@papatyahikayeleri
|
🌾 Ümitsizlik diyarına gitme, ümitler var... (Mevlana) ••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••• (bir hafta sonra) Leyal'den: Karnımdan belime, oradan da hızla dizlerime doğru yayılan şiddetli ağrıyla uykunun tatlı kollarından uyandığımda yüzümü buruşturmuştum. Külodumda hissettiğim ıslaklıkla gözlerim hızla dolmaya başlamıştı. Allah kahretsin, regl dönemine girmiştim ve bu haldeyken dönem boyunca kendimi nasıl idare edecektim hiç ama hiç bilmiyordum. Kasıklarıma giren krampla elim karnımı bulduğunda içten içe küfür savurmuştum. Yıllardır Primer Dismenore Bozukluğu (PDB) sendromu yüzünden adet dönemlerim, özellikle de ilk günüm cehennem gibi geçiyordu. Belirli aralıklarla bu sorunum yüzünden tedavi alsam da genellikle şiddetli ağrılar, bulantılar ve kusma durumlarından kaçışım olmuyordu. Bulantı da başlarken artık iyice emin olmuştum dönem denilen kadın illetinin başladığından. Fakat aklıma gelen şeyle yüzümü buruşturmuştum. Çünkü yarın, yani aslında gece on ikiyi geçtiği için bugün, gözümdeki ve başımdaki sargıların bazılarından eğer tam iyiysem hepsinden kurtulmam için doktor randevum vardı. Tek başıma dönemsel ihtiyaçlarımı halledemeyeceğimi düşününce ağrının da etkisiyle gözlerimdeki yaşlar sicim gibi süzülmeye başlamıştı. Doğuştan görme engelli onlarca belki de yüzlerce kadın her ay bu işlerle bir şekilde uğraşmak zorunda kalıyordu. Nasıl yapıyorlardı, ne zorluklarla uğraşıyorlardı şimdi daha iyi anlıyordum. Normalde hiçbir zaman görme engelli bir kadının veya adamın hayatının detaylarıyla ilgili düşünmemiştim. Şimdi kendim o durumları doğrudan yaşadığım için hayatın gerçekten de çok ama çok zor olduğunun farkına bir kez daha varmıştım. Yataktan hafif doğrularak elimle üstünde yattığım çarşafa dokunduğumda ıslaklık hissetmemle sıkı bir küfür daha savurmuştum. Ağrılar ve kusma isteği yetmezmiş gibi bir de pijama ve çarşafı bulaştırmıştım. Aslında periyod tarihimi hep bildiğimden dolayı döneme hazırlıklı giriyordum normalde ama son zamanlar alışmak için uğraştığım tam farklı bir hayat ve sorunlar vardı. O yüzden bu detayı atlamıştım. Ne yapacağımı bilmez bir biçimde ayaklarımı hafifçe yataktan aşağı sarkıttığımda bacak aramda varlığını koruyan ıslaklık beni çok rahatsız ediyordu. "Ahhh," yeni bir sancı dalgasıyla kasıldığımda midem de bir taraftan çalkalanıyordu. "Allah kahretsin." Halime teyzenin ped vs'yi nereye koyduğunu da bilmiyordum. Ne yapacağımı bilmez şekilde ağladığımda aklıma Halime teyzemi aramak dışında mantıklı bir çözüm yolu gelmiyordu. Zaten gözlerim bu halde olmadığı zamanlarda bile PDB sendromu yüzünden Halime teyze benimle çok ilgileniyordu. Sıcak su torbası ayarlar, ağrılarım için ağrıkesici içmemi sağlar, rahatlamam için papatya çayı demlerdi. Sol elim karnımdayken yatakta hafif ileri doğru ilerleyerek boşta kalan elimle komodinin yanına yasladığım kol ağacını bularak aldım. Ağaca yaslanarak ayağa kalktığımda ağacı tekrar bırakarak yatağın üstünde duran polar battaniyeyi aldım ve omuzlarıma atarak büründüm. Adet zamanı yaşadığım bir diğer sorun aşırı üşümemdi. Kapıya vardığımda boşta kalan elimle kapının kulbunu bulmuş, hiç vakit kaybetmeden indirerek açmıştım kapıyı. İç çekerek dışarı çıktığımda koridorun başında bulunan Lale teyze ve Halime teyzenin kaldığı odaya doğru adımlamaya başlamıştım küçük küçük. Zira acıdan dolayı normal yürüyemiyordum. "Leyal? Noldu? Niye ayaktasın sen bu saatte?" kulaklarımı dolduran tanıdık ses, adım sesleri, bedenime doğru yaklaşan beden ve burnuma dolan tanıdık koku. Hadi ama, bu halimle niye karşıma çıkıyorsun Mirza! Rezil olacağım! "Saat kaç ki?" Diye sormuştum safça. Hem merak etmiştim hem de zaman kazanmak istemiştim. "İki buçuk da, bırak şimdi saati. Niye ayaktasın? Bu battaniye niye? Ayrıca yüzün çok solgun gözüküyor? Hasta mı oldun yoksa?" Nefessiz kalana kadar susmayan Mirza endişeli sesiyle cümlelerini sıraladığında, ben kasılıyordum kasıklarımı yoklayan ağrı yüzünden. Ama Mirza'ya da ne diyecektim bilmiyorum. "Halime teyzeyi çağırabilir misin? Bana yardım etmesi gereken konu var, ahhhhh..." sonra doğru bir anda şiddetli giren ağrı ile elim direk karnımı bulmuş, iki büklüm olarak inlemiştim. PDB'ninn bir diğer kötü yanı normal seyrinde giden ağrının dışında anlık ruhunuzu teslim etmenizi istemenizi sağlayacak türden sancılar armağan etmesiydi size. "İyi misin Leyal?" Kollarımdan kavrayan adamın endişeli sesi kulaklarımı doldurduğunda başımı şiddetle sağa sola sallamıştım. İyi değildim! "Değilim, ıhhh. Hiç iyi değilim." Diye yakardığımda gözlerimden yine yaşlar dökülmeye başlamıştı. "Allah Allah, gel bir otur, sonra konuşalım." Ben daha ne oturması derken kendimi bir anda Mirza'nın kucağında bulmamla tiz çığlığın dudaklarımın arasından çıkmasına engel olamamıştım. Allah kahretsin, pijamam belki de kıpkırmızıydı şimdi! "Mirza, bırak beni Allah aşkına, Halime teyzeyi uyandıralım." dediğimde açılan kapı sesiyle benim odama girdiğimizi anlamam uzun sürmemişti. "Güzelim, sana ne olduğunu öğrenmeden kimseyi çağırmam da, gitmem de." Beni yatağımda oturtarak kendi de yanıma oturduğunda ayvayı yediğimi net olarak anlamıştım. Tamam, her kadının yaşadığı normal bir durumu yaşıyordum ben şu an ama bu utanmama engel değildi. "Mirza, kadınsal bir durum yaşıyorum. Lütfen beni utandırmadan, Halime teyzeyi çağırıp, kendin odadan çıkar mısın?" Kanımın büyük bir basınçla yanaklarıma pompaladığını hissettiğimde dişlerimle alt dudağımı ezmeye başlamıştım. "Bu yüzden mi utanıyorsun? Güzelim burada utanılacak hiçbir durum yok ki. Ayrıca bu saatte Halime teyzeyi rahatsız etmeyelim. Ben yardım edeceğim sana." Dediğinde sesli biçimde yutkunmuştum. Fakat bu kez de belimi yoklayan sert bir ağrı utanmama bile fırsat vermemişti. "Ihhhh çok acıyor." Belimin acısından dolayı ağlamaklı çıkan sesimle konuştuğumda, tüm vücudumu sıkıyordum. Üç bilemedin dört gün süren dönemim, az sürse de dünyayı zindan ediyordu bana. "Belin mi acıyor?" Belime koyduğu elimi çekerek avuç içini belime bastırmış, hafif hafif baskı uygulayarak masaj yapmaya başlamıştı. Az da olsa rahatladığımı hissetsem de bu kez boğazıma kadar gelen kusma isteğiyle elimle ağzımı kapatmıştım. "Kusacağım," dediğimde öğürerek çoktan yataktan fırlamıştım bile. "Tamam, sakin ol." Diyen Mirza hemen koluma girerek beni banyoya götürmüş, klozetin önüne geldiğimizde eğilmeme yardımcı olmuştu. "Mirza, çık sen dışarı." Desem de cümlem biter bitmez öğürerek içimde ne var ne yok çıkarmaya başlamıştım. Mirza'ysa dediklerimi duymamış gibi omuzlarımdan öne doğru gelen sarı saçlarımı eliyle toplamış, sırtıma bırakmıştı. Hemen sonrasındaysa sırtımı sıvazlamaya başlamıştı. "Rahatladın mı?" Kusma işlemim bittiğinde Mirza doğrulmamda yardımcı olmuş, belimden kavrayarak beni musluğun önüne getirmişti. Avuç içine doldurduğu suyla yüzümü, ağzımı güzelce yıkamış, sonraysa havluyla kurulamıştı. Bense halsiz biçimde sadece sorduğu soruya yanıt olarak başımı olumlu anlamda sallamakla yetinmiştim. "Mirza," dedim kusmanın ve ağrıların verdiği yorgunluk sesime yansırken. "Söyle güzelim." Demişti en içten şekilde. Güzelim demesi çok hoşuma gidiyordu. "Anladığım kadarıyla Halime teyzeyi uyandırmama izin vermeyeceksin." Dedim teyit etmek ister gibi. "Evet, ben varım burada." Kendinden emin çıkan sesiyle başımı hafifçe olumsuz anlamda sallamıştım. "O zaman bana bir ağrıkesici ver ve de orada dolapların birinde şeyler olması gerekiyor, şeyler işte..." offfff. Böyle konularda bir erkekten yardım istemek çok zormuş. İçten içe kendime bunlar çok doğal ve normal şeyler diye söyleyerek rahatlatmaya çalışıyordum. "Güzelim, merak etme sen. Anladım ben ne demek istediğini." dedikten sonra duyduğum adım sesleriyle banyodan çıktığını hissetmiştim. On bilemedin on beş dakika kadar süre geçtikten sonra, tekrar banyonun kapısı açılmış, Mirza içeri girmişti. Bana doğru bir şeyler uzattığını hissettiğimden dolayı ellerimi öne doğru uzatarak kavramıştım. "Iııı, yardım etmemi ister misin?" Onun da sesi en az benimki kadar gergin çıkıyordu. Ama dedikleri ben de şok etkisi yaratmıştı. Daha nasıl yardım edecekti ki? Tövbe, tövbe. "Yok, ben hallederim bundan sonrasını. Çok teşekkür ederim." Dememle bir süre aramıza sessizlik çökmüştü. Dakikalar sonraysa adım seslerinden Mirza'nın banyodan çıktığını hissetmiştim. Getirdiği şeyleri elimle kontrol ettiğimde ped, külod ve pijama olduğunu anlamamla sıkı bir siktir çekmiştim içimden. Kesin pijamamın kan olduğunu görmüştü. Allah kahretmesin, rezil olmuştum. Bir süre iç sesimle savaşarak kendimi telkin etmeye çalışmış, fakat başarılı olamayınca bu kez durumu takmamakta karar kılmıştım. Yavaş hareketler ve hislerime güvenerek önce üstümdeki kirlileri çıkarmış, kirli sepetini bularak içine atmıştım. Büyük uğraşlar sonrası temizlenerek pedi küloduma yapıştırmış ve tekrar giyinmiştim. Üstüne de pijama altlığını giyinmiş, ellerimi yıkamıştım. Tüm işlemleri kapkaranlık etrafla çok yavaş yaptığımdan dolayı en az yarım saat sürenin geçtiğinden emindim. İşlerimin bittiğinden emin olduktan sonra, karnımda hissettiğim ağrı dalgalarıyla elim karnımda banyonun kapısını indirerek dışarı çıkmıştım. Kesik kesik inlemelerim banyoda olduğum tüm süreçte de, şimdi de devam ediyordu. "Leyal, iyi misin?" Banyodan çıktığım gibi yanımda kurulan adamın sesiyle derince iç çekmiştim. "Ağrıkesici getirdin mi?" Diye sordum direkt, acıdan dolayı dişlerimi sıkıyordum ve bu da sesime yansımıştı. "Evet, getirdim. Ama önce peynir, ekmek ve domatesli sandviç yaptım, bir bardak da çay yaptım, sallama çay olsa da idare edeceğiz artık. Onları ye sonra iç ilacı. Aç karnına ağrıkesici iyi olmaz, üstelik kustun." Diyen adam beni bir kez daha kendine hayran bırakmıştı. Bu denli düşünceli olması ağlama isteği oluşturuyordu bende. Sallama çay demesindeki isteksizlik bile içimi sıcacık etmişti. "Tamam, yiyeyim." Dedim sakince. Ama aklıma takılan bir soru yüzünden dişlerimi dudaklarıma geçirdim sertçe. "Şey, çarşaf kirli miydi?" Dedim neredeyse duyulmayacak olan sesimle. Allah'ım, daha ne kadar rezil olacaktım ben bu adama? "Merak etme, değiştim ben çarşafı." Demesiyle sevinsem mi, şaşırsam mı, yoksa ağlasam mı karar verememiş, devekuşu misali başımı yere eğerek sessizliğe gömülmüştüm. Bu adamın bu kadar ince düşünceli olması kalbe ve akıl sağlığına çok zarardı. Oysa hemen yanıma yaklaşarak beni belimden kavramış, yatakta oturmama yardımcı olmuştu. Ardından tepsi gibi bir şeyi dizlerimin üstüne bırakmıştı. Ellerimin yardımıyla önce kupaya doldurduğu çaydan almıştım kocaman bir yudum. Genzimden aşağı yayılan sıcaklık az da olsa rahatlamamı sağlamıştı. Ardından ekmek arası hazırladığını alarak ısırdığımda kaşar peyniri ve domatesin karışımının ısıyla hafif erimesini hissetmiştim. Tam sevdiğim gibi yapmıştı. Benimle ilgili hiçbir detayı unutmaması çok hoşuma gidiyordu. Belirli aralıklarla kocaman ısırıkların sayesinde hızlıca bitirmiştim sandviçimi. Ara ara içtiğim çay da bitince tepsiye koyduğu peçeteyi alarak dudaklarımı temizledim. "Artık ilacı içebilir miyim?" diye sorduğumda erkeksi gülüşü kulaklarımı doldurmuştu. "İç bakalım." diyerek ilaç tanesini dudaklarıma yaslamasıyla ağzımı açarak aldım. Ardından sudan da içerek ilacı yuttuğumda en fazla yarım saate etkisini göstereceğini bildiğimden dolayı ağrıdan dolayı tuttuğum nefesimi koy verdim. "Gel bakalım, uyu artık. Saat 3'ü bile geçmiş. Dört olacak neredeyse." Dediğinde ayağa kalkmış, benim yatmama yardımcı olmuştu. "Mirza," dedim, sesime yansıyan heyecanı gizletme gereği duymadan. "Ne oldu?" Diye sordu sesindeki merak kırıntılarıyla. "Bu gece benimle uyur musun?" Diye sordum masumca. Niye böyle bir şey istemiştim bilmiyordum. Hiçbir fikrim yoktu. Sadece bu gece onun kollarının arasında, huzurla uyumak istiyordum. Ona karşı boş olmadığımın artık farkındaydım. Mirza her zaman benim gözümde arkadaştan öteydi. Fakat zaman geçtikçe hislerimin yönünün çok değiştiğini hissediyordum. Bundan rahatsız mıydım peki? Hayır. Aksine ona doğru her geçen gün daha çok çekildiğimi hissediyordum. "Emin misin?" Diye sordu çokça heyecanlı çıkan sesiyle. Daha çok ne diyeceğini bilmez gibiydi ses tonu. "Eminim. Çok eminim." Dedim. Ve yatakta öne doğru geldim biraz. Arkamdan da o uzansın diye. Ne yapmak istediğimi anlamış olacak ki, saniyeler sonra arkamdaki boşluğa uzanmıştı. Aramızda oluşan mesafeyi kapatarak karnına sırtımı yaslamıştım. Yaslansam da, aşağı kısımlarımızdan mesafe kalmasına dikkat etmiştim. Benim ona yaslanmamdan güç alan Mirza, elini karnımın üstünden geçirerek sarılmıştı bana. Avuç içini karnıma bastırmış, hafif hareketlerle masaj yapmaya başlamıştı. Burnunu boyun girintime sokarak derin bir nefesi soluduğunda, boğazını temizlemişti. "Leyal, sana karşı olan duygularımın yoğunluğunun farkında mısın?" Nefesini esefle soluyarak, tane tane dedikleriyle iç çektim. Evet, biliyordum, farkındaydım. Fakat beynim, kalbim ve benliğim buna hazır mıydı? Hiç ama hiç bilmiyordum. "Farkındayım." Dedim sakinliğimi koruyarak. Fakat dört nala koşturan kalbim, hiç sakinleşmek istemiyordu. "Peki bir şey demek istiyor musun?" Merakla sorduğunda başımı iki yana sallayarak bir şey dememeyi tercih etmiştim. Sadece karnımın üstünde bulunan elinin üstüne elimi koyarak, avuç içimi bastırmıştım elinin üstüne. Soğuk elim elinin sıcaklığından nasibini almıştı. "Uykum var." Diyebildim sadece. Ne diyeceğimi gerçekten bilmiyordum. Önce içine düştüğüm bu durumdan, bu psikolojiden kurtulmalı, sonra daha sağlam karar vermeliydim. Zira ikimizi de kötü etkileyecek bir şey yapmak istemiyordum. Ruhsal açıdan iyi değildim, ilerde aramızda bu yüzden bir sorun oluşmasını da istemiyordum. O yüzden biraz zamana ihtiyacım olduğunu düşünüyordum. "Uyu güzelim benim, uyu." Demişti saçlarıma dudaklarını bastırarak. Karnımdaki tutuşunu sıklaştırdığında ben de aklımı karıştıran düşüncelerden arınarak kendimi uykunun huzurlu kollarına bırakmıştım. İlacın başlayan etkisiyle ağrımın azalması uykuya dalmamı kolaylaştırmıştı... 🌾🌾🌾 Mirza'dan: Kollarımın arasında düzenli nefes alıp veren kadın benim hayatta varlığıyla huzur bulduğum, gerçek mutluluğu yaşadığım kadındı. Altın sarısı saçları, misler gibi kokuyordu. Beyaz teni masumluğunun habercisi gibiydi. Onu koridorda omuzunda battaniyeyle çaresizce yürüyen gördüğümde içimde bir şeylerin ezildiğini hissetmiştim. Leyal benim her şeyimdi. Kadınım demek istediğim kadındı. Varlığı şükür sebebimdi. Yokluğuna asla dayanamazdım. Allahtan tek dileğim onun yokluğuyla beni sınamamasıydı. Utanması, yardım istemeye yüzünün olmaması canımı sıksa da, o anki tatlı halleri yüzümde ufacık gülümsemenin oluşmasına yetmişti. Onu seviyordum. Canım diyecek kadar, canımdan vazgeçecek kadar çok seviyordum. Can içim, kalbimin içiydi. Minik varlığıyla tüm benliğimi yıllardır öyle doldurmuştu ki, son nefesimi verene kadar o yuvasında mesken edinecekti. Yarın, aslında saatler sonra desem daha doğru olacak, doktor randevumuz vardı. Sargılarıyla ilgili. Yaralarının durumuna göre sargıların açılıp açılmamasına karar verecekti doktor bey. Fakat ben onu bu halde, ağrısı varken hastaneye götürmek istemediğim için, yarın doktorla konuşacak, kısaca durumu açıkladıktan sonra iki gün sonrası için tekrar alacaktım randevuyu. Bu zaman süresinde umarım daha iyi hissederdi kendini. "Baba... bırakma beni..." diye duyduğum sesle düşüncelerimin arasından hızla çıkarak, kollarımın arasında uyuyan kadına yöneltmiştim tüm odağımı. "Baba...hayır...gitme." yüzü terlemiş, tüm vücudu titriyordu. Sayıklamasıysa kötü bir rüya gördüğünün habercisi olmuştu. "Leyal...güzelim. " dedim doğrularak yattığım yerden. Komodinin üstünde duran peçetelerden alarak yüzünde biriken terleri silmeye başladım. "Hayır...babaaa..." ses tonu yükseldikçe kollarından kavradım narin vücudunu. Çok hafif sarsmaya başladım. "Güzelim, sadece rüya görüyorsun, uyan hadi." Sesimi yavaş yavaş yükselterek birkaç kere ona seslendim. "Leyal, uyan hadi." Yüzünü buruşturmağa başladığında uyandığını anlayarak ne zaman tuttuğumu bile bilmediğim nefesimi bıraktım. "Mirza." Dedi kocaman hıçkırık dalgası dudaklarının arasından çözülerken. "Babam...beni bırakıp gitti." Diye devam etti içimi cayır cayır yakan gözyaşlarıyla birlikte. "Sakin ol lütfen canımın içi. Zarar veriyorsun kendine." Başını omuza yatırmış, boynuma doğru bastırarak sarmalamıştım titreyen vücudunu. Bir elimle sırtını sıvazlıyor, diğer elimle de saçlarını okşuyordum. Bir süre yaptığım işlemi devam ettirdiğimde sakinleşmiş olacak ki, fırtına gibi kopan hıçkırıkları dingin iç çekişlerine dönmüştü. "Su içmek ister misin?" Diye sordum sarsmamaya özen göstererek başını boynumdan kaldırdım, ama tutuşumu asla bırakmıyordum. Başını olumlu anlamda sallamasıyla komodinin üstüne bıraktığı az önce Leyal'in yemek yediği tepsiden ilaçla yarısını içtiği suyu aldım ve dudaklarına doğru götürdüm. Titreyen elleriyle ellerimin üstünden kavrayarak bardağı almadan sudan içti iki kocaman yudum. "İyi misin?" Diye sordum bardağı tekrar yerine bırakarak. Hemen sonrasındaysa ellerimle yüzünü kavramış, tuzlu gözyaşlarının ıslattığı yanaklarını kurulamıştım. "İyiyim. " dedikten hemen sonra kollarını boynuma dolayarak sımsıkı sarılmıştı bana. "Göğsünde uyut beni." Sesi annesinden sevgi dilenen küçük bir çocuğunun sesinden farksızdı. Bu içimi acıtsa da, dediğini yaparak önce kendim uzanmış, hemen sonraysa vücudunu kavrayarak kendime çekmiştim. Başını göğsüme yasladığımda kolunun birini karnımın üstünden aşırarak bana kedi misali iyice sokulmuştu. "İyi ki varsın Mirza." Fısıltısı kulaklarıma dolduğunda ondan bu cümleyi duymanın mutluluğuyla gözlerim kapanmıştı benden bağımsız. Gülümsememse hiç gecikmeden tüm suratımı kaplamıştı. "Sen de iyi ki varsın, gül yüzlüm." Diyerek saçlarına dudaklarımı bastırdığımda,Leyal'in de artık bana karşı bir şeyler hissettiğinden emin olarak mutlulukla gülümsemiştim.
🌾🌾🌾🌾🌾🌾🌾🌾🌾🌾🌾🌾🌾🌾🌾 09.11.2022. Huh! Bitti. Çok pamukluk içeren, minnoş bir bölüm oldu. Yazarken yumuşacık oldum. Umarım aynı duyguları size de geçire bilmişimdir. Leyal'le ilgili düşüncelerinizi buraya. Mirza'yla ilgili olanlarıysa buraya alayım. Son olarak bol yorum yapmayı, sol alt köşedeki yıldızı parlatmayı unutmayarak keyifli okumalar dilerim. Sağlıcakla kalın 💕🌟💕🌟 |
0% |