Yeni Üyelik
4.
Bölüm

~Bölüm:3~

@papatyahikayeleri

Medya: Fatih Karabulut
••••••••••••••••••••••••••••••

 

🦋
••••

*Keşke "Anneler" ve "Babalar" ölümsüz olsa...
•••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

Lalin'den
••••••••••••

Acılarımız farklı, çünkü hayatlarımız, kaderlerimiz farklı. Kiminin acısı küçük, kimininki boyundan büyük. Ama insan oğlunun üstesinden gelemeyeceği şey yoktur bu hayatta. Acıların da üstesinden gelerek yaşamaya devam etmeliyiz. Kimisi tek başına üstesinden gelebildiği halde acılarının, kimisi yardım almadan yapamıyor. Ama bir şekilde hayat devam ediyor işte. Biz de acılarımızla, umutlarımızla, sevinçlerimizle düşe kalka bize vaat edilen yolun sonuna varıyoruz elbet.

Bazı insanlar küçücük bir sorununu büyüterek kendini çıkmaza soktuğu halde, bazıları gerçekten çok büyük sorunlarla, acılarla uğraşıyor bu hayat dediğim yolda. Peki Hayat nedir? "Hayat yoldur. Bu yol bazen dolambaçlı, bazen düz, bazen karmakarışık olabiliyor. Bazen çıkmaz sokaklara girerek geri dönmek zorunda kalıyor, bazense yanlış yöne dönüyoruz. Ama her ne yaparsak yapalım, o yol bitiyor ve biz yolun sonuna varıyoruz. Fakat bazılarımız yolun zorluğuna katlanamayarak karşısına çıkan ilk uçurumdan kendisini bırakıyor. Sağlam insan her ne olursa olsun yolun sonuna varmayı başaran insandır."

Bazen gerçek anlamda boyumuzdan büyük dertler, sorunlar bizi bulabiliyor. Son dönemlerde bunun en iyi örneğini sorsalar hiç düşünmeden Fatih derdim. Rüyalarımın misafiri, yeşil gözlerinden acı fışkıran, daha altı buçuk yaşında olmasına rağmen hayattan en sert darbeyi alan Fatih.

Yanıma gelen her çocuğu ayrı bir sevgiyle severim ben. Her çocuğun sorunu da ayrı oluyor ve sorunları çözme sürecinde farklı usuller kullanıyorum. Çünkü her çocuğun kendi dünyası farklı. Bazı insanların aksine yanıma gelen çocuklara hiçbir zaman "hastam" diye hitap etmem, o yüzden de onlarla geçirdiğim dönem benim için asla tedavi dönemi sayılamaz. Biz büyüklerin nasıl sorunları, sinir oldukları şeyler oluyorsa bunlar çocuklarda da oluyor. Hatta daha fazlası. Çünkü çocuklar bizden daha hassas, daha duyarlı...

Düşüncelerimin çıkmaz sokaklarından beni ayıran ses masanın üzerinde çalan telefon olmuştu.

"Efendim, Melis " diyerek telefonu açmıştım.

"Yeni bir danışan var Lalin hanım, annesiyle gelen bir kız çocuğu. Randevu almadan gelmişler. Şu an için boş sadece sizsiniz. Müsait misiniz?" ah bu çok iyi olur.

"Tabii canım, müsaidim al sen içeri"
Dediğimde tamam diyerek telefonu kapattı.

Birkaç dakika sonra ben yeni danışanlarımla seansa hazırdım.
Onları meşhur beyaz kanepeye yerleştirdikten sonra bakışlarımı annesine çevirdim.

"Merhaba, ben Lalin Yılmaz. İlk önce kendinizden bahsedin, sonraysa kısa olarak gelme nedeninizi anlatın lütfen" diyerek artık benim için klasikleşmiş giriş konuşmamı yaptım.

"Merhaba, Lalin Hanım. Ben de Gülay Ertürk ve bu da kızım Nehir. Gelme nedenimiz Son zamanlar Nehir'in davranışlarında hissettiğim olumsuzluklar" dediğinde bu ailenin çocuklarına karşı biraz fazla otorite kurduğunu hisseder gibi oldum. Ama henüz kesin bir şey söylemek için çok erkendi.

"Öncelikle yardımcımız Melis biraz kızımızla ilgilensin, sonra siz olumsuzluklar derken kastınız ney ondan bahsedin? Yani fikirlerinizi biraz daha açık konuşalım," dediğimde kadın başıyla beni onaylamıştı. Zira çocuğun yanında onun psikolojik durum değerlendirmesini yapamazdık.

Beş dakika kadar sonra Melis gelerek, Nehir kızı almış ve çocuklar için olan bekleme odamıza gitmişlerdi. Orada piyano, resim yapmak için setler, çok çeşit zeka oyunları bulunuyordu çocuklar için.

"Kendine kapandı. Zaten çok arkadaşı olmayan, hep sakin bir kızdı. Ama son zamanlar hiçbir şeye merak göstermiyor, derslerinde de zayıflamalar oldu. Özellikle bu durum minik erkek kardeşi doğduktan sonra arttı. Kıskançlık yapıyor belki de. Bilemiyorum ama bu durum beni rahatsız ediyor" artık durum biraz daha netleşmişti. Çoğu çocuk zaten kardeşi doğunca zor bir döneme girer, ve kabullenmesi biraz zaman alır. Ama aile çocuğu çok sıkarak haddinden fazla otorite kuruyorsa bu durumu bir hayli zorlaştırıyor. Ki benim düşünceme göre bu ailede de durum böyleydi.

"Anlıyorum. Şimdi siz lütfen diğer koltuğa geçin. İlk seansımızda durumun ne olduğunu öğreneceğiz. O yüzden hem size , hem kızınıza bir ödev vereceğim" diyerek çekmecemden hazır bulundurduğum forumlardan birini alarak kadına uzattım.

"Lütfen, bu forumda yazan soruları cevaplandırın" dedikten sonra yeniden masama dönerek kağıt ve renkli kalemler alarak Melis'i aramış ve çocuğu getirmesini istemiştim. Çocuk geldikten sonraysa onun da annesinden aralı olacak şekilde oturmasını sağladım ve yanına gittim.

"Nehirciğim, şimdi senden bu kağıda ailenin resmini çizmeni istiyorum" saçlarını okşayarak dediklerime başını onaylar biçimde sallamakla karşılık verdi...

•••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

Nehir ve annesine verdiğim ödevin sonucu gerçekten de düşüncelerimde haklı olduğumu göstermişti. Çünkü Nehir çizdiği resimde anne ve babasının yanına kendisi çizmiş, kardeşini baya uzak bir köşede çizmişti. Ayrıca babasının kaşlarını çatılmış biçimde çizmesi aslında baba kız arasında sorunlardan, babamızın fazla otoriter, talepkar olmasından kaynaklıydı. Nehir'in bilinç altı minik kardeşini daha kabullenme döneminde olsa da, henüz kabullenmemişti...

Bunlardan annesine bahsederken seansların birine babanın da gelmesini önermiştim. Zira böylece sorunlarımızı daha kaliteli çözecektik...

Şimdiyse arabamda bugün gerçekleşecek son seansıma gidiyordum. Yani Karabulutlar'ın evine. Eda hanımla özellikle benim iş çıkış saatlerimde karar kılmıştım. Çünkü mesafe uzundu ve ben sabah oradan çıkıp ofisime tekrar dönmekte epey zorlanacaktım. Abisinden farklı olarak Eda hanım düşüncelerimi anlayışla karşılıyordu. Eda Karabulut'un attığı konuma göre ev pek şehir merkezinde değildi. Yani gözden uzak bir bölgedeydi. Zaten buna hiç şaşırmamıştım.

Arabamı dış kapıdan bahçeye saldığımda kapı görevlisinin yönlendirmesiyle uygun bir yere park etmiştim. Arabadan indiğimde ön bahçe gibi bir yerle karşılaştım. Biraz ilerde gördüğüm büyük evin duvarları beyazdı. Tıpkı rüyamdaki gibi.... Peki şaşırmış mıydım? Tabii ki hayır. Rüyamdaki evin tıpatıp aynısı olmasa da çok benziyordu. Kafamı iki yana sallayarak olumsuz düşüncelerimden arındım ve eve doğru gitmeye başladım.

Tüm gerginliğimi ve heyecanımı defederek kapının ziline iki kere basarak beklemeye başladım. Şu an tek temennim soğuk nevale Pamir Karabulut'un evde olmamasıydı.

"Buyurun kime bakmıştınız?" kapıyı 50'li yaşlarının başlangıcında olduğunu düşündüğüm bir kadın açmıştı.

"Ben psikolog Lalin Yılmaz. Geleceğimden Eda hanımın haberi vardı." dediğimde sanki bir şeyleri hatırlıyormuş gibi fısıldamıştı.

"Haa. Fatih için geldiniz. Buyurun şöyle geçin." diyerek kapının önünden sağa çekilerek geçmem için elini salladı. İçeri geçtiğimde deri ceketimi çıkararak tam asacakken karşımdaki hanım buna izin vermeyerek kendi asmıştı. Hafif gülümsedikten sonra, salon olduğunu düşündüğüm yere geçtik.

"Eda hanım. Psikolog Lalin Yılmaz geldi," demesiyle kanepede oturarak telefonuyla ilgilenen Eda'nın bakışları bizi bulmuştu. Anında gülümseyerek yanıma gelerek bana sanki yıllardır arkadaşıymışım gibi sarıldı. Şaşırsam da aynı şekilde karşılık vermiştim.

"Tamam, Neslihan abla sen gidebilirsin." Anlaşılan Eda gerçekten sıcakkanlı bir kızdı. Çalışanlarına bile abla diyorsa.

Adının Neslihan olduğunu öğrendiğim kadın gidince Eda'nın bakışları beni bulmuştu.

"Hoş geldin Lalin. Seanstan önce bir şeyler içmek ister misin?" tabii ki hayır. Ben dakikaları sayıyorum bir an önce buradan gitmek için.

"Teşekkür ederim. Ama direkt seansa başlasam daha iyi olur" diyerek hafifçe gülümsediğimde o da başıyla beni onaylamıştı.

"Peki, Fatih'i salona mı çağırayım? Yoksa sen mi odasına gidersin?" diye bir soru yöneltince odasına gitmemim daha mantıklı olduğunu düşündüm. Ayrıca seansın kalitesi için odasının düzenini de görmüş olacaktım. Çocukların odaları onların psikolojisi için çok önemli bir ayrıntıdır.

"Sizin de müsaadenizle, odasına gitsem daha iyi olacak" dediğimde hiçbir şey demeyerek eliyle merdivenleri işaret etti. Anlaşılan çocuk odası ikinci kattaydı.

Fatih'in odasının önünde durduğumuzda halası kapıyı birkaç kez hafifçe tıklattıktan sonra açarak içeri girdi. E haliyle ben de onu takip ettim.

Odadan içeri girdiğimizde Fatih çalışma masasında ders çalışıyordu.

"Fatihciğim" diyerek ona seslenmesiyle başını ağır bir biçimde kaldırarak halasına, ardından bana baktı. Bana baktığında gözünden anlık ışıltılar geçer gibi olmuştu. Ya da ben mi öyle sanmıştım. Bilemiyordum.

"Efendim hala" sesi çok bıkkın, üzgün, sanki hayattan hiçbir beklentisi olmayan bir adamın sesi gibi çıkıyordu.

"Hani demiştin ya Lalin hanımla görüşürüm diye. İşte geldi" bu sefer Eda çok hafif kıvırcık olan saçlarını okşayarak beni işaret etti. Çocuğa çok düşkündü Eda. Bu ses tonundan, dokunuşlarının nahifliğinden belliydi. Sanki Fatih her an kırılacak bir vazoydu Eda için.

"Şimdi ben çıkacağım ve siz konuşacaksınız. Ama eğer istemezsen kalabilirim" ilk cümlenin sonuna hemen kalabilirim demesi aslında Eda'nın kendisinin de kalmak istediğini belli ediyordu. Sesinden de bir psikolog olarak anlamıştım.

"Hayır hala, çıkabilirsin," dediğinde Eda çok şaşırmıştı. Ama kendini toplayarak, Fatih'in yanağına bir öpücük kondurarak yanıma yaklaştı.

"O zaman ben çıkıyorum, size iyi şanslar." Benimle konuşsa da bakışları yeğeninin üzerindeydi. Bu kadar abartacak bir şey yoktu ki. Alt tarafı konuşacaktık. Ben başımı olumlu anlamda sallayınca o da dışarı çıkarak kapıyı kapatmıştı.

Tüm dikkatimi Fatih'e vererek yanına yaklaştım ve boş sandalyeyi işaret ettim.

"Oturabilir miyim?" sesimi oldukça sakin tutuyordum. Başını olumlu anlamda sallayınca ben de yanındaki boş sandalyeye kuruldum. Derin nefes alarak konuşacaklarımı beynimde taradıktan sonra bakışlarımı yeniden Fatih'e yönelttim.

"Bana biraz kendini anlatır mısın Fatihciğim?" diyerek hafif gülümsemiştim. Aslında saçlarını okşamak istiyordum. Ama henüz erken diye düşünüyordum.

"Ne anlatmamı istiyorsun?" gerçekten de büyümüşte, küçülmüş gibiydi. Dedikleriyle hafif düşünür gibi yaparak, gülümsedim.

"Mesela dersin olmadığı zamanlarda ne yapmağı seversin" sonuçta 6 yaşını doldurmuş, 7 sine az kalmış bir çocuktu karşımdaki.

"Resim yaparım, ya da kitap okurum" tam da düşündüğüm cevapları vermişti. Zira film izlemek, oynamak, gezmek gibi şeyler pek ruh haline uygun değildi. Ama zamanla onunla bunları da yapacaktık. Zaten bugünü yaralarını açmazdan önce tanışlık gibi planlıyordum.

"Kitap okumayı ben de çok severim. Peki en çok sevdiğin kitap hangisi?" dediğimde düşünmeye başladı. Aslında sevdiği kitap da benim işime yararlı olacaktı bir bakımdan.

"Sevdiğim bir çok kitap var ama, en çok Küçük prens'i seviyorum" aslında bu cevaba da çok şaşırmamıştım. Galiba yavaş yavaş konuşmak o da istiyordu.

"Yaa ben de çok severim o kitabı" gerçekten de öyleydi. Çok sevdiğim ve sürekli tavsiye ettiğim bir kitaptı. Dediklerime çok hafif, varla yok arası bir gülüşle karşılık vermişti.
Ama ben bir şey sormasam konuşacak gibi durmuyordu.

"Peki, bana biraz aileni anlatır mısın?" aslında bunu sorarken zorlanıyordum ama bu bizim seansların ana konusu olduğu için cevaplarına uygun evde değerlendirme yapacağım için sormak zorundaydım.

"Halamları mı? Yoksa" diyerek duraksadı. Gerisini getiremedi. Yeşilin en güzel tonunda olan gözleri dolmuştu. Ama ağlamayacaktı biliyordum. Hem halası demişti bunu. Hem de psikolog olarak hissediyordum. O yüzden hemen toparladım.

"Hangisini anlatmak istersen onu anlat, bebeğim" dediğimde bana hayran hayran baktı. Acaba neden diye düşünmeden edemedim.

"Ailemi anlatmazdan önce başka bir şey anlatabilir miyim?" dediğinde aşırı merak sardı tüm benliğimi.

"Tabii. Bana ne istersen söyleye, sorabilirsin. İzin almana gerek yok" dediğimde gülümsedi. Bu sefer daha güzel. Ama sonra biraz duraksadı. Sanki diyeceklerini tartıyor gibiydi.

"Ben senden önce hiçbir psikologla görüşmeye devam etmek istemedim. Biliyor musun ?" evet bunu biliyordum. Ve nedenini aşırı merak ediyordum.

"Evet, biliyorum bebeğim. Ama nedenini bilmiyorum" dediğimde yine gülümser gibi olmuştu. Ama bu çocuk çok tatlıydı. Yanaklarını sıkasım vardı.

"Çünkü seni rüyamda gördüm," dedikleri bende deprem etkisi yaratmıştı. Aman Ya Rabbim. Benim onu gördüğüm gibi o da mı beni görmüştü rüyasında?
Bu nasıl bir işti hiç anlamıyordum.

"Peki ne gördün rüyanda?" şaşkınlığımı rafa kaldırarak çocuğa odaklanmaya çalışıyordum. Ama pek başarılı sayılmazdım.

"Rüyamda ben koşarken düşmüştüm ve dizim kanıyordu. Sonra sen yanıma geldin ve bana yardım edeceğini söyleyerek dizlerimi temizledin. Bana aynı şimdi dediğin gibi bebeğim diyordun." benim gördüğüm rüyanın başka versiyonuydu sanki. Fark benim rüyamda o yardım istiyordu, onun rüyasındaysa ben gönüllü olarak yardım ediyordum. Aslında gerçek hayatta da böyle olmuştu.

"Seni tanımıyordum diye. Sürekli düşünüyordum. Ama sonra amcamla geldiğimde seni gördüm. O yüzden benimle ilgilenmeni istedim" düşüncelerimden bir kez daha çocuğun sesiyle ayrılmıştım.

"Anlıyorum bebeğim, ben de sana bir sır açayım mı?" dediğimde başını aşağı yukarı sallayarak pür dikkat bana bakmaya başladı.

"Ben de seni rüyamda görmüştüm" aslında bunu bana tam güvenmesi, yanımda rahat davranması için söylemiştim. Böylelikle kat ettiğimiz yol daha başarılı olacaktı.

"Yaaa. Gerçekten mi?" yeşil gözleri şaşkınlıktan açılmıştı. Bu haline gülmeden edemedim.

"Evet, gerçekten. Ama bu bizim sırrımız olacak tamam mı?" dediğimde hevesli bir şekilde başıyla beni onaylamıştı.

"Şimdi benim soruma cevap verecek misin? Ailenle ilgili" hiç keyfini bozmak istemesem de, vakit daralıyordu ve ben daha çok şey öğrenmeliydim ki evde de konu üzerinde düşüneyim.

"Ben anne ve babamı kaybettim. İki yıl önce. Ondan sonra ailem halam ve amcam oldu işte" sesi sanki şu an da canı yanıyormuş gibi çıkıyordu. Ah ama ben sana kıyamam ki...

"Ama ben onları öldü gibi görmek istemiyorum. Bu yüzden asla mezarlarına gitmedim, ağlamadım. " şimdi sinirlenmiş, kalem tuttuğu elini yumruk yapmıştı. Ama çok yanlış düşünüyorsun. İlerleyen seanslarda onu mezarlığa götürmeyi aklımın bir köşesine not ettim.
Elimi yumruk yaptığı elinin üzerine koydum.

"Tamam bebeğim, sakin olur musun?" dediğimde azıcık sakinleşmişti. Belki de bugünlük yeterdi. Onu ilk görüşten bu kadar zorlayamazdım.
Elimi elinden çekerek siyah saçlarına daldırdım. Hafiften, onu sakinleştirmek ister gibi okşamaya başladım.

"Bugünlük yeter bence, ben artık gideyim. Sen de güzelce ödevlerini yap" dediğimde yüzü düşmüştü. Aman Allah'ım bu çocuk beni hangi ara bu kadar benimsedi. Aslında rüyasının bu konuda rolü büyüktü. Aynı bende de olduğu gibi.

"Bir daha ne zaman geleceksin?" Dediğinde içim burkuldu.

"Hani sen psikologları sevmiyordun. Yoksa gitmemi istemiyor musun?" diyerek hafif şakacı ton kullandım.

"Sevmiyorum tabii, ama seni seviyorum" vay canına ilk görüş için büyük itiraftı. Aslında konu ailesi olmadığı sürece onunla çok iyi anlaşacağımızı biliyordum. Fakat ailesinden konuşunca anlık duygu değişimleri beni biraz zorlayacak gibiydi.

"Ben de seni seviyorum bebeğim. Öpebilir miyim seni?" bunu sormadan da yapabilirdim. Fakat değişen ruh halleri yüzünden sormuştum. Aslında hiç yapmaya da bilirdim. Ama onu sevdiğime daha çok inansın diye yapmak istiyordum.

Hafif yanakları kızaran Fatih başını olumlu anlamda sallayınca yanağına tüy gibi hafif bir öpücük kondurarak ayağa kalktım.

ki gün sonra görüşürüz bebeğim " diyerek yanıtı bekledim.

"Görüşürüz" sadece bunu diyeceğini biliyordum. Zira henüz benimle rahat konuşması için çok erkendi. Önce aramızda sevgi ve güven bağı oluşturacak sonra sorunlarını halledecektim. Yani beni zor bir yol bekliyordu.

Yeniden salona döndüğümde Eda hâlâ yalnızdı. Herhalde Pamir Karabulut daha gelmemişti. Bu en çok benim işime yarıyordu tabii.

"Bugünlük bu kadar yeter diye düşündüm. Sonraki görüş iki gün sonra aynı saatte olacak. Bilginize" dediğimde o da yanıma gelmişti.

"Tabii, bir sorun oldu mu bugün?" Fatih'in olumsuz davranışının olup olmadığını kastediyordu. Bunu bilmek için psikolog olmak gerekmiyordu.

"Hayır, Çok iyi anlaştık. Yalnız bugünü tanışlık gibi tuttum. Yani onu tanımaya çalıştım. Derinlere iki gün sonra inmeye başlayacağız" dediğimde başıyla onaylamıştı beni...

•••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

Eda akşam yemeğine kalmamı teklif etse de kabul etmemiştim. Zira ağabeyinin bundan hoşlanacağını hiç sanmıyordum. Hem ben de onunla karşılaşmadan bir an önce eve gitmek için yola koyulmuştum.

Evlerinden birkaç kilometre aralanmıştım ki, arabamın hızı düşmeye başladı. Sonraysa kendiliğinden duraksadı. Hadi ama ne oldu ki şimdi. Hiç zamanı değil be kızım. Hadi beni zor durumda koyma, diyerek bir kez daha çalıştırdım. Ama tık yoktu. Çalışmıyordu bir türlü. Buradan pek taksi de geçmezdi ki. Ne yapacaktım ben şimdi. Tam telefonumu çıkarıp Gamze'yi arayacaktım ki bir çekici falan ayarlasın arkamdan bana seslenen erkeksi ses dikkatimi dağıtmıştı.

"Bir sorun mu var?" diyen ses Pamir Karabulut'dan başkasının değildi. Zaten istemediğimiz ot sürekli burnumuzun dibinde bitiyordu. Aslında ona tavırlıydım. Ama sözünün üstünde durmayarak buraya gelen de bendim.

''Arabama bir şey oldu galiba. Çalıştıramıyorum," dediğimde arabasından inerek arabama yaklaştı. Doğrusu şaşırmıştım. Bana yardım edecekti? Bunu bana biri söylese asla inanmazdım.

Telefonunun ışığıyla bir süre arabama bakındıktan sonra başını onaylamaz biçimde sallayarak bana döndü.

"Sanırım, arabanızın motorunda arıza var. Bu araba çalışmaz. Tamirciye gitmesi şart" dediğinde omuzlarım çökmüştü. Aslında birkaç gündür anormallik hissediyordum ama aldırmıyordum. Off neden yarına kadar dayanamadın ki kızım.

Benim halimi görmüş olacak ki yeniden konuştu.

"Ben sizi evinize bırakayım. Adamlarım da arabayı tamirciye bırakır" teklifi çok cazip gelse de kabul edemezdim.

"Zahmet etmeyin siz. Ben bir taksi ve çekici çağırır hallederim. Teşekkürler" dediğimde öyle bir bakış atmıştı ki tüylerim diken diken oldu desem yeridir.

"Hiçbir zahmeti olmayacak. Şöyle buyurun," diyerek arabasını işaret etti. Sesi hiç itiraz kabul etmeyen tondaydı. Tam ağzımı açıp itiraz edecektim. Ama bunu anlamış olacak ki benden önce davrandı.

"Buyurun, Lalin Yılmaz," diyerek arabasının ön koltuğunun kapısını açtı. Bense şaşkın bir şekilde arabaya bindim. Soyadıma kadar hatırlıyordu yahu... Salaklaşma Lalin, tabii ki hatırlayacak, adam yeğenini emanet ediyor sana.

O da direksiyona geçince evimin adresini kısaca tarif ettim ve böylece yola koyulduk.

Sessiz geçen yolculuk boyu ben akıp giden yolu izliyordum. Ama sessizliği Pamir bölmüştü.

"Fatih'le nasıldı bugün?" sesi duygudan yoksun, düz çıkıyordu.

"İlk seans için çok iyiydi. Beni sevdi" garip bir şekilde beni sevdiğini söylemek istiyordum. Ve söylemiştim de.

"Çok garip" diye mırıldandığını duysam da duymazlıktan geldim.

"Bir şey mi dediniz?" diyerek başımı ona taraf çevirdim.
"Çok iyi dedim sadece." Hıhı ben de yedim.

Sonraysa aklıma gelen şeyle kaşlarımı çattım.

"Ayrıca sizin evinize gelmeyi yalnız yeğeniniz için kabul ettim. Yani iki kat ücretle ilgili teklifinize gerek yok. Normal seansın ödemesi yapılsa yeterli" dedikten sonra biraz soluklanarak ekledim:
"Bir de arabamın masraflarını da kendim karşılayacağım. O yüzden adamınıza numaramı verirseniz bana tamircinin adresini konum atar," dediğimde sinirlenmişti. Hatta dişlerini sıkıyordu. İyi de ne dedim ki ben şimdi? Ah bu adam ne çekilmezdi böyle.

"Ücret konusunda anlaştık. Ama arabanız düzelince size verilecek. Ücret konusunu da duymamış olayım." yok daha neler. Kabul edemezdim ki bunu ben.

"Bakın buna hiç gerek yok. Ben kendim hallederim " dediğimde derin nefes almıştı. Anlaşılan sakinleşmeye çalışıyordu. Sanki yanlış bir şey demiştim.

"İtiraz kabul etmiyorum." Sesi biraz fazla yüksek çıkınca yerimde irkilmiştim. Bunu anlamış olacak ki bakışları bana döndü.

"Gerçekten itiraz istemiyorum. Ayrıca bundan sonra seanslara gelirken sizi benim şöförüm alacak. Oralarda pek adam olmuyor. Başınıza bir şey gelse kalacaksınız yardımsız" ağzım açık bir şekilde onu dinliyordum. Ne kadar da kontröl manyağı biriydi bu adam böyle. Her şeyi bırakıp gitmek vardı ama, Fatih için katlanacaktım. İçimden defalarca Fatih için, Fatih için, Fatih için diye geçirerek kendimi sakinleştirdikten sonra kontrol manyağı buz adama çevirdim bakışlarımı.

"Tamam. Sizin dediğiniz gibi olsun" yalnız Fatih için diye tekrar içimden eklemeyi de ihmal etmedim. Dudakları zaferle yukarı kıvrılsa da bir şey dememişti. İşime gelirdi zaten...

Bundan sonrası sessizlik içinde geçen yolculuk araba bizim apartmanın önünde durunca bitmişti.
Kapıyı açarak dışarı çıkmazdan önce yeniden Pamir'e döndüm.

"Teşekkür ederim bıraktığınız için" her ne kadar emir taslar gibi yapsa da yardım etmişti sonuçta.

"Önemli değil," dediğinde;

yi geceler," diyerek cevabını beklemeden arabadan indim ve apartmana taraf ilerledim. Garip bir şekilde ben apartmandan içeri girmeyince o da gitmemişti...

Eve adımımı attığımda yemek yemeği es geçerek Gamze'nin sorularını geçiştirir gibi cevapladım ve kendimi duşun altına attım. Sonraysa günün yorgunluğu nedeniyle hiçbir şey düşünmeden kendimi uykunun tatlı kollarına bırakmıştım...
••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

🦋
••••

3. Bölümün sonuna geldik.

17.08. 2020

Oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin.

Hatalarım varsa affola

Sağlıcakla kalın 💚💚💚

 

Loading...
0%