Yeni Üyelik
3.
Bölüm

~Bölüm:2~

@papatyahikayeleri

🦋
••••

*Acı veriyorsa geçmiş, geçmemiş demektir.
••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

Lalin'den:
••••••••••••••

Şaşkın şaşkın öylece ayakta dikilerek çocuğa bakıyordum. Acaba yine rüya mı görüyorum diye düşünmeden edemiyordum. Gerçekti değil mi? Bu çocuk benim rüyama girmişti. Şimdi de kanlı canlı karşımda duruyordu.
Neydi bu böyle? Kader mi? Tesadüf mü? Yoksa evrenin bana yaptığı kötü bir şaka mı? Tanrım aklımı kaçırmama ramak kalmıştı.

Sanki gerçekliğine inanmak ister gibi elimi eğik olan başına dokundurmak istedim ama çocuk bana bakmadan bir adım geriledi. Demek durumu gerçekten ciddiymiş, dokunmamı bile istemediğine göre. Ayrıca odaya girdiğinden beri gözlerini yerden ayırmamıştı...

"Bir sorun mu var acaba?" ani çıkan sesle hafif irkilmiştim. Sesi ne kadar da sert ve otoriterdi.

"Ha. Yok bir sorun. Sadece yeğeninizi birine benzetmişim" diyerek yalan söylemek zorunda kaldım. Zira hiç rüya kısmına giremem. Hem adam bana öldürecekmiş gibi bakıyordu. Bir de desem yeğenini , hatta belki de evini rüyamda gördüm kesin beni parçalardı. Ah bir de o ev vardı değil mi"? Artık Karabulutlar'ın evi çıkarsa hiç şaşırmazdım doğrusu.

"İyi" yuh yani o kadar dediğime bu mu gerçekten? Gözlerimi devirmemek için zor tuttum kendimi. Sonuçta kibar bir kadındım ben.

"Seenn. Ama seenn." çocuk odaya girdiği andan beri ilk defa bana bakıyordu. İşin garip yanı beni görünce kekelemesiydi. Galiba psikologları gerçekten sevmiyordu. Yoksa neden seen diye kekelesin ki.

"Artık işimize geçsek" diyen adamla bakışlarımı çocuktan zar zor alarak kaşlarını çatan adama baktım.

"Tabii ki, buyurun şöyle oturun, ayrıntıları konuşalım" dediğimde yeğeninin elinden tutarak masamın karşısında olan beyaz kanepede oturdular. Adam yalnız çocuğa baktığında o biçimli kaşlarını çatmıyordu. Bu da bir nevi çocuğa olan düşkünlüğünün göstergesiydi.

"Evet, şimdi yardımcımız Melis biraz yeğeninizle dışarıda ilgilensin, siz de o zaman kesiğinde tam olarak yeğeninizin durumu, sıkıntıları, neden psikoloğa baş vurmak zorunda olduğunuzla ilgili bilgi verin lütfen. Hemen ona uygun bir rutin oluşturup. O sistemle ilerleriz" gülümsemeye çalışarak benim için artık basitleşmiş giriş konuşmamı yaptığımda adamın kaşları sanki mümkünmüş gibi daha da çatıldı. Hay ben senin....

"Yalnız ben size hiçbir bilgi vermeyeceğim" dediğinde kaşlarını çatma sırası bana geçmişti. Ne demek bilgi vermeyeceğim. O zaman burada ne işin var ki? Bu adama dalmamak için zor tutuyordum kendimi. Ağzını, burnunu kırasım vardı.

"Anlamadım" kan kokan düşüncelerimin aksine dudaklarımın arasından yalnız tek kelime çıkmıştı. Ne ironiydi ama.

"Anlamayacak bir şey yok. İstediğiniz soruların cevabını vermeyeceğim" hayda çattık iyi mi? Gamze'yi bir güzel pataklamak şart oldu. Beni kimlerle muhattap etmişti bu böyle. Bakışlarım çocuğa kaydığında hayran hayran bana baktığını gördüm. Acaba beni sevmiş miydi?

"Peki size nasıl yardım etmemi bekliyorsunuz acaba?" artık ben de sinirlenmiştim. Sabır da bir yere kadardı değil mi?

"Bizim eve geleceksin. Seanslar orada geçirilecek. Buradaki ücretinin iki katını ödeyeceğim." yok artık yaa. Benim gururumu şimdiye kadar böyle kıran olmamıştı. Emirvaki yapması azmış gibi bir de para teklif ediyordu.

"Ne dediğinizin farkında mısınız siz?" gerçekten ağzından çıkanı kulağı duyuyor muydu acaba bu adamın?

"Evet" haaa. Bir de rahat rahat evet diyordu. Aman Allah'ım gerçekten gündüz gündüz çatmıştım.

"Beyfendi bana kalırsa ilk önce siz kendiniz psikoloğa gitmelisiniz" dişlerimin arasından tıslayarak söylediklerimle hızla ayağa kalkmıştı. Açıkçası hafif korkmuştum.

"Birincisi bana asla hakaret etme, zararlı sen çıkarsın. İkincisi evde meşgul olacaksın yeğenimle" hayda emir veriyordu hâlâ. Daha fazla dayanamayarak ben de ayağa kalktım.

"Hayır. Kabul etmiyorum." aslında ev seansları prensiplerime zıttı. Ama çocuk için kabul edecektim. Çünkü rüyanın da etkisiyle içim bu çocuğa yardım etmek için uğraşıyordu. Tabii normal şekilde rica etseydi. Yoksa gelmiş ukalaca emir taslıyor. Sanki ben çalışanıyım o da kabadayı patronum.

"Öyle olsun bakalım." sinirden kudurduğu her halinden belli oluyordu. Çocuğun elinden kavrayarak çıkışa doğru gidiyordu ama çocuk hâlâ bana bakıyordu. Amcası onu sürükleyerek çıkarınca bağırarak söylediği şeylerle dona kalmıştım.

"Bana yardım etmeyecek misin?" aman Allah'ım. Yine aynı şey. Öyle kilitlendim ki çocuğun arkasından gidemedim bile. Ben yardım etmek istiyordum aslında o çocuğa. Ama amcası olacak o buz kalpli adam her şeyi mahvetmişti. Keşke Eda hanımla gelseydi. O zaman kesin daha kolay olacaktı her şey...

•••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

Rüyalarımın misafiri olan o çocuk gittiğinden, pardon buz dolabı amcası tarafından götürüldükten sonra gün nasıl geçmişti hiç anlamamıştım. Çünkü tüm gün beynimde çocuğun çıkarken söyledikleri yankılanmıştı. Rüyamda da buna benzer bir şeyler söylüyordu. Offf bu nasıl işti böyle?

Acaba adamla konuşup teklifi kabul mü etsem? Ama para için yaptığımı düşünecekti. Rüyamı da anlatamazdım. Açıkçası buna inanacak bir tip yoktu onda...

Düşüne düşüne eve nasıl gelmiştim hiç anlamamıştım. Ne oluyordu bana böyle. Bir rüya yüzünden ne hallere kaldım.
Kapıyı açarak içeri geçtiğimde Gamze'nin evde olduğunu görünce şaşırmıştım. Genelde işleri yoğun olduğunda asla benden erken gelmiyordu.

"Hoş geldin canım" diyen arkadaşıma gülümsedim.

"Hoş buldum da. Sen neden erkencisin?" haklı olarak soruyordum.

"Ofislik bir işim kalmayınca. Evden çalışırım diye düşündüm." dediğinde onu onaylayarak odama geçtim. Belki bir duş alırsam kendime gelirdim...

Duş aldıktan sonra az da olsa hafiflemiştim. Ama her ne yaparsam yapayım o yeşillikler aklımdan çıkmayacaktı biliyordum.

Bedenimi kuruladıktan sonra rahat bir şeyler giyinip odamdan çıktım. Mutfaktan gelen seslerle rotamı mutfağa çevirdim. Mutfağa girdiğimde Gamze'nin artık sofrayı kurduğunu gördüm.

"Makarna ve salata yapabildim sadece. İdare ederiz artık" diyerek tatlı tatlı gülen arkadaşıma güldüm.

"Eline sağlık canım" diyerek masada olan yerime geçtim...

"Ee bizim küçük Karabulut'la görüş nasıldı?" Masada hüküm süren sessizliği ilk Gamze bölmüştü.

"Ayy hiç sorma ya." aklıma bugün olanlar geldiğinde sinirlenmiştim işte. Sinirle çatalı savurarak söylediklerime Gamze şaşırmıştı.

"Ne oldu ki? bu kadar sinirlendin" ne olmadı ki...

"Ne olmadı ki. Tesadüf var, aksilik var, emirvaki var, kendini beğenmişlik ve ukalalık var, kısaca var da var" dediklerimden hiçbir şey anlamayan Gamze alık alık suratıma bakıyordu.

"Ne aksiyon yaşatıyorsun bee. Doğru düzgün anlat şunu " haklı sitemine bir şey diyememiştim.

Çok uzatmadan dün gördüğüm rüyalardan başlayarak bugün olanlara kadar her şeyi Gamze'ye anlattım. Anlattıkça az da olsa rahatladığımı hissetmiştim.

"Ohaa. Bu ne yaa. Kızım sen bana bir dizilik senaryo anlattın farkında mısın?" abartılı konuşsa da haklıydı işte.

"Bir de beni düşün sen kafam allak bullak. Çocuğun yardım istemesi, bakışları gözümün önünden gitmiyor. Aslında o adamın kaba tarzına kabaca yanıt verirdim de, işte çocuk da odada olunca insanın eli kolu bağlanıyor." Gözlerim de dolmaya başlamıştı, biraz sinirden biraz da üzüntüden dolayı. Ah bu olaylar beni darmadağın etmişti. Hem de sadece iki günde.

"Sen de haklısın ama keşke Pamir beye aldırmasaydın. O öyle işte. Soğuk nevale" keşke yapabilseydim. Ama çok gurur kırıcı konuşuyordu. Ben alışık değildim ki öyle şeylere.

"Bilmiyorum. Şimdi düşününce sana hak veriyorum. Çocuk için katlanabilirdim. Ama inan o an elimden fazlası gelmedi. İnan bana o çocuğu neyin bu kadar üzdüğünü bilmek ve ona yardım etmek istiyorum. Hem de çok. Ama yapamadım işte. Gururum o an ağır bastı. Hatta sinirlerime engel olamayarak çocuğun yanında sert bile çıkıştım." üzgün bakışlarıma dayanamamış olacak ki masanın üzerinde duran elimi tuttu.

"Tamam ya. Bulunur bir çaresi. Ayrıca bana kalırsa o çocukla yolun yeniden kesişecek. Baksana rüyana girmiş. Bu bir işaret değil de ne?" haklı olabilir miydi acaba? Çünkü ben hiç bu yönden düşünmemiştim.

"İnşallah haklısındır canım" dediğimde çalan telefonum ikimizin de dikkatini dağılmıştı. Arayanın kim olduğunu gördüğümde heyecanlanmış, gülsem mi yoksa ağlasam mı bilememiştim.

"Eda Karabulut arıyor" dediğimde.

"Aç, aç çabuk" diye cevap veren arkadaşımın dediğini yapmıştım.

"Efendim. Eda hanım" sesimin düz ve duygusuz çıkmasına çalışarak konuşmuştum.

"Öncelikle, bugün için kusurumuza bakmayın Lalin hanım. Ama yeğenim ilk defa bir psikoloğu sevdi ve onunla görüşmek istiyor. O yüzden sizden bir görüş daha istiyorum." dediğinde nasıl tepki vereceğimi, ne diyeceğimi bilmez bir duruma düşmüştüm.

"Bilemedim ki" gerçekten o adamla tekrar muhattap olmak istemiyordum. Eda hanım cevabımdan memnun kalmamış olacak ki derince bir ah çekti.

"O zaman şöyle yapalım. Yarın ben sizin iş yerinize geleceğim. Yalnız geleceğim. Size bazı şeyleri anlatayım. Ona uygun karar verirsiniz artık." demişti yalnız kısmına vurgu yaparak. Ha işte şimdi olurdu. Kafamda oluşan soru işaretlerini de yok edebilirdim belki.

"Olur öyle." dediğimde rahatlamıştı. Zira sonra saati de konuşarak telefonu kapatmıştık.

"Nasıl oluyormuş?" diye merakla biçimli kaşlarını çatarak cevap bekleyen arkadaşıma çevirdim bakışlarımı.

"Yarın Eda hanım gelecekmiş ofise orada konuşacağız" dediğimde şaşırmıştı.

"Anlaşılan çocuk seni gerçekten istemiş, yoksa Pamir beyin hayır dediği bir şey asla olmaz. Tabii yeğeni bu konularda istisna" amaann. Pamir bey ve benim dediğim olmalı kafası. Ama bu sefer de onun dediği olacaktı galiba. Yani eve gitme işini düşünecektim. Çünkü benim yardımıma ihtiyacı olan bir çocuğu asla yalnız bırakamazdım.

"Ee Cenk'le nasıl gidiyor?" Cenk Gamze'nin iki yıla yakın bir süredir sevgilisiydi. İyi çocuktu. Severdim onu. Gamze'yle aynı şirkette çalışıyordu. O da çalışanlar arasında zekasıyla çabuk ilerleyenlerdendi. Aslında artık Karabulut ailesiyle ilgili konu kapansın diye açmıştım bu konuyu.

"İyi gidiyor. Babaannesi hastaydı ya. Ziyarete gitmişti Bursa'ya. Birkaç güne gelecek" sona doğru sesi heyecanlı çıkmıştı. Seviyorlardı birbirilerini. Bundan hem bir psikolog olarak, hem bir gözlemci, hem de en yakın arkadaş olarak emindim.

yidir İnşallah babaannesi?" dediğimde hafif hüzün belirdi elalarında.

"Galiba pek iyi değil. Bilemiyorum yaşlı kadın sonuçta" evet yaşlıydı. Bir gün gelen bir gün elbet gidecekti. Kim bu dünyada sonsuza kadar yaşar ki? Dünya bile sonsuz değilken.

"Allah yardımcısı olsun diyelim o zaman. Hayırlı neyse o olsun" dediğimde başka uygun kelime bulamıyordum.

"Haklısın canım. Sağ olasın" diyerek gülümsedi. Ya da gülümseye çalıştı demeliyim. Çünkü hiç içten bir gülüş değildi. Ben de ona gülümseyerek karşılık verdikten sonra yemeğimize sakince devam etmiştik...

••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

Eda hanımla görüşü ayarladığımız vakitten yarım saat kadar geçmişti, ama hâlâ gelmemişti. Acaba gelmeyecek miydi? Ama öyle olsa arayarak haber verirdi. Arardı değil mi?

Ay ama ben her şeye rağmen gelmesini çok istiyordum. Çünkü o çocuğu neyin bu hale soktuğunu öğrenmeden rahat olmayacaktım. Ve içimdeki ses çocuğun - adı neydi ya....ha Fatih'in hiç kolay şeyler yaşamadığını söylüyordu. Ve eğer yardım edecek olursam çok çalışmamız gerekecekti. Bundan emindim. Zira şimdiye kadar hislerim ve düşüncelerim beni hiç yanıltmamıştı.

Tam bu esnada masamda çalan telefonla dikkatim dağılmıştı.

"Efendim Melis" Melis çalıştığım yerin genel işleriyle, bizim müşterilerin düzenlemeleriyle meşgül oluyordu.

"Eda Karabulut geldi. Randevusu vardı ama geciktiği için haber vereyim dedim" dediğinde rahatlasam da geldiğine sevinememiştim. En azından şimdilik.

"Tamam canım. Sorun yok. Gelebilir" diyerek az sonra ilk defa göreceğim Eda Karabulut'u beklemeye başladım. Az heyecanlıydım orası da ayrı bir konu zaten.

Kapı çalınca gir dedikten sonra içeri uzun kıvırcık saçlı, yüz hatları ve fiziği çok güzel olan bir kadın girmişti. İçim ısınmıştı bu kadına. Bu hissi en son Gamze'yi ilk kez gördüğümde yaşamıştım. Onu da ilk gördüğümde iyi anlaşacağımız hissiyle dolup taşmıştım. Şimdi de aynı hisle dolup taşıyordum.

İçeri giren Eda hanımla ben de oturduğum yerden kalkmıştım.

"Merhaba Lalin" demesiyle şaşırmıştım. Aniden resmiyeti kaldırmıştı. Ben de öyle yapmalı mıydım acaba?

"Merhaba Eda" aynı şekilde karşılık verdiğimde kocaman gülümsemişti. Anlaşılan resmiyeti pek sevmiyordu.

"Buyurun şöyle geçin" diyerek masamın karşısında olan beyaz kanepeyi işaret ettim. Zaten odam beyaz renk ağırlıklıydı. Bana göre beyaz huzurun ve mutluluğun rengiydi. O yüzden odamı düzenlerken beyaza özen göstermiştim.

Geçip kanepede oturunca oluşan kısa süreli sessizliği ilk bozan taraf ben olmamıştım.

"Öncelikle yeniden görüşmeyi kabul ettiğin için teşekkür ederim. Şimdi ilk randevuyu unutarak benimle yeniden en baştan başla. Yani sorularını sor, önerilerini yap." dedikleri işime geliyordu zaten. Kesinlikle abisiyle kuramadığımız iletişimi Eda'yla çok güzel kuracaktık. Yani en azından öyle düşünüyordum..

"Rica ederim." ilk teşekkürüne yanıt verdim. Sonra derin bir nefes alarak diyeceklerimi kafamda tarttım ve tekrar konuştum.

"Şimdi öncelikle Fatih'in psikolojisinde sorunlara yol açacak kadar ne yaşadı onu öğrenmek istiyorum" demiştim. İlk olarak en çok merak ettiğim sorudan başlamıştım.

"Anne ve babasını iki yıl önce aynı günde kaybetti. Ve o gün onun doğum günüydü." dediğinde sanki kafamdan aşağı bir kavanoz buz gibi su bocalanmış gibi irkilmiştim. Tabii ya, aslında bunu düşünmemem anormallikti. Bu çocukla sürekli halası ve amcası ilgileniyordu. Anne ve babası yaşasaydı neden onlar ilgilenmesin ki.

"Ahhh. Aslında tahmin etmeliydim. Bu çok zor bir durum. Özellikle de bu yaşta bir çocuk için. Şimdi yeğeniniz çok ağır bir sebepten dolayı çocuklarda sık sık rast gelinen depresyona girmiş olabilir. Biz buna 4-6 yaş arası dönem sorunları diyoruz. Fakat fark onda ki. Fatih'te bu depresyonu oluşturan sebep çok daha ağır. Mesela çocukların çoğu evcil hayvanını kaybettiğinde , yeni kardeşi doğulduğunda, dedelerini ve ya anneannelerini kaybettiklerinde, ya da bazen sadece aşırı ilgi istediklerinde bu tip depresyonlara girerler. Ama Fatih'in durumu çok daha ağır ki zaten bunu biliyorsunuzdur." dediklerimi pür dikkat dinleyerek, kafasında tartıyor gibiydi. Bense sadece ilk gözlemlerimi söylüyordum.

"Haklısınız. Buna benzer şeyleri hemen hemen gittiğimiz her psikolog belirtmişti zaten. Ama Fatih bir türlü hiçbiriyle anlaşamamıştı. Yalnız garip bir şekilde senden hoşlanmış. Hatta bana yalnız seninle seanslara katılacağını söyledi. Abim aslında sizinle bir daha görüşmeme taraftarıydı, ama Fatih ısrar edince dayanamadı" abinizi de bir psikoloğa götürseniz iyi olur dememek için üstün çaba sarf etmiştim.

"İkinci sorum aslında biraz abinizle ilgili. Yani yanlış anlamayın çocuğun nasıl ortamda olduğunu bilmem için genelde sorarım bu tip sorular." Dedikten sonra duraksayarak onaylamasını beklemiştim.

"Tabii, sorabilirsin," dese de ses tonu sanki fazla kurcalama der gibiydi.

"Peki. Abiniz çok katı ve kapalı biri. Bunun Fatih'in ailesinin ölümüyle bir ilgisi var mı?" dediğimde uzun süre sessizleşti. İçinde kendiyle savaşıyordu. Yaralı yerine dokunmuştum galiba. Sormasaydım keşke. Tam ağzımı açıp cevap vermek zorunda değilsin diyecektim ki kendisi konuştu.

"Bak. Bunlar bizim ailevi meselelerimiz. Ama Fatih için çok derine inmeden anlatacağım" ben başımı onaylar biçimde aşağı yukarı sallayınca sözlerine devam etmişti.

"Şimdi nasıl desem aslında pek bilmiyorum. Benim babam zamanında bir takım kötü işlere bulaşmıştı. Bu da annemi vakitsiz kaybedince olmuştu. Ne yapacağını, acısını nasıl çıkaracağını bilemeyen babam çözümü böyle bulmuştu herhalde. İşte onun ansızın ölümüyle o dediğim işleri yöneten adamlar en büyük abim Yiğit'i bu işlere bulaştırmak istediler. Ama o asla kabul etmiyordu. Bu yüzden abimin tehdit etmek ister gibi arabasını bozmuşlardı. Gel gör ki kaza ölümle sonuçlandı. Abim Yiğit ve yengem Melek aynı gün vefat ettiler. Ondan sonra artık o adamlar bize fazla bulaşmadılar. Şimdilerde ara sıra Pamir'le uğraşsala rda asla eskisi gibi değil. İşte tüm bu olaylardan dolayı Pamir abim kendi kabuğuna çekildi. 29 yaşı olmasına rağmen hayatına dişi sinek bile almadı. Ciddi anlamda yani. Tek gecelik ilişkileri demiyorum. Sürekli kaybetme korkusu yaşıyor. Bundan dolayı zaten görüşlerin evde olmasını istiyor. Çünkü okul dışında Fatih'i asla yalnız bırakmaz. O yüzden gün gittikçe de çok daha sertleşiyor hayata karşı. Bunların nedeniyse rahmetli abime aşırı düşkün olmasındaydı. Zira annem ölünce bir nevi babamız da ölmüştü. O yüzden Yiğit abimin üzerimizde hakkı fazla. Onu baba gibi severdik" dahasını getiremeden ağlamaya başlamıştı. Yerimden kalkarak peçete ve su alarak yanına oturdum. Suyu içtikten birkaç dakika sonra laflarına devam etmişti.

"Daha fazla bir şey diyemem. Şimdi düşüneceksin ki polise neden gitmedik. Gittik. Hatta birkaç kez o adamlar haps dahi olundu. Ama bağlantıları güçlü olunca çıkıyordular işte" gerçekten çok kötü bir durumdu. Bu kadar zenginliğin, altında hiç mutlu değillerdi ve bir sürü çok büyük sorunları vardı.

"Abimin böyle olmasında başka sebepler de olabilir. Bunları kendisi isterse anlatır. Sonuçta ben onun duygularını bilemem. Başka sorun var mı?" daha çok konuyu dağıtmak istiyordu. Aslında Eda'nın da güçlü görüntüsünün altında çok hassas bir kız çocuğu yatıyordu.

"Son olarak Fatih'in davranışlarını bilmek isterim. Yani nasıl oldu da sorunları olduğu kanısına vardınız?" diyerek daha bir genel sorumu sormuştum.

"Şimdi Fatih zaten çok küçüklükten farklı bir çocuk. Zeki, çabuk kavrayan. Hani derler ya büyümüşte, küçülmüş gibi. İşte öyleydi. Anne ve babasının ölümünü çok olgun karşıladı. Bir kere bile onlar için ağlamadı, mezarlarına bile gitmedi. Ama zamanla hayata küstü. İştahı azaldı, gülüşü soldu. O kadar nadiren gülüyor ki. Bazen gülüşünü unuttuğumu düşünüyorum. Sonra okulunda hiç kimseyle arkadaşlık yapmıyor. Ama beni en çok rahatsız eden ağlamaması. Onun yaşında çoğu çocuk velisini kaybettiğinde ağlıyor, mezarlarına gitmek istiyor. Ama Fatih yapmadı. Bu beni çok üzüyor. Çünkü her şeyi içinde yaşıyor. Minik kalbinin bunlara dayanamamasından korkuyorum." durum düşündüğümden de ciddiydi. Fatih'in sorunları çözülmezse gelecekte çok ağır hem psikolojik, hem de sağlık sorunlarına yol açacaktı.

"Haklısın Eda. O yaştaki çoğu çocuk farklı tepki verirdi. Belli ki Fatih daha içinde olan savaşından galip çıkamadı. Onu o savaştan çekip almalıyız. Ayrıca mezarlarını ziyaret ederek durumu kabullenmeli. Sorunlarını paylaşmayı öğrenmeli." dediklerimi dikkatle dinledikten sonra saatine bakarak ayağa kalkmıştı. Tabii ardınca ben de.

"Evet, Lalin benim yeğenime yardım edecek misin?" ah dinlediklerimden dolayı her ne kadar beni incitse de Pamir'e hak veriyordum. Ayrıca yardıma yalnız Fatih'in değil, Pamir'in de ihtiyacı vardı. Ve galiba ben onlara yardım edecek kişiydim.

"Evet, size yardım edeceğim," dediğimde çok güzel bir gülüş kondurdu biçimli dudaklarına.

"En doğru kararı vereceğinden emindim. Teşekkürler," dedikten sonra randevularımızın zamanlamasını yaparak görüşü bitirmiştik.

Eda hanım çıkıncaysa derin bir nefes çekerek koltuğa oturmuştum.
Bakalım verdiğim bu karar hayatımı nasıl etkileyecekti?...
••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

🦋
•••••

İkinci bölümümüzün sonuna geldik .

15.08.2020

Hatalarım varsa affola..

Oy ve yorumlarınız beni mutlu eder çook . Eksik etmeyin lütfen..

Sağlıcakla kalın.💛💛💛

 

Loading...
0%