Yeni Üyelik
6.
Bölüm

~Bölüm:5~

@papatyahikayeleri

🦋
••••

*İnsan en çok söyleyemediklerinde saklanıyor...

•••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

Lalin'den
•••••••••••••

Fatih'i kıramamış akşam yemeğine kalmayı kabul etmiştim. Aslında bir nevi işime de geliyordu yemeğe kalmak. Eda ve Pamir beyle konuşmam gereken konular vardı çünkü. Eda da yetişirse yemeğe konuşacaktım. Fatih'in durumu ben düşündüğümden de ağırdı o yüzden daha ağır psikolojik sorunlara neden olmadan, onun özgüvenini yeniden sağlamalı, ölüme olan bakış açışını değiştirmeliydik. Yoksa büyüdükçe kendine güvenmeyen, yakınlarını kaybetmekten korkan birisi olacaktı. Yakınlarımızı, sevdiklerimizi kaybetmekten hepimiz korkarız zaten. Ama bazı insanlar bunu çok abartabiliyor. Hatta hayatlarına yeni birilerini almaktan korkanlar bile oluyor. Böyle durumlar çoğunlukla çocuklukta yaşanan her hangi bir psikolojik travmayla ilgili oluyor. Fatih'in de böyle olmaması için önlemimizi şimdiden almalıydık.

"Siz iyi misiniz?" aniden gelen sesle irkilsem de toparlanmayı başarmıştım. Bakışlarımı beni merak ve endişeyle süzen çocuğa çevirdim. Elimi kaldırarak hafifçe saçlarını okşadım. Ama çok kısa. Çünkü ruh hali değişikti ve ters tepki verme olasılığı yüksekti.

"İyiyim, Fatihciğim" diyerek gülümsedim. Aslında pek inanmışa benzemiyordu. O yüzden konuşmasına izin vermeden ekledim.

"Bugün biraz çok yoruldum canım. Dinlenince daha iyi olacağım" dediğimde biraz daha inandırıcı olmuştu. Yani sanırım.

"Eğer hastaysanız amcam sizi doktora götürsün. Hani benim ateşim çıktığında gitmiştik ya. Götürürsün değil mi amca?" dediğinde bakışlarım istemisiz olarak bizden biraz aralı olan koltukta oturan Pamir'e kaydı. O da bana kısa bir bakış attıktan sonra Fatih'e dönmüştü.

"Götürürüm tabi," dediğinde çok şaşırmamıştım. Birincisi, Fatih'i çok seviyordu ve zorunda olmadıkça onu kırmıyor, geri çevirmiyordu. İkincisi, kontrol manyağı bir adam olarak tabii ki kendisi götürmek isteyecekti(!)

"Tamam bebeğim, merak etme sen. Hastalanırsam amcan götürür beni doktora" amcan kısmına baskı yaparak söylemiştim. Pamir'e baktığımda dudağının yukarı doğru kıvrıldığını fark ettim. İşine gelince gülmeyi de başarıyordu demek ki...

Allahtan Fatih fazla uzatmamıştı.
Yoksa bu muhabbet uzandıkça canı sıkılan ben olacaktım. Keyif alan da Pamir(!)

"İyi akşamlar millet" diye salonda yankılanan erkek sesiyle bakışlarımı ses gelen tarafa çevirdim. Eda ve yanında bir erkek gülerek salona girdiler. Herhalde nişanlısıydı.

"İyi akşamlar kardeşim" diyen Pamir adamın elini sıkarak, dostça sarıldı. Adı neydi ya bu adamın? Neslihan hanım söylemişti ama hatırlamıyordum şu an.

"Aa Lalinciğim sen de mi burdasın?" diyerek bana hafifçe sarılan Eda'ya aynı şekilde karşılık verdim.

"Tanıştırayım sizi. Nişanlım Barkın Arıkan. Hayatım bu da Fatih'in psikoloğu Lalin Yılmaz" dediğinde adamın uzattığı elini sıktım. Adını da hatırlamama gerek kalmadı.

"Memnun oldum, hanımefendi," gülerek dediklerinden anlamıştım ki. Neşe saçan biriydi.

"Ben de memnun oldum" diyerek gülümsediğimde benden ayrılarak Fatih'in yanına bıraktı bedenini. Saçlarını karıştırmaya başladı Fatih'in. Fatih kızmış gibi yapsa da başarılı olamıyordu. Çünkü gülümsemek istiyordu. Galiba seviyordu bu adamı.

"Nasılın bakalım Fatih Paşa?" diyerek çocuğun şakağından öptü. Fatih gülse de mesafeli yaklaşıyordu. Zaten herkese karşı öyleydi. Ama bu son zamanlarda yaranan bir durumdu. Bu çok belli oluyordu.

"İyiyim, Barkın amca," dediğinde Barkın cevap verememişti. Çünkü salonda başka bir ses duyuldu.

"Yemek hazır efendim" diyen sesin sahipi Burçin'den başkası değildi. Eda ona gülümseyerek baktı.

"Tamam canım, geçiyoruz masaya şimdi" anlaşılan bu anne kız yıllardır burda çalışıyorlardı. Yoksa bu kadar samimiyyet olamazdı. Burçin başını sallayarak odadan çıkınca biz de Pamir'in yönlendirmesiyle masaya geçmiştik...

•••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

Sofrada oturduğumuzda sofrada çeşit çeşit, mis gibi kokan yemekler vardı. Bu bile benim iştahamı açmaya yetiyordu. Bugün de normal gıda tüketmediğim için şu an aşırı açtım doğrusu. Burçin'in verdiği karışımla hafifleyen baş dönmem ve mide bulantım yemek yesem tam geçecekti...

Sakin bir şekilde geçen yemek faslında çıkan sesler yalnız çatal bıçak sesiydi. Aslında ben böyle sakin ve sessiz yemeğe hiç alışık değildim. Zira Gamze'yle her sofraya oturduğumuzda illa bir konu buluyorduk.

"Ee Lalin biraz kendinden bahsetsene" diyen Eda sessizliği bölmüştü. Ama ben şimdi sessizliği istiyordum. Ne bahs edeyim ki...?

"Ne bahs edeyim ki, işte çocuk psikoloğuyum. Arkadaşımla, Gamzey'le yani aynı evde kalıyorum. Böyle" dediğimde bunları biliyorum der gibi başını salladı. Bakışlarım Pamir'e kaydığında yemeğiyle uğraşıyor gibi gözükse de tüm dikkati bizdeydi. Hissedebiliyordum.

"Mesela ailenle neden yaşamıyorsun?"ne de meraklı çıkmıştı yahu. Bakışlarımı bu sefer Fatih'e çevirdiğimde pür dikkat vereceğim cevabı beklediğini gördüm. Bu içimi sıcacık etmişti.

"Çünkü ailem İngiltere'de yaşıyor, aslında ben de lise son sınıftan başlayarak orada yaşadım. Orada okudum. Ama çalışmak için vatanıma döndüm. Pek benlik değildi oralar. Türkiye'yi hep özlüyordum," dediğimde tatmin olmuş gibi gülümsedi.

"Çok haklısın Lalin, benim de ağabeyim iki yıl önce yurt dışına taşındı ailesiyle birlikte. Beni de sürekli yanına çağırsa da. Gitmiyorum. Toprağımsız yapamam oralarda. Ne demişler gurbet yalnız gezmek için. Git gez, yeni yerler keşf et..ama vatanına geri dön" Barkın'a çok hak veriyordum. İnsan vatanını unutmamalı.

"Peki ailenin yanına hiç gitmiyor musun? Dönmeği falan yani düşünüyor musun? Sonuçta ailen onlar" diye sorduğunda Pamir'in elindeki çatalın düşmesiyle dikkatler onun üzerinde toplansa da, bir şey yok deyince yeniden konuşmaya başladım.

"Yok temelli dönmeği düşünmüyorum. Ama ailemi ikna ettim gibi. Belki onlar döndüler. Eğer dönmezlerse de arada yanlarına giderim. Ama dönmelerini çok istiyorum." dediğimde karşımdakı çift bana anlayışla baktı.

"Peki özel değilse eğer bir soru daha verebilir miyim?" dediğinde içimden dua ediyordum ki ilişki durumumla ilgili olmasın. Çünkü İngiltere'de universite de yaşadığım o olumsuz ilişki dışında ilişkim olmamıştı. Ve ben o olayları hatırlamak dahi istemiyordum.

"Tabii, ki sorabilirsin" desem de pek emin değildim.

"Sevgilin, ya da daha ciddi ilişkide olduğun biri var mı?" ah Eda bu soru olmaz ki ama. Ne diyeyim ki şimdi. Üstelik Fatih'de burada.

"Hayır, yok" dediğimde Eda da, Barkın da çok şaşırmıştı. Ne yani illa sevgilim olmalı mıydı?

"Peki özel bir nedeni mi var? Yani neden hayatına kimseyi almadın. Çok güzelsin, çok başarılısın" amann. Sorgudaydım sanki mübarek.

"Aslında şimdiye kadar tek bir ilişkim oldu. O da İngiltere de Universite yıllarında. Ama sonu hiç beklemediğim gibi bitti. Yani o olaylardan sonra kimseyi alamadım hayatıma. Ama ne oldu diye sorma en azından şimdi" diyerek Fatih'i işaret ettim. O da anlamış olacak ki sormadı. Pamir her ne kadar ilgisiz gözükse de anlattıklarıma sinirlenmişti. Psikolog olarak gözümden kaçmamıştı ama neden sinirlenmişti ki. Gerçi ona sinirlenmek için neden lazım değil ama...

••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

Yemeğin geri kalanı sıradan sohbetler eşliğinde geçmişti. Sonrasında benim rahat konuşmam için Fatih'i odasına göndermiştik. Zaten yapması gereken ödevleri de vardı.

Şimdiyse salonda oturmuş, kara kara konuya nasıl gireceğimi düşünüyordum. Kendimi hakim önüne çıkan suçlu gibi hissetmem normal miydi acaba?

"Evet, Lalin hanım konuşmak istediğiniz konu neydi?" ahh bu kadar bile dayanması mucizeydi.

"Evet, konu demeyelim de, Fatih'in genel durumuyla ilgili bilgilendirme ve öneriler yapmak istiyordum." demiştim. Gerçekten de tam olarak niyetim buydu.

"Tamam, Lalinciğim seni dinliyoruz" ağabeyinin buz gibi sesi ve bakışlarına karşı gülümseyen yüzüyle ışık saçan Eda beni az da olsa rahatlatmıştı.

"Öncelikle onu söylemeliyim ki, Fatih'in psikolojik durumu tahmin ettiğimden daha da ağır" tepkilerini ölçmek ister gibi yüzlerine baktım. Hepsinin yüzünü merak ve endişe sarmıştı.

"Yani, çok sevdiğimiz birinin ölümü bu gerçekten çok ağır bir durum. Hele bunu yaşayan bir çocuksa. Fatih'de bu durumla çok erken karşılaşmış. Bu onun vaktinden önce büyümesine sebep olmuş." diyerek yeniden duraksadım. Tepkilerini ölçmek ister gibi suratlarına baktığımda yutkunma ihtiyacıyla dolup taşmıştım.

"Yani" diyen Eda'dan tepki alınca laflarımı daha da açarak konuşmaya çalıştım.

"Fatih'in genel durumunda beni en çok endişelendiren konu ailesinin öldüğünü biliyor, ama kabullenemiyor olması. Yani fikrimi biraz daha açayım. Bu yaşlarda olan çocuklar ailesinden birilerini kaybedince çok farklı tepkiler veriyorlar. Mesela sürekli ağlayarak yemeden içmeden kesilenler oluyor, inanmayarak sürekli ailesinin yolunu bekleyenler oluyor. Ya da kendine kapanıyorlar. Ama Fatih'te durum biraz farklı. O ailesinin öldüğünü biliyor, ama kabul etmiyor kendi dünyasında. O yüzden ağlamıyor, mezarlarını ziyaret etmiyor. Ama mezarlarının olduğunu biliyor. İşte bu çok zor bir durum" dediğimde Eda yeniden lafımı bölmüştü.

"Ama dedin ki inanamayanlar, sürekli ailesinin yolunu bekleyenler oluyor. Fatih'in onlardan farkı ne?" ha tamda bunu anlatıyordum işte. Azacık sabırlı olsaydı keşke.

"O dediğim çocuklar ailesinin ölümüne inanmıyor, yani mesela annem gitti şehir dışına geri dönecek, beni alacak gibi düşünüyor. Bu bazen ona anlatılan yalanlarla oluşurken, bazen de çocuk kendi hayal dünyasında öyle düşünüyor. Ölümü bilmiyor ve kabul etmiyorlar kısaca. Ailesinin bir yerlere gittiğini düşünüyorlar. Hatta bazı çocuklar kendilerini sebep biliyor. Yaramazlık yaptıkları için ailesinin onları terk ettiklerini düşünüyorlar. Ama Fatih biliyor ki ailesi artık yok. Fakat bunu kabul etmiyor sadece. Ne beklemiyor, ne de yas tutmuyor. Belirsizlikte kısaca. Duygularını, acılarını içinde yaşadıkça daha çok kapanıyor içine." dedim ve boğazım kuruduğu için çayımdan bir yudum içtim.

"Anlıyorum şimdi." düşünceli sesle konuşan Eda'ya başımı salladım.

"Bir de kimseye sevgisini gösteremiyor. Size bile. Bu da bilinç altında oluşan kaybetme korkusuyla ilgili." tepkilerine dikkatle baktığımda Pamir'in zaten çatık kaşlarının daha da çatıldığını gördüm. Amannnn.

"Peki Ne önerirsin Lalin?" bu sefer konuşan Barkın'dı. O da gerçekten endişeli gözüküyordu.

"Şimdi onunla vakit geçirmenizi istiyorum. Birlikte dışarı çıkmanızı, bir şeyler yapmanızı. Hatta Fatih isterse ben bile katılırım böyle aktivitelere. Böylece Fatih'i açtıkca ona ailesinin ölümünü kabul ettirmeye de başlayacağız. Diğer taraftan ben zaten seanslara da devam edeceğim. Mezarlarına ziyaret ederek durumla barışmalı, hatta ağlamalı. Ama bunlar çok daha sonranın işleri" Pamir'in sessizliği canımı sıkıyordu. İçimden bir his az sonra çok kötü patlayacağını söyleyerek canımı daha çok sıkıyordu.

"Fikirlerini tam açar mısın ?" diyen Eda'ya onaylar bakışlar attım. Derin nefes alarak konuştum.

"Şimdi Fatih'le en son nereye gezmeye gittiniz? Ya da genelde nasıl vakit geçirirsiniz?" diye sordum ama pek olumlu cevap alamayacağımı da biliyordum.

"Sanırım hiçbir yere. Zaten evde havuzdan tutmuş, sinema salonuna kadar çok şey olduğu için bunu hiç düşünmedik. Ayrıca Fatih'te hiçbir zaman gezmeğe gitmek istemedi ki." diyen Eda çok düşünceli gözüküyordu. Galiba dediklerimi aklında tartıyordu.

"Evde her şey ola bilir. Fakat unuttuğunuz bir mesele var ki. Bir çocuk en iyi dışarda gelişir. İnsanların, toplumun arasında. Mesela amcasıyla, ya da halasıyla bir gün sahilde gezse çok iyi olur. Bunu üçünüz bilrlikte de yapmalısınız." dediğimde Pamir bey bana öyle sinirli baktı ki. Tamam biliyorum Pamir'in ailesinin geçmişi biraz karışık birkaç düşmanları vardı. Şirkette de daim rekabette olduğu insanlar vardı. Bu bakımdan koruma iç güdüsüyle dolup taşıyordu. Ama bu hapis hayatı yaşamak, ev ve iş arasında mekik çekmek anlamına gelmiyordu ki. Eda'nın da bir yere gittiğinde korumayla gitmesi gözümden kaçmamıştı.

"Bence siz bizim aile işlerimize karışmak istiyorsunuz" diye tıslayan Pamir Karabulut beni şoke etmişti. Böyle düşünüyor olamazdı değil mi?

"Hayır, öyle bir niyetim asla yok. Sadece yeğeninizin iyiliği için yapmamız gereken şeyleri söylüyorum." dediğimde her an patlamağa hazır bomba gibi olan Pamir Eda'nın onun koluna dokunmasına, sakin ol demesine aldırmayarak sinirli bakışlarının hedefine beni aldı.

"Peki, sizin göreviniz ne. Hayır bilelim de" ne saçmalıyordu bu adam Allah aşkına.

"Anlamadım" gerçekten de ne saçmaladığını anlamamıştım. Ağabey bir sakin ol diyen Barkın'a hiç bakmadan gözlerini benden çekmiyordu. Korkmalı mıydım?

"Ben yeğenimle ilgilenerek onu iyileştireceksem. Sana niye para ödüyorum" dedikleri ben de deprem etkisi yaratmıştı. Ne yani parasını mı yüzüme çarpıyordu. Şu an gözlerim doluyordu. Asla danışanlarıma duygularımı belli etmeyen ben. Şu an ağlayacak kıvama gelmiştim. Çünkü çok gurur kırıcı konuşuyordu.

"Ben sizden benim görevimi yapmanızı istemedim ki. Sadece yardım edeceksiniz, yeğeninize birlikte iyi geleceğiz ona, birlikte iyileştireceğiz. Ayrıca o sizin yeğeniniz onunla vakit geçirmenizden daha doğal olacak bir şey yok ki"- duygularımı bastırmaya çalışmak için büyük efor harcıyordum şu an. Neden dışarda vakit geçirmeye bu kadar takıyordu ki?...

"Bence sen bizim aile işlerimize, benim yeğenimle nasıl davranacağıma daha fazla karışma. Ve sana verilen görevi yap. Burnunu bizim aile işlerimize sokmana izin verdiğimi hatırlamıyorum" bu kadarı gerçekten çok ağırdı. Benim niyetim o değil ki. Gözlerim artık dolup taşıyor, dökülmemeleri için mücadele ediyordum. Dolan gözlerimi yerden alarak gözlerine diktiğimde anlık pişmanlığını görmüştüm. Ama hiçbir şey ifade etmiyordu benim için.

Ayağa kalkarak çantamı aldım. Başımda hafiften yeniden dönmeye başlamıştı. Kulaklarım uğulduyor, hiçbir şey diyemiyordum. Eda ve Barkın bir şeyler diyordu ama anladığımdan bile emin değildim. Fevri konuşarak Fatih'i üzecek bir şey de yapmak istemiyordum. O yüzden gitmem en doğrusu olacaktı. Sözleri beni çok kırmıştı. Resmen ailesine dahil olmak gibi bir niyetimin olmasını ima etmişti.

"Been.. gitsem iyi olacak" sağ gözümden bir damlanın dökülmesine engel olamamıştım. Pamir'se az önceye göre daha sakindi. Gözleri o dökülen damlaya takılı kalmıştı. Ama özür dileyeceğini, ya da yalnışını fark etmesine pek inanmıyordum.

"Ama daha konuşman bitmedi ki. Gerçekten üzgünüm Lalin. Gitmesen mi acaba?" ağabeyine sinirli bakışlar atan Eda'ya gülümsemeye çalıştım.

"Daha vakit çok konuşuruz bir ara. Geç oldu gideyim artık" bir damla daha dökülmüştü. Neden dökülüyorsunuz sanki. Daha fazla durmayarak, çıkışa doğru gittim. Pamir'e son bir bakış attığımda gözlerini bana dikmiş öylece baktığını gördüm. Ne düşünüyordu, pişman mıydı anlayamıyordum ki. Duygularını çok iyi saklıyordu.

Bahçeye çıktığımda beni getiren arabayı gördüm ama şöför Cesur değildi. Adının Mehmet olduğunu öğrendiğim adam yeni şöfördü. Ve Cesur'a göre yaşı çok büyüktü. 40 lı yaşlarının ortalarında gibi duruyordu.
Açıkcası neden diye hiç sorgulamadım. Çünkü ruh halim berbattı şu an.

Yol boyu gözümü camdan çekmeyerek göz yaşı döküyordum. Şimdiye kadar böyle gurur kırıcı konuşma yaşamamıştım. En son bu kadar üzüldüğümde İngilteredeki sevgilim Michael'ın beni universitede en yakın arkadaşım Maria ile aldatmıştı...

Araba apartmanın önünde durduğunda teşekkür ederek indim ve koşar adım eve geçtim. Evden adımımı içeri attıdığımda derince nefes aldım. Ne akşamdı be. Gamze halimi görünce hemen yanıma vardı.

"Ne oldu sana böyle" dediğinde ağlama isteğim yine başlamıştı.

"Ne sen sor ne ben anlatayım" desemde salona geçtiğimizde her şeyi anlatmağa başlamıştım bile...

•••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

Pamir'den

"Abi neden o kadar sert ve hakaret ederek konuştun ki? Kızı çok üzdün farkında mısın?" farkındaydım evet. Ve sinirlerime hakim olmadığım için kendime kızıyordum.

"Eda tamam artık. Aynı şeyi kaçıncı kez tekrarlıyorsun ya" dediğimde Eda bile sinirden patladı. Oysaki benim aksime asla sinirlerine yenik düşmüyordu.

"Ya ne tamamı. O kızın söyledikleri gerçekti. Düşünsene Fatih'in bu kadar kapanmasında bizim, hayatımızın, işimizin de ne kadar etkisi var." Diyerek sinirlerini basmak için gözlerini sımsıkı yumdu.

"Ama sen ne yaptın. Resmen ailemize karışmakla, hatta parana göre bunu yapmak istediğini ima ettin." dediğinde şaşırmıştım. Ben o anlamda söylememiştim ki. O sözleri.

"Ne diyorsun sen ya..ben onu ima etmedim ki" dediğimde başını iki yana salladı. Hay sikeyim. Gerçekten öyle mi anlamıştı.?

"Abiciğim önce dedin ki neden sana para ödüyorum, sonra dedin burnunu aile işlerimize sokma, buna hakkın yok. Sonra aile işlerimize karışmak istiyorsun dedin. Tüm bunların bir kadın için neler ifade ettiğini bilmiyorsun ki. O psikolog olsa bile, duyguları var. Belki de sinirle söylediğini biliyordur, ama bu onun gururunu ve kalbini parçaladığın anlamına geldiği gerçeğini değiştirmiyor ki" dedikleri beni derinden sarsmıştı. Gerçekten bunları söylemiştim ben. Hem de takıntılarım ve sinirim yüzünden. Çok güzel kalbi olan birinin kalbini kırmıştım. Hele gözünden düşen inci tanelerinin sebebi olmak çok kötü bir durumdu.

"Eda bizim neler yaşadığımızı biliyorsun. O da benim en hassas olduğum konulara girdi. Ben asla Fatih'le dışarda rahat olmam ki. Belki hiçbir tehlike olmayacak ama, sen de çok iyi biliyorsun ki olabilir de. Ben bir yakınımın da kaybına dayanamam. O yüzden böyle sinirlendim" haklıydım biliyordu o da. Çünkü o ağır zamanlardan birlikte geçmiş, birlikte toparlanmaya çalışmıştık.

"Ağabeyim, canım ağabeyim biliyorum ben bunları. Ama bunları Lalin bilmiyor ki. Sen yılların birikmişliğini tek gecede kızın üzerine döktün. Oysaki niyeti sadece yardım etmekti. Baksana Fatih için prensiplerini bile es geçerek eve gelmeyi kabul etmişti. Hatta senin şoförle ilgili emirvakilerine bile ses etmedi. Neden çünkü Fatih'e yardım etmek istiyor. Sense böylesi güzel bir kalbi parçaladın bu akşam" offf. Haklıydı işte. Zaten beni ona çeken şeyde farklı olmasıydı. Hiç kimse gibi olmaması.

"Haklısın tamam. Ne yapalım şimdi?" Dediğimde zafer kazanmış gibi gülümsedi.

"Onunla konuşursun artık sen. Özür dilemeyeceğini biliyorum. Ama en azından telafi edici bir şeyler söyleyebilirsin" dediğinde başımı sallayarak çalışma odama geçtim. Zira daha fazla Eda'nın suçlamalarını dinleyemezdim, canım zaten sıkkındı.
Onun ağlaması beni etkilemişti. Ben kimseye karşı duygu barındırmayan adamdım. Ama Eda ağlarken nasıl etkileniyorsam şimdi de öyle hiss etmiştim. Hatta kabul etmek istemesem de daha fazla yanmıştı canım. Hele o gözyaşlarının sebebi olduğumu bilmek.

Ama böyleydim işte ben. Ani sinirle etrafı silip savuran. Her şeyi mahveden.

Ona karşı farklı duygular sergiliyordum. Mesela Cesur sadece ona çok hafif dokunmuştu diye onu Mehmet'le değişmiştim. Kendime söylediğim ise kim olsa aynısı yapacağı oluyordu. Ama Lalin yerine başkası olsaydı bu kadar tepki verir miydim bilmiyorum.

Hele sofra da sevgilisi olduğunu bilmek, ve onun canını yakması. Aslında bunların da siniri eklenmiş. Patlamama neden olmuştu.

Düşüncelerime son vererek Mehmet'i aradım ve odama çağırdım.

"Beni çağırmışsınız Pamir bey?" diyen Mehmet ne olduğunu anlamak ister gibi bakıyordu.

"Bıraktın mı Lalin hanımı? Yolda bir sorun oldu mu?" umursamaz gibi gözükmek için çalışıyordum.

"Evet efendim, bıraktım yalnız şey" diyerek duraksayan Mehmet'e sinirlendim. Sabır mı var bende böyle bekletiyor.

"Yalnız ne?" dişlerimin arasından söylediklerimle kendini toparlamıştı.

"Biraz kötüydü. Ağlıyordu ve hali hiç iyi değildi. Dediniz ya her hareketinden haberim olacak. Her an bayılacak gibiydi." off. Ağlıyordu. Hasta haliyle bir de ben üzmüştüm onu. Akılsız herifin tekiyim.

Mehmet'e elimle çık işareti yaptıktan sonra elimde olan viski bardağını sinirle duvara savurdum. Bu kızın aklıma bu kadar yerleşmesine izin vermeyecektim. Vermemeliydim. Bu olamazdı. Benim hayatımda kimseye yer yoktu. Olmamalıydı. Ona karşı olan bu çekime bir an önce son vermeliydim.
••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••


🦋
•••••

Bir bölümün daha sonuna geldik. 23.08.2020

Beğenmeniz dileğiyle keyifli okumalar.

Yorumlarınızı bekliyorum.

Sağlıcakla kalın.💙💙💙💙💙

 

Loading...
0%