahım, iyi misin?" Ceren'in yarı endişeli, yarı üzgün sesi kulaklarıma dolduğunda sadece başımı sallamayı başarmıştım. Çünkü yaşadığım adrenalinden dolayı kesik kesik nefes alıyordum. "Bu böyle olmayacak." Diyen adamın daha ne demek istediğini anlayamadan kendimi bir anda havada bulmamla ikinci büyük çığlık firar etti dudaklarımın arasından. "Mirza," dedim can havliyle. Ne yapıyordu bu adam? Allahtan yanımızda sadece Ceren vardı. "Hiç itiraz etme güzelim, daha iyileşemeden ikinci kez düşmene asla izin veremem." Dediğinde itiraz edememiştim. Yerden göğe kadar haklıydı. Yüzümde, başımda sargılar varken, tekrar yerle bütünleşmem sonum olurdu. Düşmemek adına ben de kollarımı kucağında olduğum adamın boynuna doladım. Mentol, odun karışımı parfümünün kokusu burnuma dolduğunda yine ve yeniden rahatladığımı hissetmiştim. "Benim eski odamı senin için hazırladık Leyal, bir sonraki yani misafir odasını da Mirza için." Yukarı çıktığımız gibi Mirza beni dikkatlice yere indirmiş, dengemi sağlamamda yardımcı olmuştu. Ceren'se bize odalarımızın yerini göstermişti. "Ben ilgilenirim Leyal ile, Mirza, merak etme sen," diyen Ceren ile Mirza bir süre daha yanımızda durmuş, sonraysa kendi odasına gideceğini söyleyerek yanımızdan uzaklaşmıştı. Biz de Ceren'in yardımıyla odaya geçmiştik. Beni yatağa yönlendirerek oturmama yardım etmişti. "Sana rahat bir şeyler getireyim de, üstünü değişelim, kaç saattir yoldasın. Kıyafetlerini de atarız makineye, yarına kadar kurur. Burada kendi kıyafetlerimden bırakıyorum hep. Gelince giyinmek için." Ceren ve Savaş'ın evi buradan bir saat kadar uzaktaydı. "Olur." Dedim sakince. Bir süre sonra Ceren odaya geri dönmüş, üzerimdekileri çıkarmama ve yeni eşofman-üstlük takımını giyinmemde yardımcı olmuştu. Sonra benim için yatağın örtüsünü açmış, uzanmama da yardımcı olmuştu. Üstüme battaniye örttükten sonra odadan çıkmıştı. Ben ise aklımı saran düşüncelerden kurtulmayı başararak vücudumu rahata kavuşturmuştum... Sonrasında saatler hızla akıp gitmişti. Burak abi ve Savaş da işten gelmiş, akşam yemeğini yemiştik. Halam benim için sevdiğim yemeklerden yapmıştı. Biraz babamın buraya gelmesinden, o gün olan kalabalıktan vs bahsetmişti. O dakikalarda gözyaşlarımı tutmam benim için oldukça zor olmuştu. Fakat Mirza'nın dediklerine hak verdiğim ve gözlerimin içler acısı halini düşündüğüm için bir şekilde gözyaşlarımı tutmayı başarmıştım. Akşam saat dokuz buçuk gibi Ceren ve Savaş kendi evlerine gitmiş. Esma ablaysa kek ve çay yapmıştı. Hepimiz salonda oturmuş, çayımızı içiyorduk. Mirza benimle koltukta oturmuştu. Aramızda biraz mesafe olmasına rağmen nefes alış verişlerini, kokusunu algılıyordum. Salonda Burak abim ve Mirza koyu muhabbete dalmışken Asiye halam da ara ara katılıyordu onlara. Hasan amcaysa kardeşi hastalandığı için dün Adana'nın köylerinden birine gitmişti. Esma abla benim için keki küçük küçük doğrayarak tabakta elime tutuşturmuş, yemem için kolaylık sağlamıştı. "Ben bakıyorum." Aniden çalan zil dikkatimizi dağıttığında Esma abla kapıya bakmak için çıkmıştı salondan. "İyi akşamlar Asiye teyze," kulaklarıma dolan ince kadın sesiyle kaşlarım çatılmıştı. Zira ses hiç tanıdık değildi. "İyi akşamlar, hoş geldiniz," diyen Asiye halamın ardından, farklı bir ses daha duyulmuştu. "Hoş bulduk, hoş bulduk." Diyen ses Asiye halamla aşağı yukarı aynı yaşlarda olduğunu tahmin ettiğim bir kadına aitti. "Tanıştırayım sizi. Bu yeğenim, rahmetli Salih'imin emaneti Leyal, bu da onun arkadaşı Mirza" diyen halamın ardından Mirza ve ben onaylar mırıltılar çıkarmıştık. "Bunlar da benim ahiretliğim Hatice, ve en küçük kızı Selen," diye devam eden halamın ardından karşı tarafta memnun olduk dileklerini iletmişlerdi. "Buyurun geçin şöyle, çayla kek yaptım, getiriyorum hemen size de." Diyen Esma ablayla salonda hareketlenme sesleri olmuştu. Muhtemelen Esma abla mutfağa, misafirler ise koltuklara doğru. Gecenin ilerleyen saatlerinde koyu muhabbet devam ederken ben hem çok sıkılmıştım. Hem de sinirim çok bozulmuştu. Çünkü Selen denen kız sürekli Mirza'yla konuşma cabasındaydı. Ya bir insan ilk kez gördüğü biriyle, bir de bu kişi karşı cins olacaksa, niye bu kadar ısrarla konuşmak ister ki? Aklından geçenleri az çok tahmin ediyordum ama olmazdı. Mirza bakmazdı ki ona. Bakmazdı dimi? Gerçi kızın da güzel olup olmadığını bilmiyordum. Offf, her şeyi geçtim Mirza da kızdan etkilenseydi ne olacaktı? Etkilenir miydi acaba ki? Düşüncelerimin salaklığı ve saptığı yön beni şaşırtırken düşüncelerimi seslendiren iç sesime okkalı bir tokat savurarak göndermeye çalışmıştım. Zira Mirza ve Selen'in duyguları, özel hayatı beni hiç ama hiç ilgilendirmiyordu. "Demek araba galeriniz var Mirza, ben de bu yaz öğrendim kullanmayı. Hem kendime hem de cebime uygun ufak bir model araba istiyorum, acaba sen yardımcı olur musun bana?" Sesini de incelterek nazlı nazlı dedikleri benim sabır bardağımı taşıyan son nokta olmuştu. "Yani İstanbul'a gelirseniz, olabilir." Normal müşterisiymiş gibi resmiyeti bile ortadan kaldırmayan Mirza, az da olsa rahatlamama neden olmuştu. "Sizli bizli konuşmasak mı? Arkadaş ortamı gibi burası zaten" diyen kızla rahatlamam kısa sürmüştü. Tüm kanımın tepeme doğru çekildiğini hissederken elimdeki tabağı hemen solumda olduğunu bildiğim sehpaya gürültülü biçimde bırakmıştım. "Esma abla, ben çok yorgun hissediyorum da, odama kadar yardımcı olur musun?" Diye sordum. Sesimin titrememesini zar zor başarmıştım. Mirza'yla bir kadının böyle konuşması kabul etmek istemesem de üzmüştü beni. Onun tek en yakın arkadaşı bendim. Başka biriyle hiçbir ilişkisi olmasındı. Bencilceydi biliyorum, ama olmasın işte. Olmasın. "Tabii ki canım benim, gel," diyen Esma ablanın sesiyle düşüncelerimden sıyrılmış, ayağa kalkmıştım. Benim için uzattığını hissettiğim koluna tutunarak yavaş yavaş ilerlemeye başlamıştık. "Leyal, iyi misin? Ağrın falan var mı?" Diye soran Mirza Selen'i umursamayarak tek solukta önümde durmuştu. "İyiyim, yok ağrım," yalandı. Hiç iyi değildim. Moralim alt üst olmuştu ve ben zırıl zırıl ağlamak istiyordum. "Esma abla, müsaadenle Leyal'e ben yardım etmek istiyorum. Doktoru sargılarını da nasıl değişmem gerektiğini gösterdi bana. Onu da hallederim." Diye soran adamla şaşırmış hem de utanmıştım. Ama halamın da Burak abimin de yanlış anlamayacağını çok iyi biliyordum. İkisi de yıllardır tanıyordu Mirza'yı ve çok seviyor, güveniyorlardı. Hatta halamın benim onunla evlenmemi istediğini de biliyordum. Doğrudan bir şey demese de, defalarca laf atmıştı konuştuğumuz zaman. "Tabii, müsaade sizin. Bir şeye ihtiyacınız olursa, seslenmeniz yeterli." Diyen Esma ablayla Mirza içten bir şekilde teşekkür etmiş, hemen ardından elimden tutmuştu. "Mirza, numaranı verseydin bari. İstanbul'a gelirsem konuşuruz araba işlerini," diyen artık sürtük diye konumlandırdığım kızın sesiyle istemsiz olarak Mirza'nın elini sıkmıştım. Fakat hemen sonrasında ne yaptığımı fark ederek tutuşumu boşalttım. "Selen hanım, galerinin numarası Burak'ta var. Siz İstanbul'a gelirseniz ondan alırsınız, oradaki arkadaşlarım mutlaka yardımcı olacaklar. İyi geceler herkese," diyerek ileri doğru ikimizi de adımlatan adam kalbimi fethetmişti desem yeridir. Nedenini bilmediğim bir şekilde Selen bozuntusuna yüz vermemesi çok hoşuma gitmişti. Salondan tamamen çıkarak merdivenlerin önüne geldiğimizde Mirza elimi bırakmıştı. "Seni yine kucağıma alacağım. Sakın itiraz etme" neşeli sesiyle dedikten sonra işaret parmağıyla sanki küçük çocukmuşum gibi burnumun ucuna ufak bir fiske vurmuştu. Odadan içeri girdiğimizde Mirza bedenimi usulca yatağa bırakmış, ardından valizden sargı malzemelerini alacağını söylemişti. "Canın acırsa söyle olur mu?" Diye şefkatli sesiyle söyleyen adama yanıt olarak başımı olumlu anlamda sallamakla yetinmiştim. On beş dakika kadar sonra Mirza tüm sargılarımı değiştirmiş, yaralarımı temizlemişti. Bunu yaparken öyle nahif davranmıştı ki, sanki ben her an kırılacak cam nesneydim. "Teşekkür ederim Mirza," dedim utana sıkıla, "her şey için." Diye de ekledim. Sesim cidden çok kısık ve utangaç çıkmıştı. Nedenini bilmiyordum. "Aşağıda sinirden tabağı masaya vuran, elimi sıkan kıza ne oldu da kedi mooduna girdi?" Alaylı sesiyle dediklerinden sonra yaşadığım küçük çaplı şokla ağzım açılmıştı. Aman tanrım, onu kıskandığımı anlamıştı kesin olarak. Ne yapacaktım ben şimdi? "Ben sinirli değildim ki," dedim masum çıkmasına özen gösterdiğim sesimle. Ama bu dediklerime ben bile inanamıyordum. Mirza nasıl inansındı ki? "Buna inanmamı bekleme güzelim. Yoksa sen beni Selen'den mi kıskandın ?" Hâlâ bol alay içeren sesiyle konuşuyordu ve ben sinirlenmiştim. Niye Selen hanım demiyordu da direkt ismini söylüyordu. "Ya ne kıskanması? Ayrıca niye ismini anıyorsun o yelloz karının?" dediğimde Mirza gür bir kahkaha atmıştı. Bense ne dediğimi sonradan algılayarak alt dudağımı ısırmıştım. Sıçmış, sonra da sıvıyor deyimi kesinlikle benim için söylenmişti. Bundan bu gece emin olmuştum artık. "Çok belli hiç kıskanmamışsın," hâlâ güldüğünde sinirle ayağa kalkmıştım. "Evet, kıskandım. Senin yakın arkadaşın olmaya çalışıyordu. Benim senin yakın arkadaşın, öyle değil mi?" dedim her şeyi boş vererek. Kıskançlık tüm damarlarıma zehir gibi karışmıştı. "Güzelim benim, yakın arkadaşı bırak. En yakınım sensin. Canımsın kızım sen. Kimse bunu değişemez, izin vermem." Neredeyse dibime girerek söyledikleriyle nefesi hızla yüzüme çarpmıştı. İçimde sıcak çikolata gibi yayılan duyguların aksine ne diyeceğimi, nasıl cevap vereceğimi hiç bilmiyordum... ••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••• 🌾 25.10.2022 Huh! Sonunda bitirdim bölümü. Bizim kız ve bizim oğlanla ilgili düşüncelerinizi buraya alayım bebeklerim. Bölüm sonu Mirza ne yaptı dediğinizi duyar gibiyim 😁😁🤭🤭 Son olarak oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin lütfen. Keyifli okumalar dilerim 🌺
|
0% |