Yeni Üyelik
9.
Bölüm

🍂Bölüm~8🍂

@papatyahikayeleri

🌾
••••

Zaman hiçbir şeyi değiştirmiyor...
Sadece acı ile yaşamayı öğretiyor...

••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

Leyal'dan:
••••••••••••••

"Güzelim benim, yakın arkadaşı bırak. En yakınım sensin. Canımsın kızım sen. Kimse bunu değiştiremez, izin vermem." Neredeyse dibime girerek söyledikleriyle nefesi hızla yüzüme çarpmıştı. Zaten aramızdaki mesafenin azaldığını yüzüme çarpan nefeslerinden anlamıştım. İçimde sıcak çikolata gibi yayılan duyguların aksine ne diyeceğimi, nasıl cevap vereceğimi hiç bilmiyordum...

Nefes bile alamaz oldum, dediklerinin vücudumda oluşturduğu etkiyle. Çok güzel konuşmuştu her zamanki gibi, içimi sıcacık etmişti. Fakat ben ne diyeceğimi hiç ama hiç bilmiyordum.

"Ben," diye mırıldandım gerisini getiremeden.

"Evet, sen?" Devam etmediğimi gören Mirza sorgulayıcı tınıda olan sesiyle konuşmuştu. Nefesimi tuttum yakınlığımızı hissetmemden dolayı.

"Ben, şey işte..." Allah kahretsin. Ne diyeceğimi bilmiyorum ki. Ayrıca niye bu kadar gerildim ve heyecanlandım ki? Alt tarafı yıllardır arkadaşlık yaptığım adama cevap verecektim. Bu kadar zor olmamalıydı.

Tam o sırada odada yankılanan tiz telefon sesiyle derin bir oh çekmiştim. Zira Mirza'nın çalan telefonu ortamdaki havayı dağıtmış, Mirza'nın birkaç adım aralanarak telefonuna odaklanmasına neden olmuştu.

"Efendim Sevim teyze," diyerek açmıştı telefonunu. Sevim teyze Ahsen'in kayınvalidesiydi. Mirza'yı da oğlu gibi çok seviyor, gerekli anlarda yardımını asla esirgemiyordu.

Sevim teyze orada bir iki bir şey söylüyordu. Mirza'ysa sessizce dinliyordu. Fakat her ne söylüyorduysa detaylıca anlattığı belliydi. Çünkü Mirza uzun denilecek kadar bir süre içinde sessiz kalmıştı.

"Birkaç kişi buldun demek ki. Doğrudan kendileriyle buluşmak isterim. Leyal ile de konuşacağım, onun onayını almadan olmaz." Dedikleri bedenime merak kurtçuklarını düşürünce bilinmezliğin verdiyi etkiyle kaşlarım derince çatılmıştı. Benim onayımı alması gereken şey neydi ki?

"Tamam Sevim teyzem, ben mutlaka geri dönüş yapacağım sana. Teşekkürler, sana da zahmet veriyorum" Demişti hafif mahсup çıkan sesiyle, birkaç saniye karşı tarafı dinledikten sonra.

"Sana da iyi akşamlar, öpüyorum ellerinden." Diyerek telefonu kapattığında tekrar bana yaklaştığını adım seslerinden ve kokusundan algılamıştım.

"Ne diyordu Sevim teyze? Neymiş benim onayımı alman gereken konu?" Ona fırsat vermeden kendim dayanamayarak beynimi kemiren soruları tek tek sıralamıştım.

"Halime teyzeye ve sana zor dönemlerimizi atlatmak için yardımcı gerekiyor, biliyorsun. Ben de güvenilir birini bulmak istediğim için Sevim teyzeden yardım istedim. Biliyorsun, ben temizlik şirketiyle anlaştığım, yemeği ve kişisel işlerimi de kendim yaptığım için hiç araştırmamıştım bu konuları." Dediğinde derince iç çektim. Beni benden daha çok düşünmesi burnumu sızlatıyor, gözlerimi dolduruyordu. Ciddi anlamda bu adamı, böyle bir arkadaşı hak edecek kadar ne yaptığımı sorguluyordum bazen.

"Bir şey demeyecek misin? Özel olarak istediğin biri, ya da ekstra özelliği olan birileri var mı? Varsa eğer çekinmeden söyle lütfen Leyal. Senin bu süreçte olabildiğince rahat etmeni istiyorum." Benim uzun süreli sessizliğimi ve dalgınlığımı gören adam oluşan sessizliği yeniden kendisi bozmak zorunda kalmıştı.

"Sevim teyze birilerini bulmuş mu ki?" Diye soruverdim sonunda nereye kaçtığını bulduğum sesimle. Gerildiğimi hissediyordum, nedenini bilmiyordum.

"Bulmuş birden fazla hem de. İstersen dönünce görüşürüz hepsiyle. Sadece bulduğu kişilerin hepsinin kadın olduğunu, aralarında hem genç hem de yaşlıların olduğunu söyledi. Sen nasıl istersen öyle olacak ama." Dedikleriyle kaşlarım hızla çatılmıştı. Çünkü aklım dediği tek bir kelimeye takılı kalmıştı. Genç kadın da var! Gençmiş, kesinlikle olmazdı. Bir Selen vakasını daha bünyem kaldıramazdı.

"Genç kadın olmasın kesinlikle, Halime teyze yaşlarında, tonton bir teyze yeterli." Ellerimi havaya kaldırarak telaşla sağa sola sallamış, dediklerimi de anlık heyecanla çok hızlı söylemiştim.

Hızla sıraladıklarımdan on beş bilemedin yirmi saniye kadar sonra Mirza'nın gür kahkahası odayı doldurmuştu. Gülüşü zaten çatık olan kaşlarımın iyice içe doğru bükülmesine neden olmuştu. Komik değildi bir kere dediklerim!

Offff çok mu çocuksu tepkiydi acaba? Hani en sevdiği oyuncağını paylaşmak istemeyen çocuklar kendi yaşlarında misafir çocuğunu asla istemezlerdi. Onun gibi olmuştu biraz benim tepki de ve Mirza kesinlikle anlamıştı kıskandığımı. Off Allah'ım aynı yerden ikinci kez sıçma sıvama işlemlerini başarıyla tamamlamıştım, ne yapacaktım şimdi ben?

"Güzelim, sen baya baya beni kıskanıyorsun. İçinden böylesi kıskanç bir kedinin çıkacağını hiç tahmin etmiyordum." Sevinçten sanki havalara uçacakmış gibi çıkan ses tonuyla konuştukları beni de şaşırtmıştı. Ben daha çok alayvari bir tonlama bekliyordum. İşin kötü yanıysa tekrar dibime kadar girmesi olmuştu. Şöyle ki, nefesi yüzüme çarpıyordu yakınlığımızdan dolayı. Tabii burnuma ulaşan kokusu da dahildi yüzüme çarpanlar listesine!

"Mirza," dedim sonunda. Kendimi tebrik etmeyi düşünüyordum saçmalıklı durumdan kurtulmaya çalışmaya başladığım için.

"Güzelim?" Dedi en içten şekilde. Sanki çok özel şeyler söylememi bekliyormuş gibiydi ses tonu. Ama yapamazdım, hislerimden emin olmadan. Hele şu hâldeyken asla yapamazdım. Onu kıskanmam benim de onun gibi çok özel hislere sahip olduğum anlamına mı geliyordu? Onu bile bilmiyordum ben. O yüzden kendime biraz daha zaman vermeliydim. En azından kafamı toparlayıncaya, tedavimi tamamlayıncaya kadar. Zira ikimizi de derinden etkileyecek yanlış karar almak istemiyordum. Ayrıca Mirza benim canımdı. Aceleci davranıp bir şeyleri elime yüzüme bulaştırmak istemiyordum.

"Benim çok uykum var." Dedim düşüncelerimden kurtulmayı sonunda başararak.

"Uykun var..." zar zor çıkan sesiyle konuşmuştu. Hayal kırıklığı yaşatmak istemezdim ama biraz zamana ihtiyacım var. "Tamam, uyu sen. Yoruldun, haklısın. İyi geceler."
Tutuk çıkan sesi içimi parçaladığında Mirza'nın odadan çıkmak için hareketlendiğini hissetmiştim.

Fakat böyle uyuyacak olması düşüncesi kalbimi sızlatınca anlık cesaretle elimle elini buldum ve kavrayarak onu durdurdum. Duraksayarak tekrar önüme geldiğini hissettiğimde "Ne oldu?" Diye sormuştu fakat ben cevap vermek yerine ellerimizin temasını keserek iki elimi de yukarı kaldırarak omuzlarını bulmuş ve ona tutunmuştum. Ellerimin altındaki vücudunun kasıldığını hissetsem de durmayarak parmak uçlarımla yükselmiş, dudaklarımı kumral sakallarıyla çevrelenmiş yanağına bastırarak içten bir öpücük armağan etmiştim ona.

"İyi geceler" geri çekilerek omuzlarındaki ellerimi indirdiğimde sesim fısıltıdan farksız çıkmıştı. Utanmıştım açıkçası.

"Iıı, ben gideyim. Uyu o zaman." Sesindeki heyecan kırıntıları elle tutulur cinsten olan adamın ne yapacağını bilemez hale bürünmesi hoşuma gitmişti. Fakat ona yanıt vermeyerek sadece başımı olumlu anlamda sallamakla yetinmiştim. Zira benim de utançtan dolayı, tüm kanım elmacık kemiklerimde toplanmış gibiydi.

Bir süre yaşadıklarımın etkisiyle odada öylece durduktan sonra, üzerimi bile değiştirme gereği duymadan ellerimin yardımıyla yatağın örtüsünü bularak açmış, içine girmiştim. Kısa süre sonraysa kendimi uykunun tatlı kollarına bırakmıştım...

Sabah gözlerimi hafif denecek bir baş ağrısıyla açmıştım. Uyandıktan sonra Esma abla odama gelmiş, hazırlanmamda yardımcı olmuştu. Sonrasında Mirza gelmiş, pansumanlarımı yenilemiştik. Çok dikkatli davranıyordu benimle. Sanki dünya üzerindeki tek çiçek kalmış, o da benmişim gibi. Bu durum her zaman böyleydi ama yaşadıklarımdan sonra iki katı artmıştı. Ve benim çok değerliymişim gibi hissetmeme neden oluyor, koca engebenin içinde yüzümün mutlulukla gülümsemesi için yetiyordu.

Odadaki işlerimiz bittiğinde hep birlikte kahvaltı yapmıştık. Sonrasındaysa İstanbul'a dönmek üzere yola koyulmuştuk. Sessiz sakin geçen yolculuğumuzun neredeyse tamamında uyumuştum ben. Aldığım ağır ilaçlar, sakinleştiriciler sürekli uyumam için ortam oluşturuyordu.
Uykudan yalnız İstanbul'a girince uyanmıştım. Uyuşan eklemlerimin kendine gelmesi için hafif gerinme hareketlerinde bulunmayı ihmal etmemiştim. Şehre girdikten otuz bilemedin kırk dakika kadar sonraysa Mirza'nın yaşadığı iki katlı olsa da, çok da büyük olmayan evin bahçesine giriş yapmıştık. Vardığımızda akşam olmuştu. Bu onların aile eviydi. Çocuklukları burada geçmişti Mirza ve Ahsen'in.

Araba tanıdık evin bahçesinde bulunan park alanında durduğunda derin bir iç çekmiştim. Yeni hayata başlıyordum. Kapkaranlık bir hayat. Tekrar ne zaman aydınlanacağı belirsiz olan bir hayat. Korkuyordum. Çok korkuyordum. Nasıl olacaktı? Hayatım tekrar nasıl yoluna girecekti hiç bilmiyordum.

Mirza'nın kemerimi çıkarmasıyla hafif irkilerek düşünceler çıkmazından az da olsa sıyrılmıştım. Fakat Mirza onlarda yaşamamı söylediği andan beri aklımı kurcalayan cümleleri sonunda onunla paylaşmak için kemerimi açtığı elinin üzerine koydum elimi. Başımı da ona taraf çevirdim, her ne kadar yüzünü göremesem de.

"Mirza," dedim cılız çıkan sesimle. Esefle soluyordum düzensiz nefeslerimi.

"Ne oldu Leyal?" Hafif merak, hafif endişe karışımı sesiyle. İç çektim. Lafa nasıl, nereden başlayacağımı bilmiyordum.

"Babamın, daha ben çocukken benim için açtığı bir banka hesabı var. Yıllardır hem babam hem de ben o hesapta paramızı biriktiriyorduk." Kelimeleri seçerek konuşmaya çalışıyordum fakat ne kadar başarılı olduğum kocaman muammaydı.

"Ben aile avukatımız Ender beyle görüşerek o hesaptan senin hesabına para aktarmak istiyorum. Benim hastane işlemlerim, burada kaldığım süreçteki masraflarım kişisel olsun yemeği, içmeyi her şeyi, yardımcı gelecek ya onun maaşı ve de şu an aklıma gelmeyen başka şeyler için." Tane tane söylediklerim bittiğinde kuruyan dudaklarımı ıslatmak amacıyla dilimi dudaklarım üzerinde gezdirdim.

"Leyal, saçmalama Allah aşkına. Böyle bir şeye hiç gerek yok. Aramızda üç beş kuruşun lafını mı edeceksin? Sil aklından böyle düşünceleri lütfen." Her ne kadar yumuşak ve özenle konuşmaya çalışsa da ses tonu sinirlendiğinin habercisiydi.

"Mirza, sen de saçmalamadığımın gayet farkındasın. Ya zaten şimdiye kadar olan kısmı sen halletmişsin. Ama ben iki büyük ve masraflı ameliyata gireceğim, bir sürü ilaçlar, hastane, psikolojik destek için masraflar olacak. Ayrıca kendi kişisel ihtiyaçlarım da var. O yüzden tartışmayalım lütfen bu konuyu." Onun dediklerine karşı, başımı iki yana doğru şiddetle sallayarak konuşmuştum. Haklıydım, o da bunun farkındaydı.

"Güzelim," dedi sabırla. "Sen benim için o dediklerinin hepsinden çok daha önemlisin. Yemişim masrafını, parasını. Senden önemli mi kızım?" Diye devam etti sözlerine. Ama beni anlamıyordu. Ben kabul edemezdim böyle bir yükü onun sırtlarına bırakmayı.

"Hem kaç yıldır arkadaşız biz, aramızda para konusunun dönmesi bile hâtâ. O yüzden itiraz kabul etmiyorum." Benim konuşmama fırsat vermeden yine kendi konuştuğunda iç çekmiştim.

"Mirza, o zaman ben içeri girmeden Halime teyzeyi de çağır evime götür beni. Burada seninle dediğin şartlar altında kalamam. Beni de anla lütfen." Dediğimde arabada sessizlik oluşmuştu.

Aradan dakikalar geçmesine rağmen ne Mirza konuşuyordu, ne de ben. Sadece nefes alış verişlerimizin sesi duyuluyordu arabada. Açıkçası konuşmak istemiyordum. Ona biraz zaman vererek dediklerimi tartmasını istiyordum. Çünkü gayet ciddi olduğumun farkındaydı. Kafama giren bir şeyi yaptığımı ve yapacağımı da biliyordu. Kaç yıldır beni çok iyi tanımıştı.

"O zaman bir anlaşma yapalım." Sesi tutuk geliyordu. Kendi evime yerleşme fikri hiç hoşuna gitmemişti, çok belliydi. Fakat ne tür bir anlaşma düşünmüştü, merak ediyordum.

"Ne anlaşması?" Dedim sonunda merakıma yenik düşerek.

"Tamam hastane, ameliyat masraflarına karışmıyorum. Ama bu evdeyken oluşan en küçükten büyüye kadar ihtiyaçlarına da sen karışmayacaksın. Kişisel miymiş yemek miymiş, yardımcı maaşı mıymış her ne zımbırtılarıysa işte. Onları ben hall edecem." Dediğinde istemsiz olarak gülümsedim. Asla uslanmayacaktı.

"Ben ne anlatıyorum ama iki saattir," diye konuşmaya başladığımda, şehadet parmağını dudaklarımın üstünde bulunan sus çizgime koymuş, beni hem şaşırtmış, hem de susturmayı başarmıştı.

"Lütfen Leyal, daha fazla uzatmayalım. Akşam da oldu, hadi geçelim eve yemek yemen, ilaç alman gerekiyor. Göz merhemlerin var, sargıların değişecek." Dediğinde ben ne yapacağıma, ne diyeceğimi şaşırtmıştım. Ah, Mirza, ah. Ne yapacaktım ben seninle böyle? Dahası kendi duygu karmaşamla nasıl başa çıkacaktım?

"Ama..." diye elinin temasını keserek konuşmaya çalıştığımda,

"Hadi, güzelim, hadi" diyerek konuşmama yine izin vermemiş, arabadan inerek benim tarafıma gelmiş, kapımı açmıştı inmem için. Zira önce duyduğum kapı sesiyle indiğini anlamış, sonraysa hemen sağımda duran kapımın açılmasıyla hafif irkilmiştim.

"Peki, dediğin gibi olsun ama anlaşmayı unutma, hastane masraflarını sakın karşılamaya kalkma. Tamam mı?" Dedim emin olmak ister gibi?

"Tamam, merak etme." Dese de inanasım gelmemişti.

"Söz ver bana." Dedim direterek.

"Söz." Dedi kendinden emin çıkan sesiyle. Söz verdiyse tutardı. O yüzden içim rahatlayarak arabadan indim ben de.

Mirza da inmemde yardımcı olmuş, beni belimden kavrayarak vücuduna yaslamıştı. Yavaş attığımız adımlarla evin giriş kapısının önünde durduğumuzda Mirza tahminimce anahtarla kapıyı açmıştı. Evden içeri girdiğimizde Mirza'nın eli yavaşça belimden uzaklaşmıştı.

"Çıkarıyorum ayakkabılarını, terlik giyin" ayakkabılarımda hissettiğim eliyle aşağı eğildiğini anladım. Bağcıklarını çözdüğü ayakkabılarımı çıkararak terlik giyinmeme yardımcı olmuş, sonra tekrar ayağa kalkarak elini belime atmıştı.

"Abii, hoş geldiniz" salona girdiğimiz gibi Ahsen'in sesi kulaklarımızı doldurmuştu. Hemen sonrasında ikimize de sarıldığını hissetmiştim.

"Hoş bulduk çiçeğim." Demişti Mirza sevecen ses tonuyla. Çocukluktan Ahsen'e 'çiçeğim', 'çimen gözlüm' gibi hitaplarla seslenirdi.

"Nasılsın Leyal? Ağrın falan yok değil mi?" diye sıralamıştı sorularını.

"Yok canım, iyiyim ben. Yiğit Efe burada mı?" Diye sordum sesime yansıyan hevesle. Çok özlemiştim pofidik yeğenimi.

"Yok ya, rahat hazırlanalım diye Sevim annemle kaldı o" dediğinde omuzlarım düşüvermişti benden bağımsız.

"Yakın ki bizim evimiz buraya biliyorsun. Sık sık biz de geliriz, sen de gelirsin. Dimi abi?" Üzüldüğümü gören Ahsen'in aceleci konuşması kalbimi sıcacık etmişti.

"Tabii ki abicim, istediğiniz zaman" diyen Mirza'yla ben de gülümsedim. Zira üzgün gözükerek onları da üzmek istemedim. Hem de benim için bu kadar uğraşırken.

"Harika o zaman, gelin artık geçelim içeri. Sizi Lale teyzeyle tanıştıracağım." Dediğinde kafamdan sorular akıp geçmişti. Lale teyze kimdi yahu?

"Lale teyze mi? O kim?" Aklımdaki soruları Mirza sıraladığında dikkatimi Ahsen'e vermiştim.

"Lale teyzeyi yardımcı olarak Sevim anne seçmiş, içlerinde en cana yakın onu görmüş. Kırk beş yaşında, yatılı okulda okuyan bir oğlu varmış. Gençliğinde hemşire olarak çalışmış. Son beş yıldır da hasta bakıcılığı yapıyormuş. Sevim annem bir tanışsınlar dedi. Eğer Leyal istemezse bir iki aday daha varmış." Dediğinde başımı belli belirsiz sallamakla yetinmiştim.

"Öyle olsun bakalım. Sevim teyze seçtiyse, vardır bir bildiği" sonra doğru sesi kısılan Mirza'nın dedikleriyle biz de salona doğru geçmiştik.

"Oy benim kuzum, Leyal'im." Kollarını boyumda, kokusunu burnumda hissettiğim Halime teyzenin sıcacık sesi gözlerimin dolması için yetmişti. Altı yaşım vardı bizim eve ilk geldiği zaman Halime teyzenin. Asiye halamın arkadaşıydı. Adana'da doğmuş, orada evlenmişti. Fakat bir kaza sonucu hem kızını, hem de kocasını kaybetmişti. Asiye halam da onu ben okula başlayınca benimle ilgilensin diye ayarlamıştı. Fakat annesiz büyüyen ben ve kızını kaybeden onun arasında oluşan bağ öyle güçlü olmuştu ki, kısacık zamanda asla birbirimizden kopamadık. Olmayan annem oldu benim. Ben de onun kızı.

"Halime teyzemmm, pamuk kokulum." Dedim ben de hislerime güvenerek yanaklarını bulmuş sulu öpücükler kondurmuştum.

"İyi misin güzel gözlüm? Ağrın, sızın var mı?" Diye sormuştu anne şefkatini sesinin tonundan bile duyduğum iyi kalpli kadın.

"İyiyim Sultanım, merak etme." dediğimde eliyle yanağımı okşamıştı.

"Seni Lale'yle tanıştırayım. Ben çok sevdim, iyi de anlaştık. Umarım senin de gönlünce olur." Dediğinde başımı olumlu anlamda sallamakla yetinmiştim. Zira fark etmiyordu benim için. Kim olur olsun, güvenilir biri olması yetiyordu.

"Lale, bu benim kınalı kuzum, Leyal'im. Gel de tanış." Dediğinde Lale denilen kadının sesini duymuştum.

"Hoş geldiniz Leyal hanım." Diyen kadının sesi sevecen çıkmıştı.

"Hoş bulduk Lale teyze, hanım demene gerek yok. Sevmiyorum resmiyeti." Dedim gülümseyerek ben de. Kendini kasmasını istemiyordum. Ayrıca annem yaşında kadının benimle çekinerek davranması, hanım diye hitap etmesi de hoşuma gitmezdi.

"Peki, Leyal kızım." Dedi o da aynı sevecenlikle. Bana her kızım deyilişinde içim cız ediyordu. Annem, sonra babam gitmişti benden. Kızım diye seslenen iki kişiyi kaybetmiştim ben. İllet hastalık yüzünden.

"Yemeği hazırlayalım Ahsen. Leyal'in ilaç alması, sonra da dinlenmesi gerekiyor." Diyen Mirza'yla hanımlar onaylar mırıltılar çıkarmış, yemek hazırlamak için yanımızdan ayrılmışlardı.

"Güzelim, gel yardım edeyim odana çık sen de. Kendi odamın hemen karşısındaki odayı hazırlattım sana. Evde içinde banyosu bulunan ikinci oda, biliyorsun. Ama eğer başka bir yere geçmek istersen, hemen değişiriz." Dediğinde benim için Ahsen'in eski odasını hazırlattığını anlamıştım. Alt katta salon, mutfak ve banyo bulunuyordu. Üst katta da yine daha ufak bir salon ve beş oda vardı. Onlardan biri çalışma odası, ikisi Ahsen ve Mirza'nın odaları, geride kalan ikisi ise misafir için hazırlanmıştı. Artık her hücresını ezberlemiştim bu evin.

"Gerek yok Mirza, iyi düşünmüşsün. Halime teyze ve Lale teyze nerede kalacak peki?" Diye sormuştum bu kez merakıma yenik düşerek.

"Onların ikisi için büyük misafir odasını hazırlattım. İki ayrı yatak vardı orda, biliyorsun sen zaten." dediğinde başımla onaylamıştım onu. Bu evi Mirza'nın babası ve annesi evlendikten çok sonra dişleri ve tırnaklarıyla kazanıp, biriktirdikleri parayla arsa alıp yavaş yavaş dikmişlerdi. Tasarımını bile Mirza'nın annesi ayarlamıştı. O yüzden abi kardeş ikisi için de çok kıymetli bu evin her köşesi.

Ben Mirza'yı başımla onayladıktan saniyeler sonra kendimi havada bulmamla tiz bir çığlığın dudaklarımın arasından dökülmesine engel olamamıştım.

"Ne yapıyorsun sen Mirza yaa, ödümü patlattın?" Diye yakardım sıklaşan nefeslerimle birlikte.

"Güzelimi odasına taşıyorum." Kendinden emin çıkan sesiyle konuşunca yanaklarımın kızardığını hissetmiştim.

"Kötü alıştırıyorsun beni, sonra pişman olma." Dalgaya vurarak dediğimde onun merdivenleri çıkmaya başlamasını hissetmiştim.

"Alış güzelim, ben seni bir ömür yorulmadan, usanmadan taşırım." Dediğinde bir şey diyememiştim. Daha çok yine ve yeniden ne diyeceğimi bilememiştim.

Aklımı istila eden düşüncelerse, bundan sonra bu evdeki hayatımın, sağlık durumlarımın nasıl ilerleyeceğiydi. Hayat beni yine nerelere savuracaktı? Hiç bilmiyordum...
•••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

🌾
•••••

30.10.2022.

Merhaba çiçeklerim.

Yeni bölümümüz bitti.

En beğendiğiniz kısmı buraya yazabilirsiniz.

Oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin lütfen.

Sağlıcakla kalın. 💕

 

Loading...
0%