Yeni Üyelik
7.
Bölüm

~Bölüm:6~

@papatyahikayeleri

🦋
••••

*Her şey görüldüğü gibi olsaydı, elimize aldığımız deniz suyu mavi olurdu...
•••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

Lalin'den:
••••••••••••••

Sabah gözlerimi yine hafif baş ağrısıyla açmıştım. Dün yaşadıklarımın etkisi de hastalığımın üzerine eklenirse ağrımasa şaşırmam gerekirdi zaten. Birkaç dakika hafif hareketlerle şakaklarımı ovarak kendime geldikten sonra yataktan kalkarak bir çırpıda yatağımı toparladım.

Banyoya girerek kısa bir duş aldıktan sonra dolabın karşısında dikilmiştim. Mevsim artık ilk bahara doğru ilerlediği için çok kalın giyinmiyordum. Aslında sıcak sevmezdim ama garip olan oydu ki soğuk sevmeme rağmen kış mevsimini pek sevmiyordum. Daha çok güneşli ve yağmurlu havaları seviyordum.

Bugün doktor randevum da vardı. Bu yüzden son iki danışanımı yarına ertelemiştim.
Düşüncelerime son vererek dolabın kapısını açarak elbiselerime bakındıktan sonra fazla oyalanmadan seçimimi yaptım.
Seçtiğim kıyafet kalın askılı kollu, mini gri tonlarda bir elbiseydi. Üzerine yine aynı tonda olan siyah tek düğmeli ceketimi kombinlemiştim.

(Lalin'in elbisesi)

Saçlarımı sıkı bir at kuyruğu yaptıktan sonra, siyah topuklu ayakkabılarımı ve yine siyah portfoy çantamı da alınca hazırdım. Makyaj yapmayı çok abartıya kaçmadan genelde sevsem de şu an yorgun hissettiğimden dolayı sadece yüz kremi, dudak parlatıcısı ve çok hafif de rimel sürmekle yetinmiştim.

Odamdan çıktığımda ortamda oluşan sessizlikten anladım ki Gamze ya hâlâ kalkmamış, ya da çok erkenden çıkıp gitmişti. İlk önce odasına giderek kapıyı açtığımda hala uyuduğunu gördüm. Ortalıkta laptop, dosyalar, kalem vs. görmemle gece geç saatlere kadar çalıştığını anlamam uzun sürmemişti. Saate baktığımda henüz erken olsa da Gamze'yi uyandırmalıydım. Malum işlerinin yoğun tempo da olduğu bu dönemde gecikmesi hiç iyi olmazdı. Sakince yanına yaklaşarak omuzundan dürttüm.

"Gamzeciğim, uyan hadi" dediğimde kıpırdasa da uyanmadı. Aksine üzerine örttüğü battaniyeye daha da sokuldu. Gülerek başımı onaylamazcasına salladım.

"Gamzeee, hadi kalk artık. Geç kalacaksın yoksa. Hadii" ısrarlı bir şekilde omuzundan dürtünce nihayet uyuyan prensesi uyandırmayı başarmıştım.

"Günaayydınn. Saat kaç?" bir yandan esneyen, bir yandan konuşan arkadaşıma gülmeden edemedim.

"Saat yediyi on beş geçiyor canım. Fazla olmasa da vaktimiz var. Hadi kalk," dediğimde uzatmadan kalkmıştı. Çünkü 8 buçuğa kadar şirkete gidiyordu her zaman. Ben de zaten o civarda gidiyordum...

Pratik bir şekilde hazırladığım kahvaltı sofrasına Gamze de gelince oturmuştuk. Yerken bile esneyen arkadaşıma göz devirdim.

"Dün kaçta yattın Allah aşkına" diye sitem ettiğimde yüzünü buruşturmuştu. Anlaşıldı baya geç yatmıştı.

"Sabah dört ya da beş gibi. Bugün sunum yapmalıyım o yüzden yetiştirmem gerekiyordu," dediğinde anladım der gibi başımı salladım. Anlıyordum işiydi yapmalıydı, ama bazen gerçekten fazla yoruluyordu.

"Bu arada bugün doktora gitmeyi ihmal etme sakın" evet, bir de o vardı değil mi?.

"Merak etme canım gideceğim" zaten mecburdum. Böyle başım döne döne nereye kadar yani.

"Doktora varınca bana kısa bir mesaj atarsın. Aklım kalmasın sende" dediğinde gülümsemiştim. Böylesi bir arkadaşlığımız olduğu için çok şanslıydık.

"Tamam, kuzum" şirince dediğimde o da gülmüştü. Zaten bundan sonra pek konuşmayarak kahvaltımızı sakince tamamlamıştık...
•••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

İçeri girdiğimde her zaman ki yerinde oturan Melis'e selam vererek günlük durumlarla ilgili bilgi edindikten sonra son olarak bana yeşil çay getirmesini rica ederek odama geçtim. Bugün çok yoğun değildim. Sadece iki gün önce bugün için randevu alan danışanımı merak ediyordum. Zaten her zaman yeni birileri gelen zaman içimi çocuksu bir heyecan sarmalıyordu. Sanki işe yeni başlamışım ve yanıma gelen ilk çocukmuş gibi...

Yanıma gelen yeni çocuk psikolojik dünyada çocuklarda sık sık karşılaştığım dikkat eksikliyi ve hiperaktivite bozukluğundan eziyet çekiyordu. Zira bozukluğun 3 temel belirtisinin üçü de (dikkat eksikliyi, aşırı hareketlilik ve dürtüsellik) Efe de belirgindi. Bu da o demek oluyordu ki erken teşhis edilmemişti. Bu tip çocuklar bir şeye odaklanmakta zorlanır, sürekli hareket halinde olmak isterler. Dikkatleri kolayca dağılır, başladıkları işi bitirmekte zorlanır, oturduğu yerde duramaz, gereksiz yere hareket eder ve çok konuşurlar. Erken teşhis bu bozuklukta çok önemli. Benim yeni danışanım Efe de pek erken teşhis olmasa da sorunlarını halledeceğimi umuyorum...

Efe'yle olan ilk seansımızı başarıyla başa vurduktan sonra daha iki seansa da girince bugünlük buradaki işim bitmişti. Şimdi geriye doktorum Duygu hanımla olan randevum kalmıştı. Ama aklımın bir tarafı bugün sürekli Karabulut'lar tarafından istila edilmişti. Yarın yine Fatih'in yanına gitmeliydim ama bu sefer benim için hiç kolay olmayacaktı. Pamir'le yeniden karşılaşmaya hazır mıydım hiç bilmiyorum açıkçası....

Düşüncelerime son vererek Gamze'ye kısa bir bilgilendirme mesajı attıktan sonra annemi aramaya karar verdim. Birkaç gündür konuşmuyordum ve sesini duymaya ihtiyacım vardı. Telefonumun rehberinden *Nevin Sultan* diye kaydettiğim annemin numarasını bularak tuşladım ve kulağıma götürdüm.

Birkaç çalıştan sonra açmıştı. Bu esnada da ben çıkmak için hazırlanıyordum.

"Efendim güzel kızım" diyen annemin kadife sesi kulaklarımda yankılandığında onları ne kadar çok özlediğim gerçeği de gün yüzüne çıkmış oldu.

"Nasılsınız annem?" benim de sesim özlem doluydu.

"İyiyiz güzelim sen nasılsın? Neler yapıyorsun?"

"Ben de iyiyim annem. Hiç öyle iş güç işte." dediğimde bir süre havadan sudan konuştuktan sonra konuyu yeniden dönmeleri mevzusuna getirdim.

"Peki, dönmekle ilgili karanınız ne oldu?" dediğimde gülümsedi. Galiba sesim çocuksu çıkmıştı.

"Baban işlerini devir teslim etsin döneceğiz, Baban da zaten İzmir'i, Çiğli'yi çok özledi. Oraların tertemiz havası burnumuzda tütüyor. Halanlarla da konuştu. Orada eniştenle ortak bir kafe açacaklar. Buradaki işler ve oradaki işler hallolunca döneceğiz" Temelli dönüşten kastım İstanbul'da yaşamalarıydı ama en azından dönecekler ya bu da bana yeterdi. En azından İngiltere'de olmayacaklardı ve daha sık sık görüşe bilecektim. Hem babamın Çiğli'ye dönmek isteyeceğini düşünmeliydim. Babamın yaşlandıkça doğduğu yerlere olan özlemi artıyordu. Aslında Çiğli'de doğmamıştı babam. Sadece Çiğli yaratıldığı yıllardan babamın ailesi oraların ilk sakinlerinden olmuştular.

"Harika bir haber bu. Geleceğiniz günü iple çekiyorum," diyerek konuşmayı da sonlandırmıştık.

Bu esnada aniden karşımda beliren araba frenleyince rüyadan uyanıyormuş gibi irkildim.

"Hanımefendi canınıza kastınız mı var? Neden aniden önüme çıkıyorsunuz?" diyerek arabadan inen adamın sesi çok sinirliydi. O kadar dalgın yürüyordum ki park yerinden çıkan arabayı fark etmemişim bile. Elimle alnıma hafifçe vurduktan sonra kendimi toparladım.

"Biraz dalgındım. Kusuruma bakmayın lütfen" desem de adam pek tatmin olmuşa benzemiyordu. Ne diyeyim ki başka.

"Dalgındınız öyle mi? Bir de hak vermeye çalışıyorsun kendine. Ya çarpsaydım o zaman ne olacaktı" hay daa..çattım yeminle. Ayrıca aniden resmiyeti de aradan kaldırmıştı ve ben bu durumu hiç sevmemiştim.

"Bakın, bilerek yaptığım bir şey değildi. Dalgındım, lütfen mazur görün" sakinliğimi korumağı başarmıştım. Ama adam hiç tatmin olmuşa benzemiyordu.

"Tabii sizin için ne fark eder çarpsaydım, polisti, doktordu uğraşan ben olacaktım." tam gidecekken sesini yükseltmesiyle duraksadım. Derdi neydi bu adamın? Bilinçli yapmışım gibi davranıyordu. Ve sabrımı fena halde zorluyordu.

"Beyefendi, uzatmayın artık. Olmadı bir şey işte." tıslar gibi söylememle daha da sinirlenmişti. Kesinlikle akıl sağlığı yerinde değildi bu adamın...

"Olabilirdi ama" diye bağırınca irkilerek geriledim. Ama tam bu anda dikkatimi çeken şey Karşımdaki adamın omuzundan tutarak onu benden uzaklaştıran eldi. Çünkü bu elin sahibi Pamir Karabulut'dan başkası değildi. İyi de onun ne işi vardı burada?

"Bir sorun mu var?" diyerek gözlerimin en derinine bakan adam bana neredeyse çarpacak olan adamın omuzunu fazla sıkıyordu. Adam acıdan dolayı yüzünü buruşturmuştu...

•••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

Pamir'den:

Eda'nın ısrarları ve benliğimi ele geçiren düşüncelerin beni rahat bırakmaması sonucu Lalin'le konuşmaya karar vererek apar topar şirketten çıkmış ve soluğu çalıştığı yerde almıştım. Onu üzmek beni neden bu kadar fazla rahatsız etmişti hiçbir fikrim yoktu. Ben etrafımda olan bir kaç tanıdıktan başka hiç kimseyi umursamayan bir adamdım. Sanırım onun farklı olmasıydı beni ona çeken. Umursamaz davranışlarıma rağmen eve gelmeyi kabul etmiş, geçen gece onu kırsam da hala seanslara devam edeceğini söylemişti. Ve bunu sadece Fatih için yapıyordu...

Ofislerinde onun gibi birkaç çocuk psikoloğu, pedogogu da vardı. Ofislerinin geniş bahçesinde olan park alanına vardığımda gördüğüm manzarayla kaşlarım çatılmıştı. Zira adamın biri Lalin'le sesini yükselterek, el kolunu oynatarak konuşuyordu. Var ya ben o eli onun bir yerlerine sokardım...

Hızla arabadan inerek soluğu yanlarında aldım. "Olabilirdi ama" diye bağıran adamın neyi kastettiği ile ilgili hiçbir fikrim olmasa da, hiçbir şey ona Lalin'e sesini yükseltmek hakkını tanımıyordu.

"Bir sorun mu var?" fazla sert çıkan sesimle ikisinin de dikkati beni bulmuştu. Elimin biriyle adamın omuzunu sıktığımda Lalin gözlerini şaşkınlıktan açarak bana bakıyordu. Tabii ki beni burada görmek düşüneceği en son şey bile değildi. Açıkçası ben de buraya gelirken onu bu durumda görmeyi beklemiyordum. Bu saatte ofisinde olması gerekiyordu çünkü.
Hiçbirinden ses çıkmayınca Lalin'de olan bakışlarımı adama çevirdim.

"Sorun ne diye sordum" artık sinirleniyordum. Adam'ın az önce ki sinirli halinin yerini korku almıştı. Ne oldu yalnız kadınlara mı erkeklik taslıyordun.

"Yok abi, dalgınlığı yüzünden neredeyse hanımefendiye çarpıyordum. O yüzden biraz sinirlendim" duyduklarımla bakışlarımı Lalin'e çevirdiğimde gözlerini kaçırmıştı. Ne demek çarpıyordum lan. Ve ne demek sinirlendim. Sen kimsin ki ona sinirlenesin. Var ya aklını sikerim adamın.

Hızla adamın omuzundan çekerek oradan uzaklaştırdım.

"Lan ne demek sinirlendim. Ona yükselen o sesini var ya temelli keserim. Şimdi gidip özür dileyeceksin. Yoksa yapacaklarımdan ben sorumlu değilim. İnan yapacaklarımı düşünmek bile istemezsin." diye dişlerimin arasından konuşunca korkuyla yalnız başını sallamıştı. Ama adamın peşini bırakmayacaktım. Ya bilinçli olarak Lalin'e bulaşmaya çalışıyorduysa. İşte bunu bilmeliydim.

Lalin'in yanına vardığımızda meraklı gözlerle bizi süzüyordu. Adamın omuzunu daha çok sıkınca konuşmak zorunda kaldı.

"Galiba, biraz fazla tepki verdim hanımefendi. Özür dilerim" deyince Lalin çok şaşırmıştı.

"Önemli değil, benim de hâtâm vardı." hâlâ şaşkın bakışlarla adamın gidişini izliyordu. Sonra aynı bakışlarının hedefi ben olunca dudağımın hafif yukarı kıvrılmasına engel olamadım. Ne kadar da masum bakışları vardı.

"Şey, bir şey mi oldu? Neden buraya geldiniz?" nihayet toparlanmayı başarmıştı. Ben de kendime çeki düzen vererek bakışlarının etkisinden kurtulmayı başardım.

"Konuşmamız gerekiyor. Ama ondan önce o adamın derdi neydi onu söyle" dediğimde sesim emirvaki yapar gibi çıkmıştı ve mimiklerinden bundan hiç hoşlanmadığını anlamıştım. Ama yine de cevap verecekti biliyorum. Çünkü fazla kibar bir karaktere sahipti.

"Önemli bir şey değildi aslında. Adam neden konuyu o kadar uzatarak bağırdı ben de anlamadım" sona doğru kendi kendine konuşur gibiydi. Ona bağırması yine aklıma geldiğinde sinirlerim yükselmişti. Arabasının pilakasını en kısa zamanda Cesur'a vererek araştırmasını söylemeği aklıma not ettim ve yeniden Lalin'e odaklandım.

"Neden bağırdı ki ne oldu?" sabırsızlığım sonucu sesim yüksek çıkınca dalgın bakışlarını yere dikerek düşünen kız irkilmişti. Bu da benim kendime küfür savurmama sebep olmuştu. Onunla konuşurken ses tonuma dikkat etmeliydim.

"Ben biraz düşünceliydim. O park yerinden çıkınca göremedim ve neredeyse bana çarpıyordu. Bende de hata vardı ama, konuyu çok uzattı." diye açıklama yapınca aklıma başka bir şey takılmıştı. Neden bu kadar düşünceliydi ki. Ama bunu tabii ki sormadım.

"Anladım, vaktin varsa konuşalım mı?" dediğimde elindeki telefonda olan saatine bakarak kaşlarını çattı. Bir yere mi yetişmeliydi acaba?.

"Kusuruma bakmayın ama benim doktor randevum var. Hatta az önceki olaydan dolayı geç bile kaldım. Sonra konuşsak olur mu?" demek doktora gidecekti. Ama garip bir şekilde doktora ben de onunla gitmek istiyordum.

"O zaman, benim arabamla gidelim doktora. Hem sen yorgun ve dalgın gözüküyorsun. Hem de yolda konuşmuş oluruz" dediklerimle yüzü düşünceli bir hal aldı. Aslında fazla düşünceli ve dalgın gözüküyordu ve bu halde araba kullanmasını istemiyordum. Kararsız bakışlarla bana bakarak dudaklarını konuşmak için araladı.

"Zahmet etmeyin, hem arabam da burada. Ben giderim. Yarın konuşuruz." dediklerini umursamadım tabi ki.

"Bir zahmet değil, iki arabanı aldırırım. Şimdi buyurun önden" dediğimde bir arabaya bir bana bakarak gülümsedi. Neden gülüyordu ki. Sanki düşüncemi okumuş gibi yeniden konuştu.

"Zaten, arabamı tamirden dün gece adamlarınız getirdi. Şimdi yine siz alıyorsunuz" diyerek daha çok gülünce ben de gülmüştüm. Gerçekten de öyle olmuştu çünkü. O ağır konuşmamızdan sonra Mehmet ilk önce onu bırakmış, daha sonra arabasını tamirden alarak götürmüştü.

"Yapacak bir şey yok. Gidelim mi?" Dediğimde kısa bir an duraksasa da elimle işaret ettiğim yöne doğru yürümeye başlayınca rahatlamıştım...

••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

Lalin'den :

Şu an arabasında oturduğum adamı hiç ama hiç anlayamıyordum. Bir kötüydü, bir iyi. Sürekli dengemle oynuyordu. Arabaya bindiğimizden aramızda tek konuşma geçmişti. O da benden hastanenin adresini sorması olmuştu. E hani benimle konuşacaktı bu adam. Neyi bekliyordu? Davetiye falan mı? Ben sormayınca konuşmayacağını anladığım için el mecbur olaya el attım.

"Benimle konuşmak istediğiniz konu nedir?" sesimi duyunca bakışlarının hedefi ben olmuştum.

"Dün geceyle ilgili konuşmak istiyorum" dediğinde şaşırmıştım. Diyeceğini demişti zaten. Daha ne konuşacaktı ki.

"Siz yeterince konuşmuştunuz zaten. Daha ne konuşacaksınız ki " alay karışık kurduğum cümleyle çatık kaşlarını daha da çattı. Sonuçta benim de duygularım vardı. Her ne kadar kibar olmaya çalışsam da bazen bu çok zor oluyordu. Aynı şimdi ki gibi.

"Haklısın. Ben sinirlerime yenik düşerek, sana karşı hak etmediğin sözler savurdum." işte bu kadardı. Özür dilemeği geçtim. Kusuruma bakmayın falan da demiyordu ya. Ama pes etmeyecektim. Özür dileyecekti benden. Çünkü o savurduğu sözlerin hiçbirini hak etmiyordum.

"Yanii" diyerek umursamazca omuz silkmemle gözlerini kapatarak derince nefes aldı. Sinirleniyorsa sinirlensin bana ne.

"Yanisi. İstemeyerek sarf ettim o sözleri." konuşurken gerçekten zorlanıyordu. Ama bu beni ilgilendirmiyordu. Özür dilemeliydi!.
Umursamazca başımı cama taraf çevirerek hiç bir şey demeyince daha da sinirlenmişti.

"Bir şey demeyecek misin?" dediğinde alaylı bakışlarla baktım yüzüne.

"Bir şey unutmuyor musun?" neyi kastettiğimi çok güzel biliyordu. Sorusuna soruyla cevap vermemi beklemiyor olacak ki şaşırmıştı. E alışmıştı tabi sakin ve kibar Lalin'e.

"Özür dilemesem olmuyor mu?" derince nefesler alarak söylediklerine cevap bile vermeye tenezzül etmedim ve sadece omuz silktim. O kadar kolay değildi tabii ki. Kır, dök, parçala sonra da gel de ki üzgünüm.

"Özür dilerim" varla yok arası çıkan sesiyle kaşlarımı çattım.

"Duyamadım" dediğimde sinirinden derin soluklar alıyordu. Oh olsun. Böyle yola gelirsin işte.

"Özürr dilerim," sesini biraz daha yükseltmişti bu sefer. Hala tatmin olmasam da. Daha fazla uzatarak uyuyan sinirli devi uyandırmak istemedim. Zira zararlı ben çıkıyordum.

"Özrünüz kabul edildi, Pamir bey," diyerek gülümsediğimde bakışları gülüşümde takılı kaldı bir süre. Rahatsız olduğum için yerimde kıpırdanınca kendini toparlayarak gözlerime baktı bu kez. Dudakları da kıvrılmıştı tabi.

"Bey ve sizi kaldırsak artık" diye soran adam beni bozguna uğratmıştı. Ama emindim istem dışı söylemişti. Yüz ifadesi öyleydi çünkü.

"Peki, Pamir " dediğimde gülmüştü. Ama bu sefer tam anlamda gülmüştü. Nadiren gülen Pamir Karabulut şu an gülüyordu. Gülüşü de çok güzeldi orası da hiç girmek istemediğim ayrı bir konu ya. Neyse.

Yolun geri kalanı sessizlik içinde geçerken hastanenin önünde duran arabayla bakışlarımı yeniden yanımda olan adama çevirdim. Şoförlüğü yapan Mehmet çoktan dışarı çıkmıştı bile.

"Teşekkür ederim." dediğimde arabadan inmeğe hazırlanıyordum.

"Önemli değil. Sakıncası yoksa seninle geleyim mi ?" diyen adam bu gün beni daha ne kadar şaşırtacaktı kim bilir. Mini çaplı bir şokun daha şaşkınlığını atarak kendimi toparlamaya çalıştım. En azından denedim.

"Tabii. Yani olur" diye saçmalayınca başımı iki yana sallayarak kaçarcasına arabadan indim.
O da yanıma gelince Duygu hanımın odasına doğru ilerlemeye başladık...

İçeri girdiğimizde önceden randevum olduğu için çok beklemeden Duygu hanımın odasına gelmiştik. İlk önce beni tahlil için kan almaya göndermişti. Yarım saat sonra sonuçların çıkmasını biz bekleme odasında sessizce beklemiştik. Garip bir şekilde ikimizde sakindik. Fakat ona bakmasam da bakışlarının üzerimde olduğunu hissediyordum. Zira biri bana bakınca anlıyordum.
Sessiz, sakin geçen yarım saatin sonunda sonuçlar Duygu hanımın bilgisayarına gönderilince bizi de içeri çağırmıştı.
Kapıyı iki kere tıklattıktan sonra içeri girmiştik.

"Girin" diyen Duygu hanımla içeri girerek işaret ettiği yerde karşılıklı oturduk.

"Nasılsın Lalin?" diyen 3 yıllık doktoruma gülümsedim.

"İyiyim. teşekkür ederim " dediğimde oyalanmadan bilgisayardaki sonuçlarımı incelemeye başladı. Bir süre inceledikten sonra kaşlarını çatarak bana döndü. Azarlar başlıyordu galiba.

"Öncelikle beyefendi kim?" diye soran kadınla dona kaldım. Ne alaka şimdi. Pamir'e döndüğümde merakla vereceğim cevabı beklediğini görmemle daha da gerildim.

"Arkadaşım oluyor kendisi" dediğimde başını salladı. En uygunu arkadaşım gibi tanıtmaktı. Danışanımın amcası diyemezdim ya.

"Anladım. Genelde yalnız geliyorsun ya o yüzden sordum. Şimdi senin durumunla ilgili konuşalım. Öncelikle iki ay bundan önceydi senin kontröl. Neden gelmediğini öğrenebilir miyim?" dediğinde alt dudağımı dişlerimle ezmeye başladım.

ey. İş güç derken ertelendikçe ertelendi işte" dediğimde Duygu hanım bana onaylamaz bakışlar atınca hafif utanmıştım. Velisinden azar işiten çocuk durumuna düşmüştüm yahu. Hem de ego abidesi Karabulut'un yanında(!).

"Şimdi kan değerlerin fazla düşmüş. Zaten sen çok yorulduğun, çok çalıştığın, iyi gıdalanmadığın, tek kelimeyle desek kendine vakit ayırmadığın zamanlar oluşan bir durum bu. Ve tamamen bağışıklık sisteminle alakalı. O yüzden bu kez sana vitamin ve etken maddesi demir olan ilaçlar yazacağım. Ama ilaçları almakla iş bitmiyor. Yemeğine dikkat etmelisin. Vitamin depolu besinler tüketerek, değerlerin yükselinceye kadar kendini fazla yormamalısın. Çok yorulduğun takdirde baş dönme, mide bulantıları yaşayacaksın. Uyku düzenine de dikkat etmelisin. Çünkü uykusuzluk da kan değerlerinin düşmesine neden olan şeylerden biri." dediğinde doktoru onaylamıştım. O da reçeteye birkaç ilaç yazarak bana uzatınca burada ki işim de böylelikle bitmiş oldu...

Yeniden arabaya bindiğimizde yine sessizdik.

"Böyle baş dönmeler sık sık oluyor mu?" diye düşünceli bir sesle soran Pamir arabadaki can sıkıcı sessizliği de bölmüş oldu.

"Sık demeyelim de oluyor bazen. Ama tansiyonum düşünce gerçekten kötüleşiyorum. O da genelde yorgun olunca, stres yapınca ya da üzülünce oluyor. Ayrıca mevsimsel geçişlerde falan da kan değerlerim oynar" yaptığım açıklama yetmiş olacak ki daha fazla soru sormamıştı.

Biraz daha gittikten sonra araba durunca şaşkın bakışlarımı Pamir'e çevirdim. Ben daha neden diye sormadan kendi konuştu.

"Reçeteyi ver de Mehmet ilaçlarını alsın" dediği şeyle kaşlarımı çatarak etrafa bakındığımda gerçekten de eczanenin yakınında durduğumuzu fark ettim. Ama Mehmet alsa parasını da onlar ödeyecekti ve ben bunu hiç istemiyordum. Hele dün gece yaptığı imadan sonra asla. Ayrıca yine emirvaki yapıyordu ve bundan da hoşlanmıyordum.

"Kendim inip alacağım. Yoksa başka türlü o ilaçları asla kabul etmem" keskin bir dille konuşunca kaşlarını düz bir çizgi haline gelinceye kadar çatmıştı. Ama tabii ki umurumda değildi.

"Peki, ne de inatçı çıktın" dediğinde zafer kazanmışlıkla kocaman gülerek arabadan indim. Arkamda somurtan bir adet Pamir bırakarak...

İlaç işini de hallettikten sonra sonraki durak bizim apartman olmuştu. Araba apartmanın önüne geldiğinde kendi arabamın artık burada olduğunu fark etmiştim. Allahtan bu kez çok uzun ayrı kalmadım arabamdan(!)

"Teşekkür ederim," hafif gülümseyerek ona bakıyordum. Her ne kadar kaba olsa da bugün baya benimle ilgilenmişti. Ayrıca benim yanımda kibar davranmaya çalışıyordu. Bu da gözümden kaçmamıştı.

"Önemli değil" dedikten sonra arabadan inmiştim. Ama son olarak onun," asıl ben teşekkür ederim" diye sakince eklediğini duymuştum. Fakat bunu kendi kendine söylediği için duymazlıktan gelerek arabanın kapısını kapatarak apartmandan içeri girdim. Tabii ki bana neden teşekkür etmek istediğini bilmemenin merakıyla...
••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

 

🦋
•••••

Bir bölümün de sonuna geldik okurcanlar. 26.08.2020

Değerli yorumlarınızı ve oylarınızı eksik etmeyin lütfen.

Keyifli okumalar dilerim💛

Bölümü merakla bekleyen merkez6 ya hediyemdir)))).

Sağlıkla kalın💜

Loading...
0%