11. Bölüm

~Bölüm:10~

Parvin Ağardan
papatyahikayeleri

🦋
••••

*Yanmasan, acının ne olduğunu bilemezsin...
•••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

Lalin'den:
•••••••••••••

Sabahın bilmem kaçında kapıyı alacaklı gibi çalan, ah pardon kıran kim ki. Ama gerçekten çok erken ve ben uyanarak kapıyı açmak istemiyorum. Yastığımı kaldırarak kulaklarımı kapattım. Kimse kim çalar çalar, açan olmayınca gider herhalde diye içimden geçirerek gözlerimi de kapatmak isterken, kapı daha şiddetle çalmaya başladı. Hayır ama yaa. Ayrıca Gamze neredeydi ki şu kapıyı açmıyordu. Sinirle söylenerek yatağımdan kalktım ve kapıyı açmaya gittim. Gözüm komodinin üzerindeki saate takıldığında 7 buçuk olduğunu gördüm. Allahtan fazla erken değilmiş, zaten birazdan alarmım çalacaktı.

Gamze'ye saydıra saydıra kapının yanına gelmiştim bile. Kilidi çevirerek, desteği indirince kapı açılmış, eş zamanda gördüğüm manzarayla benim de gözlerim şaşkınlıktan açılmıştı.

"Afyer hala" ağzımdan şaşkın bir nida dökülünce karşımda kaşları zaten çatılı olan kadın, kaşlarını daha da çatmıştı. Evet, beni şaşırtan manzaranın sahibi elinde küçük valizi ve çantasıyla bana bakan Ayfer haladan başkası değildi.

"Birileri gelmeme sevinmedi galiba" duyduğum sitemkar sesle silkelenerek kendimi toparladım. Ah ama ayakta dikilerek kadına bön bön bakınca, içeri davet etsene(!).

"Uyku mahmuruyum kusuruma bakma halacığım. Buyur, geç içeri" gülümseyerek kapıdan sağa çekilerek Ayfer halaya içeri geçmesi için yol açtım. Ama o an yüzüme çarpan gerçekle kendime sövdüm. Uyku mahmuru askılı ve mini şort takım pijamayla kapıyı açmıştım yahu. Ya başka biri gelseydi. Düşünmek bile istemiyorum.

Ayfer hala salona geçince ben de onu takip ettim. Gamze neredeydi yahu. Bu kadar sese uyanmaması imkansız.

"Sen otur böyle, ben iki dakikada üzerime bir şeyler geçirip geliyorum" diyerek konuşmasına fırsat vermeden salondan ayrıldım. İlk işim Gamze'nin odasının kapısını açarak içeri bakınmak oldu. Ama yoktu ki. Erkenden işe mi gitti acaba? Ama öyle olunca bana mutlaka haber verirdi. Fazla oyalanmadan kendi odama geçtim. Zira Ayfer hala atağa geçmeden Gamze nerede öğrenmeliydim. Sabahlığımı üzerime geçirdikten sonra, telefonumu alarak Gamze'ye mesaj attım.

*Neredesin kuzu sen yaa*- sonuna sinirli emoji eklemeği de ihmal etmemiştim. İki dakika kadar sonra cevap yazmıştı.

*Evde ekmek bitmişti. Markete kadar geldim. Ne oldu ki* - hiçbir şey olmadı. Ne ola bilir ki. Halan geldi sadece.(!)

* Ayfer Hala gelmiş. Fazla oyalanmadan gelsen iyi olur* - diye yazdığımda. Anında şaşıran surat emojiyi atmıştı.

*Geliyorum hemen.* yazdığı cevabı okuduktan sonra banyoya geçip yüzümü yıkadım ve tekrar salona döndüm. Bu kez sevecen bakışlarla, gülümseyerek koltukta oturan Ayfer Sultan'ın yanına vardım ve kocaman sarılarak yanaklarına sulu birer öpücük kondurdum. O da bana sarılmıştı.

"Hoş geldin Ayfer Sultan" gülümseyerek dediklerime gözlerini kıstı. Ama bu bakışı biliyorum ben. Kesin sitem gelecek.

"Biraz geç kaldın ama neyse, uykudan yeni uyanmışlığına veriyorum" dedim ama değil mi? Ama kadın da haklı bir hoş geldin bile dememiştim.

"Haklısın halacığım, Kusuruma bakma. Eee nasılsın bakayım" yavru kedi bakışlarımdan atarak konuyu değiştirince, gülümsedi.

"Ben iyiyim de, asıl siz nasılsınız? Ve benim deli kızım nerede?" ay senin deli kızın beni deli etti bugün.

"Biz de iyiyiz. Senin deli kız markete kadar gitmiş. Gelir birazdan" dediğimde başını olumlu anlamda salladı.

"Bir şey mi oldu? Sen pek çıkmazdın Ankara'dan" dediğime pişman olmuştum. Yine o sitemkar bakışların hedefi olmuştum çünkü.

"Baktım siz gelmiyorsunuz. Kendim geleyim dedim. Ne o yoksa sevinmedin mi?"al işte. Geldiği 5 dakika değil ama bizim Sultan kalemize gollerini peş peşe atıyor.

"Ay olur mu öyle şey. İyi ki gelmişsin, sefalar getirmişsin. Sevindim tabii ki de" bazen böyle sitemkar konuşsa da, çok ama çok tatlı bir kadındı Ayfer Sultan...

•••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

Gamze geldikten sonra hala yeğen onları baş başa bırakarak hazırlanmak için odama çekilmiştim. Zira biraz daha oyalanırsam, geç kalmam muhtemel olacaktı.
İlk önce duş almak için banyoya atmıştım kendimi. Ilık su tepemden aşağı dökülürken, düşünceler de beynime doluşuyordu. Çiftlik evinden döndüğümüz iki hafta oluyordu. Bu iki hafta da 4 kez Fatih'le seans yapmıştık. Dolasıyla 4 kez Karabulutlar'ın evine gitmiştim. Aslında seanslar daha çok olmalıydı. Fakat bahçede olan konuşmadan sonra hızımızı biraz azaltmıştım. Fatih'in üstüne çok fazla giderek onu bunaltamazdım.
Bu iki haftada Pamir'le sadece iki kez karşılaşmıştım. Onlar da sadece klasik hal hatır sorma faslıyla geçmişti. Benden uzak durmaya çalışır gibi bir hali vardı. Ya da işleri yoğundu ben yanlış yorumluyordum. Artık bilemiyorum. Aslında böylesi benim de işime geliyordu. Çünkü onunla vakit geçirmek aklımı allak bullak ediyor, hiç yaşamadığım hisleri yaşamama sebep oluyordu...

Suyu kapatarak duşa kabinden çıktım ve bornozumu giyinerek, saçıma da havlu sardım. Odama geçerek dolaptan çok sevdiğim siyah kalın bisiklet yaka ve hafif yırtmaçlı olan elbisemi alarak üzerime geçirdim. Üşürsem diye kot siyah ceketimi de almayı aklımın bir köşesine not ettim.
Saçlarıma hafif maşa çekerek dalgalandırdıktan sonra hafif tonlarda makyaj da yapınca hazırdım..

Saçlarıma hafif maşa çekerek dalgalandırdıktan sonra hafif tonlarda makyaj da yapınca hazırdım

(Lalin'in kıyafeti)

Mutfağa vardığımda hala yeğen atışa atışa kahvaltı yapıyorlardı. Ben de gülümseyerek kendime çay koydum ve benim için ayrılan yere kuruldum.

"Ne konuşuyorsunuz bakalım?" tatlı tatlı sorduğum soruya Gamze göz devirdi. Anlaşılan konu onu baya sıkmıştı.

"En kısa zamanda Cenk'i akşam yemeğine davet edelim diyordum" ahh. Ayfer hala'nın asıl gelme sebebi belli oldu işte. Bu konuyu açmamak için çok bile dayanmıştı.

"Tamam halacığım, ben pes ediyorum artık. Bir ara Cenk'le konuşurum" Gamze'nin bıkkın çıkan sesine karşın Ayfer hala zafer kazanmışlıkla gülümsedi.

"Konuş, konuş. Ayrıca bana göz devirme." dediğinde Gamze'nin kolunu çimciklemeyi de ihmal etmemişti. Bense karşımdaki ikiliyi gülümseyerek izlerken, bir yandan da bir şeyler atıştırıyordum. Çağırdığım taksi birazdan gelirdi. Evet, Fatih'le seans olan günler işe arabamla gitmiyordum. Malum şoför geliyor ya(!)

"Ay Sultanım, ben sana göz devirir miyim hiç? Yanlış anladın sen" tatlı sesle konuşarak Ayfer halanın yanaklarını sıkan Gamze'ye kıkırdamadan edememiştim.

"Tabii canım. Ben tanımıyor muyum yeğenimi. Hiç yapar mı o öyle şeyler" imalı imalı konuşsa da gülümsüyordu.

"Vallah sohbetinize doyum olmaz ama, benim taksi gelmiştir şimdiye. Hadi hoşça kalın" ikisinin de yanağına birer öpücük bıraktıktan sonra çantamı ve ceketimi alarak kapıya doğru gittim.

"Güle güle güzel kızım" diyen Ayfer halaya dönerek gülümsedim. Gamze'nin de attığı hayali öpücüğe aynı şekilde karşılık verince nihayet evden çıkmayı başarmıştım...

•••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

İş yerinden içeri geçtiğimde Melis her zamanki gibi yerinde oturmuştu. Ama bugün biraz dalgın gibiydi. Zira hep içeri girdiğimde ayağa kalkar, gülümseyerek selam verirdi. Şimdiyse gözünü tek noktaya dikmiş, öylece bakıyordu. Yanına yaklaşarak ilk ben selam verdim.

"Merhaba Melis" dediğimde sesimden irkilmişti. Fakat kısa sürede toparladı kendini.

"Hoş geldiniz Lalin Hanım" dediğinde başımı olumlu anlamda salladım.

"Bir sorun mu var? Dalgın gözüküyorsun" dediğimde soruyu beklemiyormuş olacak ki şaşırdı.

"Ailevi birkaç sorunumuz var. Aklım ona takıldı. Önemli bir şey yok ama" diye gülümseye çalıştı. Anlaşılan anlatmak istemiyordu.

"Anlıyorum. Ama bir şeye ihtiyacın olursa ben buradayım tamam mı. Hiç sıkılmadan seni dinlerim" içten bir şekilde gülümsedim. Güven vermek ister gibi.

"Teşekkür ederim" utangaç gülümsemesi mavi gözlerine kadar ulaşmıştı.

"Rica ederim. E bugün ilk seansım kaçta ve kiminle?" diye sorduğumda bilgisayarda birkaç dokunuş ettikten sonra bana baktı.

"İlk seans 10 dakika kadar sonra Nehir kızımızla olacak" dediğinde başımı sallayarak odama geçtim.
Dosyalarım arasından Nehir Ertürk'ün dosyasını alarak hafızamı yenilemeye başladım. Evet, Nehir kızımız ailesinin fazla otoritesi yüzünden biraz bunalmış ve yeni kardeşi de doğunca üzerine kıskançlık krizleri de eklenerek yanıma gelmişti. Onunla bir aydan fazladır, baya yol kat etmiştik. Çok uysal ve çalışkan bir kız olması işimi baya kolaylaştırıyordu...

Düşüncelerimden beni ayıran ses çalan kapının sesi olmuştu. Nehir'in annesi Gülay hanımın sesini duyunca gir komutunu verdim. Böylelikle de günün ilk seansı başlamış oldu...

•••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

Sonuncu danışanım da gittikten sonra saat artık 5 buçuk olmuştu. Bugünlük ofiste olan işlerim bitmiş, geriye sadece Fatih'le olan seans kalmıştı. Odamı toparladıktan sonra çıkacaktım. Mehmet gelmiş olmalıydı...

Garip bir şekilde kendimi çok huzursuz hissediyordum. Sanki kalbimi kimse avuçlarının arasına alarak sıkıyordu. Yorgun, halsiz en önemlisi de huzursuzdum. Sanki kötü bir şeyler olacakmış gibi bir hiss hüküm sürüyordu tüm benliğimde...

Allah hayra yorsun bu hislerimi diye düşünerek odamdan çıkmıştım. Bahçeye vardığımda şoför her zamanki gibi beni bekliyordu. O yüzden hiç şaşırmamıştım. İçimi sarıp sarmalayan olumsuz düşünceler ve hisler eşliğinde beni bekleyen arabaya taraf ilerledim.
Sakince Merhaba diye mırıldanınca, şoför sadece başını sallamakla yetinmişti. Bunu kafama takmayarak benim için açılan arka kapıdan arabaya bindim ve başımı cama yasladım. Gözlerim de zaten kapanmıştı. Gerçek anlamda negatif enerjiyle dolup taşıyordum. İçimden kötü bir şeylerin olmamasını dua ederken yola koyulmuştuk bile...

Kapının zilini çaldığımda kapıyı tüm güzelliği ve zarifliğiyle Eda açmıştı. Gülümseyerek bana sarılınca, ben de gülümseyerek ona sarıldım. Sanırım sarılmak içimi kaplayan huzursuzluğa da iyi gelmişti.

"Hoş geldin canım" diye neşeli sesle şakıyan Eda her zamanki gibi fazla sevecendi.

"Çok hoş buldum Edacığım" dediğimde gülümsemesi genişlendi. Bu arada biz de salona geçmiştik. Galiba Pamir hala gelmemişti, ya da çalışma odasındaydı. Aman beni ne ilgilendirir ki.(!)

"Seanstan önce kahve içelim mi karşılıklı?" dediğinde hiç havamda olmadığım gerçeği bir kez daha çarptı suratıma.

"Yok ya. Bir an önce seansa başlamak istiyorum" dediğimde tatlı tatlı homurdansa da istifini hiç bozmadı.

"Tamam, ama seans bitince içeceğiz. Yoksa seni bırakmam" anlaşıldı bugün Eda'dan kaçışım olmayacaktı.

"Peki" dediğimde zafer kazanmış gibi gülümsedi...

Fatih'in odasının kapısını iki kere tıklattıktan sonra çocuksu ses gir komutunu vermişti. Derin bir nefes alarak tüm olumsuz düşüncelerimi koridor da bırakarak odaya geçtim.
Allak bullak hislerimle çocuğu da olumsuz etkileyemezdim sonuçta.
Fatih çalışma masasında ders çalışıyordu. Beni gördüğünde gülümseyerek ayağa kalktı. Evet, artık bana karşı çok daha ılımlı ve sevecendi. Ben de gülümseyerek yanına yaklaştım. Boyumu boyuyla aynı hizaya getirerek yanaklarına öpücük kondurdum.

"Nasılsın, bakayım Fatihciğim?" dediğimde bir yandan da elinden tutarak yatakta oturttum. Kendim de hemen karşısında olan koltuğa kuruldum.

"İyiyim, Lalin abla. Teşekkür ederim" dediğinde nice vakittir aklımı kurcalayan soruyu vermeye karar verdim.

"Bebeğim, hani sen bana öğretmenim demek istiyordun. Neden sonra vaz geçtin?" çocuklar kolay kolay hitap şeklini değişmezlerdi. İnsanlara karşı kullandıkları hitap şekilleri de mutlaka bir sebeple bağlı oluyordu. Bu yüzden bu soruyu sormalıydım. Hatta geç bile kalmıştım.

"Bilmiyorum aslında. Sadece öğretmenim deyince uzak gibi oluyordu. Abla daha yakın" dediğinde gülümsedim. Demek ki bana kendi dünyasında düşündüğümden de fazla kıymet veriyordu. Ah ama ben yerim seni.

"Anladım canım. Ee neler neler yaptın bugün?" diyerek konu açtım. Ama yüzünü hüzün kapladı bir anda. Buna şaşırsam da belli etmedim. Galiba bugün okulda bir şeyler olmuştu. Bir süre sessiz kalınca saçlarını okşadım.

"Bebeğim, bir şey mi oldu yoksa? Ne olduysa bana anlatabilirsin" dediğimde dolu dolu olan gözlerini gözlerime çıkardı. Ah ama neden doldu o menevişler yine.

"Lalin abla ben yalan söyledim arkadaşıma." gözlerini kaçırarak söylediği şeyle çok fazla şaşırmıştım. Fatih hiç öyle çocuk değildi ki. Neden yalan söylemişti acaba?

"Bir anda oldu. Ben de anlamadım neden öyle söylediğimi" diye devam ettiğinde iyice meraklanmıştım.

"Bana en başından anlatır mısın ne olduğunu?" dediğimde başını salladı. Ama hemen konuşmadı. Bir süre sakince bekledi. Ben de ona düşüncelerini toparlaması için zaman tanıdım.

"Bugün sınıfımıza yeni bir kız geldi. İsmi de Melek. Aslında okulda yeni değil. Diğer sınıftan bizim sınıfa geçmiş." diyerek duraksadı. Anlaşılan problemi Melek'le yaşamıştı.

"Öğretmen hepimizle Melek'i tanıştırdıktan sonra benim yanımda olan boş yerde oturmasını söyledi. Tabii o da benim yanımda oturdu. Zil çalınca onunla sohbet etmeğe başladık. İşte bir şekilde konu ailelere, kardeşlere falan gelince. Ben ona yalan söyledim" dediğinde kafam da bir şeyler kursam da emin olmam lazımdı.

"Ne gibi bir yalan söyledin, bebeğim?" dediğinde hüzünlü gözlerini gözlerime dikti bir kez daha. O gözlerde oluşan hüzün benim kalbimi yakıp kavurdu bir kez daha.

"Ailemle ilgili işte. Ailemin yaşadığı söyledim. Geçen yazın gittikleri tatil köyünden bahs ediyordu. Benden de tatille ilgili sorunca ben de geçen yaz kendi anne ve babamla gittiğimi söyledim." dediğinde dolu dolu olan gözlerinden bir damla yaş süzüldü. Ah ama neden böyle yaparak kendini de beni de zorluyorsun be kuzum.

"Bir anda öyle söylemek istedim Lalin abla. Nedenini ben de bilmiyorum. Ama sonra çok pişman oldum." dediğinde benim de gözlerim dolmuştu. Bu çocuk hep beni ağlatmayı başarıyordu.
Ellerimi kaldırarak yanaklarını kavradım ve baş parmağımla hafif hafif yanağını okşadım.

"Bazen oluyor böyle Fatihcim. Ama bu yaptığının yanlış olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Bebeğim yalan söylemek çok kötü bir şey ki zaten sen bunu biliyorsun. Bazen büyükler de zor durumda kaldıklarında yalan söylerler, ama bu hiç doğru değil. Her ne olursa olsun, yalandan uzak durmalıyız. Bir daha senden yalan konuştuğunu duymak istemiyorum. Anlaşıldı mı ?" yumuşak çıkmasına özen gösterdiğim sesimle konuştuğumda pür dikkat beni dinliyordu. Sözlerim bittiğinde başını olumlu anlamda aşağı yukarı salladı.

"Peki şimdi ne olacak? Sınıfta çocuklar biliyor anne ve babamın olmadığını. Ya yalan söylediğim için bana kırılırsa?" Anlaşılan Fatih Melek kızı çok sevmişti. Gülümseyerek konuştum bu kez.

"En kısa zamanda sen kendin ona gerçeği söyleyeceksin.. Yoksa başkasından duysa gerçekten kırılabilir. Tamam mı bebeğim.?" bu kez de omuzları çökmüştü. Sanki ağır bir yük taşıyormuş gibi.

"Ya bir daha konuşmazsa benimle?" ah ama ya. Galiba Fatih Melek'le arkadaşlık kurmak istiyordu. O yüzden bu kadar tedirgin. Zaten yalan söylemesinin de başka açıklaması olamaz. Hele geçen olanlardan sonra.

"O gerçekten seninle arkadaş olmak istiyorsa, seni anlayacaktır. O yüzden merak etme. Bence seni anlayacak ve kırılmayacak" dediğimde gülümser gibi oldu.

"Gerçekten mi?" sorduğunda başımı olumsuzlukla salladım. Daha konuşmadın ki..

"Bence dedim kuzum. Gerçekten mi yoksa değil mi onu konuşunca öğreneceğiz" yani inşallah ön sezilerim doğru çıkardı. Yoksa çok üzülecekti. Ama şimdiye kadar çok tesadüf durumlar da yanılırdım hissettiklerimden.

"Tamam, Lalin abla. Yarın konuşacağım onunla" dediğinde kocaman gülümseyerek saçlarından öptüm.

"Aferin sana" diyerek bu konuyu kapattım ve seansı devam ettirmek için yeni konular düşünmeye başladım...

•••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

Seans bittiğinde Fatih'i dersleriyle baş başa bıraktım ve aşağı salona indim. Salondan içeri adımımı attığımda abi kardeş kahve içtiklerini gördüm. Eda beni görünce anında gülümseyerek ayağa kalktı.

"Gelsene Lalinciğim. Sana da kahve söylüyorum" dediğinde çoktan Neslihan ablayı çağırmıştı bile. Ben de gülümseyerek Eda'nın yanında oturdum. Gülümsemeye çalışıyordum. Ama pek başarılı olamıyordum. Çünkü içim karamsar hislerle dolup taşıyordu. Sanki kötü bir şey olacakmış gibi bir hisse kapılmıştım.

"Ee Fatih'le nasıl gidiyor?" diye soran Eda'nın sesi beni düşüncelerimden ayırdı. Gözlerim istemsizce Pamir'e kaydığında gözlerinin tüm bedenimde turladığını gördüm. Çatılı kaşları elbisemi pek sevmediğini söylüyordu. Ama o ne ki. Onu düşünmemeye çalışarak yanımda oturan kıvırcık güzeline çevirdim bakışlarımı.

"Çok iyi ilerliyoruz. Fatih'le aramızda kuvvetli bir bağ oluştu ki bunu siz de fark etmişsinizdir. Bu çok yardımcı oluyor bana. Genel olarak Fatih'te dikkate değer değişiklikler var. Mesela daha sık sık gülümsüyor, daha fazla konuşuyor, hatta ağlıyor bile. Bunlar genel anlamda çok iyi yol katettiğimizi gösteriyor. Fakat sorunlarının tam çözülmesi için henüz çok erken" derince nefes alarak kahvemden birkaç yudum aldım. Sürekli konuşmaktan boğazım acımıştı yaa.

"Çok haklısın. Fatih olumlu anlamda çok değişti. Bunu elbette fark ediyoruz. Ve bu senin başarın." diyerek gülümseyen Eda'ya gülümseyerek karşılık verdim. Pamir'se çoğu zaman olduğu gibi sessizliğe gömülmeyi tercih etmişti.
Tam ağzımı açıp Eda'ya bir şeyler diyecektim ki çalan telefonum buna engel oldu. Arayanın annem olduğunu görünce özlem sardı tüm benliğimi.

"Özür dilerim, buna bakmam lazım" diyerek ayağa kalktığımda

"Tabii canım, rahat ol" diye cevap veren Eda'yla bir kaç adım onlardan aralanarak telefonumu açtım.

"Efendim Nevin Sultan" diyerek cevapladığımda annemin iç çekişleri doldurdu telefonu. Bir dakika ağlıyor muydu?

"Annem sen iyi misin?" dediğimde kocaman bir hıçkırık koptu dudaklarımdan. Çok fazla gerilerek salonda ileri geri gitmeye başladım. Ben de ki değişiklikliği hiss etmiş olacaklar ki , Pamir ve Eda pür dikkat bana bakıyordu.

"Bir şey olmuş. Kötü bir şey. Anne ne oldu söyler misin?" diyerek istem dışı yüksek sesle konuştuğumda annem derince nefes aldı.

"Lalin'im şimdi sana bir şey söyleyeceğim, ama önce sakin ol" hayır ama yaa. Çıldıracaktım. Annemin ağlaması bana da bulaşmış, gözlerimden usul usul yaşlar akıyordu artık. Nedensizce.

"Anne ne oldu. Söyle artık." sabırsızca yinelediğimde bu kez söyledi. Hem de öyle bir şey söyledi ki. Duymamağı yeğlerdim. Öyle bir şey söyledi ki iki dakikada tüm dünya başıma yıkıldı sanki. Öyle bir şey söyledi ki omuzlarım çöktü, yokuş aşağı yuvarlanır gibi hissettim...

"Baban... Baban kalp krizi geçirmiş, durumu kritik" diyen annemle tepetaklak oldum. Nasıl yani. Benim babam. Kalp krizi? Olamaz yaa. Olmamalıydı.

Kulaklarım uğulduyor, neler olduğunu idrak edemiyordum. Telefon usulca elimden kayarak yerle bütünleşince, ben de yerimde sendeliyordum. Gözlerimden yaşlar durmaksızın akıyor, görüntü kararıyordu. Eda ve Pamir hızla yanıma gelmişti. Hatta sabırsız Pamir kollarımdan kavrayarak bir şeyler söylüyordu ama duymuyordum.

"Babam...babamm... babamm" sadece sayıklar gibi baba diyordum. Gerisi yoktu. Gözlerim tamamen karararak beni karanlığa mahkum etmişti. Son hatırladığım şey se Eda'nın Lalin diye haykırması ve Pamir'in beni kucağına almasıydı. Gerisi yoktu. Gerisi sadece karanlıktı... Beni kendine çeken karanlık...
••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

🦋
••••

Evet, 10cu bölümün de sonuna geldik değerli okurlar. 08.09.2020

Bugün 1k olunca dayanamadım bölümü hemen attım.

Umarım keyifle okuyarak, desteğinizi eksik etmezsiniz.

Sağlıcakla kalın💚

Yıldıza basmayı ve yorum yapmayı unutmayın☺

 

Bölüm : 22.01.2025 18:48 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...